Ahmed Arif – Leylim Leylim

Mektup, mektubu yazan ve gönderen ile mektubu alan ve okuyan arasındaki gizlidir. Bu iki kişinin arasındaki giz silinemeyecek/değiştirilemeyecek bir biçimde kâğıda aktarılmış, söz uçamayıp çakılı kalmıştır. Tam da bu yönüyle “kaleme alındığı anın gerçekliği” zaman tarafından aşındınlamadan, tüm tazeliği içinde korumaya alınmıştır. Adeta fosilleşen duygular/düşünceler yıllar sonra saklandığı yerden çıkarılıp okunduğunda, o mektubu arkeolojik bir çalışmanın en güvenilir buluntusu haline getirir. Hele ki bu buluntular bir şairden kalmışsa, o şairin şiirinin Rosetta taşı ortaya çıkmış demektir. Ahmed Arifin Leylâ Erbil’e gönderdiği mektuplardan oluşan bu kitap, edebiyat tarihçilerimize kuşkusuz önemli bilgiler sunmayı vadediyor. Yazıldıkları dönemin entelektüel ve yayın ortamını, Ahmed Arifin sürgün günlerini, yaşadığı siyasi baskıyı, içsel dünyasını ve en çok da aşkım tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Mektupların yayımlanış öyküsü Leylâ Erbil yayınevimizin davetini kabul ederek yazarlarımız arasına katıldığı günlerde Kalan’ 1 m son düzenlemeleriyle uğraşıyordu. Beş yıl öncesi. Bir sohbetimizde Ahmed Arifle uzun yıllar mektuplaştıklarından söz etmişti. Ve bu mektuplar çalışma masasının alt rafında yıllardır bekliyordu. Pembe karton bir dosyanın içinde, çoğu zarflarıyla korunmuş mektuplar… Kâğıtlar çoktan sararmış, kat izleri derinleşmiş de olsa hâlâ rahatça okunabiliyorlardı. Ahmed Arif boşluk bırakmaksızın kullanmıştı sayfaları. Çoğunda derkenarlarla kalan yerleri de doldurmuştu. Erbil ailesi bu mektupların gönderildiği diyarın koşullarım bilerek, saygıyla, vefayla muhafaza etmişti onları.


Yayıncı refleksiyle Leylâ Hamm’ı ikna etmeye çalıştık, bunlar kesinlikle ortaya çıkmalıydı, Hasretinden Prangalar Eskittim, Cemal Süreya’ya Mektuplar ve Refik Durbaş’m hazırladığı Ahmed Arif Anlatıyor: Kalbim Dinamit Kuyusu dışında Ahmed Ariften geriye kalan yazılı bir şey yoktu. Vİİİ Leylâ Hanım o yıllarda istemiyordu yayımlanmasını, “Ben öldükten sonra…” düşüncesi hâkimdi. Ahmed Arif’in ailesini incitmekten ya da “Leylâ Erbil bu büyük şairin aşkıyla gündeme gelmek istiyor” dedikodularından çekindiğini de söylemişti. Evet, körkütük âşık bir Ahmed Arif yazmıştı bu mektupları, aşkına karşılık bulma umuduyla ya da hayata tutunabilme güdüsüyle… Leylâ Hanım bu mektuplaşmalarda dostluk sınırını çizmiş ve bu sınırı gün geçtikçe derinleştirmişti. Ahmed Arif’in de bu konumu kabullendiği mektuplardan anlaşılıyor. Bu arada Kalan yayımlandı ve yayınevi olarak bir tanıtım kokteyli düzenledik. Ahmed Arifin oğlu Filinta Önal’ı da davet ettik. Leylâ Hanım onunla tanışmayı çok istiyordu. Bu buluşmayla güzel bir yakınlık kuruldu ve Filinta’ya mektuplardan söz edildi. Leylâ Hanım, Önal ailesinin yaklaşımını önemsiyordu. Filinta tüm içtenliğiyle “Siz ve babam edebiyatımızın en değerli şahsiyetlerindensiniz, elbette ki bu mektuplar yayımlanmalı…” dedi. Bir başka konu da Leylâ Hanım’m gönderdiği mektupların akıbetiydi. Filinta arşivlerinde bu mektuplara rastlamadığını söyledi. Ahmed Ariften geriye, yayımlanmamış yazılı bir şey kalmamıştı. Sonra Leylâ Hanım Kalan’dan doğma Tuhaf Bir Erkek’i yazmaya başladı.

Kitabın bitmesine yakın “Ahmed’in mektuplarını yayımlamak istiyorum artık” deyiverdi. Hatta o günlerde kendisiyle yapılan röportajlarda bu mektuplardan söz etti ve yayımlanacağım duyurdu. Son görüşmemizde zamanı kalmaİX dığını ve ölmeden kitabı görmek istediğini şiddetle haykırmıştı. Sonra sağlık durumu iyice ciddileşti ve ne yazık ki bu kitabı göremeden aramızdan ayrıldı. Mektupları yayma hazırlarken birkaç paragraf da olsa bir “Sunuş” yazmasını istemiştim. “Mektuplar orada dururken benden ne yazmamı istiyorsun? Çok gerekliyse editörüm olarak sen yaz bir şeyler” diye çıkıştı. Gücü yoktu ya da gerçekten gereksiz görüyordu, bunu tahmin etmek güç. Bu yazıyı kaleme almak bana düştü… Kitaplaştırırken… Leylâ Hanım bu mektupları neden yayımlamak istedi? Onun amacını duraksamadan yazabilirim: Gerçeğe bağlılık. Aynı zamanda yalnızca halkına inanmış, bunun için büyük bedeller ödemiş ve değeri yeterince bilinmemiş bu büyük şairin unutulmaması için bir çabaydı bu mektuplar. Tek bir şiir kitabıyla yalnızca edebiyat tarihine değil, siyasi tarihimize de mal olmuş Ahmed Arifin, aydın olarak yaşadığı acılar (“Türk Siyasi Tarihi’nin işkence görme rekorunu kıracak kadar zulüm görmeme budur sebep!”; s.l37’deki mektubundan) onu çok etkilemişti. Süren davaları, hakkında verilen sürgün kararı, öte yanda büyüyüp serpilen şiirleri. Ahmed Arifin yaşamından önemli bir kesit sunuyordu bu mektuplar ve yayımlanmalıydı. Elbette ki bu amacını gölgeleyecek dedikodulardan çekiniyordu Leylâ Hanım, ama vazgeçmedi. Leylâ Hanım’ın yazdığı mektuplara ne oldu? Bu aşk kendi karşılığını yaratabilmiş miydi? Leylâ Hanım bu soruyu yanıtlamıştı: “Hayır, benim tarafımda aşk yoktu, yalnızca dostluk vardı”.

Özellikle 1955 yılından sonra yazılan mektuplardan da anlaşılıyor ki Ahmed Arif bu büyük aşkta yalnız kalmıştı. Eksiksiz bir yayın yapabilmek amacıyla Ahmed Arif’in ailesiyle görüşüldüğünü yukarıda belirtmiştim. Ne yazık ki Leylâ Hanım’ın mektupları bulunamadı. Mektuplar metinlerde geçen olayların ve gelişmelerin izlenebilmesi için tarih sırasıyla verildi. Kimi tarihsiz mektuplar da -“Birlikte çıkaracakları ve Ahmed Arif’in Suskun adını verdiği kitapla ilgili yazışmalar”, “Ahmed Arif’in Leylâ Erbil’i bir dergiye abone yapma çabası ve aldığı karşılık”, “Birbirlerine gönderdikleri hediyelerin, kazak, kahve, kumaş, vd.’nin akıbeti”-gibi süreklilik gösteren konuların yardımıyla sıralamadaki yerlerini aldılar. Metinlerde geçen adlar hakkında açıklamalara yer verilmedi. Bugün artık yaşamayan kişilerle ilgili kimileri incitici olabilecek sözler nedeniyle Leylâ Hanım böyle bir koşul öne sürmüştü. Yayıncı olarak biz de benzer bir kaygıyla mektuplarda geçen kimi kişilerin adlarını baş harflerini koruyarak, kalan harfleri ise noktalarla belirterek verdik. Aynı uygulama metinlerdeki hakaret içeren sözcüklerde de uygulandı (Ahmed Arif de s. 15, 74 ve 101’deki mektuplarda kendi noktalarını koymuştu). Buradaki amaç kuşkusuz okura bulmaca çözdürmek değil, Ahmed Arif’in mektuplarına eksiksiz bir biçimde yer verebilmeyi mümkün kılmaktı. Bu hususlar dışında yazım yanlışları da dahil aşıtlarına sadık kaldık. Dikkatli okurun gözünden kaçmayacak ikilikler (Ahmet/Ahmed, Leylim/Leylim, Sait-Said, vd.) olduğu gibi korundu.

Mektuplardaki kimi gizler… 1954-55 yıllarında Leylâ Erbil ve Ahmed Arif birlikte yayımlayacakları bir şiir kitabı üzerinde çalışıyorlar. Ahmed Arif kitaba “Suskun” adını vermeyi öneriyor. 6 Eylül 1955 tarihli mektupta Ahmed Arif’in “Kürdün Gelini” adlı bir roman kaleme aldığı aktarılmış. “‘Kürdün Gelini’ diye bir roman yazdım. Baktım çok trajik. Yırttım, attım. Yeniden daha bir aydınlık anlatıma varıncaya yazıcam.” (s.95) Pek de sürpriz olmayan bir bilgi de Ahmed Arif’in yazılarına uygulanan sansür. Kendi sözleriyle aktaralım: “Forum, bu sayı da bok etti. Yazımı ben tanıyamadım. Dörtte üçü kesilmiş. Sence bir sakıncası yoksa, bir mektupla soruver. İstersen takma adla sor ve şöyle de: (Ahmet’in daha önceki yazılarıyla uyuşmuyor. Acaba sansürde fazla mı hovardalık ettiniz?)” (s.

131) Ahmed Arif ilk şiir kitabını Leylâ Hamm’a adayacağını şu sözlerle dile getiriyor: “Sevgili canım, olağanüstü bir aksilik olursa, kitabım sana kalsın. Admı ‘Uy Havar’ yahut ‘Suskun’ koymakta serbestsin. Asıl demek istemediğim bir şey var, ama mecburum artık. Her hal ve şartta kitabımı sana ithaf ediyorum.” (s.95) 1990 yılında Refik Durbaş’ın kendisiyle yaptığı uzun söyleşide Ahmed Arif edebiyatçıların mektuplarının yayımlanmasıyla ilgili olarak şunları söylemiş: “[…] Belki halk için, okuyucu için gerekli değil ama, edebiyat tarihçileri için, eleştirmenler için gerekli olabilir. Türkiye’de henüz bu gelenek yok. Ama bir gün o da olur. Mesela Victor Hugo’nun sevgilisine yazdığı, Baudelaire’in hizmetçisine yazdığı mektuplar Fransa’da çok değerli belgeler olarak sunuluyor. Elbet bir milletin kültürü onlar da.” Bu sözlerin kılavuzluğunda sunuyoruz Ahmed Arif’in Leylâ Erbil’e yazdığı mektupları. Rûken Kızıler Ağustos, 2013 Hasretinden Prangalar Eskittim Ahmed Arifin Leylâ Erbil’e yazdığı mektupları kitaplaştırırken şairin ailesini, doğup büyüdüğü memleketi, iktidara ve dönemin edebiyat gruplarına karşı verdiği savaşı anlatan bir biyografinin kitapta yer almasının elzem olduğunu düşündük. Tam da bu amacımıza uygun değinmelerden ve Ahmed Arif’in en sevilmiş kimi şiirlerinin dize dize, kelime kelime incelemelerinden oluşan w . * aşağıdaki çalışmayı Haluk Oral’ın Şiir Hikâyeleri adlı kitabından almayı uygun bulduk… Şiirlerin değişim hikâyeleriyle değil, Ahmed Arif’in tam da mektuplaşmaların sürdüğü yıllardaki yaşam koşullarını paylaşabilmek için Ahmed Arif’in hikâyesiyle ilgilendik ve bu bölümü okura sunuyoruz. Anadolu’nun şairidir Ahmed Arif… Hasretin, sevdanın, dağların ve umudun şairi.

Tek kitabı şimdiye kadar 60 baskı yaptığına göre halkın şairi de diyebiliriz.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir