Ahmet Refik – Kafkas Yollarında

Ahmet Refik (Altınay), son devir tarihçilerimizdendir. Aslen Orta Anadolu’dan, Ürgüplü bir ailenin çocuğudur. 1881’de İstanbul’da Beşiktaş’ta dünyaya gelmiş, Vişnezade mahallesinde büyümüştür. Beşiktaş Askerî Ortaokulunu ve Kuleli Askerî Lisesini, 1898’de de Harp Okulunu bitirip piyade subayı olarak orduya katılmıştır. Askerî okullarda coğrafya, Fransızca ve tarih öğretmenliği yanında gazetelerde başyazarlık yaptı; Askerî Mecmua ’yı yönetti. 1908’de Meşrutiyetin ilânıyla Harbiyede tarih öğretmenliğine atandı. 1909’da Genelkurmay Yayın Şubesine, iki yıl sonra da Tarih-i Osmanî Encümeni daimî üyeliğine, 1912’de ek olarak askerî sansür müfettişliğine getirildi. Balkan savaşından sonra emekliye ayrıldı. I. Dünya Savaşı arifesinde (7973) yüzbaşı rütbesiyle yeniden göreve alındı. Ermeni tehciri sırasında (7975) Eskişehir Sevk Komisyonu’na başkanlık etti. O günlerdeki intibalarını yazıp daha sonra yayınladı (İki Komite İki Kıtal). 1917’de Darülfünun (üniversite) tarih doçentliğine atandı. Aynı yıl müderris (profesör) oldu. Savaşın sonunda, yabancı gazeteciler heyetine başkanlık ederek Batum, Trabzon, Erzincan, E rzurum , K ars ve A rtvin’i dolaştı (1918).


Elinizdeki eser bu gezinin ürünüdür. 1932’de Ankara’da toplanan Büyük Tarih Kongresi’ne davet edildi. 1933 yılında Osmanlı Darülfünunu lağvedilerek yeni üniversite kurulunca, Ahmet Refik Bey kadro dışı bırakıldı. Bu, onun için bir darbeydi. Bu üzüntüye ancak dört yıl dayanabildi. 10 Ekim 1937’de, 56 yaş gibi bir olgunluk çağında vefat etti. * * * Ahmet Refik Bey, çok verimli bir tarih yazarıydı. Osmanlı tarihçilerinin son halkası olduğuna inanılır. Derin bilgisi yanında edip ve şâirdi. Şahsî üslup ve zevkli bir Türkçe sahibiydi. Onun adı kültür hayatımıza t a rihi sevdiren adam ” olarak geçmiştir. Ahmet Refik Bey, ‘’Efendiler! Türk milleti yaşayabilmek için mazisinden kuvvet almaya mecburdur. Bunun en mühim çaresi tarih terbiyesidir.” derdi. Onun içindir ki Halit Fahri Ozansoy, “Bütün ömrünü, Bâb-ı Ali’nin evrak mahzeninde vesikalar inceleyerek, tarihimizin bilinmez gerçeklerim eserleri ile aydınlığa çıkaran bir tarih üstadı” der.

Gazetelerde çıkan tarihî makaleleri zevkle ve hararetle okunurdu. Gazetelerdeki yazıları hariç yüzden fazla eserin sahibidir. Kafkas Y ollarında Hâtıralar ve Tahassüsler, 17 Nisan-20 Mayıs 1918 tarihleri arasında, Ermeni zulümlerini yerinde tespit etmek için kurulmuş tarafsız bir heyetle yapılan gezinin notlarıdır. Bu geziye Alman yazarı Vays ile Avusturyalı yazar Dr. İştayn da katılmıştı. Bu küçük kitap, o geziden günümüze kalan kanlı göz yaşlarının kâğıda dökülmüş nemli sayfalarından meydana gelmektedir. Dünya ve yakın coğrafyada olup bitenlerin yeni bir hâl aldığı günümüzde, yeniden defalarca okunması gereken çok önemli bir eserdir. Tarih, dönüp dola­ şıp kapımıza gelmektedir. O acıları tekrar yaşamamak için tarihe karşı nankörlük etmemek gerekir. Kitap okundukça, hem Rus ve Ermeni sürülerinin insanlık dışı zulümlerini bir daha hatırlıyor, hem de kendimizi yeniden murakabe etme fırsatı buluyoruz. Eserde, gezilen yerlerin tarih, coğrafya, folklor ve edebiyatıyla ilgili notlarla, bir daha asla yaşanmaması gereken korkunç manzaraları görüyoruz. Bu kitapta anlatılanların merkezini teşkil eden Batımı ve çevresi, tarihî bir Türk yurdu olup, Kuva-yı Milliye sınırları içinde yer almıştı. Birinci TBMM’de de beş milletvekili bulunuyordu. Ne yazık ki, eserde anlatıldığı gibi, sevinci kısa sürmüş, 16 Mart 1921’de imzalanan Moskova Antlaşmasıyla elimizden çıkmıştır. Günümüzde Batum , A caristan Ö zerk Cum huriyetim in başkentidir.

1828-1921 Türk-Rus muharebelerinin tarihini yazan İngiliz tarihçisi W.E.D. Allen, A cara halkının Osmanlıya bağlılığını ve Rusların en şaşmaz düşmanları olduğunu, Osmanlı-Rus savaşında, en çetin muharebenin Osmanlı taraftan A cara halkı gönüllüleriyle yapıldığını yazmaktadır. Bugün de M üslüm an A cara halkı, kardeş Türkiye’ye muhabbet İlişleriyle bağlıdır. Bunun farkında olan küçük komşumuz Gürcistan, yardım olarak Türkiye’den aldığı maddî kaynakları, maksadı dışında kullanarak Türkiye’de zararlı yayınlar yaptırmaktadır. Batum yetmiyormuş gibi K ars, A rdahan ve T rabzon’a kadar Doğu K aradeniz sahillerini telaffuz edebilmektedir. Bu zararlı faaliyetlerin arttığı bir zamanda eserin yeni yazıyla üçüncü defa basılması ayrı bir önem taşımaktadır. Eser, ilk defa 1919 yılında İstanbul’da Orhaniye Matbaasında, Osmanlı harfleriyle basılmıştır. Elinizdeki kitap da bu nüshadan hazırlanmıştır. Yeni yazımızla birinci ve ikinci bas­ kıları 1981 ve 1986 yıllarında Kültür Bakanlığı tarafından yapılmış, toplam 15.000 adet basılmıştık.(*) Bu baskı ne yazık ki, hem çok kusurlu olmuş, hem de okuyucuya yeteri şekilde ulaşamamıştı. Biz bu basım için eseri yeniden gözden geçirdik ve sadeleştirdik. Bunu yaparken yazarın üslûbunu ve cümlelerin anlamını korumaya özen gösterdik.

Anlatılanların daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmak için dipnot ve parantez içi ifadeler ilâve ettik. Yer isimlerini ise, koyu yazdık. Kitaba bir de seyahat hattını gösteren harita ilâve ettik. Yegâne amacımız bu kıymetli eserin sadece aydınların değil, halkımız ve gençlerimiz tarafından da okunup kolayca anlaşılmasına yardımcı olmaktır. Eserde anlatılan olaylar, Rusya’da Çarlığın yıkılıp, komünizmin geldiği bir zamana tesadüf ediyordu. O zamanlar Kafkas Türklüğünün bu baygınlıktan faydalanmak arzusu gerçekleşememiş, tam aksine esarete düşmüşlerdi. Tam seksen sene sonra, komünizmin de gidip kızıl imparatorluğun baygınlık değil, dağıldığı bir zamanı yaşıyoruz. 1990 sonrası yeni fırsatlar çıkarmış, bazı milletler bu fırsatları iyi değerlendirmiştir, Türk topluluklarının durumunu değerlendirmek ise henüz erkendir. Kitapta anlatılan olayları, Ruslar ve onların gölgesinde Ermeniler gerçekleştirmişlerdir. 1 Mayıs 1993 tarihli bir gazetedeki haber, Ermenilerin hâlâ ne kadar insanlık dışı düşüncelerin peşinde olduklarını açıkça ortaya koyuyor: “Ermenistan’da (*) Bizden on bir yıl sonra, 1992 yılında Ankara’da yeni bir baskısı yapılan kitabı hazırlayan İbrahim Demirci, kitabın bu baskılarından habersiz. “Kafkas Yollarında adlı kitap İstanbul’da. 1919 yılında basılmış, bugüne değin de yeni basımı yapılmamıştır.” demektedir. Demirci’nin çalışması da övgüye değer. Yalnız bizim önceki çalışmamızı da görseydi iyi olurdu.

Eserin yazarının biyografisindeki tarih hataları ile birkaç metin hatası olmakla birlikte faydalı bir çalışma olduğu söylenebilir. siyaseti belirleyen liderlerin görüşleri ilginç: Türkiye’nin 1915 soykırımını kabul etmesi, Ermeni halkından özür dilemesi gerekir. Halkımız, o bölgede yaşarken belli bir mal varlığı vardı. Soykırımın kabul edilmesinden sonra bu konulara geçeceğiz. Toprak talebi konusunu ise bugün konuşmak istemiyoruz.” (Cumhuriyet) 1829 Osmanlı-Rus Savaşı’nı anlatan İngiliz yazarı J. Baddeley diyor ki: “Tamamen siyasî sebeplerle Rus generali Paskeviç, Türkiye ’de yaşayan Ermenilerin ümit ve hırslarını en üst dereceye kadar cesaretlendirerek teşvik etti. Bu politika sonunda, öyle bir durum ortaya çıktı ki, daha önceleri Türk komşuları ve yöneticileriyle uyum içinde yaşayan bu insanlar, onlara karşı cephe aldılar. Türklere yaptıklarından sonra onlardan korkan Ermeniler, kitleler hâlinde, Ruslarla birlikte gitmek istiyorlardı. Bol miktarda para harcanarak bu işlerin düzenlenmesine çalışıldı. Sonunda Rus ordusu sınırı geçerken doksan bin Ermeni de onu takip ediyordu. ” Aynı haberler Allen’in kitabında da vardır: “Ruslara açıkça destek vermiş olan binlerce Ermeni, Rus ordusu çekilirken orduyu takip etmiş ve Erivan, Alaska ve Alulkelek ‘e yerleştirilmişti. Erivan eyaletinde o devirde Müslüman Türk nüfusu çoğunlukta idi. ” Ermenilerin bu hareketlerini daha birçok yerli ve yabancı kaynaklarla teyit etmek mümkündür. Hâl böyle iken kimin kimden özür dilemesi gerektiği daha da açıklık kazanıyor.

Artık küçülen dünyada düşmanlıkların körüklenmesi her ne kadar lüzumsuz ise de, tarihî gerçekleri bilerek yerine göre siyaset izlemek de o kadar zarurîdir. Çünkü Ermeniler tarihten ders almamışa benziyor.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir