Arthur Conan Doyle – Tehlike

Sherlock Holmes, elindeki gazeteyi katladı; oturduğu geniş koltuğun hemen yanındaki etajerin üstüne bıraktı. Şöminedeki odunlar hafif bir çıtırtı ile yanıyor, odaya tatlı bir sıcaklık yayılıyordu. Sherlock Holmes’in bakışları, bir an için. alevlerin kıvrak hareketlerine daldı. Sonra, yavaş yavaş onlardan ayrılarak, pencerenin önünde durup dışarısını seyreden arkadaşı Doktor Watson’a doğru çevrildi. – Watson, diye seslendi. Orada durmaktan bıkmadın mı? Şu son günlerde karşılaştığımız güçlüklerden epeyce yorulduk. Şuradan iki pipo al da gel otur. Şöminenin karşısında birer tane daha tüttürelim. Sonra, yataklarımıza gider yatarız. Bu kadar yorulduktan sonra bir gecelik rahat bir uyku ikimiz için de faydalı olur sanırım. Doktor Watson pencereinin önünden ayrıldı. Ufak bir dolapta sıralanan çeşitli pipolardan iki tane seçerek, doldurdu. Bunlardan birini Hol-mes’e uzatırken, Sherlock Holmes’in bir el işareti üzerine, olduğu yerde durdu. – Telefon çalıyor galiba, Watson! Dışarıdan gelen sese kulak veren Doktor Watson: – Evet; bana da öyle geliyor, dedi.


Hafif bir zil sesi duyar gibiyim. Ama siz telefonu kestirtmemiş miydiniz? Sherlock Holmes’in dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi. – Doğru hatırlıyorsun! Azizim Watson!… Fazla meraklılardan, münasebetsizlerden kurtulmak için böyle birşey yaptım. Fakat, önemli bir durum karşısında beni arayabilmeleri için yalnız dostlarımın bildiği bir başka telefonumun daha bulunduğunu unuttun galiba! Hafif ve boğuk bir zil sesi hemen hiç durmadan, kısa aralıklarla, koca evin sessizliği içinde yankılanıyordu. Sherlock Holmes, az önceki tembelliğinden beklenilmeyen bir çeviklikle oturduğu rahat koltuktan fırladı. Koşarcasına uzun adımlarla yandaki odaya geçti. Karyolasının yanıbaşmdaki u-fak etajerin üzerinde duran telefonun çıngırağı kısık bir zırıltı çıkararak ötüyordu. Meşhur dedektif alıcıyı kavrayarak, seslendi: -Alo… Ben, Sherlock Holmes! Kimsiniz efendim? Telefondaki bir kadındı. Cevap verirken sesi çok zayıf ve titrek çıkıyordu. – Ben, Mary Malcolm… Allah aşkına derhal gelin, Mr. Holmes… Kadının büyük bir korku içinde olduğu belliydi. – Sizi hemen bekliyorum, Mr. Holmes! – Oh, siz miydiniz Lady Malcolm? Fakat ne var? ne oluyor? 12 SHERLOCK HOLMES – Telefonda hiç bir şey anlatamam Mr. Holmes! Büyük bir tehlike içindeyim, yetişin! Her an benim için… Lütfen çabuk olun. Telefondaki ses birdenbire kesiliverdi.

Sherlock Holmes, aynı anda bir vücudun yere düşerken çıkardığı gürültüyü ve boğulmakta olan bir insanın çıkardığı hırıltıyı duyabildi. – Alo. Alo. Lady Malcolm!. Telefon, ufak bir çıtırtı çıkararak kapanmıştı. Artık orada duramazdı. Daha fazla oyalanmadan telefonu kapattı. Oturma odasına koştu. Bir taraftan giyinirken, bir yandan da üstüste emirler veriyordu: – Watson, pardesümü getir! Tabancamı ver şuradan… içine bak, boş olmasın! Doktor Watson, şaşkınlık içinde onun bu aşırı telâşlı haline bakıyordu. – Fakat… Fakat ne oldu, Mr. Holmes? – Şimdi konuşarak zaman kaybedemeyiz fenerimi bulun. Dışarısı zifiri karanlık. Merdivenlerden aşağı yuvarlanacağım… Giyinmesine devam ederken, ev sahibini kastederek söyleniyordu. – Şu kadına her zaman söylerim, geceleyin şu ışıkları söndürme diye! TEHLĐKE ĐÇĐNDEYĐM 13 Dr. Watson, yandaki odadan aldığı bir fenerle dönmüştü.

Sherlock Holmes’i şimdiye kadar böylesine bir acelecilik içinde görmemişti. Tekrar sormaktan kendini alamadı: – Gecenin bu saatinde nereye gidiyorsunuz? Sherlock Holmes kapıyı açmış ve merdivenlere doğru atılmıştı. Đkişer ikişer atlıyarak aşağıya inerken cevap verdi: – Lady Malcolm’un köşküne gidiyorum. Biliyorsun… Russel sokağında oturuyor. Ne olduğunu ben de bilmiyorum. Hemen sen de oraya gel… 14 SHERLOCK HOLMES Tam sokak kapısından çıkacağı sırada durdu. Peşisıra aşağı kadar inmiş olan dostu Dr. Wat-son’un şaşkınlık içinde kendisine bakmasına aldırmadan: – Gerekli şeyleri yanına almayı unutma, köşkün önüne gelince, pencereden vereceğim işareti bekleyin. Sonra, onun başka birşey sormasına fırsat bırakmadan kapıdan dışarı fırladı. Dört yol ağzına doğru koşarken, boş bir araba bulabilmek için d-ua ediyordu. Fakat koca şehri öğleden beri öylesine bir sis kaplamıştı ki, birkaç adım ilerisini bile görmek oldukça zordu. Direklerin tepesindeki havagazı fenerlerinin ışıkları, karanlıkların içine asılmış donuk birer kandilden farksızdı. Yol boyunca sıralanan ağaçlar, ancak yanlarına yaklaşılınca görülebiliyordu. Londra şehri, üzerine koyu renkli bir örtü atılmış gibi, zifiri karanlıktı. Sherlock Holmes, ümitsizlik içinde etrafına bakındı.

Böylesine karanlık ve sisli bir gecede boş bir araba aramaya kalkışmanın faydasızlığını anlamıştı. Öyleyse o da yürüyerek giderdi. Omuzlarını silkti ve hızlı hızlı yürümeye başladı. Cadde bomboştu. Adımlarının sesi kulaklarında yankılar çıkarıyordu. Yarım saat kadar süren sıkı bir yürüyüşten sonra, Russel sokağına gelmişti. Çevre sakinleri iki tarafı ağaçlı geniş caddenin sessizliği içinde derin bir uykuya dalmış gibi görünüyordu. Göz TEHLĐKE ĐÇĐNDEYĐM 15 alabildiğine uzanan yolda ne bir insan gölgesi ne de bir ses vardı. Kulağına bir ses gelir gibi olmuştu. Sherlock Holmes, durdu ve dinledi. Hayır; hiçbir ses duyulmuyordu. Böyle göz gözü görmez bir gecede hiç kimse sokağa çıkmaya cesaret edemezdi. Böyle gecelerde sokağa çıkmak, insanın kendi kendini tehlikenin ve belki de ölümün kucağına atması demekti. Zaten o da buraya kadar gelmesini yanından bulunan tabancasının verdiği cesarete borçluydu. Bir bahçe içinde bulunan köşkün önüne gelince, ağır bir yük altından kurtulan bir insan gibi-derin bir oh çekti.

Malcolm’ların köşkü, gecenin karanlığını daha da fazlalaştıran bu koyu sis içinde, etrafındaki diğer köşklere benzemeyen yapısıyla derhal göze çarpıyordu. Sherlock Holmes, bahçenin demir kapısını iterek içeri girdi. Mermerden yapılmış iki arslan heykelinin arasından geçerek, köşkün önündeki geniş taş merdivene doğru yürüdü. Aralıktan görünen bir ışıktan, kapının açık olduğu anlaşılıyordu. Birkaç adımda içeri girdi. Koca köşk boş gibiydi. Çok kısa süren bir an durdu; etrafına bakındı. Kalbi şiddetle çarpıyordu. Koridoru geçerek bir odaya girdi. Burası da boştu. Lady Malcolm acaba neredeydi? Telefonda duyduğu görültüleri hatırlayınca, bütün vücudunu soğuk bir ter kapladı. Genç kadın acaba bir cinayete mi kurban olmuştu? 16 SHERLOCK HOLMES Her taraf pırıl pırıl ışık içindeydi. Bütün koridor ve odalardaki ışıklar yanıyordu. Etrafına bir defa daha göz gezdirdikten sonra, karşısına rastlayan başka bir odanın kapısını açarak içeriye girdi. Burası da boş gibi görünüyordu.

Sesinin bir başkası tarafından duyulacağından korkuyormuş gibi, fısıldarcasma : – Lady Malcolm, diye seslendi. Neredesiniz, Lady Malcolm? Cevap verin. Hiçbir cevap alamamıştı. Etrafına bakmırken, odanın bir köşesindeki şezlong gözlerine ilişti. Üzerinde sanki biri yatıyordu. Ayaklarının ucuna basarak, yavaş ve sessiz adımlarla yaklaştı. Şezlongun üzerine serilmiş incecik ipekli bir örtünün altında birisi var gibiydi. Sherlock Holmes’in kalbi, göğsünü parçala-yacakmış gibi çarpıyordu. Titreyen parmaklarıyla ipekli örtünün ucunu tuttu ve yavaşça çekti. Evet; şezlongun üzerinde yatan Lady Mal-colm’du. Genç kadın ölmüştü. Bunu, daha bakar bakmaz anlamıştı. Ona yardım etmekte çok gecikmiş olduğunu anlayınca, içini daha büyük bir üzüntü kapladı. Fakat şimdi burada hiç birşey yapmadan durmasının faydası yoktu. Aklını başına toplayarak, düşünmeye başladı.

Şimşek gibi bir hızla, aklından birçok şeyler geçiyordu. 17 EH DIMM ISSEâME ü^imdi cansız bir halde önünde yatan genç kadının kocası Lord Henry, eski okul arkadaşlarından birisiyle birlikte, birkaç günlüğüne gezmek ve eğlenmek için Paris’e gitmişti. Lady Malcolm’un da onlarla birlikte Paris’e gidecekken hafif bir rahatsızlık yüzünden burada kaldığından da haberi vardı. Lord Henry Malcolm ile Mary’nin arasındaki sevgi, evliliklerinin ilk günlerindeki kadar kuvvetli olmamakla beraber, sıkı bir arkadaşlık halinde sürüp gidiyordu. Lord Henry’nin yakınları ve dostları, onun, Londra sahnelerinin bu altın sesli kadınıyla evlenmesine karşı koymak istemişler; fakat, bunu başaramamışlardı. 18 SHERLOCK HOLMES Aradan geçen seneler içinde de, Lord Henry, bu evlilikten pişman olduğunu gösteren hiçbir harekette bulunmamıştı. Çok sevdiği eşinin böyle birdenbire ve hiç beklenilmedik bir şeklide öldüğünü duyunca, oldukça fazla üzüleceği muhakkaktı. Bununla beraber, kendisine derhal haber verilmesi de gerekiyordu. Sherlock Holmes hem bunları düşünüyor, hem de önünde cansız yatan zavallı kadının cesedini gözden geçiriyordu. Birkaç dakika süren muayenesi sonunda, Lady Mary’nin vücudunda hiçbir yara izi olmadığını görmüş ve boynundaki izlerden, zavallının boğularak öldürülmüş olduğunu anlamıştı. Sonra, Lady Mary’nin üzerinden kaldırdığı örtüyü tekrar örterek doğruldu. Köşkün öteki odalarını dolaşmaya başladı. Yemek odasındaki sofra toplanıp kaldırılmamıştı. Daha garibi, bütün odalardaki ışıklar yanıyordu. Yemek masasındaki iki takımdan biri kullanılmıştı; ötekine ise hiç el sürülmemişti.

Sherlock Holmes, araştırmalarına devam ederken, bir taraftan da düşünüyordu. – Garip bir olayın içendeyim. Görünüşe bakılırsa, Lady Mary bir misafir bekliyor olmalıydı. Gelmeyince de, kendi başına sofraya oturmuş; yemeğini yerken, beklenmedik bir tehlikeyle karşı-karşıya olduğunu sezmiş hemen telefonla bana TEHLĐKE ĐÇĐNDEYĐM 19 haber vermek istemiş, fakat. Nasıl bir tehlike? Karışık bir işe benziyor bu!… Hizmetçiler de ortalıkta yok! Bir de onları arayalım… Buraya daha önceleri de geldiği için, evin içini çok iyi biliyordu. Odadan çıkarak mutfağa gitti. Kimseler yoktu. Aşçı kadınla hizmetçinin yattıkları odaya çıktı. Burası da bomboştu. Yerlerde sürünen kurdelâları, şapkalara sokulan tüyleri ve daha bazı ufak tefek şeyleri görünce gülümsedi. Kadınların ikisi de eğlenceye gitmiş olacaklardı. Kendi kendine: – Çok iyi yürekli bir kadındı, diye mırıldandı. Yalnız başına kalmaktan nasıl da korkmadı bilinmez! Đnsan şu koca köşkte yapayalnız nasıl oturur? Hizmetçilerinin isteklerini kıramamış, gezmeye gitmelerine izin vermiş olacak… Fakat, şu maskara Pierre nerede? Onun hanımının yanından hiç ayrılmadığını herkes bilir… Ortada olmadığına göre, bir deliğe sokulmuştur… Sherlock Holmes daha fazla vakit geçirmeden telefonun bulunduğu yemek salonuna gitti. Telefonu eline alarak, en yakın polis merkezini istedi. – Memur bey, ben Sherlock Holmes… 13 -15… Russel Sokağında, Lord Malcolm’ın köşküne hemen bir doktor ve birkaç polis gönderin.

Ama çok çabuk olun… SHERLOCK HOLMES Polis duyduklarına inanamamış gibi davranarak – Ne olmuş orada? – Bir cinayet işlenmiş. Boş sorularla vakit kaybetmeyin! – Akşamdanberi bu kaçınca telefon? Senin başka işin yok mu be? Hep de Sherlock Holmes’… Eğlencenin de sırası var… Telefondaki adam çok kızmış gibi bağırıyordu: – Đşin önemli olduğunu anlamadan tek bir kişi bile gönderemem! Anladın mı? Hem ne malum senin Sherlock Holmes olduğun? – Telefondaki bu anlayışsız adam da kim? Sana numaramı veriyorum. 13 – 15 dedim, duymadın mı? Scotland Yard’-clan bu geceki numaramın ne olduğunu size bildirmediler mi? Karşısındakinin gerçekten de Sherlock Holmes olduğunu anlayan polis. – Pa. Pardon, Mr. Holmes… Akşamdanberi öyle çok telefon ettiler ki, hangisinin doğru olduğunu artık bilmiyorum. Polisleri hemen gönderiyorum. Bir de Doktor mu dediniz? – Evet, bir de doktor lâzım… Çabuk gelsinler. Lady Malcolm öldürülmüş! – Öldürülmüş mü? – Evet; öldürülmüş. Çabuk olun… 21 JJu doğruydu. Lady Malcolm öldürülmüştü. Sherlock Holmes, durumu polisin merkezine bildirdikten sonra, cansız bir halde şezlongun üzerinde serili yatan kadının yanma döndü. Bir defa da kalbini yoklamak için, göğsünü açtı. Kısa bir muayeneden sonra içini çekerek doğruldu. Boşuna zahmet ediyordu.

Bu genç ve güzel vücutta artık hayat kalmamıştı. Genç kadının bembeyaz boynu üzerinde mavi ve çok derin iki leke vardı. Sherlock Holmes, bu mavi lekeleri kısaca muayeneden sonra, kendi kendine: – Elleriyle boğup öldürmüş, dedi. Fakat burada, şu şezlongun üzerinde yapmamış bu işi… Öyle gelişi güzel bir halde yatıyor ki, katilin işini burada görmüş olmasını iddia etmek çok yersiz olur. Bana kalırsa başka bir yerde boğup öldürmüş; sonra da buraya getirip yatırmış… O halde, şimdi de cinayetin nerede işlendiğini arayıp bulalım. 22 SHERLOCK HOLMES Caddeye bakan pencerelerden birini açarak dışarı uzandı. Sis hâlâ kalın bir duvar gibiydi. Đlerideki ağaçların ötesini görmek mümkün değildi. Bu sırada çok tiz ve uzun bir ıslık sesi gecenin sessizliği içinde yankılar yaptı. Aynı anda, buna başka bir ıslık sesi cevap verdi. Dr. Watson gelmiş; verilecek işareti bekliyordu. Sherlock Holmes, karanlığıa doğru seslendi: – Doktor Watson, buraya gelin… Kapıların hepsi açık! Dr. Watson bir hamlede koşmuş ve mermer merdivenleri koşa koşa çıkarak köşke girmişti ki, Sherlock Holmes ile karşılaştı. Meşhur hafiyenin yüzü karma karışıktı.

– Geç kaldık. Ölmüş… – Aman Tanrım! Öldürmüşler mi? – Evet; boğulmuş. Yemek salonundaki bir şezlongun üstüne yatırılmış. Salonda hiçbir karışıklık olmadığına göre, cinayetin orada işlenmediği muhakkak. Đçeri gir de etrafa birlikte göz atalım. Belki cinayetin nerede ve nasıl işlendiğini anlayacak birşeyler buluruz. , Koridor boyunca yürüdüler. Bütün odaları dolaştıkları halde, ortada, dikkatlerini çekecek hiçbir şey yoktu. Sherlock Holmes : TEHLĐKE ĐÇĐNDEYĐM 23 – Lady Malcolm ölmeden önce benimle konuşuyordu, dedi. Fakat sözlerini bitiremedi. Beni yardımına çağırmak için telefonu açtığında, katil şüphesiz ki buradaydı. Ve durumdan şüphelendiği sırada üzerine saldırarak onu boğmuş olacak. Düşünceli bir halde, tekrar telefonun bulunduğu yemek salonuna gittiyse de yine birşey bulamadı. Yerde serili olan halıda, yerli yerinde duran sandalyelerde itişilip boğuşulduğunu gösterir hiç bir işaret yoktu. Birdenbire zihninde bir şimşek çaktı, bir gölge gibi yanından ayrılmayan Dr.

Watson’a döndü: – Fakat burada başka bir telefon daha bulunmalı, Watson! Git de etrafa iyice bak … Belki birşey görürsün!. Ben her yeri iyice dolaşamadım. Doktor Watson salondan çıkarken, Sherlock Holmes yemek masasına yaklaştı. Yarısına kadar şarapla dolu bir kadehe uzandı. Gizleyemedi-ği bir heyecanla kadehi eline alırken: – Daha bir saat önce dudakları bu kadehe değmişti, diye mırıldandı. Ondan geri kalan bu şarabın dökülmesini istemiyorum. Kadehi dudaklarına götürmüşken, tiksintiyle durdu ve kadehi tekrar masanın üzerine bıraktı. Burnuna gelen sert bir tütün kokusu, kadehin çok sigara içen birisi tarafından kullanıldığını gösteriyordu. 24 SHERLOCK HOLMES – Bundan Lady Mary değil, bir erkek içmiş. Şu halde, sofraya oturan da Lady Mary değil, o adam olmalı. Tam karşısına rastlayan yerdeki sandalyenin biraz geri çekilmiş olmasına ve sofra takımının yanında ekmek kırıntıları bulunduğuna bakılırsa, Lady Malcolm oraya oturmuş fakat birşey yememiş… Tabakların temiz kalmış olmasından bunun böyle olduğu anlaşılıyor. Sherlock Holmes yere eğilerek sofranın altını ve etrafını gözden geçirmeye başladı. Erkek misafirin ayaklarını koyduğu yerde ufak bir saman parçasından başka birşey bulamadı. Tavandaki lâmbalardan dökülen bol ışığın altına gelerek, eline aldığı saman parçasını dikkatle incelemeye başladı. – Bu yulaf samanı… Arabacılar bunu kullanmazlar… Belki kullananlar vardır… Neyse, bunu da anlarız.

Fakat bu samanın sokakta ayağına yapışmış olması da mümkün Yine de katilin buraya araba ile geldiğini düşünmek daha uygun… Düşüncelerinin burasına gelince durdu; üst kattan gelen sese kulak verdi. Dr. Watson, üst kattan sesleniyordu. – Holmes, biraz buraya gelir misiniz? – Bir şey mi buldun, Watson? – Bulduğum şeyin önemli olup olmadığını bilmiyorum. Telefonu buldum. Duvarla telefonun arasında da bir kağıt parçası var. I TEHLĐKE ĐÇĐNDEYĐM 25 Birkaç adımda yukarıya çıkan Sherlock Holmes, Dr. Watson’un uzattığı kağıdı kavradı. Üzerinde Glouppe Oteli yazısı vardı. Bunu görünce sevinçle: – Bence bu oldukça önemli, belki birşey anlamamıza yardımı olur! Dedi. Doktor Watson hiçbir cevap vermedi. Onun gayet önemsiz şeylerden beklenilmedik sonuçlar elde ettiğini çok görmüştü. Bu duruma öylesine alışmıştı ki, Holmes’in işine karışmamayı daha doğru bulurdu. Tam o sırada sokaktan doğru gelen bazı ayak sesleri duyulmuştu. – Đşte polisler de geliyor… Bunların bize bir faydasının olmayacağını çok iyi biliyorum ya neyse.

Ben onlara gerekli açıklamaları yapmak için burada kalacağım. Sen hemen şimdi Glouppe Oteline git… yeni büyük 26 SHERLOCK HOLMES 27 otele… Birkaç gündenberi orada bulunan müşterilerin kayıtlı oldukları, otel kayıt defterini iyice kontrol et ve bir de kopyasını al! Đstersen kimlik kartımı vereyim. – Hayır; benimki yanımda… – Haydi, azizim Watson… Đşini çabuk bitir ve hemen buraya dön. Ben sabaha kadar buradayım! O sırada sokak kapısının zili çalmaya başlamıştı. Sherlock Holmes gelen polisleri ve doktoru içeri alırken, Dr. Watson’da karanlıkların içinde gözden kaybolmuştu bile… W iolislerle birlikte gelmiş olan doktor, kısa bir muayeneden sonra, artık yapılacak birşey kalmadığını anlamıştı. Bununla beraber, Lady Mal-colm’u yatak odasına götürerek geniş karyolaya 28 SHERLOCK HOLMES yatırdılar. Genç kadının boynundaki lekeler derin fakat kısaydı. Doktorun yanında durarak gerektiğinde yardım etmek üzere bekleyen Sherlock Holmes: – Bunlar baş parmak izleri, dedi. Anladığıma göre, katil bir serseri olmamalı. Parmakları uzun ve ince… Doktor başını kaldırmadan: – Fakat bir kadının bu kadar kuvvetli olduğunu sanmıyorum, dedi. Hiçbir kadın… – Ben size katilin bir kadın olduğunu söylemedim ki… Genç kadının ölümüyle ilgili incelemeleri bitiren doktor, daha fazla uğraşmaktan vazgeçerek yerinden doğrulmuştu. Sonra, polisler de yanlarında olduğu halde, beraberce köşkü dolaşmaya başladılar. Odaların hiç birinde olağanüstü birşey göze çarpmıyordu. Nihayet, üst katta kalan hizmetçi Pierre’nin odasına çıktılar.

Burada da birşey bulamadılar. Sabah yaklaştığı halde hizmetçi ile aşçı kadın henüz dönmemişlerdi. Đki polis köşkte kaldı, diğer polisler doktorla birlikte merkeze döndüler. Sherlock Holmes yanında kalan polislere dönerek: TEHLĐKE ĐÇĐNDEYĐM 29 – Eğer Lordun adresini bilseydim hemen bir telgraf çekerdim, dedi. Sadece Paris’te olduğunu biliyorum. Hizmetçiler dönseydi sorup, öğrenirdik. Şimdilik beklemekten başka yapacak bir işimiz yok… Sonra, pencereye yaklaştı. Başını uzatarak bir müddet dışarıya baktı. Sis yavaş yavaş dağılıyordu. Dr. Watson’un daha dönmemiş olmasına canı sıkılarak pencereden geri çekildi. Biraz önce Lady Malcolm’un yatırılmış olduğu karyolanın yanında duran bir koltuğa oturdu. Piposunu dişlerinin arasına sıkıştırarak derin bir düşünceye daldı. Tam bu sırada, geniş ve kalın mantolarına sıkı sıkıya sarılmış iki kadın acele adımlarla köşke doğru yaklaşıyordu. Bunlar Lady Malcolm’un o-da hizmetçisi Betsy ile aşçısı Polly idi.

Kadınlar bütün pencerelerden dışarıya ışıklar taşan binayı görünce durakladılar. Birisi, şaşkınlığını saklamadan: – Bu da ne demek oluyor, dedi. Köşkün bütün lâmbaları neden hâlâ yanıyor? Ötekisi omuzlarını silkerek cevap verdi : – Belki, Lady Malcolm bu gece de uyumamış-tır. Đki kadın bahçenin yan kapısını sessizce açarak içeri girdiler. Tam iç kapıya gelmişlerdi ki, 30 SHERLOCK HOLMES orada bulunan polisleri görünce, korkuyla bağırmaktan kendilerini alamadılar. Gelen kadınların evin hizmetçileri olduğunu anlayan polisler. – Nereden geliyorsunuz? Bütün gece neredeydiniz? Diye hemen sorgulamaya başlarlar. Kadınlardan daha genç olanı, karşılarında durup kendilerine bu soruları soran polislere korkuyla bakarak heyecandan titremekteydi. Nihayet, zorlukta: – Lady’den izin almıştık, diyebildi. Biz bir fenalık yapmadık ki… Sherlock Holmes, dışarıdan gelen sesleri duyunca koridora çıktı. Eliyle polislere işaret ederek: – Bırakınız da onlarla ben konuşayım, dedi. Sonra, kadınlara dönerek devam etti: – Bir kaza olmuş. Beklenmedik bir şey. Lady Malcolm yaralanmış! Betsy ve Polly, bu sözleri duyar duymaz, kendilerini tutamayıp korku ile haykırdılar. Sherlock Holmes, onların durumlarından, bu gece evde olup bitenlerle bir ilgileri bulunmadığını anlamıştı.

Dün akşam burada neler geçtiğini bana anlatmanız lâzım, dedi. 31 TEHLĐKE ĐÇĐNDEYĐM – Siz gitmeden önce, buraya kimse geldi mi? Gelen kimdi? Ne biliyorsanız, hiç birşey saklamadan anlatmanızı istiyorum. Aşçı kadın bir iskemleye ilişmiş ağlıyordu. – Ben hiç birşey bilmiyorum, diye içini çekti. – Hiç birşey…

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir