PROVAKATÖR MiSTiK Evet, ben yeni bir şeyin başlangıcıyım, ama yeni bir dinin değil. Yeni bir dindarlık türünün başlangıcıyım, ki o hiçbir sıfat, hiçbir sınır tanımaz; sadece ruhun özgürlüğünü bilir, varlığının sessizliğini, potansiyelinin artışını bilir ve nihayet içindeki tanrılık deneyimini bilir; dışındaki Tanrı’yı değil, senden taşan tanrılığı bilir. Osho’ya defalarca neden otobiyografisini yazmadığı ya da en azından bir dizi röportaj vermediği, böylece yaşamının tarihçesini bir başkasının yazması için fırsat tanımadığı soruldu. Bu soruları hep elini sallayarak geçiştirdi: “Zamansız hakikatler önemlidir.” derdi, “Toplayıp, ‘tarih’ adını vereceğimiz gazete kupürleri değil.” “Ya da…” derdi, “Biyografim çalışmalarımın tümünde bulunabilir; yayınlanan konuşmalarımın oluşturduğu yüzlerce kitapta, dokunduğum insanların değişmiş yaşamlarında.” Yine de, insan zihni zaman içinde olup biten olaylardan anlam çıkarmak ister. Olup biten “şeylerin” anlamını bildiğimize kendimizi ikna edebileceğimiz bir bağlam yakalamak isteriz; özellikle de bu olaylar çelişkili, ürkütücü, sıradışı olduğunda. Bu kitap, Osho ve çalışmalarının anlaşılması için o bağlamı sağlama zamanının geldiğinin fark edilmesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Osho’nun, elli dokuz yıl boyunca ona hizmet eden bedenden ayrılmasının, doktorunun sözleri ile “kırlarda geçirilecek bir hafta sonuna hazırlanırcasına sakinlik içinde” hazırlanmasının üzerinden on dört sene geçti. Çok gerçek bir anlamda, bu otobiyografi o zaman süresi geçmeden, sonuç olarak gerçekleşen büyük değişiklikler yaşanmadan toparlanamazdı. Osho’nun toparlanıp kırlardaki hafta sonu için ayrılmasından bu yana CNN ve Internet doğdu. Osho’nun sık sık bahsettiği ütopyacı vizyon – ulusal sınırların, ırk ve dinin, cinsiyet ve batıl inançların sebep olduğu bölünmelerin olmadığı bir dünya – henüz gerçekleşmese de, artık en azından hayal edilebilir. Osho’nun tekrar tekrar üzerinde ısrarla durduğu meditasyon mesajının merkezinde yatan, birkaç eksantrik kişinin belirsiz ve şaşırtıcı ilgi alanı değildir; iş dünyasının stresli yöneticilerinden, kanser hastalarına, herkese faydalı olma potansiyeli taşıdığı gittikçe daha fazla fark edilmektedir. Başka bir deyişle, Osho hâlâ zamanının ötesinde bir adam olsa da, zaman en azından insanların onun benzersiz bakış açısı ve vizyonunu kavrayabilmesini mümkün kılacak kadar yetişmiştir ona. Daha pratik bir düzeyde zaman ve teknoloji Osho’nun sayısız çalışmalarının koruyucularının, onları dijital ortama aktarmalarına izin vermiş, araştırmacıların, İngilizce olarak kaydedilen ve toplam beş bin saat süren konuşmalarına ve Hintçe’den çevrilmekte olan yüzlerce söylevine ulaşmasını sağlamıştır. Bunun anlamı şudur: İnsan birkaç saniye içinde Osho’nun meditasyon ve türevi sözcükleri yirmi beş bin kere, sevgi ve aşk sözcüklerini yaklaşık kırk iki bin kere kullandığını öğrenebilecektir. Cinsellik sözcüğünün türevlerine, ki bu 1960’ların Hindistan’ında bir gizemci için yakışıksız bir konu sayılırdı, yalnızca dokuz bin üç yüz kere rastlanmaktadır, iki bin sözcük politika ve politikacılar için harcanmıştır. Elbette, Osho’nun kendi yaşam talepleri hakkındaki konuşmalarına maddi örnek aramak için bilgisayar yazılımlarının sağlayabileceğinden daha fazla insan zekâsı gerekir. Bu iş için adanan üç sene olmasaydı, bu kitap var olamazdı. Ve son olarak, mevcut materyalden bir otobiyografi – Osho’nun “veri” ye karşılık “hakikat’in, “anlık”a karşılık “zamansız”ın göreceli önemi konusundaki anlayışına saygı gösteren bir otobiyografi – inşa etmek, imkânsızı gerçekleştirmek için cüretkâr bir gönüllülük gerektirir. Örneğin: Üniversiteden mezun olduktan sonra, Osho senelerce felsefe dersi verdi. Gerçeğe meyilli zihin onu “eski felsefe profesörü” olarak etiketlendirir ve böylece onun kim olduğu hakkında önemli bir şey bildiğini söyleyerek kendi kendini tatmin eder. Ama Osho’yu ilgilendirdiği kadarıyla, o dönemde bir ayakkabıcı ya da marangoz da olabilirdi. Önemli olan onun ne “yaptığı” değil, kim “olduğu” dur. Veri yönelimli zihin insanları kim oldukları ile değil, ne yaptıkları ile, ölürken yanlarında götürdükleri anlayışları ile değil, yaşamda nelere sahip oldukları ile tanımlamak ister. Ama Osho’nun merkezi ilgi alanı “olmak”tır, “yapmak” ya da “sahip olmak” değil. Bizim “yapmak” ve “sahip olmak” değerlerimize dayanarak onun yaşamındaki dışsal olaylara sahip olmadıkları önemi verirsek, onu yanlış anlarız. Ama, zamansız hakikatler bir yana, elimizdeki veri şudur: Osho kendini, ayakkabı ya da mobilya yapmak için değil, sözcüklerle ifade etmek için eğitti. Dostları ve düşmanları bunu sıradışı bir etkililik, kavrayış ve nüktedanlık ile yaptığı konusunda hemfikir. Yaşamını ifade edebilmek için “doğru” sözcükleri seçmek, Osho’nun insanlara öğretmeye çalıştığı tutarlı bir felsefesi olsaydı mümkün, hatta kolay olacaktı. Ama yok. Sürdürmeye çalıştığı bir geleneğin parçası olsaydı ya da yeni bir gelenek bulan doğaüstü yeteneklere sahip bir kâhin ya da peygamber olduğunu söyleseydi, bu mümkün olabilirdi. Hiçbir şey hakikatten daha uzak olamaz. Tam tersine herhangi bir geleneğin parçası olmadığını, o gittikten sonra çevresinde yeni bir gelenek yaratılmasını önlemek için elinden gelen her şeyi yaptığını tekrar tekrar vurguladı. Sonuç olarak bu kitaptaki sözcükler “Osho kimdir?” sorusuna kesin bir yanıt vermesi için düşülmemiştir. Konunun doğası sebebiyle bu mümkün değildir. Bu sözcükler daha çok zamanımızın ve zamansızlığın bağlamı içinde, “yapma”nın ve “olma”nın bağlamı içinde o sorunun peşinden gidilmesi için bir rehberdir. Sonunda, der Osho, onun kim olduğunu ancak kendimizin kim olduğunu anladığımızda anlayabileceğiz. Bize bu meydan okumayı yaparken, bizi yaşamından öğrenebileceğimizi öğrenmeye, ama ancak bizi kendimizi daha iyi anlamak için yönlendirebildiği ölçüde anlamlı olduğunu fark etmeye davet eder. Sarito Carol Neitnan.
Osho – Provakatör Mistik
PDF Kitap İndir |