Crystal Love – Mistik Hakikatler Bilimsel Gerçekler

Mistisizm nedir? “Mistik” sözcüğü Grekçe ‘kapalı gözlerle’ anlamına gelen kökten türemiş ‘mystery’ -‘açıklanamayan’- sözcüğünden gelir. Mistik felsefeye göre kişi, Tanrı’nın, evrenin doğasının, ya da “benin” tam bir kavranışına, sadece dışsal veya fiziksel yollarla ulaşamaz, çünkü Tanrı, din ve spiritüellik, bütünüyle kendi benliğimizde, kendi ruhumuzda mevcuttur. İçebakışla, meditasyonla ya da dualarla, beş duyunun fiziksel dünyasını dışarıda bırakan ve “gözlerini kapatan” kişi, Tanrıyla ilahi bir birliği, görüyü veya vahyi deneyimleyebilir. Meditasyon, içebakış ve dua tüm dinlerde yaygın olmakla beraber, mistisizm bir din değildir; çünkü onun hiyerarşisi, kuralları, düzenlemeleri ve kutsal metinleri yoktur. Mistisizmde ana karakter kendinizsinizdir. En yüksek duyularınızın içerisinde hem ibadet edilen, hem de ibadet eden, hem ibadethane hem de cemaatsinizdir. Mistik yolculuk, gerçek doğası gereği, benliğe yapılan bir yolculuktur ve bu yolculuğa tamamen yalnız çıkılır. Ancak, mistik ve doğaüstü olan, dinle hiçbir ilişkisi olmayan, 11 ateist (Tanrıtanımaz) ve agnostik (Bilinmezci) kişilerce de kendiliğinden deneyimlenebilir. Mistik deneyim, öyle görünüyor ki inanç sistemine veya zahiri bir biçime bağlı olmadan, dışsal duyusal bir deneyim olarak degil, ama zihninde veya ruhta görü veya vahiy olarak var olmakta veya işlev görmektedir. Mistik tradisyon dinlerden önce gelir ve ister pagan, ister ilkel dinlerden biri ya da başka bir din olsun, tüm dinlerin temelinde yer alır ve mistik ilham/vahiy hepsinin çekirdeğini oluşturur. Batının tek tanrılı dinleri olan Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam’ın yanı sıra, Doguya ait Hinduizm ve Budizm’in de özünde mistisizm bulunur. Bu dinler de, kendi öğretmenlerinin veya peygamberlerinin, Buda’nın, Musa’nın, İsa Mesih’in ve Hz. Muhammed’in mistik vahiy ve ilhamları üzerine kurulmuştur. Orta Asya’da ortaya çıkan üç büyük tek tanrılı din -Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam-, kutsal ilahi elçilerinin veya peygamberlerinin bireysel görülerine, vahiy/ilhamlarına ve mistik deneyimlerine dayanırlar. Ancak, yazılı tarihin her aşamasında karşımıza çıktığı kadarıyla, bu aynı dinlerden bazıları, kişisel vahyin içselleştirilmiş deneyimi yoluyla erişilen bireyselligin baskı altında tutulmasından büyük ölçüde sorumlu olmuşlardır.


Yüksek spiritüel bilinç hallerine duyulan -ve belli ki ta en baştan beri kolektif bir sosyal fenomen olan- bu beşeri arzu masum ve dogal olsa da, bizim modern diyebilicegimiz, erkek egemen tek tanrıcı dinlerinde, spiritüel mistisizm uygulaması, bilgisi ve sanatı kendine emniyetli bir yer bulamamıştır. Yine de Cari Jung’un sözleriyle: “Din, sadece iman ve zahiri ibadet olarak kaldığı ve dinsel işlev ruhlarımızda tecrübe edilmedigi sürece, kayda değer hiçbir şey olmamış demektir. Bunu kendi deneyimleriyle fark edemeyen, Mysterium Magnum’un yalnızca bir fiiliyat olmayıp insan psişesinde kök salmış bir şey oldugunu henüz anlamamış kişi büyük bir tanrı bilimci olsa bile dinden habersiz, üstelik cahildir.” 12 Mistisizm ve bireysel aydınlanma felsefesi, ancak birey tarafından içselleştirilmiş bir fenomen olarak tecrübe edilebilecek ilahi olanla paylaşılan bir uyum, saadet ve birlik halinin, her insanın hakkı oldugunu kabul ettigi ölçüde birleştirici bir felsefe olacaktır. 13 Giriş İnsan bilincinin gerçek dogası nedir? Biz kimiz ve neyiz? Yapabileceklerimizin sınırı nedir? Bizler, çoğunluğumuzun inandırıldıgı gibi, sonsuz bir evrende sonlu, güç ve potansiyel olarak sınırlı ve ötesinde hiçbir farkındalık yaşanmayacak fiziksel bir ölüm sonrası parçalara ayrılmaya ve çözülmeye yazgılı atomların şans eseri ve rasgele bir araya gelişi miyiz? Yoksa en mistik ve en kutsal olan özelliklere sahip, evrenin kalbine, aklına ve ruhuna kopmaz bir biçimde baglı olan, fiziksel ölüm sonrası hayatta kalan, ilahi, ölümsüz ve yok edilemez bir ruha mı sahibiz? İnsanoglu uzayın en uçsuz bucaksız noktalarını araştırmaya başladı ve bu yüzyılda Ay’a inecek teknolojiyi geliştirdi. Buna ragmen ruhani uzayın ve insan aklının haritası tam olarak çıkarılamadı. Çözülmeyi bekleyen pek çok gizem var. Dünyadaki milyonlarca insanın kişisel tanıklıkları ve deneyimleri, modern Batının inanç sisteminde bir degişim talep ediyor. Mistik, dogaüstü, aşkın tecrübelerin veya telepati ve ESP gibi tinsel bir özü olan, kişisel deneyim haberlerinin sayısı hızla artıyor. Öyle ki bu sayı yabana atılmayacak, veya göz ardı edilmeyecek kadar fazla. 15 Bu fenomenlerin kanıtları arttıkça, pek çoğumuz kendimize, benliğimizle ve evrendeki yerimizle ilgili sorular sormaktan artık kaçamıyoruz. Bununla beraber kültürümüz, hayatlarımız ve bireysel düşünce biçimimiz, toplum içinde her an bir bütün olarak faaliyet gösteren, gözle görünür ve görünmez pek çok gücün etkisi altında kalıyor. Dahası, doğayı ve evrenin anlamını kavrayışımız ve bu kavrayış dahilinde iş gören kurallar, büyük oranda bu sosyal hayat tarzıyla belirleniyor ve bu hayatın normları toplum tarafından tarih boyunca tekrar tekrar tanımlanıyor. Halihazırdaki modern inanç sistemimiz elbette ki zamanın dininden, politikasından ve biliminden etkileniyor; üstelik Musevi-Hıristiyan kavramlar, evrenle, Tanrı’yla, ruhla, kıyametle, öbür dünyayla, Cennet ve Cehennemle ilgili Batılı kavramları, çok büyük oranda etkilemiştir. Oysa bugün, Hıristiyanlıktan 2000 yıl sonra, pek çok kilise cemaatini kaybetmiş durumda ve kullanılmayan ya da tamire ihtiyaç duyan kilise sayısı oldukça fazladır.

İngiliz kilisesi kendi içindeki seks skandallarıyla çalkalanırken, aynı zamanda kadın rahiplerin papazlığa atanma isteklerini reddederek, ayrımcı, inatçı ve cinsiyetçi tavrını sürdürüyor. Şu an mülkleriyle, stoklarıyla ve hisseleriyle (silah endüstrisindeki hisse senetleri de dahil olmak üzere) ülkedeki serveti yaklaşık olarak üç milyon sterlini bulmuş olan Kilise, VIII. Henry, Anne Boleyn’le evlenmek için Roma’dan kaçtığından beri yaklaşık beş yüzyıldır dini görüşlerimizi yönetimi altına almıştı. Fakat şimdi, yeni bin yıla girerken büyük bir düşüşe geçmiş durumda. Vatikanda Papa artık, haçını taşırken zorlanıyor. Cambridge’deki Jesus Yüksek Okulunda öğretim görevlisi olan yazar John Cornwell, tartışmalı iki kitabının ilki olan Hitler’in Papa16 sı ‘nda, savaş zamanında, Xll. Papa Pius’un-Eugenio Pacelli- Nazi sempatizanlığı yaptığını tarihi tanıklıkla belgelendiriyor. Yazara göre XII. Pius, faşizm yanlısı bir Yahudi aleyhtarıydı, Hitler’le savaş öncesi anlaşmalara girmişti. Bu anlaşmalarla kramatoryumda yakılan kurbanlara müdahale etmemesi karşılığında, Vatikan’a mali avantajlar sağlanıyordu. Yapılan anlaşmalar daha sonra Führer’in güçlenmesine ve Büyük Çözüm’e yönelik Katolik muhalefetin azaltılmasına yardımcı oldu. (Bununla beraber hatırlanmalı ki, XII. Pius, Roma Yahudilerini kurtarmaya yardım etmek için neredeyse hiçbir şey yapmasa da, pek çok Katolik rahip ve rahibe, İtalya’da ölümcül tehlike içinde olan Yahudilere yardım için kendi hayatlarını riske atmışlardır.) XII. Pius’un bir piskopos olarak, Kitabı Mukaddes literatürüne aşina olması gerekmez miydi? Bu temelde, İsa’nın-ki o da bir Yahudi olarak doğmuştur- bize ‘Komşunu kendin gibi sev’ (Matta 5:43) diye emrettiği pasajı atlamış olamaz.

Bir Hıristiyan olması açıkça utanç verici olan bir adamın piskopos olmayı başarmasına ve İsa’nın bu dünya üzerindeki ‘vekili’ olmasına inanmak daha zor. XII. Pius’un faşizme ve etnik temizliğe gösterdiği tolerans, papalık tarihinde tek örnek değildir. 1095’te İslam’a karşı yapılan l. Haçlı seferlerini telkin eden Papa il. Urban’dan, Franco ve Mussolini gibi faşist diktatörleri açıkça destekleyen son dönem papalarına kadar, birbirini izleyen tüm piskoposlar, gerçek hümanizme ve Hıristiyan öğretisine ruhsal olarak tamamen kayıtsız kaldılar. John Cornwell’in suçlamalarıyla ciddi rahatsız olan ve itibar kaybeden Vatikan, ikinci kitapla yeni bir saldırıya daha uğradı. Gone with the Wind in the Vatican, isimli kitapta yazarlar, -kendilerine ‘! Millenari’ diyen bir grup-, Papalık Mahkemesi Curia’da, masonluğu, seks skandallarını, yozlaşmışlığı ve şeytana tapma suçlamalarını gözler önüne seriyorlar. Mahkemede otuzbeş yıl çalışmış olan ve adı 1 Millenari’nin harflerine esin 17 kaynagı olan olan Monsenyör Marinelli, bu olayların içinde yer aldıgını yakın tarihlerde itiraf etti. İsa’nın maddi refah hakkındaki fikirlerine ragmen, ki Kitabı Mukaddeste ‘Bir devenin bir toplu ignenin deliginden geçmesi, zengin bir adamın Cennetin kapılarından geçmesinden daha kolaydır’ şeklinde ifade edilmiştir, Vatikan modern dünyanın en zengin dini kurumlarından biri olarak ayaktadır. Hakkındaki skandallarla ugraşan İngiliz Kilisesi, 1996 yılında bir rapor yayımladı. in Search of Faith isimli rapor, İngiltere nüfusunun yüzde on beşinden azının Kiliseye gittigini, yüzde yetmiş beşin üzerindeki nüfusun hala Tanrı’ya ve çarpıcı bir biçimde reankarnasyona inandıklarını ortaya koyuyor. Kitabı Mukaddes’in bir başka iyi bilinen meseli -“Kardeşinin gözündeki çöpü görmeden önce, kendi gözündeki mertegi gör.” (Matta İncili 7:3} üzerine kafa yorması gereken Kilise, şimdilerde Kilisenin ve toplumun bir bütün olarak inişe geçmesinden astrolojiyi, New Age’i, alternatif akımları, Neo-paganizmi, yerli halkların mistik dinlerini sorumlu tutuyor. “Karanlıga ve batıl inançlara” geri dönüşe ve bu eklektik “topla ve karıştır” felsefesinin tehlikelerine karşı bizleri uyarıyor.

Ancak, Milattan sonra dördüncü yüzyılda Romalıların Britanya’ya geldikleri ve sonrasında biçimsel Hıristiyan ögretisini beraberlerinde getirdikleri zamanlarda, Britanya, mistik bir dogaya sahip dinler ve gelenekler açısından zengin pagan bir ülkeydi. Stonehenge’ler, Romalılar eski Britanyalıları Hıristiyanlaştırmadan binlerce yıl önce inşa edilmişlerdi. Romalılar Hıristiyanlaştırma işini, Hıristiyan kiliselerini, kutsal pagan mekanlarının üzerine kurarak ve Hıristiyan festivallerini pagan festivalleriyle birleştirerek olaganüstü bir kolaylıkla başardı. Örnegin Paskalya yortusu ve Noel, kutsal pagan günleri olan İlkbahar Ekinoksuna ve Kış Gündönümüne rast getirilmek üzere ayarlanıyordu. 18 Erkek egemen Kilisenin ve bu yeni dinin, mistik doğa dinlerini, sözde ‘heretic olanların’ ve ‘cadıların’ Orta Çağlarda yakılmasıyla son noktasına varan hiddetli bir kararlılıkla sindirmesine rağmen, Halloween gibi, pek çok pagan gelenek bugün hala yaşıyor. Bizler şimdi, Kilisenin düşüşüne, sihirle ve majikal olanla seve seve birleşmeye hazır ‘New Age’ dinlerininse yükselişine tanıklık ediyoruz. Ayrıca ‘New Age’ din kültürünün gelişimi, mistik ve aşkın deneyimle kazanılan kişisel güçlenme kavramını tamamen kucaklıyor görünüyor. Bu bağlamda, New Age felsefeleri, inançları ve adetleri, eski mistik tabiatçılık ve pagan dini geleneklerine pek çok yönüyle benzer görünüyor. Saldırgan Roma medeniyetinin birkaç bin yıl önce doğa dinlerini sindirdiği zamanlarda ortadan kaybolan, basit ama güçlü mistik tabiatçı tinselliğin geri dönüşüne tanıklık etmiyor muyuz? Bu modern ve bilinçsiz arayış, inanmanın ve tapınmanın daha doğal ve anlamlı yollarına geri dönüş değil mi? Cemaatlerinin azalmasından yakman Protestan ve Katolik k iliseleri, kendi yerleşmiş inanç ve felsefeleri konusunda da telaşa kapılmış durumdalar. Bu inançlar, milattan sonra 325’te İznik Konsülü’nde tespit edilmişti. Konsül üyeleri, kutsal metinlerin ‘gerçek’ anlamlarını ‘tanımlamak’ için çağrılmışlardı. Bununla beraber o sırada, orijinal metinlerin çoğu garip bir şekilde Yeni Ahitten çıkarıldı. Aralarında o güne kadar Vatikan’ın mahzeninde saklı kalan Hannok İncil’i de vardı.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir