Ernst Fischer – Sanatın Gerekliliği

“Onsuz edilemeyen bir şeydir şiir – ama neden onsuz edilemez bir bil· sem.” Sanatın gerekliligini oldugu kadar, burjuva dünyasmda ki tartışılabilir yerini de bu alaylı şaşınmaca ile özetliyor Jean Cocteau. Ressam Mondrian sanatm belki de ” ortadan kalkabilecegini” ileri sürüyordu. Sanatm bugün gerçekligin yoksun oldugu bir dengenin yerini tuttuguna, gerçckligin giderek sana� yerini alacagma inanıyordu. “Hayat dengeye kavuştukça sanat orlada11 kalkacaktir.” ‘ Sanatm “hayatın yerini tutınası” sanatm insanla çevresi arasmda bir denge saglamasa- sanatm niceligini ve gerekliligini az da olsa tamyan bir dUşüncc bu. Üstelik insanla çevresi arasmda sürekli bir dengenin varhgt en gelişmiş toplumlarda bile düşünülebilecegine göre. sanat geçmişte oldugu gibi gelecek te de gerekli olacak demektir. Peki ama hayatın yerini tutmaktan öte bir işi yok mudur sanatın ? Insanla dünya arasmda daha köklü bir ilişkiyi açıga vurmar. ma ? Gerçekten sanatm görevi tek bir tanında özetlenebilir mi ? Birçok degişik gcrcksinmeye karşılamak zorunda degil midir ? Sanatın kökleri üstüne düşünüp başlan· gıçtaki görevinin ne oldugunu anladakça. toplumun degişmesi ile bu görevin de degişmiş ortaya yeni görevlerin çıkmış oldugunu gönnüyormuyuz ? lşte ku kitap sanatın dün de, bugün de gerekli oldugu, yarın da gerekli olaca� kanısına dayanarak böyle soruları yanıtlamaya çalışacak. Her şeyden önce şaşuuca bir olaya pek saradan bir şey sayma egiliminde oldugumuzu unutmayalım. Hem şaşarkct oluşu açıkca ortada bu olayın: mil· yonlarca kişi kitap okuyor, müzik dinliyor, tiyatroya, sinemaya gidiyor. Neden? Oyalanmak, dinlenmek, eglenmek istiyor demek, soruyu pekiştirmekten 5 Sanatın Gerekliliği öteye giunez. Insanın bir başkasmın hayatına, &orunlarına gömülmesi, kendini bir resim, bir müzik parçası, ya da bir roman, oyun, filim kişisi ile bir gönnesi neden oyalayıcı, dinlendirici, e�kndirici olsun ? Böyle gerçeklik-dışı olaylara neden yo�unlaşmış gerçekleşmiş gibi tepki gösterelim ? Ne tuhaf, anlaşmaz eglencedir bu ? Eger yetersiz bir yaşay1ştan daha zengin bir yaşaYI�.


tchiikclcrden uzak yaşanulara kaçmak isliyomz dersek, o zaman yeni bir soru ÇJkıyor orta}’a: yaşayışımız ncJen yeterli de�il? Neden gerçckleşmcmi.� yaşamlarımızı başka görüntülerle, başka biçimlerle gerçekleştinnek istiyor, karanlık bir salonun aydınlatılmas1 s.-�hncsinde yalnızca oyun oldugunu bildigirnil bir şey� solugumuz kesirirce�ine kapılıyoruz ? Belli ki kendini aşmak istiyor i:ısan. Tüm insan olmak istiyor. Ayrı bir birey olmakla yetincmiyor; bireysel y4tşamınm kopmuşlu�undan kurtulma ya, bireyciligin bütün sınırları ilc onu yoksun b1rakugı, ama onu gene de sezip özledigi, bir doluluga, daha do�ru, daha anlamlı bir dünyayageçmek için çabalıyor. Ki�iliginin geçici, rasgele sın1rlan, yaşay1şmın kapamklıg1 içinde kefldini tüketmek zorunluluguna başkaldınyor. Istiyor ki, “benliginden” ötede, kendi dışında ama gene de kendi için vazgeçilmez bir şeyin parçası olsun. Çevre�.indeki dünyayı sogurmay1, kendisinin k1lmayı, merakh, çevreyeGÇ h�ıli�ini bilimin, tcknigiu en uzak burçlarına, atomun en gizli derinliklerine degin yöncltmeyi, smırh benligini sanatta toplu yaşay1şla birleşmeyi, bireyselligini loplumsallaşıvmayı öllüyor. Eger bireyden ötede h ir şey olmak insanm özünde olsaydı, boş , anlamsız bir istek olur bu. Çünkü bu durumda insan bir birey olarak da bir bütün. olahileceAi her şey olmuş olurdu. Insanın çogalma, bütünlenme istcgi de gösteriyor ki bireyjen ötede bir şeydir insan. Bütünlüge ancak başkalarında kendi yaşantısı olabilecek yaşantiları görüp onları kendinin kılmakla varabi· iecegini sezer. Ne var ki, insanm gerçckleştiıeoilecegini düşiindiigü y�\şanular, insan�ı�ın bütün olarak başından geçebilecek her şeyi içine alir.

Bireyin büıünle böylece kaynaşmast için vazgeçilmez bir araçtır sanat. Insanın Sl· mrsız yaşantılan ve düşünceleri paylaşma yetenertini yansıtır. Peki, sanati gerçekligin tUmüyle birleşme ar4c1, bireyin kendi d1şındaki evrene aç1lan yol, kendini kendi olmayanla bir gönne isteginin bir belirtisi olaıak tamtlamak biraz romantiklik olmuyor mu ? Kendimizi nerdeyse delicesine bir filim ya da bir roman kahramanı ile bir-görme istegimizc dayanarak sanatın evrensel ve ilk görevinin bu oldugu sonucuna varmakla biraz ileri gitmiyor muyuz ? Bu “Diyanizossu” kendini yitirişin karşılanı da kapsayamaz 6 Sanatın Göre’t1i m• sanat? Seyircinin gördü�ü ile kendini bir tuınıayıp da, ondan bir uzak· [aşma saglaması, gerçe�in bile bile temsil edildi�1ni görerek: onun baskisından kurtulmasi, sanatta günlük yaşay•şmdaki s1kmuların onu yoksun bırakugı o mutlu özgilrlügü bulması d�mek olan “Apol ionsu” bir eg lenme ve begenme ögesini kapsamaz mı? Sonra aym ikilik – bir yandan gerçekiere • gömülme, öbür yandan onlara düzen verebilme heyecanı – sanatçmm çalişmasında da kendini göstermez mi? Hiç kuşkunuz olmasm, sonunda gerçekligin bir biçime girip sanat yapı u olarak ortaya çıkugı oldukça bilinçli, ussal bir eylemdir sanatçmm çalişması-çoşkun bir esinlenme da\Tanışa degil. Sanatçı olabilmek için yaşant1yı yakalayıp tutmak, onu bcllege, bellegi anlauma, gereçleri biçime dönüşLOnnek gerektir. Duyuş her şey degildir sanatÇI için; işini bilip sevmesi, bütün kwallarım, inceliklerini, biçimlerini, yöntemlerini· tanıması, böyle.ce de h1rçın dogayı uysallaşurıp sanatm bag ttıanna uydurması gerekir. Sö1.de sanatçıyı tüketen tutku, gerçek sanatçmın yardtmcısı olur: sanatçı azgm canavara boyun c�mez, onu evcillcştirir. Gerilim vardır, karşılıklı çauşma vardır sanatm özünde; sanatın yogun ve gerçek bir yaşamıdan dogması yeunez, ay nca kılrulması, nesnellik lca7.anarak bir biçim alması gerekir. Bu uslah�m sonucudur sanatm özgürce boy atıp gelişmesi. Çogu zaman yanlış anlaş•lan Aristotcles’e göre duygulan anunakti sanaon görevi; korkuyu ve ac1mayı yenmek, böylece de kendini Orestes ya da Oidipus ile bir gören seyircinin bu benzeşmeden kuıtularak ahnyaz1smm rasgele düzeninin üstüne çikmasını saglamaku. Hayatla olan baglar bir süre için bir ana bırak•hyordu. Çünkü �anatm insanı kendine bag!ayışı gerçekligin insanı kendin� baglayışuıdan başkad1r. lştc tragedyalardan bile alman tad, ”eglence” nin ôzü olan tad, bu geçici tut�ıga dayamr.

Kıvanç ü�tüne, sanatm bu kurtanct niteli�i üstüne şunlan söylüyor Bertolt Brecht Tiyatromuz anlama heyecanını k•ştırtınall, gerçekleri degiştirmenin kıvancmı duyurmaildır insanlara. Seyircilerimiz yalmzca Prometheus’un nasıl kurtanldıgmı duymakla kalmamall, aynı zamanda onu kurtarmanan sevincine katılacak yolda egitilmeli. Tiyatromuzda aray•c•lann, bulucularm duyduklan bütün sevinç ve mutlulugu, kurtarcılann duydugu yüce başany1 duymaları ögretilmeli insanlara. Sımf çatışmaları olan toplumlarda yürürlükteki sanat anlay1şmın sanat 7 Sanatın Gerekliliği yapatından bekledini ”ilk” erkinin seyirciler armmdaki toplumsal aynmlan ortadan kaldırmak, onlara evrensel insan bütünlü� kazandarmak olduguna dikkatimizi çekiyor Brecht. Oysa Brecht’in sözcülügünü ettigi “Aristoteles-dışı dram”ın görevi tam tersine, kapitatci düzende oiuşan duygu ve düşünce arasındaki çauşmayı ortadan kaldırarak seyirci bölmekti. Kapitalci dönemin sonlarana dogru duygu, da düşünce de soysuztaşarak verimsiz bir çatışmaya düştü. Ama gelişen yeni smtfın ve on· dan yana savaşların amacı duygu ile düşüncenin verimli bir çauşmaya girmesini sagıamalctar. Duygulanmız dUşüncelerimizi keskinleştirirken düşüncelerimiz de duygulanmtzt anur. , Içinde yaşadıgımız yabancalaşmış dünyada toplumsal gerçelder dikati çekecek bir ıştkta, konunun ve kişilerin “yabancdaşmışhgt” içinde ortaya konmalı. Sanat yapttı seyirciyi devimsiz benzeşme yolu ile degil de, onun eyleme katılmasını. karar vermesini saglayacak yarga gücüne seslenerek kendine baglamasını bilmelidir. Insaniann toplu yaşayışım düzenleyen kurallar oyunlarda “geçici ve yetersiz” olarak gösterilmeli, böylece seyirciyi seyretmenin ötesinde daha verimli bir davramşa itmeli, giderek, oyun boyunca dUşünmesini, sonunda da, “Bu iş böyle olmaz. Katlanır iş de�il bu. Buna bir son venneli” diyebilecek bilince kavuşturmahdır. Öyle ki, çahşan erkek ya da • kadm tiyatroya … geçimini saglaması gereken korkunç, sonu gelmeyen ugraşmalarım görüp eglenmek ve Icendi sürekli de�işimin!n şaşırticı acısına dayanmak için gelsin.

Burada, en kolay yolda kedirü yaratabilecegüıi görsün: çünkü en kolay varoluş yolu sanattadar. Eylemci emekçi-sınıf için Brecht’in “epilc tiyatro”su dışında, başka bir tiyatro anlaytşı yoktur, demiyorum. Sanatm diyalektigini, dcgişcn bir dünyada sanatm görevinin de degişecegini açtklamak için anıyorum Bıecht’in bu önemli kurammı. Sanaun varlık nedeni hiçbir zaman bütünüyle aynı kalmaz. Sınıfıara bölünmüş, bir iç çatışmayi sürdüren toplumda sanatın görevi başlangtçtaki 8 Sanatın G6re.,i görevinden birçok bakimlardan ayrılır. Bununla birlikte, toplumsal durumlar de�işsc bile, sanatın hiç de�işmeyen, bir gerçe�i-yansıtma niteli�i de vardır. Işte biz yirminci yüzy1l insanını tarih öncesi ma�ara resimleri karşısında ya da çok eski ezgileri dinlerken heyecanlandıran, sanatm bu niteli�idir. Karl Marx epigi gelişmemiş toplurnlara özgü bir sanat biçimi olarak tanımhyor ve şöyle diyor. Yunan sanata ve destam .ile toplumsal gelişmenin belli biçimleri arasmdaki ilişkiyi görmek güç degildir. Güç olan o yapatların bugün bile sanattan ald1�ımaz tadın kaynagı olması� bazı durumlarda ise erişilmez bir düzey ve örnek olarak sürüp gitmesini anlamaktar .ı Marx sonra da şu açıklamaya ileri sürüyor: lnsanh�ın en güzel gelişmeyi sa�ladı�ı toplumsal çocuklu�u geri gelmeyecek bir ça�ın sürekli çekiciligini neden ortaya koymasm? Geri kalmış çocuklar vardır, erken gelişmiş çocuklar vardır. Eski uluslarm pek ço�u bu ikinci kümeye girer. Yunanlılar nonnal çocuklardL Sanatlannm bizim için çekici olmas1 , bu sanata yaratan toplum düzeninin ilkelligi ilc çatışm1yor.

Tersine bu çekicilik o ilkclli�in bir sonucu olur; sanatm o gehşmemiş toplumsal koşullar altında ortaya ç1ktı�ını, ancak o koşullar altında ortaya çıkabilece�ini, bu koşullarm ise hiçbir zaman geri gelmeycce�ini gösteriyor. Bugün eski Yunanltlann, öbür uluslarla �ılaştınldı�mda “normal ÇO· cuklar” sayılabilece�ini kuşkuyla karşılayabiliriz. Gerçekten, Marx da, Engels de de�işik zamanlarda Yunanlilarm işten hoştanmayışlanna, kadmlan aşa�ı görmelerine, yalmz yosmalara ve o�lanlara cinsel sevgi göstermelerine dik· katimizi çekerek Yunan dünyasının pürüzlü yanlannı belirtmişlerdir. O günd�n bu yana Yunan güzelliginin. dinginligini n, uyumunun su götürilr pek çok yanı oldugunu ö�rendik. Winckelmann’ın, Goethe’nin, Hegel’in eski uygarhklarla ilgili pek az düşilncesini paylaşıyoruz bugün. Arkcoloji, etnoloji l•· A Contribution to the Critigve of Political Economy” Kegan Paul, Trench Trübner, I 904. 9 Sanatın Gerekliiili ve kültür alanlanndaki yeni buluşlar Yunan sanatını “çocuklu�umuzun” bir parçası saymaımza engel oluyor. Tersine, Yunan sana•mda oldukça geç, olgun bir dönemi görüyor, bu sanatın doruguna eriştigi Perikles ça�mda ise yoz� taşma ve bozulma belirtileri sezinliyoruz. Ünlü Phidias’dan sonra gelen yontueniann bir zamanlar “klasik” diye övülen nice yapıdan, sayısız yigitler, koşucular, disk aucılar, araba sürücüleri, bugün Mısır, Mikene yapıtlan ile karşılaşurdıgımızda boş, anlamsız geliyor bize. Ama bu konunun derinine gitmekle Marx’ın ortaya atıp açıklamaya çahştıgı sorudan uzaklaşmış ola· ca gaz önemli olan Marx’ın gelişmemiş toplumsal bir dönemin zamanla koşullanmış sanatını insanlıgın bir anı olarak görmesi bu sanatın, tarihsel anın öLCsinde bir etkisi, sürekli bir çekicili�i olabilecegini bu koşullanınada tanımasıdır. Bunu şöyle de söyleyebiliriz: bütün sanat zamanla koşulindur ve ancak tarih içinde belli bir zamanın düşüncelerini, isteklerini, gereksinmelerini, umutlarını yansıtu�ı ölçüde insanlı�ı temsil eder. Ama sanat bu smırhgı da aşar ve o tarihsel an içinde insanlı�m sürekli gelişme yeteni�i olan bir amm da yaratır. Sınıf çatışmalan süresince, arada büyük degişmeler, toplumsal ayaklanmalar da olsa, sürekliligin önemini hiçbir zaman azımsamamaltyız. İnsanlık tarihi de yeryüzü tarihi gibi yalnız birbiri ik çatışan zaman bölümlerinin bir araya gelmesi degildir.

Aynı zamanda sürekli bir zaman akışıdır. Tarihe karışmış, çoktan unuuugumuzu sandı�ımız pek çok şey bilincimizin derinliklerine yerleşir, çogu zaman biz farkına varmadan yaşayışımız üstündeki etkisini sürdürür, sonra birden yüzeye çıkarak Hactes’de Ody�seus’un kanı ile beslenen gölgeler gibi bizimle konuşmaya başlar. Degişik dönem� lerde sınıfların önem kazanıp yilinnesine göre, nicedir gizli kalmış ya da orta. dan kalkmış olan gerçekler yeniden gün ıştgma çıkar, canlılık kazanır. Lessing ile Herder’in, derebeylik ve saray kaltntısı, “alexandrine”li, takma saçlı bütün o yapmacık davranışlarana başkaldırıp Shakespcare’i bulmalan ve Almanlara tanıtmalan nasıl bir rasiantı degilse, bugün batı . Avrupa’nın insanlık ögeetisini bir yana itmesi, putlaşurdıgı kurumları ile tarih öncesi putlara uzanarak gerçek sorunlarını uydurma efsandcrle gizlernesi de bir rasiantı degildir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir