Adrian Goldsworthy – Caesar

Julius Caesar, sayısız kuşağı etkisi altına alan dramatik bir hayat yaşamıştır. Shakespeare ve Shaw gibi büyük isimlerin, birçok yazarın ve senaristin ilgisini çekmiştir. Tüm zamanın en yetenekli generallerinden biri olmakla kalmayıp çıktığı seferlerin detaylarını da kaydetmiştir. Geride bıraktığı bu kayıtların edebi niteliğine başka kayıtlar ya nadiren ulaşabilmiş ya da hiç ulaşamamıştır. Caesar aynı zamanda, Roma Cumhuriyeti’nde en yüksek yetkeyi ele geçirmiş, hiçbir zaman ‘kral’ lakabını kullanmasa da pratikte hükümdarlık mertebesine ulaşmış bir politikacı ve devlet adamıdır. Caesar zalim bir hükümdar değildi; mağlup ettiği düşmanlarına karşı gösterdiği merhameti her zaman açıkça sergilemiştir. En sonunda hançerlenip öldürülmesi de affettiği iki kişinin başı çektiği ve yine birçok destekçisinin içinde yer aldığı bir komplonun sonucudur. Evlatlık oğlu Octavianus (Gaius Iulius Caesar Octavianus) Roma’nın ilk imparatorudur. Bu hanedanlık MS 68’de Nero ile birlikte son bulmasına rağmen kendisiyle aralarında hiçbir kan veya evlatlık bağı bulunmayan bütün Roma imparatorları, Caesar adını almıştır. Aslında az tanınan aristokratik bir ailenin üyesi olan Caesar’ın ismi, ilerleyen dönemlerde yüce ve meşru gücü simgeleyen bir unvan haline gelmiştir. İktidar ile isim arasındaki bu ilişkinin kuvveti, yirminci yüzyılın başında dünyanın en güçlü ülkelerinden ikisinin hükümdarlarının unvanlarının, Caesar isminden türemiş olan “Çar” ve “Kayzer” olmasından da anlaşılabilir. Bugünlerde batı devletlerinde klasik medeniyetler artık eğitimde eskisi kadar merkezi bir yer teşkil etmemektedir. Buna rağmen Iulius Caesar, antik dönemin hala herkes tarafından anında tanınan birkaç isminden biridir. Latince bilmeyen birçok insan, Caesar’ın son sözlerini Shakespeare’in versiyonundan hatırlar: “Et tu Brute” [“Sen de mi Brutus? “-ç.] (aslında büyük ihtimalle başka bir şey söylemiştir.


Bkz. 23. Bölüm). Aynı şekilde hatırda kalan başka Romalılar içinde belki Nero’yu veya Marcus Antonius’u sayabiliriz. Başka milletlerdense belki xvi CAESAR Büyük İskender, Hannibal, Kleopatra ve Yunan filozoflar ortak bilinçte onun kadar yer edinmiştir. Kleopatra, Caesar’ın sevgilisi, Antonius da onun emri altındaki komutanlardan biriydi; bu yüzden aslında onlar da Caesar’ın öyküsünün parçasıdır. Caesar büyük bir adamdı. Napoleon, Caesar’ın seferlerinden çok şey öğrendiğini itiraf eden ünlü komutanlardan sadece biridir. Politik açıdan Roma tarihi üzerinde büyük bir etkisi olmuş, dört buçuk yüzyıl süren Cumhuriyet rejiminin son bulmasında önemli bir rol oynamıştır. Aslında keskin zekalı ve gayet iyi eğitimli biri olmasına rağmen Caesar’ın hafızalara kazınmasını sağlayan özelliği, eylem adamı olması ve ataklığıdır. Fevkalade kabiliyetliydi; hitabet ve edebiyat alanlarındaki yeteneğinin yanı sıra hem yasa yapmakta hem de politik sahada oldukça başarılıydı. Ancak Caesar’ın belki de en önemli özelliği hem Roma halkını, hem askerleri, hem de baştan çıkardığı kadınları cezbeden karizmasıydı. Caesar politik ve askeri birçok hata yapmıştır; kim yapmamıştır ki? Onun asıl büyük sırrı bu başarısızlıkları aşmakta, yaptığı yanlışları en azından kendisine itiraf etmekte ve en sonunda bu yeni duruma ayak uydurup uzun vadede kazanmakta yatıyordu. Caesar’ın yüceliğini inkar edecek insan azdır; onun iyi bir insan olduğunu veya yaptıklarının şüphe götürmeyecek şekilde iyi sonuçlar verdiğini söylemek ise çok daha zordur. O bir Hitler, bir Stalin veya bir Cengiz Han değildi.

Buna rağmen bir kaynağa göre seferleri sırasında bir milyon düşman öldürülmüştür. Bu konulardaki antik bakış açısı, günümüzdekinden oldukça farklıydı ve Caesar’ın Galyalılar gibi yabancılara karşı seferlerini Romalılar gayet olağan karşılamışlardır. Sekiz sene süren bu seferde Caesar’ın lejyonları en azından bölgedeki yüz binlerce insanı öldürmüş ve en azından bir o kadar insanı da köleleştirmiştir. Bazen oldukça acımasızdı; sayısız katliam ve infaz için talimat vermiş, bir defasında da muharebede ele geçirilen tüm esirlerin ellerinin kesildikten sonra serbest bırakılmasını emretmiştir. Yine de mağlup ettiği düşmanlarına merhamet gösterdiğine daha sık rastlanmıştır. Bu merhametin nedenleri aslen pratiktir. Caesar’ın asıl amacı, mağlup olan bu insanları Roma idaresi altına sokmak, Roma’ya vergi ödeyen topluluklar haline getirmektir. Caesar’ın bu konudaki tavırları soğuk ve pragmatikti, merhamet veya vahşet arasındaki seçim, tamamen o anda hangisinin kendisine en büyük avantajı sağlayacağına Giriş XVİİ bağlıydı. Hareketli ve enerjik bir emperyalistti ama şunu da söylemek gerekir ki Caesar, Roma emperyalizminin yaratıcısı değil, uygulayıcılarından sadece biridir. Caesar’ın seferleri Roma’nın diğer savaşlarına kıyasla daha kanlı değildi. Zamanında tartışma yaratan şey, Roma’nın içindeki faaliyetleri ve politik hasımları onun kariyerini bitirmeye çalıştıkları zaman bir içsavaş başlatma konusundaki hevesidir. Şikayetlerinin birçoğunda aslında haklı olmasına rağmen, ordusunu MÖ 49’un Ocak ayında kendi eyaletinden İtalya’ya * getirdiği anda isyankar durumuna düşmüştür. Caesar’ın ölümünü izleyen içsavaşlar, Caesar’ın yaptıkları sonucunda zaten zayıf düşmüş olan Roma Cumhuriyeti’nin sonunu getirmiştir. Cumhuriyet’ten sonra Roma’da imparatorlar hüküm sürmüştür ki bu imparatorlardan ilki Caesar’ın halefidir. Diktatörlüğü sırasında Caesar en yüksek güce erişmiş, iyi bir yönetici olduğunu kanıtlamış, kaliteli bir devlet adamına yaraşır, makul ve Roma’nın iyiliğine yönelik yasalar yapmıştır.

Caesar’dan önce Roma’nın yönetimi, makamlarını sık sık kendi yararları için kullanmaktan ve hem daha fakir Romalıların hem de eyaletlerdeki insanların sırtından geçinmekten çekinmeyen küçük bir senatör zümresinin elindeydi. Caesar, birçok kişinin gerçek ve ciddi olduğunu kabul ettiği fakat prestiji başkası kazanmasın diye kimsenin gerekeni yapması için başkasına izin vermemesi dolayısıyla çaresiz kalan birçok sorunu çözmek için harekete geçmiştir. Cumhuriyet içten içe çürümüş, Caesar’ın doğumundan önce sıklıkla şiddetle ve Caesar’ın çocukluğu sırasında içsavaşla çalkalanmıştı. Caesar en yüksek güce askeri yollarla kavuşmuştur. Kariyerinin başka dönemlerinde rüşvet ve göz korkutmaya başvurduğu da bilinmektedir. Öte yandan karşıtlarının metotlarının da kendisininkilerden çok farklı olduğu pek söylenemez. Caesar kendini korumak için içsavaşa ne kadar yatkınlık göstermişse, hasımları da onu yok etmek için aynı şekilde davranmışlardır; kimin iyi kimin kötü olduğuna karar vermemize imkan yoktur. Zaferinden sonra sorumlu bir şekilde davrandığı ve senatör aristokrasisinden farklı bir çizgi izlediği açıktır: Caesar’ın yasaları toplumun çok daha büyük kıs- * Kaynağı konusunda çeşitli fikirler ileri sürülen İtalya terimi, önceleri İtalya Yarımadası’nın güneyindeki bir bölge için kullanılmış, yarımadanın daha çok kısmı Romalıların eline geçtikçe kapsamı da giderek genişlemiştir. Caesar’dan sonra başa geçen Augustus zamanından itibarense Alpler’e kadar bütün yarımada, İtalya olarak adlandırılmıştır-e.n. XVİİİ SEZAR mının yararınaydı. Baskıcı bir rejim izlememiş, birçok eski düşmanını affetmiş ve desteklemiştir. Roma, İtalya ve eyaletler Caesar’ın yönetimi altındayken uzun zamandır olduklarından daha iyi durumdalardı. Yine de bu sorumlu idareye rağmen Caesar’ın iktidarı ele geçirmesi özgür seçimlerin sonu demekti ve kendisi ne kadar adilce hükmetse de monarşi en sonunda Caligula ve Nero gibi imparatorları beraberinde getirecekti. Roma tarihi genellikle zengin elitler tarafından yazılmıştır ve Caesar’ın yükselişi bu sınıfın gücünün azalmasına yol açmıştı.

Birçok kaynağın Caesar’ı eleştirmesi işte bu yüzdendir. Caesar’ın ahlaklı bir insan olduğunu söyleyemeyiz, hatta bazı konularda ahlaksızca davrandığı açıktır. Caesar’ın doğal olarak nazik, cömert, kin tutmayan, düşmanlarını dost etmeye çalışan bir insan olduğu doğrudur ama aynı zamanda son derece acımasız biri olduğunu ortaya koymaktan da kaçınmamıştır. Caesar müzmin bir çapkındı ve hem eşlerine hem de çok sayıdaki sevgilisine karşı vefasız davranmıştır. Bunların arasında en ünlüsü olan Kleopatra’yla arasında büyük ihtimalle gerçekten karşılıklı bir aşk ilişkisi vardı. Ama bu bile kısa süre sonra başka bir kraliçeyle ilişki yaşamaktan veya Roma’nın aristokrat kadınlarının peşinde koşmaktan onu alıkoymadı. Caesar son derece mağrur, hatta özellikle de dış görünüş olarak kibirli bir insandı. Caesar’ın küçük yaşlardan beri kendisini başkalarından üstün gördüğü sonucuna ulaşmamak gerçekten de zor. Bu özsaygının, büyük oranda haklı gerekçeleri vardır; kendisi, diğer senatörlerin çoğundan daha zeki ve daha becerikliydi. Belki de Napoleon gibi kendine o kadar hayrandı ki, başkalarını etkisi altına alması çok daha kolay oluyordu. Aynı Fransız imparatoru gibi, onun karakterinde de birçok tezat vardır. Sir Arthur Conan Doyle, Napoleon hakkında şöyle yazmıştı: “Muhteşem bir adamdı- belki de şu ana kadar yaşamış olanların en muhteşemi. Bana en ilginç gelen tarafı ise karakterinin tamamen bir yöne yatmaması. Ne zaman bir cani olduğuna karar verseniz önünüze asil bir yönü çıkıyor; hemen sonra bu takdir olağanüstü adilikte bir davranış yüzünden yok oluyor. “1 Bu garip karışımın aynısının Caesar’da da bulunduğu söylenebilir, belki bu kadar aşırıya kaçmamış bir biçimiyle.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir