Adrian Desmond, James Moore – Charles Darwin

Sl’nc 1839. İngiltere anarşiye doğru tepetaklak yuvarlanıyor, tüm iilkcde huzursuzluk hakim, isyanlar alıp yürümüş. Ucuz basın l,iipiirüyor, havada yangın bombaları uçuşuyor. Sokaklarda devrim için lı.ıykırılıyor. Koyu evrimciler -hayatın aşağıdan güç alarak karşı konulamaz bir biçimde yukarıya doğru ilerlediğini düşünen hayalcilerı·sk i durağan toplumun dayanaklarını; rahiplere özgü ayrıcalıkları, ücret sıiıııiiriisünü, işlikleri kınıyor. Birçok sosyalist evli!iği, kapitalizmi, yağ hağlaınış, yozlaşmış Kilise’yi topa tutuyor. Radikal Hıristiyanlar; Kilise’yi dl’vlctle aynı yatağa girmiş “zina yapan bir fahişe” olarak gören, ilahiler okuyan şu muhalif dindarlar da onlara katılıyor. !\ilimin bile tasfiye edilmesi gerekiyor: Kaba ateistlere göre, mevcut lıa �ey maddi atomlardan ibaret, tıpkı “sosyal atomlar” -insanlar- gibi onlar da kendi kendilerine örgütleniyor. Ruhlar birer kuruntu, çalışan insanları boyun eğdirmeye yönelik, orta sınıfın başvurduğu zalim aldatnıacanın bir parçası. Hayatın bilimi biyoloji, din adamları tarafından pl·rişan edilmiş, orta malı yapılmış, Yaratılışçı bir kaleye çevrilmiş bir halde yerlerde yatıyor. Britanya çöküşün eşiğinde yalpalayıp duruyor; ya da ayrıcalıklarını korumak için safları sıklaştıran orta sınıfa böyle görünüyor. Tam bu sırada, nasıl olur da otuz yaşlarında hırslı bir beyefendi gizli bir defteri açıp pervasız bir sürüklenme içinde, kafası olmayan hermafrodit yumuşakçaların insanoğlunun atası olduğunu ileri sürebilirdi? Dahası o beyefendi, taşranın önde gelenlerinden birinin oğluydu, Cambridge’te eğitim görmüş, bir zamanlar rahipliğe yönelmiş biriydi. Bütün ailesi “ateşli ve uçarı” radikal holiganlardan nefret ederdi. xviii DARWIN O beyefendi Charles Darwin’di: cüzdanı kabarık, vakur bir Whig, • beş yılını HMS Beagle gemisinde aristokrat kaptanın sofra arkadaşı olarak geçirmiş, özel olarak finanse edilmiş bir dünya gezgini.


Kendisini bekleyen bir serveti vardı, ümit verici bir jeolog olarak şöhret yapmıştı. “İğrenç denecek kadar kasvetli” Londra’dan kaçmak, ayaktakımının yergilerine maruz kalan din adamı arkadaşları gibi kırsal kesimde bir taşra papaz evinde yaşamak gibi dinmeyen bir arzusu da vardı. Yumuşakçalardan gelen din adamları! Böyle lanetli inançlara da nereden varmıştı? Üstelik işin en kötü kısmı bu da değildi. Darwin ürkütücü bir materyalizme sarılmıştı. Daha aylar önce, gizli defterlerinden birinde insan zihninin, ahlakının, hatta Tanrı inancının beynin yaratılan olduğu sonucuna varmıştı: “İlahi varlık sevgisi, örgütlenmenin bir etkisidir; seni gidi materyalist seni!” diye de paylamıştı kendini. Bu fikrin açılımları üzerine çalıştığında migren ağrıları tutuyor, zulme uğrama korkusuyla hasta yatağında kıvrım kıvrım kıvranıyordu. İhanet değil miydi bu? Eski toplumsal düzenin son bilimsel kalelerini tehdit etmiyor muydu? Bu tahrik edici inançlar, çoktan kapılara dayanmış hoyrat kalabalıkların işine yarayacak mükemmel silahlar değil miydi? Reform geçirmemiş Yaratılışçı evren düşüncesinin “Bütün dokusu sarsılıp alaşağı olacak,” kehanetinde bulunmuştu. Acılar içinde, sonunda Londra’nın “pisliği, gürültüsü, kötülükleri ve sefaletinden” kaçıp kırsal kesimdeki Kent’te bir din adamının hayatını sürmeye gitti. Bir sığınak arıyor, o çok “saygıdeğer ve mutlu adama,” taşra papazına gıpta ediyordu. Eski bir papaz evinde hayat pastoral ve yalıtılmış olabilirdi, ama onun çalışma hayatının üçte biri, iki büklüm bir halde sarsılarak, kusarak, kendini buzlu sulara daldırarak geçti. Yirmi yıl boyunca evrim kuramının üstüne yattı, kendi kendini “Şeytan’ın Papazı” diyerek kınayıp ahlak geliştiren maymunlar ve “maymuninsanlar” hakkındaki en derin görüşlerini nadiren tartıştı. 1 859′ da bile, Türlerin Kökeni’ni yayınlaması için dürtülmesi gerekti, o zaman bile kitabın insanın kökenlerine neredeyse hiç değinmeden çıkmasına göz yumdu. 1680-1850 yılları arasında İngiltere Parlamentosu’nda rakibi Tory partisine karşı siyasi mücadele içinde bulunan parti. Whiı;ler anayasal meşrutiyet taraftarı ve mutlak iktidara karşı, liberal bir gruptu. Toryler ise gelenekselci ve muhafazakardılar; kralı ve kiliseyi destekliyorlardı -e.

n. Şeytan’ın Papazı mı? XİX *** Darwin’in hayatının gizemi, hiçbir zaman tam anlamıyla kavranamamıştır. Gerçekten de daha önce kaleme alınan biyografiler ilginç derecede kansız vakalar olmuştur. t Pek yeni bir temel atmamışlar, onun yaşadığı di>nemin can alıcı meseleleri ve olaylarına hiç değinmemişlerdir. Bizim Darwin’imiz farklı olmaya soyunuyor; tuhaf sorular sormayı, ı lgi alanlarını ve saikleri araştırmayı, bilimsel uzmanı döneminin bir iiriinü olarak resmetmeyi; reform geçiren bir toplumda uçsuz bucaksız konularla uğraşan bir adamı çizmeyi amaçlıyor. Darwin, kapandığı kapılar ardından çıkıp da ruhunu bir dostuna açı ığında anlamlı bir ifade kullanmıştı. Bunun “bir cinayeti itiraf etmeye lwnzcdiğini” söylemişti. Victoria döneminin başlarında Britanya’da t•vriınin toplumsal bir suç olduğu fikrini hiçbir söz bundan daha iyi yakalayamazdı. Anglikanlar evrimi yalan, iğrenç, Fransız, ateistçe, materyalist VL’ ahlaksızlık diye niteleyip kınıyordu. Tehlikeli bir bilgiydi, baştan çıkarıcıydı. Darwin yıllarca bunun farkında olmuştu, bu yüzden de derin dii�üncelerini gizli defterlerde saklı tutmuştu. Dışarıdan elini eteğini ,·L·kınişti, partilerden kaçınıyor, buluşma tekliflerini geri çeviriyordu; hahçe yoluna giren ziyaretçileri gizlice görebilmek için çalışma odasının pl’nceresine bir ayna bile takmıştı. Günler geçtikçe, haftalar geçtikçe ıııi<lesi giderek başına bela oluyordu; kırsal kesimde inzivaya çekilmesinden mnra yıllar boyunca, emniyetli bir ev, yakın bir akrabanın evi olmadığı ‘iÜrece başka bir yerde uyumayı reddetti. Endişeli bir adamdı. Peki o halde, böyle zengin bir Whig beyefendisi bu açmazı nasıl kırdı <la evrimi kabul edilebilir kıldı? Evrimi nasıl oldu da orta sınıf değerleri <lcstekleyen bir fikir olarak sundu? Antitezleri hiç çözmüş müydü? Başarısız rahip adayı ve taşra papazlığının temel direği, doğanın reformcusu ve reform görmemiş din adamlarının dostu, “maymuninsanlar” hakkında yazılar kaleme alan düzgün yurttaş.

Darwin’in hilimsel konumunu, toplumsal yükümlülüklerini, muhalefet etme mirasını, siyasi bağlamı anladığınızda çelişkiler kendi kendilerine çözülmeye başlar. Bu yeni Darwin tablosunu çizerken, sağanak halinde yağan yeni malzemelerden yararlandık. Darwin bir istifçiydi; çok az şeyi ortadan kaldırırdı. Defterler, eski elyazmaları, yırtık sayfalar, notlar düşülmüş haskılar, mektuplar, hepsi de istiflenmişti. Bu kaynaklar yavaş yavaş xx DARWIN yeni bir çözümleyiciler kuşağı tarafından açıldı.2 Fakat damlalar halinde akan basılı malzemeler, ancak son birkaç yıl içinde bir sel halini aldı. Sadece 1 985’ten beri, sersemletici miktarda eser yayınlandı, içlerinde en iyisi kılı kırk yaran bir titizlikle hazırlanmış olan Correspondence of Charles Darwin’dir [Cha.-les Darwin’in Yazışmaları] – (1991 ‘e gelindiğinde yedinci cildine u laşmıştı). Sansürlenmiş, makaslanmış, orasından burasından birbirine tutturulmuş Victorian Life and Letters [Victoria Dönemi Hayatı ve Mektupları] ise tozlu örümcek ağlarıyla kaplıdır. Bu kitap, bir asır önce Darwin’in ölümsüzlüğünü güvence altına alarak bir amaca hizmet etmişti. Ama bugünkü ihtiyaçlar farklı. Darwin’in kişiliğini, iş zekasını, aile hayatını ve bilimini öğrenmek istiyoruz. Kuramlarının ve stratejilerinin, reform geçirmekte olan bir Whig toplumunun derinlerine nasıl gömülü olduğunu anlamak istiyoruz. Yaygın deyişle “Darwin Endüstrisi”ne ikinci bir enjeksiyon, 1 987’de 750 sayfalık Charles Darwin’s Notebooks’un [Charles Darwin’in Defterleri] yayınlanması oldu. Uluslararası bir ekibin Darwin’in okunaksız ve şifreli elyazısının kolay kolay çözülemeyen ormanlarında yaptığı zahmetli bir araştırmayla hayal bile edilemeyecek hazineler gün ışığına çıktı.

Bugün Darwin’in evrimci görüşlerinin günden güne, parça parça gelişimi hakkında, tarihte başka bilimsel kuramlar hakkında bildiğimizden çok daha fazlasını biliyoruz. Ama zaten bilmemiz de gerekiyor; başka hiçbir kuramın bu kadar dağıtıcı bir etkisi olmamıştır. Bunların yanı sıra, Darwin’e yazıldığı ve Darwin’in yazdığı bilinen on dört bin mektubu içeren Calendar ( 1 985) da var. Biyografi yazarı bir anda, yazışmalarda beş kat bir artışla karşı karşıya kalmıştır. Hasatsa muazzam derecede zengin olmuştur. Kitap, Darwin’in dostluklarını nasıl koruduğu, nasıl kesip attığı, nasıl yüze gülüp kandırdığı, nasıl kaçamaklı bir dil kullandığı, galiplere nasıl yol açtığı, nasıl himaye dağıttığı ve lezzetli bilim kırıntılarına nasıl göz kırptığı hakkında derinlikli fikirler verir. Yeni bir dünyanın kapılarını açar, bize onun sosyal çevresini, komşularını, konuklarını, geniş ailesini ve meslektaşlarını gösterir.3 Yine son birkaç yıl içinde, tarihçiler de Darwin’in sebatla ağır ağır ilerlediği, bugün biyolojinin temel damarı olan doğal seçilime giden yolu kavrayışımızda bir devrim yaratmıştır. Bu yol çıkmaz sokaklarla delik deşik olmuştur, yarım hakikatlerle doludur. Tıpkı bir fareyi ağzında tutup sallayan teriyer gibi, Darwin’in nasıl ısrarcı davrandığına tanık oluruz; evrim mekanizmasına her yönden saldırır, her yeni açıyı dener. Şeytan’ın Papazı mı? xxi Nüfus, yoksulluk yasaları ve yardımseverlikle ilgili okumalarını izleyerek, onun kilit fikirlerinin siyasi kökenlerinin izlerini sürebiliriz.4 Fakat yalnızca kitap okumalarıyla yetinemeyiz. Onu, Whig hükümetinin işlikler yaptığı, yoksulların da bunları yakıp yıktığı bir çağda faal bir Whig çevrenin parçası olarak görmemiz de gerekir. Darwin’in işlik kültürüne karşı tavrını kavradığınızda, bilimi de daha derin bir siyasi anlam kazanır. Şimdiye dek, daha geniş çaplı bu bağlam büyük ölçüde göz ardı cJildi.

Metin analizcileri ve vücut bulmamış fikirlerle (entelektüel hayall:tlcrle) uğraşan tarihçiler galebe çaldı. Sosyal tarihçiler Darwin portresini tamamlamakta, onu içinde yaşadığı döneme yeniden yerleştirmekte hep başarısız oldu.5 Sonuçta da Darwin’in evrimini mümkün kılan o geniş \aplı dünyayı gözden yitirdik.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir