Sigmund Freud – Cinsiyet Üzerine

Freud, “CİNSİYET ÜZERİNE” adını taşıyan bu önemli araştırmasında, cinsel içtepilerimizin ilk çocukluk çağından itibaren nasıl evrildiğini inceleyerek, yetişkin insanda, (özellikle de nevropat tiplerde) cinselliğin çocukluk çağındaki olaylarla koşullanmış olduğunu ileri sürüyor. Cinsellik alanındaki bilimsel araştırmaları küçümseyen ve bu konuyu “salt cinsellik”le uğraşmak sayan geleneksel psikolojiye karşı bu yapıt gürültüler koparmış ve sert tartışmalara yol açmıştı. “CİNSİYET ÜZERİNE”, Freud’un anlaşılmasında kilit rolü oynayan ve hiç kuşkusuz her aydının mutlaka okuması gereken temel yapıtlardan biridir. «Cinsiyet üzerine»nin ilk baskısı 1905 yılında çıkmış. Arkasından 1910, 1915 ve 1923 yıllarında yeni baskıları yayınlanmış. Bu baskılarında Freud, yeni buluşlarını da gözönüne alarak ilk metin üzerinde değişiklikler, önemli eklemeler yaparak eserini tekrar tekrar işlemiş. Dilimize çevrilen bu kitap en kesin şeklini almış olandır. Batıdaki bazı çeviricilerin yaptıkları gibi hangi bölümlerin ne zaman değiştirildiklerini ya da eklendiklerini parantez içinde göstermeyi gereksiz bulduk. Bu, metnin akıcılığını bozacağı gibi okuyucunun dikkatini de dağıtabilir. Amacımız Freud’ün düşünce gelişmesini zaman içinde izlemek yerine, onun cinsellik konusunda en son ve tüm olarak ne söylemiş olduğunu katkısız vermektir. Uğradığımız en büyük güçlük çok sayıda terim ve deyimlere dilimizde karşılık bulamayışımız, bunun için yeni yeni kelimeler aramak ve türetmek zorunluğunu duymamızdır. Hemen hemen bütün bilim ve teknik dallarında olduğu gibi felsefe, psikoloji, özellikle psikanaliz alanında da yerleşmiş herkesçe ortaklaşa kullanılan terimlere sahip değiliz. Okul kitaplarından bilimsel eserlere ve halk için kaleme alınan yazılardan en ağır çalışmalara kadar, hepsinde lâtince, yunanca, arapça, farsça ile modern Batı dillerinden terim ve deyimler karmakarışık bir halde kullanılmaktır. Bu arada da yeni türetilmiş türkçe kelimelere yer verilmektedir. Bunların da çok zaman parantez içinde fransızcaları yer almaktadır.


Biz yalnız yabancı dil bilenlerin değil, az çok kültürlü kişilerin de kolaylıkla anlaması gerektiğine inandığımız bu eserin çevirisinde mümkün olduğu kadar Türkçe kelimeler kullanmaya çaba gösterdik. Yeni terimler türetmeye az giderek, daha çok konuşulan dilden kelimeler aldık ve bunlarla en karmakarışık deyimleri bile karşılamaya çalıştık. Örneğin tıpta: «Bir organın doğal durumunu değiştirmesi, doğal bir gidişin yolundan sapması» diye tanımlanan «inversion» (ters dönme, ters çevrilme, alt üstü olma) terimine «dönüklük» karşılığını vermeyi uygun bulduk. Böylece asıl «sapıklık» olarak çeviregeldiğimiz «perversion» (yoldan çıkma, sapıtma, bozulma, ahlâkça kötüleşme) terimi ile karışıklığı önledik. Bunun gibi daha birçok yeni kullanmalarla çevirimizin bu alanda bir terim birliği kurulmasında yararlı olacağına inanıyoruz. SONUNCU BASKININ ÖNSÖZÜ Kamunun bu kitap karşısındaki tutumunu on yıl incelemek fırsatını bulduktan sonra bu sonuncu baskıya, yanlış anlamları gidermeye ve doğabilecek hayal kırıklıklarını önlemeye yarayacak birkaç açıklama eklemek istedim. Her şeyden önce, analizimizin, psikanalitik yöntem derinleştirmesi gereken günlük hekim deneyleri üzerine kurulduğu olgusunda ve bilimsel değerinin bundan doğması gerektiğinde direteceğiz. Cinsellik Üzerine Üç Deneme ancak psikanalizin tanıdığı ve doğrulayabileceği şeyleri içine alabilir. İşte bunun için, bir denemelerden bir cinsellik kuramı çıkabileceği pek de uygun görülmemektedir. Büyük önem taşır göründükleri halde, cinsel yaşamın kimi temel sorunları üzerinde durum almamış olmamız da anlaşılacaktır. Bununla birlikte, yazarın bu sorunları hiç de bilmediğine ya da ikinci derecede bir önem vererek onları bir yana bıraktığına inanılmasını istemedim. Yalnız sorunların seçilmesi değil, incelememizin düzeni de bu kitabın, zaten bizi bunu yazmaya iten psikanalitik açıklamaya ne denli bağlı olduğunu gösterecektir. İzlediğimiz yöntem, bütün anlatışlarda, bünye etkenleri ikinci planda bırakıldığı halde dışarı tarafından şartlanmış olan etkenleri birinci plana almamızla karakterize edilmiştir. Kişinin kendi kendine (ontojenetik) gelişmesini soydan gelen (filojenetik) gelişmeden üstün tutuyoruz. Gerçekten, dışarının şartladığı gösteriler analizimizin başlıca konusunu oluşturmaktadır; bu, onların hemen hemen tümünü yorumlayabilmektedir.

Bünye gösterileri, bir tür geri planda görünebilirler ve yaşamın deneyleri tarafından uyandırılırlar; onları büsbütün değerlendirmeyi istemek psikanalizin alanını aşmaktır. Ontonejenezle filojenez arasında benzer bir bağlantı vardır. Filojenez daha yeni bir deneyle değişmedikçe, ontojenezin yinelenmesi gibi kabul edilebilir. Filojenetik (soydan gelme) düzen ontojenetik (kendi kendine) evrim arasından görünür. Fakat aslında, bünye, yeni ve kişisel bir deneyin eklendiği, önceki bir deneyin tortusundan başka birşey değildir. Benim incelemelerimin sonuçları psikanalizin verilerine sıkıca bağlıysa da, öte yandan bu çalışmanın her türlü biyolojik araştırma karşısındaki bağımsızlığını ileri sürmek zorundayım. Belli türlerde genel ya da özel cinsel biyolojinin bize açtığı görünümlere bağlanmayı dikkatle önledim ve cinsel işlevlerin incelenmesini psikanalitik tekniği kullanarak, ele aldım. Amacım, psikolojinin, insanın cinsel yaşamının biyolojisi üzerinde ne ölçüde göstermeler sağladığını araştırmaktı. Böylece bu, her iki alandaki bağlantıları ve birbirine uyan olguları aydınlığa çıkarmama olanak sağlamıştır. Gene de temel noktalar üzerinde, psikanaliz, biyolojininki ile bağdaşmayan fikirlere ve sonuçlara götürdüğü zaman bazı tezlerden vazgeçmek gerektiğini de sanmadım. Viyana, Ekim 1914 BİRKAÇ SÖZ DAHA Savaştaki olaylar, kamunun psikanalize gösterdiği ilgiyi azaltmadı. Bununla birlikte, bu ilgi onun bütün bölümleri üzerine aynı eşitliğe gitmemektedir. Psikanalizin büsbütün psikolojik olan, bilinçsizlikle, içetıkma ile marazi bozuklukları belli eden uyuşmazlıkla, semptomların oluşum mekanizması ile ilintili olan kısımları gittikçe daha genellikle kabul edilse ve gözönüne alınsa bile biyolojiye dokunan ve temel fikirleri bu kitapta açıklanan öğreti bölümü aksine çok sayıda karşıtların itirazına uğramaktadır, hatta, bir zaman kendilerini psiknalize vermiş olan düşünürlerden çokları onu bırakmışlar, normal ve patolojik yaşamda cinsel öğrenim rolünü kısacak yeni varsayımlar ileri sürmüşlerdir. Gelgeldim, ben psikanalitik öğretinin bu bölümünün gerçekten öbürlerinden daha çok uzaklaştığını kabule karar veremem. Anılarım ve sorunun her zaman yinelenen bir incelenmesi kuramın özenle ve tarafsızca yapılmış gözlemler üzerine kurulduğunu kanıtlamaktadır; öte yandan kamunun davranışını da kendi kendine kolayca açıklamaktayım.

Önce, yalnız analizi hastanın çocukluğuna kadar götürebilmek için yeter bir sabır ve oldukça güvenli bir yönteme sahip olan gözlemcilerin insanın cinsel yaşamının başlangıcı üzerine ileri sürülmüş varsayımları doğrulayacak halde olduklarını söyleyelim. Çoğu zaman, böyle hareket etmek mümkün olamaz, hiç değilse görünüşte çabuk bir iyileşme elde etmek istiyen hekim böyle yapamaz. Psikanalizle çalışan hekimler dışında kimse, bu alana giremez ve dolayısıyla kendine özgü antipatileri, önyargıları ile belirlenmemiş olan bir sağyargı kuramaz. Genel olarak çocukların gözlemiyle yetinmek doğru olsaydı bu kitabı yazma zahmetinden kendimizi kurtarmış olurduk. Bu kitabın kimi parçalarının cinsel yaşamın her beşeri etkinlikteki önemi üzerinde direttiğimiz, cinsellik kavramını genişletmeye çalıştığımız bölümlerinin, her zaman psikanalize karşı direnmelere bahane olarak kullanıldığı olgusunu anımsatmak gerekir. Gürültülü sözcükler kullanarak psikanalizin tiimcinsellik (panseksüalizm) olduğundan söz etmeye ve ona «her şey»i cinsellikle açıklamak gibi akıl almaz bir kınamada bulunmaya dek gidilmiştir. Zihinleri bulandıran tutkuların etkisi unutulabilirse ve onlara birçok şeyin anıları kaybettirilirse, insan olgulardan şaşırabilir. Çok zaman önce, Schopenhauer insanlara cinsel eğilimlerinin hangi ölçüde belirlenmiş olduğunu gösteriyordu. Alışılmış anlamında alınan bu sözcük o denli etkileyici öğretiyi nasıl büsbütün unutabilirdi? Son olarak, bizce cinsellik fikrine verilen kapsam, çocukların ve sapık denilenlerinin psikanalizinin bize kabul ettirdiği kapsamla ilintili olarak, yukardan, psikanaliz üzerine bir hor görme bakışı fırlatanlara daha geniş bir cinsellik fikrinin tanrısal Eflâtun’un Eros’una ne denli yaklaştığını anımsaması gerektiği karşılığını vereceğiz.» Viyana, Mayıs 1920

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir