Ömer Özkaya – Zihin Kontrolü

Türkiye’de birçok kavram birbiriyle karıştırılır. Konumuz “Zihin Saptırmaları” olduğu için bu alanda kullanılan ikili kavramlara değinerek başlayayım. Çok yaygın olarak kullanılan -bu alanda- iki kavram var. Komplo Teorisi ve Manipülasyon (Saptırma). İlginçtir ki bu iki kavramın da Türkiye’de tartışmaya açılmasında ben önayak oldum. Manipülasyon’u ilk kez 1974’de “Türkiye’de Kadın” adlı kitabımda kullandım. Bu kavram, tam anlamıyla, “saptırmak” demektir. Örneğin Feminist Hareket, Kadın Hakları mücadelesinde bir “saptırmaca” olarak ortaya çıkmıştır. Komplo Teorisi kavramı ise Türkiye’de 1990’ın başlarında kendisine yer buldu. Bunu da birileri “Manipüle” ettiler ve kasten ve/veya bilmeden “Dezenformasyon” ve “Conspiracy” kavramlarıyla karıştırdılar. Komplo Teorisi en basit anlatımıyla bir “Senaryo”dur. “Conspiracy” ise tam anlamıyla bir “Fesat”tır. Fesat varsa, devletin güvenlik güçleri de bunlara karşı senaryolar hazırlarlar. “Fesat”ın niteliği değiştikçe “Komplo=Senaryo” da değişir. Örnek vereyim: Japon AUM gizli örgütü öldürücü gaz kullanarak bir katliam yapmayı planlamıştı (1998).


Örgüte bir türlü sızılamamıştı. Bu durumda bir “Komplo Teorisi” ortaya atıldı. Buna göre örgütün lideri olan kişi, kan grubu B olan bir kişi tarafından öldürülecekti. İlginçtir ki örgütün lideri olan kişinin iki yardımcısı da B Kan Grubu’ndaydılar. Örgütte çatışma çıktı ve ihbarlar başladı. Bunun sonucunda örgüt dağıtıldı. En az 10.000 masum insanın hayatı kurtarıldı. Komplo Teorisi, bir katliamı önceden engelledi. Ömer Özkaya’nın kitabı “CIA Belgeleriyle Zihin Kontrol Operasyonları” üzerine. Eksikleri yok mu, var. Ama önemsemiyorum. Neden? Çünkü yurdumun genç insanlarının hiç bilmedikleri alanlara girerek “Araştırma” yapmaya başlamalarına seviniyorum. Kaldı ki Özkaya’nın kitabında birçok “Açıklayıcı ve Doğrulayıcı” bilgi var. Gençlerimizin hiç duymadıkları ve bilmedikleri bazı yeni kavramlar var.

“Uyuşturucu Maddelerin” zihinsel ve ruhsal manipülasyonlarda, istihbaratta nasıl kullanıldıkları var. Kitabın ilgiyle okunacağına ve gençlerimizde bu hassas konularda araştırma yapmak arzusunu uyandıracağına eminim. Yazarı kutluyorum. Son söz: Hayatlarımıza yön veren olayların önceden kurgulanmış bir “Üst Tasarıma” göre yönlendirilmiş olup olmadığını anlayabilmek elimizdedir. İşte elinizde tuttuğunuz bu kitap da bu arayışlarda yardımcı olabilecek bir kaynaktır. Bir sabah işyerime gelmiştim. Masamın üzerinde dağınık bir vaziyette bulduğum gazetelerin arasında 5-6 sayfalık bir yazı gözüme çarptı. İşte bu yazı beni tam 6 yıl sürecek bir araştırmaya sokacak, zaman zaman da sıkıntı çekmeme neden olacaktı ” Günümüz Tehlikesi Nazizm” başlıklı bu yazıya kısaca göz gezdirdim. E. T. isimli bir şahıs, bu yazıda özetle; İsveç Gizli Servisi’nin kendi zihnine – delirtmek ya da intihar ettirmek maksadıylayayın yaptığını söylüyor ve kendisiyle irtibat için telefonunu ve ev adresini veriyordu. “Uçuk” bulduğum bu yazıyı çöpe atmadım, aldım evdeki arşivime getirdim. Aradan yaklaşık 6 ay geçti… Bir gün arşivimde düzenleme yaparken bu yazı tekrar elime geçti. Oturdum, sakin kafayla yazıyı baştan sona okudum… Evet, yazı kendi içinde tutarlıydı. Hemen E.

T.’yi ev telefonundan aradım ve bu yazının gerçekten kendisine ait olup olmadığını sordum. – “Bana ait” dedi. Kendisine bahse konuyu yüz yüze görüşmek istediğimi söyledim. – “Konuşabiliriz ama görüşmemize başlamadan önce iki soru soracağım. Bu sorularıma mantıklı cevap verirseniz görüşmemiz devam eder” dedi. – “Peki” dedim. İstanbul-Beşiktaş’ta Barbaros Bulvarı üzerindeki Hakan Pastanesi’nde buluşmak üzere sözleştik. Ertesi gün…… Hava soğuk… Randevuleştiğimiz pastahanede buluştuk. Neskafelerimizi beklerken E. T. söze girdi: “Senden önce iki ünlü gazeteci ayrı ayrı zamanlarda benimle temas kurdular. Konuyu günlerce konuştuk ama sonuç çıkmadı. İkisi de kaçtı. Eğer sen de bunlar gibi beni yarı yolda bırakacaksan, konuya hiç girmeyelim.

” Ben de “Hayır, eğer bu dediğin şey, yani bir insanın zihnine uzaktan uydular vasıtasıyla bir etki teknolojik olarak mümkün ise, ben bu araştırma için canımı ortaya koyarım” dedim. E. T. gözlerimin içine baktı… “Peki” dedi. Devam etti. “İkinci ve en önemli sorum da şu : Ben senin elindeki o yazıyı; Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve başka önemli bazı yerlere gönderdim. Peki bu yazı sana nereden geldi, Başbakanlıktan mı yoksa Genelkurmay Başkanlığı’ndan mı ?” Dondum kaldım. Evet E. T çok ciddiydi, sorusu da çok korkunç! Peki gerçekten bu yazıyı bana kim göndermiş ve masama kadar nasıl ulaştırmıştı? Başbakanlık mı yoksa Genelkurmay Başkanlığı mı……? E.T’ye “İster inan, istersen inanma, ben bu yazıyı 6 ay önce, işyerimde masamın üzerinde çöpe atılacak gazete sayfalarının arasında tesadüfen buldum” dedim. E. T de bana döndü ve “Sen beni geri zekalı mı sanıyorsun?” diye sordu. “Hayır” dedim. “Cevabım seni tatmin etmiyorsa, huzursuzsan, neskafelerimizi içer gideriz” dedim. E.

T. denize doğru uzun uzun baktı……5-6 dakika düşündükten sonra “Peki , görüşelim” dedi. Ve yaklaşık 6 yıl sürecek bir çalışmam böylece başlamış oluyordu. Aradan yaklaşık 6 yıl geçti ama ben bu söz konusu yazının bana nereden gönderildiğini ve hangi yolla masama kadar ulaştırıldığını ve daha da önemlisi neden tercih edildiğimi, tercih edilmemde hangi üstün (!) özelliklerimin ağır bastığını hala öğrenemedim.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir