Ahmet Refik – kadınlar saltanatı

Osmanlı Tarihi’ni sıkılmadan, bir roman havası içinde okumak isteyeceklerin başvuracakları kaynakların sayısı oldukça azdır. Eski tarihlerimizi okumak ve yararlanmak bir ihtisası gerektirmektedir. Okullarda okutulan tarihler ise belli kalıpların ve müfredatın içine sıkışıp kalmıştır. Oysa dünyanın en zengin ve engin tarihine sahibiz. Yeni nesillerin kendi tarihlerini iyi ve kötü yanlarıyla, usanmadan okuyabilecekleri eserlere ihtiyacı vardır. İşte bu tür tarihlerin yazarlarından biri de Ahmed Refik’tir. Ahmet Refik, muhteşem tarihimizi romanlaştıran kalemlerin başında gelmektedir. Onun yazmış olduğu tarih kitaplarını okurken, geçmiş zaman tünelinde zevkle seyahat etme imkânını kazanırsınız. Maziye yapılan bu tarihi yolculuk ne kadar uzarsa uzasın, usanmak nedir bilmezsiniz. Çünkü kılavuzunuz yetenekli bir tarihçidir. Tarihi iyi bilmek şüphesiz bir meziyettir, iyi bilinen bu tarihi beğenilen ve sevilen bir üslûpla yazıya dökmek de daha büyük bir meziyettir. Ahmed Refik bu bahtiyarlığa erişmiş ender tarihçilerimizdendir. Eski deyimle onun tarih üslûbu «nevi şahsına münhasırdır.» Yani kendine mahsus bir tarih üslûbu vardır. Edebi eserlerde olduğu gibi, tarihi eserlerde de üslûp büyük rol oynar.


Hatta daha da ileri giderek diyebiliriz kî, üslûp eserin can damarıdır. Büyük seyyahımız Evliya Çelebi’yi düşünelim. Seyahat ederek geçen bir ömrün ürünü olan “Seyahatname” deki güzellik ve özellik nereden kaynaklanıyor dersiniz? Hiç şüphesiz üslûptan. Çelebimiz gezdiği, gördüğü, müşahede ettiği yerleri anlatırken o kadar etkileyici bir ifâde kullanır ki, sanki siz de onunla beraber geziyor, onunla beraber görüyor, onunla beraber hayret ediyor, onunla beraber heyecanlanıyorsunuzdur. Seyahatnâme’yi ölmez eserler arasına sokan, işte Evliya’daki bu anlatım güzelliğidir.Aynı şeyi Ahmed Refik de tarihi eserlerinde yapmıştır. Sözün kısası, Ahmed Refik, tarihimizi iyi ve kötü taraflarıyla, haşmetiyle, şevketiyle, elemiyle, kederiyle «güzel» anlatmıştır. Ondaki bütün sır bu «güzel anlatımda gizlidir. Böylece tarihi kuruluktan ve sıkıcılıktan çıkarmıştır. Başka bir ifadeyle, tarihi sevdirmiştir. Yani ona, tarihi sevdiren adam diyebiliriz. Bunun isbatı ise, eserlerinin görmüş olduğu rağbettir. Yayınlandığı yıllarda büyük bir kitle tarafından zevkle ve merakla okunmuştur. Şunu da hemen ilâve etmeliyiz ki, O bir tarihi roman yazarı değildir. Tarihi romanlaştıran adamdır.

Bu işi yaparken hiç bir zaman gerçeklerden ayrılmamış, belgelerin ve vesikaların ışığında yürümüştür. Yani tarihin karanlıklarında dolaşırken vesikaların ışığını kendine rehber edinmiştir. O, batılı ve doğulu tarihçilerin yazmış oldukları eserleri hakkıyla bilen ve yararlanan bir kimsedir. Eserlerinde yer yer verdiği dipnotlarla bunu tebellür ettirmiştir. Ahmed Refik vesikalara ve belgelere dayanan tarihe roman üslûbunu vermek gibi güç bir işi başarmış adamdır.Ahmed Refik’i ünlü tarihçimiz Mükrimin Halil İmanç şöyle anlatır; “Beşiktaş’da Valdeçeşmesi’nde doğdu. Babası Sultan Abdülaziz’in vekilharcı Ürgüplü Ahmed Ağa’dır. Memleketlerinde Gürlükçüoğulları diye anılırlardı. İlköğrenimini İstanbul’da, Beşiktaş’da Vişnezade Okulunda yaptı. Sonra Beşiktaş Askeri Rüştiyesini bitirdi. Oradan Kuleli Askerî İdâdisi’ne gitti. Harbiye Mektebi’ne geçti. Bu okulu da 1898’de henüz 18 yaşında iken birincilikle bitirerek piyade teğmeni rütbesiyle Türk Silahlı Kuvvetlerine katıldı. Yaşı küçüktü, o tarihlerde teğmen rütbesiyle görevde bulunan, çok yaşlı subaylar vardı. Ahmed Refik’in idâdî okulunda ve Harp Okulu’ndaki çalışkanlığı üstlerinin de dikkatini çekmişti.

Toptaşı Askerî Rüştiyesi ile Soğukçeşme Askerî Rüştiyesi coğrafya öğretmenliğine tayin edildi. Dört yıl süre ile ilk önce Toptaşı’nda, bilâhere Soğukçeşme Rüştiyesinde derslerine devam eden genç teğmen, 1902 yılında Harp Okulu Fransızca öğretmenliğine nakledildi. 1903’de üsteğmen, 1907 yılında da yüzbaşı oldu.Harp Okulu’nda göreve başlamasıyla beraber gittikçe çoğalan ve genişleyen küçük yazılar yayınlamaya başladı. Bu yıllar içinde günlük ve haftalık gazete ve dergilerde ilk yazılarını gördüğümüz Ahmed Refik, bir süre Tercüman-ı Hakikat başyazarlığını da üzerine aldı. Devrinin başta gelen dergilerinden; İrtikâ, Malumat, Hazine-i Fünun ve Mecmua-i Ebüzziya’da devamlı makaleleri görülüyordu.1908’de Meşrutiyet’in ilânı ile beraber, o zamana kadar yaptığı yayınların, çevresinde uyandırdığı ilginin ilk takdirini topladı. Harp Okulu tarih öğretmenliğine tayin edildi. Aynı yıl içinde yeniden tesis edilmiş olan Millet Gazetesi başyazarlığını da yaptı. Bir süre İkdam Gazetesi’ne geçerek burada fıkra ve tarihi romanlar yayınlamaya başladı. 1325 (1909)’de Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Ceride Şubesine memur oldu. Ve burada Askerî Mecmuanın yayınlanmasını gözledi. Ve bir yandan da askeri makaleler yayınlamaya başladı. Aynı yıl içinde kurulan Tarih Encümeni’ne üye tayin edildi. 1328’de (1912) Balkan Savaşı sırasında Erkân-ı Harbiye-i Umumiye tarafından sansür müfettişliğine tayin edilen Ahmed Refik Bey, savaşın bitiminde emekliye sevkedilmiştir.

1325 yılında Fransa edebiyat, sanayi kuruluşlarını incelemek üzere giden heyete katılan Ahmed Refik Bey, seyahat süresinde Fransa’nın çeşitli ilim adamları ve politikacılarıyla tanıştı. Balkan Savaşı’ndan sonra Peyam Gazetesinin edebi nüshalarında tarihi yazılar yazan Ahmed Refik Bey, 1329 (1913)’da medreselere tarih öğretmeni tayin edilmiş, ve Medrese-t-ülvâızîn ile diğer bir medresede hocalık yapmıştır. 1914’de Birinci Dünya Savaşı esnasında yeniden yüzbaşı rütbesiyle silah altına alınmış ve bu kere Sansür Genel Müfettişliği emrine verilmiştir. Hoca, bu görevi esnasında Erkânı Harbiye Riyaseti’nin emirleriyle Türkiye ve Rusya ilişkilerine dair yazdığı yazıların birinde, Kavalalı Mehmed Ali’nin Türkiye’ye ihanetinden sözetmesi hayli tepki uyandırmış ve o vakit sadrazam bulunan Said Halim Paşa’nın emriyle Ulukışla’ya “Arpa-saman” memurluğuna gönderilmiş ve alaylı bir yüzbaşının maiyetine verilmiştir.Ahmed Refik Bey, bir nevi sürgün yeri olan bu yeni görevini de değerlendirmesini bilmiş, Ürgüp ve Nevşehir dolaylarını dolaşarak Nevşehirli Damat İbrahim Paşa hakkında; yerinde, ilk kaynaklardan araştırma yapmak imkânını bulabilmiştir. 1915 yılında Eskişehir Sevk Komisyonu Başkanlığına tayin edilen Hoca, burada bulunduğu sürece; Karahisar ve Osmanlı Devleti’nin ilk kuruluşuna sahne olan yerler hakkında bilgilerini, ilk Osmanlı Hükümdarlarıyla İlgili notlarını çoğaltmıştır. Birkaç yıldan beri İstanbul’dan ve dost muhitinden 8 uzak kalan Ahmed Refik Bey, Eskişehir’de şiddetli bir soğuklama ile yatağa düşmüş ora doktorlarının gösterdiği kesin lüzum üzerine İstanbul’a nakledilmiş ve tedavisi sırasında Harbiye Nâzırı —askerlik arkadaşlığı dolayısıyla— Enver Paşa’nın, Refik Bey hakkında Said Halim Paşa’nın kızgınlığını yumuşatması ile İstanbul’da oturması sağlanmıştır. Ahmed Refik Bey şimdi dünyaya yeniden gelmiş gibidir. Ürgüp, Nevşehir, Eskişehir, Bilecik gibi burcu burcu Osmanlı kokan bu yerlerden toplayıp getirdiği bilgi ve belgelerin artık tezgâhlanma zamanı gelmiştir. Bir yandan da Enver Paşa tarafından Harp Mecmuası’na yazı yazmaya ve eski savaşlara ait Hazine-i Evrak belgelerini toplamaya ve incelemeye memur edilmiştir. Aynı zamanda Ordu’ya dağıtılmak üzere Erkânı Harbiye-i Umumiyye’nin emriyle “Tarihte Osmanlı Neferi”, “Yirmibeş Sene Siper Kavgası” benzeri askerlere mahsus kitapçıklar yazmış, bu kitapçıklar Erkânı Harbiye hesabına basılarak orduya dağıtılmıştır.1917’de yayınlanan (Yeni Mecmua) da Köprülüzâde Fuad, Ziya Gökalp, Necmeddin Sadık (Sadak) Beylerle birlikte çalışmış ve tarihi makaleler yazmıştır. Birinci Dünya Savaşının sonlarında Doğu Anadolu’nun geri alınması üzerine Ermenilerin Türklere karşı yaptıkları mezalimi incelemek üzere yabancı gazete muhabirlerinden kurulmuş olan heyete başkanlık etmiş, Batum, Trabzon, Erzurum, Erzincan, Kars, Ardahan ve Artvin bölgelerini dolaşarak Ermeni mezalimi hakkında incelemelerde bulunmuş ve Ahmed Refik Bey’in görgü ve araştırmaya dayanan bu notları, telgraflarla Avrupa’ya duyurulmuştur. Bu notları bir süre sonra, (İki komite – İki kıtal) ve (Kafkas Yollarında) adı altında iki inceleme dizisi, iki kitap olacak ve tarih kitaplığında yerini alacaktır.Refik Bey; 1334 (1918) yılında Mehmed Arif Bey’in yerine Osmanlı tarihi Kürsüsüne tayin olundu, ve bir yıl sonra müderrisliğe yükseldi.

(1) Ahmed Refik tarihin her dalında yüzlerce eser yazmıştır. Burada eserlerinin listesini vermek konuyu uzatacaktır. Ancak Onun Geçmiş Asırlarda Osmanlı Hayatı serlevhası altında yazdığı eserlerden bazılarının ismini yazmakla yetinelim :

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir