Ernst Mayr – Biyoloji Budur

Birkaç yıl önce Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı Valery Gis-card d’Estaing yirminci yüzyılı “biyoloji asrı” ilan etti. Bu tanım, yirminci yüzyılın tümü için geçerli olmasa bile, ikinci yansı için kesinlikle doğrudur. Bugün biyoloji, güçlenerek büyüyen bir inceleme alanıdır. Evrimsel biyoloji, fiziksel antropoloji ve ekolojideki muhteşem gelişmelerin yanı sıra, genetik, hücre biyolojisi ve nörolojide eşi görülmemiş ilerlemelere tanık olduk. Molekü-ler biyolojideki araştırmalardan topyekün bir endüstri doğdu ve birkaçını saymak gerekirse, tıp, ziraat, hayvan ıslahı ve insan beslenmesi gibi farklı alanlarda sonuçlar hemen ortaya çıktı. Biyolojinin geleceği her zaman böyle parlak görülmemiştir. On yedinci yüzyıldaki Bilimsel Devrim’den II. Dünya Sava-şı’nın sonuna kadar insanların çoğu için bilim, fizik, kimya, mekanik, astronomi gibi ağırlıklı olarak matematiğe dayanan ve evrensel yasaların rolünü öne çıkaran “kesin” bilimler anlamını taşıyordu. Bu dönemde fizik, örnek bilim olarak düşünülüyordu ve fizik çalışmalarına kıyasla canlı dünyanın araştırılması daha aşağı düzeyde bir çaba sayılıyordu. Pek çokları, bugün yaşam bilimlerini doğru anlamada çok derin yanılgıları sürdürmektedir. Örneğin, konu ister evrim öğretimi, ister zekânın ölçülmesi, ister dünya dışı yaşamın saptanması olasılığı, ister türlerin soyunun tükenmesi ya da sigara içmenin riskleri olsun, biyolojinin kavranılmamış olduğu sıklıkla açığa çıkmaktadır. Daha üzücü olan şey ise, bizzat çok sayıda biyologun modası geçmiş bir yaşam bilimleri düşüncesine sahip olmasıdır. Modern biyologlar, aşırı derecede uzmanlaşma eğilimindedirler. Belirli kuş türleri, cinsiyet hormonları, ebeveyn davranışı, sinir anatomisi ya da genlerin moleküler yapısı hakkındaki her şeyi bilebilirler. Bununla birlikte, kendi uzmanlık alanları dışındaki gelişmelerle ilgili çoğunlukla bilgi sahibi değildirler.


Biyologların, uzmanlık alanlarındaki gelişmelerden kendilerini alarak yaşam bilimlerine bir bütün olarak bakmak için çoğunlukla zamanları olmaz. Genetikçiler, embriyologlar, taksonomistler ve ekologların tümü kendilerini biyolog olarak kabul etmekle birlikte, farklı uzmanlık alanlarının ortak yanlarının neler olduğu ve bunların fiziki bilimlerden temelde nasıl farklılaştığı üzerinde çok az düşünmektedirler. Bu konulara ışık tutmak, bu kitabın temel amacıdır. Ben, neredeyse yürümeyi öğrendiğimden beri bir doğacıyım. Bitki ve hayvanlara duyduğum sevgi, beni canlılar dünyasına bütünsellik içinde yaklaşmaya yöneltti. Neyse ki, 1920’li yıllarda öğrenim görmeye başladığım Alman lisesindeki biyoloji eğitimi tüm organizma üzerinde yoğunlaşıyor ve organizmanın canlı ve cansız çevresiyle olan etkileşimleri üzerinde duruyordu. Şimdi geriye bakınca, bu odaklanmanın, yaşam seyri, davranış ve ekoloji üzerinde olduğunu söyleyebiliriz. Her ikisini de aynı zamanda lisede ders olarak aldığım fizik ve kimya tümüyle farklı şeylerdi ve canlı bitki ve hayvanlarla pek de ilişkili değildiler. Tıp öğrencisi olduğum yıllarda, tıp konusunda çok heyecanlıydım ve “Biyoloji nedir? “yada “ Biyolojiyi bilim yapan nedir?” gibi temel sorulara dikkatimi veremeyecek kadar meşguldüm. Aslında o dönemde en azından Alman üniversitelerinde “biyoloji” adı verilen herhangi bir ders öğretilmiyordu. Bugün bizim biyoloji adını verdiğimiz konular zooloji ve botanik bölümlerinde öğretiliyor ve bunların her ikisi de ağırlıklı olarak, yapısal tiplerle bu tiplerin soyoluşu (filogeni) üzerinde duruyordu. Elbette fizyoloji, genetik ve az çok deneysel diğer disiplinlere ait dersler de veriliyordu. Ancak bu konular arasında çok az bağlantı vardı ve deneyselcilerin kavramsal çerçevesi, çalışmaları doğa tarihine dayanan zoolog ve botanikçilerin yaklaşımlarıyla çok az uyuşuyordu.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir