İletişim konusundaki üç ilhamımdan ilki ben on üç yaşındayken geldi. O zamanlar içinde çok değerli bir yazı makinesi de olan Boston’daki yeni binasını açmış Çocuk Müzesi’nde gönüllüydüm. Bu makine New Hampshire’deki Dartmouth Üniversitesi’nde bulunan dünyanın ilk konuşan bilgisayarıyla aynı kulvarda görülüyordu. Tabii bu, bilgisayar ile internet şöyle dursun video oynatıcısının keşfinden ve benim Seattle’a doğru, Microsoft Word’ün ilk sürümünü yazmak üzere kutsal yolculuğuma çıkmamdan çok önceydi. Benim gibi içe kapanık bir çocuğun kendini eğlendirmek için çok fazla seçeneği de yoktu; ya Star Trek’in tekrarlarını izleyecektim ya da müzeye gidip bilgisayar programlamaya biraz zaman ayıracaktım. Doğal olarak bütün zamanımı bana izin verdikleri saatlerde müzede bilgisayar programlayarak geçirdim. Sonra da eve zamanında yetişip Star Trek’i izlemek için var gücümle pedal çevirirdim. Mikrobilgisayar devriminde aynen benim gibi bir oyuncu olan Stan Kugell adında bir arkadaşım vardı. O zamanlar Stan, yazı makinesinde kendi programlarımızı deneyerek ciddi anlamda uzun süre rakibim olmuş tek kişiydi. Ancak bilgisayar konusundaki yetkinliğinin yanı sıra Stan’le ilgili iyi hatırladığım diğer şey insanlarla ilişkisiydi. Çocukların ve yetişkinlerin çoğu gerçekten amaçsız konuşurlar. İnsanlar bize soru sorarlar ve biz de ya dürüstçe ya da kendimizi iyi gösterecek şekilde cevap veririz. Bir ihtiyacımız varsa bunu ya doğrudan ya da dolaylı olarak iletişim kurarak ifade ederiz. Bir şeylerin yanlış olduğunu düşünüyorsak ya bu konuda bize yardım edebilecek birine şikâyette bulunuruz ya da sırf dedikodu ve mızmızlanmak adına söyleniriz. Birçok insan için hayat budur. Ancak Stan’e özgü olan ve genç yaşta anladığı bir şey vardı. Sözlerini dikkatle seçerek, kendi içinde davranışlarını düzeltip başkalarına da aynı davranışlarla yaklaşarak insanları kendi bakış açısına çekecek şekilde etkiliyordu. Bu benim için Meryem Ana’yı bir kâse Fruit Loops kahvaltılık gevrek içinde görmek tarzı bir ilhamdı. Müze Gönüllüleri Müdürü Natalie’yi daha fazla bilgisayar kullanmamız için nasıl ikna etmeyi planladığını anlattığında ağzım açık kalakaldığımı hatırlıyorum. O anda başkalarıyla iletişim kurmanın düşündüğümden çok daha önemli bir şey olduğunu fark ettim ve başkalarını etkilemede Stan kadar hatta ondan daha iyi olmayı kendime öğretmek için ne gerekiyorsa yapmaya karar verdim. İkinci ilham ilk kişisel gelişim seminerimi verdiğim sırada geldi. En sevdiğimiz nedenleri, bahaneleri ve gerekçeleri yazmaya dayanan basit bir egzersiz yaptık. Kendimle nasıl iletişim kurduğuma baktım. Bu ilham ilkinden daha güçlüydü çünkü hayatımın çoğunun kendi kendine faydasızca konuşup fikirler üretip, hayaller kurarak sonra da bunları bahaneler ve nedenlerle boşa çıkarmakla geçtiğini görmeye başladım. Var olmanın çok daha etkin bir yolu olduğunu fark ettim. Daha önce de olduğu gibi bu ilham kafamda yepyeni bir soru zinciri oluşturdu. Farkındalığın karmaşayla birlikte geldiğini anladım. Artık düşündüğümden çok daha derin şekilde kendime odaklanmanın ve harekete geçmenin mümkün olduğunu fark ettiğime göre gerçekten kim olduğumu ve ne istediğimi merak etmeye başladım. Kendimi keşfetmek ve amaçlı bir hayat yaşamak için kullandığım bazı ilginç yöntemler Getting Past OK adlı kitabımı oluşturdu. Üçüncü ve en zor gelen ilhamım ise konuşmacı olarak sürdürdüğüm yeni kariyerimin yaklaşık on sekizinci ayında geldi. Bir topluluğa konuşmanın birebir veya kendi kendine konuşmadan çok farklı olduğunu sonunda ‘anladım’. Bir buçuk yıldır bir aktör gibi performans sergiliyordum. Salonun önünde gülümsemelerimi, hareketlerimi ve söyleyeceklerimi çalışıyordum. Birdenbire kafamda bir şimşek çaktı ve dinleyicileri ilişkili olduğum yeni bir tür varlık halinde görmeye başladım. Sunumum bir performanstan çıkmış, daha çok dansa benzemişti. Fikirlerin geniş insan topluluklarında nasıl yayıldığına dair dengelere olan ilgim, memetik1 alanını keşfetmeme ve bu konudaki Virus of the Mind adlı ilk kitabımı yazmama neden oldu. Yine de birçoğumuz alışkanlıktan, korkudan veya bizi hayatta ulaşmak istediğimiz yere yaklaştırmak bir yana uzaklaştıran birçok nedenden dolayı ağzımızı açarız ya da kapalı tutarız. Sadece finansal getirileri için, aynı zamanda kafa rahatlığı ve bu yeteneklere sahip olmanın getireceği başarı duygusu için üç iletişim biçiminde uzmanlaşmaktan daha tatminkâr bir şey düşünülemez. Kendi kendine konuşmada uzmanlaşmak, sürekli kendimi alt etmek yerine vizyonum ve hayallerimle uyum içinde yaşayabilme özelliğini bana kazandırdı. Birebir konuşmada uzmanlaşmak, kendimi ve düşüncelerimi pazarlamamı ve başkaları üzerinde büyük etkiye sahip olmamı sağladı. Bir topluluk karşısında konuşmada uzmanlaşmam sayesinde ise önemli olduğunu düşündüğüm fikirleri daha uzağa ve daha geniş çapta yayma ayrıcalığı kazandım. Aynı zamanda topluluk önünde ayağa kalkmaktansa bir uçaktan paraşütsüz atlamayı tercih eden halkın %97’sinin saygısını kazanıyordum. Başarıya ve iletişime dair birçok kitap yazıldı. Ancak Konuşarak İkna Psikolojisi ortak bir amaca ulaşmak için bize üç temel iletişim biçimine odaklanmayı öğretiyor. Kevin Hogan’ın önemli şeylere parmak basıp sonra da bunu basit ve eğlenceli bir şekilde aktarmaya yönelik olağanüstü yetisini tekrar paylaştığını görmek büyük zevk. Bu yeteneği, sizi harekete geçirip aynı şeyleri kendi hayatınızda uygulamaya yöneltiyor.
Kevin Hogan – Konuşarak İkna Psikolojisi
PDF Kitap İndir |