Tsunetomo Yamamoto – Hagakure Saklı Yapraklar Mücadele, Şeref ve Sadakat

Hagakure, modern dönem öncesi Japon tarihinde siyasi istikrarın en güçlü olduğu Edo Dönemi’nin (1600-1868) ortalarında kaleme alındı. 1600 yılında İeyasu Tokugava’nın [*1] (1542-1616) kurduğu şogunluk olarak adlandırabileceğimiz, ülkenin siyasi ve ekonomik yetkesini tekelinde bulunduran sistem, Tokugava ailesinden şogunlar yönetiminde on beş kuşak boyunca 1868’e kadar sürdü. 250 yılı aşan bu dönem, toplumun savaşçı sınıf dışında kalan kesimlerinin silahsızlandırıldığı, ufak tefek yöresel sıkıntılar dışında uzun süreli bir barış ve huzur dönemi oldu. Böyle bir dönemde savaşçılık felsefesi, savaşçının yaşamı ve uyması gereken kurallar üzerine yazılan Hagakure, dönemin toplumsal dinamiklerine sert eleştiriler getirmesi açısından Japon klasikleri arasında önemli bir yere sahiptir. Hagakure’nin yazarı Tsunetomo Yamamoto (1659-1719) Kyuşu adasındaki Saga bölgesini yöneten bey ailesi Nabeşimaların hizmetkârlarından biriydi. Nabeşimaların üçüncü beyi Mitsuşige döneminde beylik yönetiminde orta düzey görevlerde bulundu. Hagakure’de söz edildiği gibi küçük bir çocukken Mitsuşige’ye hizmet etmeye başladı. 42 yaşına kadar, yaşamının otuz yılı aşkın bir bölümü, bazı kesintiler olmakla birlikte, Mitsuşige nezdinde Nabeşimalara hizmet etmekle geçti. Görevine yürekten bağlılığı, 1700 yılında Mitsuşige öldüğünde onun ardından gitmek için oibara [*2] töreni ile intihar etme izni istemesinden de anlaşılmaktadır. Bu isteğini yerine getirmesi yasaklanınca, savaşçı sınıfın en önemli sembolü olan saçlarını kazıtarak, Nabeşimaların aile tapınağı olan Kodenci Tapınağı arazisinde inzivaya çekilmiştir. Nabeşimaların nedeni belli olmayan bir şekilde yol verdiği bir katip olan Tsuramoto Taşiro 1710 yılında Tsunetomo’nun yanına gelerek, anlattıklarını kaleme almaya başladı. Yedi yıl süren yazma işlemi 1716 yılında tamamlandı. Tsunetomo da üç yıl sonra 1719’da hastalanarak öldü. Hagakure asla bir temel kurallar kitabı olarak okunmamalıdır. Ancak, Tsunetomo’nun taşra beyliklerinden birinde orta düzey bir savaşçı olması, dönemin yaşam ve yönetim felsefesinin, tarih bilincinin, Yeni-Konfüçyusçuluğun ve Zen Budizm öğretilerinin toplum sathında ne ölçüde nüfuz ettiğini anlamamıza ışık tutan önemli bir kaynak kitaptır.


Hagakure on bir bölümden oluşur. Eserin düşünsel omurgasını birinci ve ikinci bölümler oluşturmaktadır. Büyük olasılıkla ilk bölümü Tsunetomo kendisi doğrudan kaleme almıştır. Bu iki bölümde savaşçılık yolunun neliği irdelenmektedir. Üçüncü bölüm Nabeşimaların kurucusu Naoşige, dördüncü bölüm ise sülalenin ikinci beyi Katsuşige ile ilgili anlatılara ayrılmıştır. Beşinci bölümde, üçüncü bey Mitsuşige ve onun oğlu Tsunaşige dönemindeki olaylar kronolojik olarak anlatılmıştır. Çoğunluğu miras ve arazi tahsisi konularını içerdiğinden, çevirimizde yer verilmemiştir. Altıncı bölüm Nabeşima beyliğinin kökeni ve geçmişine; yedinci, sekizinci ve dokuzuncu bölümler kahramanlık ve görev bilinci ile Nabeşima savaşçılarının iyi ve kötü yönlerine; onuncu bölüm diğer ailelerle ilgili dedikodular ve o ailelerin kökeniyle ilgili anlatılara; on birinci bölüm ise daha önceki on bölümde atlanılan konulara ayrılmıştır. Hagakure kaynaklarını, Edo Dönemi’nden önce yaşanan kaos dönemi, Tokugavaların kurucusu İeyasu’nun selefi Hideyoşi Toyotomi (1536-1598) döneminde Kore’ye yapılan iki askeri sefer (1592- 1597) ve 1637’de Kyuşu adasında patlak veren Şimabara İsyanı’nın bastırılmasıyla ilgili öykü ve efsanelerden alır. Aynı zamanda, eleştiri oklarının en önemli hedeflerini 17. yüzyılda iyice pekişen elitist anlayış, pazar ekonomisinin yerleşmesiyle değişen yaşam kültürü ve barış döneminde savaşçı sınıfta yaşanan dönüşümler oluşturur. Elbette anlatının önemli bir kısmında Yeni-Konfüçyusçu anlayışın ve Zen Budizm etkisinin varlığını da göz ardı etmemek gerek. Japonya Edo Dönemi öncesinde 1477-1571 yılları arasında tam bir parçalanma dönemi yaşamıştır. Japon tarihinde Savaşan Beylikler Dönemi olarak adlandırılan bu bir asırlık süre boyunca, Japonya yaklaşık 270 bağımsız beyliğe bölünmüş ve tam bir kaos dönemi yaşanmıştır. 16.

yüzyılın ikinci yarısında Nobunaga Oda (1534-1582) tarafından başlatılan ülkede siyasi birliği sağlama hareketi, onun bir suikaste kurban gitmesi sonucu, kurmaylarından biri olan Hideyoşi Toyotomi tarafından sürdürülmüş ve İeyasu Tokugava tarafından tamamlanmıştır. Hagakure’de bu döneme ait anlatılar geniş bir yer bulmaktadır. Hideyoşi ve İeyasu karşımıza Savaşan Beylikler Dönemi’nin ilginç kişilikleri olarak çıkmaktadır. Yine aynı dönemin siyasi ve askeri gelişmelerinde önemli rol oynamış Şingen Takeda da (1521-1573) farklı yerlerde karşımıza çıkmaktadır. Ülke birliğini sağlama hareketi başlatan Nobunaga’ya değinilmemesi, onun döneminde henüz Nabeşimalarla merkezi yönetim arasında doğrudan bir bağın olmamasından kaynaklanıyor olsa gerek. Savaşan Beylikler Dönemi’nin bir savaşçının ölümle yüzleşmesi için elverişli bir sahne olduğu açıktır. O yüzden, dönemle ilgili öykü ve efsaneler Tsunetomo’nun ölümle ilgili düşüncelerini somut olaylarla beslemesine olanak tanımaktadır. Dönemin savaşçılarının gerçek savaş ortamında kendilerini göstermelerine olanak tanıyan bir olay da Hideyoşi döneminde Kore’ye yapılan iki askeri seferdir. Nabeşimaların Japonya’da merkezi yönetime bağlı olarak siyasi tarih sahnesine çıkmaları da bu seferlerle olmuştur. Nabeşima sülalesinin kurucusu olan Naoşige (1538-1618) Kore seferlerinde (1592 ve 1597) büyük yararlıklar göstermiş ve Nabeşimaların kalıcı olmasını sağlamıştır. Hagakure’de özel bir yeri olan oğlu Katsuşige de (1580-1657) ikinci Kore seferine babasıyla birlikte katılmıştır. Katsuşige’nin savaş alanındaki başarıları Kore seferi ile sınırlı değildir. Hideyoşi’nin 1598 yılında ölümü sonrasında Toyotomi taraftarları ve Tokugavalar arasında yaşanan kamplaşma sonunda 1600’de patlak veren Sekigahara İç Savaşı’nda da Nabeşima birliklerinin komutasını Katsuşige üstlenmiştir. Katsuşige’nin Hagakure’de destanlaştırılan savaş başarılarından biri de 1637-38’de yaşanan Şimabara İsyanı’nın bastırılması sırasında olmuştur. Savaşan Beylikler Dönemi’nde yaşanan gelişmeler arasında Japonya tarihi açısından önemli olan bir olay da Avrupalıların Japonya’ya ilk kez bu dönemde gelmiş olmalarıdır.

Avrupalılar Japonya’ya birçok yeni teknik ve teknoloji ile birlikte Hıristiyanlığı da getirmişlerdi. Cizvit misyonerlerinin örgütlü çalışmaları sonucunda, 1600’lere gelindiğinde Japon Hıristiyan sayısı yüz binlerle ölçülmekteydi. Hideyoşi döneminden başlayarak, Hıristiyanlığı yayma faaliyetlerine karşı bazı yasaklar getirilmişse de Hıristiyan nüfusun artmasına engel olunamamıştır. 1637’de Kyuşu Şimabara’da patlak veren isyan da bir köylü ayaklanması olarak başlamış olmasına rağmen, Kyuşu bölgesinde Hıristiyan nüfusun yoğunluğunun doğurduğu bir sonuç olarak, bir anda Hıristiyan ayaklanmasına dönüşmüştür. 250 yılı aşkın süreyle Japonya’yı yöneten Tokugavaların yönetim sistemini kökten tehdit eden tek olayın bu isyan olduğunu söylemek yerinde olur. Bu yüzden, Tokugava şogunluğu isyanı bastırmak için neredeyse tüm güçlerini seferber etmiştir. İşte böylesine hayati önem taşıyan bir askeri harekatta, Hıristiyanların kapandığı Hara Kalesi’ne ilk saldıran Katsuşige olmuştur. Hagakure, onun bu başarısına çeşitli açılardan yer verdiği gibi, sefere katılan askerlerin bireysel öykülerini de içermektedir. Avrupalıların Japonya’ya getirdikleri yenilikler arasında tüfek de vardı. Nobunaga döneminden itibaren savaşlarda yaygın olarak kullanılmaya başlanan tüfek, daha sonra Japon savaşçılarının vazgeçilmez silahlarından biri olmuştu. Hagakure’de savaşçının temel silahı olarak kılıç üzerinde durulmakla birlikte tüfek reddedilmemektedir. Çeşitli yerlerde tüfeğin kullanımına ilişkin anekdotlar karşımıza çıkar. Ancak çoğunlukla av silahı olarak kullanılması dikkat çekicidir. 1637-1638 Şimabara İsyanı sonrasında Japon savaşçıların kendilerini gösterebilecekleri geniş çaplı çatışmalar yoktur. İsyanın bastırılması sonrasında Japonya’da istikrara kavuşan pazar ekonomisi, Edo (Tokyo) ve Osaka gibi büyük şehirlerde, beyliklerin merkezlerindeki kale şehirlerinde burjuva sınıfının oluşmasını sağlamıştır.

Bu oluşum, yaşam kültürünü de büyük ölçüde etkilemiştir. İnsanların giyim kuşam, yemek ve konut anlayışı değiştiği gibi, çeşitli sanatlarda da önemli gelişmeler yaşanmıştır. Ancak, bu değişim Hagakure’nin sert eleştiri okları altındadır. Zamane alışkanlıkları farklı açılardan irdelendiği gibi, sanatla uğraşmak da savaşçılığı bozacak bir uğraş olarak ele alınmaktadır. Öte yandan, böylesine huzurlu bir barış döneminde savaşçının neliğinin de tartışmaya açık olması su götürmez bir gerçektir. Somut olarak düşmanla yüzleşmenin söz konusu olmadığı bir ortamda, savaşçının mücadele ruhunu sergilemesi güçtür. Bu yüzden Hagakure’de bireysel kavgalara önemli ölçüde yer verildiği görülür. Kavga anlatıları, Hagakure’nin savaşçının mücadele ruhunu diri tutması için önemli bir araç olarak kullanılmaktadır. Ancak, dönemin Tokugava kanunlarının kavga ve cinayeti yasaklaması, kavgaya karışan kişinin ölümü göze almasını gerektirmektedir. Ölüm için iki şerefli yol önerilmektedir. İlki kavgada gözünü kırpmadan hasımla çatışarak ölmek, ikincisi de kavga sonrasında kuralları çiğnemiş olmasından dolayı adi bir suçlu gibi idam edilmek yerine, kişinin karnını yardığı seppuku töreniyle intihar etmek. Kişinin ölümü göze alarak kavgaya karışması efendiye ve sülaleye karşı sadakatin bir göstergesidir aynı zamanda. Seppuku törenleri kişinin kendi canına kıyacak kadar cesur olmasını gerektirdiği gibi, savaşçının gözü pekliğini gösterebileceği bir unsur daha içermektedir. Seppuku yapan kişinin arkasında, başarısız olması durumunda başını keserek töreni tamamlamak üzere bir kişi hazır bulunurdu. Bu, resmi otoriteler tarafından atandığı gibi, çoğunlukla seppuku yapacak kişinin özel isteği üzerine üstlenilen bir görevdi.

O yüzden, Hagakure’ de seppuku törenleriyle ilgili farklı öyküler ve birçok ayrıntı karşımıza çıkmaktadır. Hagakure kılıcın kında paslanmamasına ilişkin anlatılar içerdiği gibi, kılıcın somut olarak kullanıldığı durumlar olarak, kavgaları ve seppuku törenlerini anlatır. Hagakure’nin felsefi temellerini Konfüçyusçu düşünce ve Zen Budizm öğretisinde aramak yerinde olur. Tsunetomo’nun düşünce yapısını etkileyen önemli isimler Zen rahibi Tannen ve Konfüçyusçu âlim İttei İşida’dır. Zen öğretisi ve Konfüçyusçu düşünce ile savaşçı sınıf arasındaki ilişki Tannen ve İttei’in sözlerine doğrudan yer verilerek anlatılırken, Hagakure’nin felsefi temelleri de bu kaynaklarla beslenmektedir. Aynı zamanda, Tsunetomo Hagakure kaleme alınmaya başlandığında on yıl gibi uzun bir süredir münzevi hayatını sürdürmekteydi. O yüzden, din ve felsefe ile ilgili anlatıların Hagakure’de geniş yer bulmasını da doğal karşılamak gerek. Hagakure’nin sözcük anlamı “saklı yapraklar” ya da “yapraklarla saklı” olarak verilebilir. Belki de efendiye sadakat bağlamında, efendiyi ulu bir ağaç olarak görüp onun yaprakları altında kalmak anlamında da bu başlık kullanılmış olabilir. Tsunetomo’nun bir ormanın derinliğindeki tapınakta yaşamını sürdürmekte olduğunu düşünürsek, mücadele, şeref ve sadakat döngüsünde geliştirdiği öz varlığının yapraklar arasında saklanmış olduğu ya da yapraklarla örtüldüğü anlamında kitaba bu başlığın verildiğini düşünebiliriz. Hagakure, yazılışından 290 yıl sonra Japonca aslından yaptığımız bu çeviri ile Türk okurunun karşısına çıkıyor. Japon savaşçı sınıfına yönelik algılamalarımızı geliştirmesi ve mücadele, şeref ve sadakat kavramlarına yeni bakış açıları kazandırması dileğiyle.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir