Arthur Hailey – Gece Terörü

New York’ta CBA Televizyon Haberleri Merkezi’ne yanmakta olan bir A300 Airbus uçağının Dallas-Forth Worth Havalimanına yaklaşmakta olduğu haberi, Milli Akşam Haberlerinin yayına girmesinden birkaç dakika önce geldi. CBA’nın Dallas Büro şefi New York’taki At Nalında bir yapımcıyı saat 18.21’de aradı: “DFW Havalimamn’da her an büyük bir uçak kazası bekliyoruz. Havada bir çarpışma oldu – küçük bir uçakla tam yolcu yüklü bir Airbus çarpıştılar. Airbus yanıyor ve alana inmeye çalışıyor. Polis ve cankurtaran telsizleri çıldırdı.” “Aman Tanrım!”, dedi hoparlörden konuşmayı dinleyen bir başka At Nalı, yapımcısı. “Görüntü alabilme olasılığı var mı?” At Nalı on iki kişinin oturduğu büyük bir masaydı. TV şirketinin ana haber bülteni her gün sabahtan akşama dek son programın son saniyesine kadar burada planlanır ve izlenirdi. Rakip CBS’de buna Akvaryum, ABC’de Kenar, NBC’de Masa denirdi. Ne ad verilirse verilsin anlamı aynıydı. Haberler konusunda bir karar verecek olan en iyi beyinlerin burada olduğu söylenirdi: yönetici yapımcı, üst düzey yapımcılar, yönetmenler, editörler, metin yazarları, grafik şefi ve bunların yardımcıları. Bir orkestranın çalgıları gibi beş altı bilgisayar terminali, haber ajanslarının yazıcıları, son sistem bir dizi telefon ve daha kontroldan geçmemiş bantlardan yayına hazır parçalara ve hatta rakiplerin yayınlarına kadar her şeyin her an bir düğmeye basmakla ekrana getirileceği TV monitörleri vardı. At Nah CBA Haberleri binasının dördüncü katının ortasında açık bir alandaydı. Bir kenarda Milli Akşam Haberle-ri’nin yüksek düzey yöneticilerinin günün çeşitli saatlerinde, NaPın koşuşturmalı havasından daha sakin çalışma yerlerine çekildikleri bir dizi oda bulunuyordu.


Çoğunlukla olduğu gibi bugün de Nal’ın başında yapımcı yönetmen Chuck Đnsen vardı. Zayıf ve sert tabiatlı Đnsen yazılı basın geçmişinden gelme eski bir gazeteciydi ve şimdi bile iç haberleri dış haberlerden üstün tutardı. Elli iki yaşında olduğu için TV standartlarına göre yaşlı sayılırsa da, çoğu insanı iki yılda tüketen bir görevde dört yıl kalmasına karşın enerjisinden hiçbir şey yitirmiş değildi. Chuck Đnsen sert olabilirdi ve çoğunlukla da öyleydi; boş konuşmaya ve budalalara tahammülü yoktu. Bunun bir nedeni de görevinin ağır baskısı altında buna zaman olmayışıydı. Eylül ayının o çarşambasında çalışanların üstündeki baskı artık doruk yoğunluğuna erişmişti. Sabahtan beri Milli Akşam Haberleri’ne konu seçilmesi, bunların vurgulanma dereceleri pek çok kere görüşülmüş, tartışılmış, yeniden yazılmış ve karara bağlanmıştı. Dünyanın çeşitli yerlerindeki muhabirler ve yapımcılar fikir katkısında bulunmuşlar, talimatlarını almışlar ve bunlara karşılık vermişlerdi. Bütün bu süreç içinde günün haberleri her biri birbuçuk ile iki dakikalık duruma indirilmişti. Ayrıca iki görüntü ardı konuşma ile dört ‘hikaye’ vardı. Görüntü ardı, spikerin görüntülerin ardında konuşmasıydı, ‘hikaye’ ise spikerin görüntüsüz konuşması; ve bunların her ikisi de ortalama yirmi saniye süreliydi. 10 Şimdi Dallas’tan gelen haber ve programın başlamasına sekiz dakikadan az kalmış olması yüzünden haberlerin tüm dizilişini değiştirmek gerekecekti. Dallas’tan daha ne kadar haber geleceği ya da görüntü alınıp alınmayacağı belli olmadığı halde, Dallas hikayesini haberlere alabilmek için bir haberin çıkartılması, diğerlerinin de kısaltılması gerekiyordu. Denge ve zamanlama nedeniyle hikayelerin sıraları değişecekti. Yayın bu değişiklikler yapılırken başlamış olacaktı.

Genellikle de hep böyle olurdu. “Herkes yeni düzenlemeye hazırlansın,” dedi Đnsen. “Dallas başa geçecek. Crawf bir hikaye anlatacak. Haber elimize geldi mi?” “AP haberi geçti, bende.” dedi spiker Crawford Sloane. Birkaç dakika önce eline tutuşturulan Associated Press bültenini okuyordu. Sert hatlı yüzü, kır saçları, çıkık çenesi, otoriter ama güven verici tavırları her gece on yedi milyon insan tarafından seyredilen Sloane, Nal’da yapımcı yönetmenin yanındaki ayrıcalıklı koltuğundaydı. Crawf Sloane da eski bir haberciydi ve özellikle CBA Vietnam muhabirliğinden sonra terfi basamaklarında düzenli bir şekilde yükselmekteydi. Bir süre Beyaz Saray muhabirliği yaptıktan sonra üç yıldır akşam haberleri spikerliği ile artık milli bir kurum sayılırdı. Sloane birkaç dakikaya kadar yayın stüdyosuna gidecekti. Bu arada hikayesi Dallas’tan telefonla geçilen habere ve AP bültenindeki ilave bir kaç noktaya dayanacaktı. Haberi kendisi hazırlayacaktı. Her spiker okuduğu haberi kendisi yazmazsa da, Sloane olanak buldukça kendi haberini kendisi yazmak isterdi. Ancak bunu çok çabuk yapmak zorundaydı.

Đnsen’in sesi yine duyuldu. Yapımcı yönetmen özgün haber akışına bakıp üç kıdemli yapımcıdan birine, “Suudi Arabistan’ı kaldır, Nikaragua’dan on beş saniye kes…,” dedi. 11 Sloane Suudi haberinin kaldırılacağını duyunca yüzünü buruşturdu. Haber önemliydi ve CBA’nm Ortadoğu muhabiri Suudilerin gelecekteki petrol pazarlama planlan hakkında çok iyi iki buçuk dakikalık bir metin hazırlamıştı. Ancak haberi diğer televizyon şirketleri de almış ve o gece yayınlayacakları için, ertesi güne hiçbir değeri kalmayacaktı. Sio-ane Dallas haberini ön sıraya alma kararını kınamıyordu, ancak ona göre çıkartılacak olan, bir A.B.D. senatörünün yolsuzluğu hakkındaki haberdi. Senatör büyük bir bütçe tasarısı içine sessizce sekiz milyon dolarlık bir ödenek sokuşturmuştu; para adamın kampanyasına katkıda bulunan özel dostu içindi. Olayın açığa çıkması yalnızca çalışkan bir muhabirin çabası sonunda olmuştu. Washington haberi daha renkliyse de fazla önemli değildi. Bir Kongre üyesinin yolsuzluk yapmasında olağanüstü bir şey yoktu. Ancak karar tipik bir Chuck Đnsen kararıydı: Sloane’m önemine inandığı bir dış haber daha çöpe atılmıştı. Yapımcı ile spiker arasındaki ilişki hiçbir zaman iyi olmamıştı ve son günlerde de, bu tür anlaşmazlıkların sonunda daha da bozulmuştu.

Görünüşe göre temel fikirleri birbirinden giderek uzaklaşmaktaydı; ve bu sadece her akşam önceliğin hangi haberde olmasıyla kalmayıp bunun nasıl ele alınacağı konusunu da kapsıyordu. Örneğin Sloane, birkaç büyük konunun derinliğine ele alınmasını isterken, Đnsen de o günün haberlerinin mümkün olduğu kadar çoğunun işlenmesi düşüncesindeydi. Bunu şöyle dile getiriyordu: haberlerin bazısını steno olarak versek bile. Başka bir durumda olsa Sloane, Suudi haberinin atılmasına karşı çıkardı – spiker aynı zamanda yapımcı olduğundan ve bazı hakları bulunduğundan bundan olumlu bir sonuç da elde edebilirdi belki- ancak şimdi bunun için zaman yoktu. 12 Sloane topuklarını yere dayadı, döner koltuğunu ustalıkla geriye ve sola kaydırıp bir bilgisayar ekranı başına geldi. Bir an kafasını çevresindeki gürültüye kapatarak düşündü ve o geceki yayının açılış sözcüklerini klavyede yazmaya başladı. Dallas-Forth Worth’tan şu anda aldığımız bir habere göre bir felaket olmak üzeredir. Birkaç dakika önce biri Mus-kegon Havayolları’nın Airbus’u olmak üzere iki uçağın çarpıştığını haber aldık. Kaza Dallas’ın kuzeyinde, Texas’m Gainesville kasabası üzerinde olmuştur. Associated Press küçük olan diğer uçağın düştüğünü bildirmiştir. Şu anda küçük uçak ve kazaya uğrayanlar konusunda henüz bir haber alınmış değildir. Airbus hâlâ havadadır fakat yanmaktadır. Pilotları Dallas-Forth Worth’a ‘inebilmek için uğraşmaktadırlar. Yerde yangın söndürme ve cankurtaran ekipleri yerlerini almışlar dır…. Parmaklan klavye üzerinde uçarken Sloane aklının bir köşesinden o gece izleyicilerin haberlerin sonuna kadar televizyonlarını kapatmayacaklarını düşünüyordu.

Gelişen haberleri vermeye devam edeceklerini bildiren bir satır daha yazdıktan sonra yazıcının düğmesine battı. Teleprompter aracında da bir çıktı alacakları için bir kat aşağıdaki yayın stüdyosuna indiğinde yazı Teleprompter’in ekranından okuması için hazır olacaktı. Sloane elinde bir tomar kağıtla üçüncü kata inerken Đnsen bir yapımcıya, “Lanet olsun, DWF’den görüntüler ne olacak?” diye sormaktaydı. “Durum iyi görünmüyor, Chuck.” Yapımcı omzu ile başı arasına sıkıştırdığı telefonundan büyük haber salonundaki iç haberler editörüyle konuşuyordu. “Yanan uçak havalimanına yaklaşıyor ama kamera ekibimiz henüz yirmi mil uzakta. Zamanında yetişmeyecekler. 13 Đnsen çaresizlikle bir küfür savurdu. Televizyon alanında tehlikeli hizmet karşılığı madalya verilecek olsaydı, iç haberler müdürü Ernie LaSalle’ın göğsünde madalya dizisinden geçilmez olurdu. Henüz yirmi dokuz yaşında olmasına karşın CBA yapımcısı olarak Lübnan, Đran, Angola, Falkland Adaları, Nikaragua ve çirkin olayların patlak verdiği diğer pis yerlerde bulunmuştu. Aynı tip olaylar o anda da yer alıyorsa da, LaSalle şimdi, büyük haber salonuna tepeden bakan cam duvarlı odasındaki rahat koltuğundan aynı derecede pis olabilen Amerikan sahnesine bakmaktaydı. LaSalle narin yapılı, ince kemikli, temiz sakallı ve iyi giyinen bir gençti. Đç haberler müdürü olarak sorumluluk alanları çok genişti ve kendisi haber odasındaki iki üst düzey görevlinin birisiydi. Diğeri dış haberler müdürüydü. Her ikisinin de salonda belirli bir haberi yakından izlemeleri gerektiğinde kullandıkları birer masası vardı.

DFW Havalimanı haberi de çok sıcak olduğu için LaSalle haber salonundaki masasına koşmuştu. Haber salonu NaPın bir kat altındaydı. Hep hareketli olan salonun görüntüsünü programında kullanan haber yayın stüdyosu da aynı kattaydı. Haber Binasının bodrumunda da bir direktörün her yayının teknik parçalarını bir araya getirdiği kontrol odası bulunuyordu. Dallas büro şefinin olayı haber vermesinden bu yana yedi dakika geçmişti. LaSalle telefonlardan birini kapatıp diğerini açarken, yeni AP bülteninin belirdiği televizyon ekranına baktı. Haberi izlemek için elinden gelen her şeyi yaparken bir de gelişmeleri NaPa bildiriyordu. CBS’in kamera ekibinin tüm hız kurallarım çiğnediği halde DFW’den yirmi mil uzakta olduğunu bildiren de oydu. O gün Dallas bürosu epey yoğun bir çalışma içindeydi ve tüm kamera ekipleri, muhabirleri çeşitli görevlerdeydiler 14 ve kovaladıkları haberlerin de havaalanından uzak olması bir talihsizlikti. Kuşkusuz bir süre sonra görüntüler gelecekti; ancak bunlar olay sonrasının görüntüleri olacaktı. Oysa Airbus’un yere inmesi çok görkemli ve belki de dramatik gelişecekti. Uydu aracılığıyla doğu kıyılarına ve Ortabatının bazı bölgelerine yapılan Milli Akşam Haberlerinin ilk yayınında görüntü olmayacağı kesindi. Tek avuntusu Dallas büro şefinin diğer televizyon şirketlerinin de havaalanında kamera ekipleri olmadığını bildir-mesiydi. CBA ekibi gibi onlar da henüz yoldaydılar. Haber salonundaki masasında oturan Ernie LaSalle telefonda konuşurken Crawford Sloane’un girmesiyle parlak ışıklarla aydınlatılmış haber stüdyosundaki yayın öncesi hazırlığını görüyordu.

Bir yayın sırasında Sloane’ı gören televizyon izleyicileri spikerin haber salonunda ve salonun bir parçası olduğunu sanırlardı. Oysa ikisi arasında ses geçirmeyen camdan kalın bir duvar olduğu için salonun gürültüsü spikerin sesine karışmazdı. Saat 18:28’di, ilJc haber yayınına iki dakika kalmıştı. Sloane sırtı haber odasına, yüzü önündeki üç kameranın ortada olanına dönük olarak spiker koltuğuna oturunca makyajcı kız yanına geldi. Sloane on dakika önce bürosunun yanındaki küçük odada makyajını yaptırtmışsa da ondan sonra terlemişti. Kız alnını kuruladı, biraz pudraladı, saçını tarayıp bir sprey sıktı. Sloane sabırsızlığını belirten bir sesle, “Teşekkür ederim, Nina,” dedi ve kağıtlarına baktı. En üst sayfadaki yazının hemen önündeki Teleprompter ek-ranındakine uyum gösterdiğini kontrol etti. Yayına geçtiklerinde haberi ekrandan okuyacaktı. Đzleyiciler bir haber bitince başka bir sayfanın ele alındığını görürlerdi, ancak bu te-leprompter’deki ani bir arızaya karşı bir önlemdi. Stüdyo sahne amiri yüksek sesle, “Bir dakika!” diye bağırdı. 15 Haber odasındaki Ernie LaSalle birden şaşkın bir halde doğruldu oturduğu yerde. Dallas büro şefi kendisiyle telefonda konuşurken bir dakika önce izin isteyip başka bir telefonu açmıştı. LaSalle onun sesini duyuyor ama konuşulanları duyamıyordu. Büro şefi tekrar telefona çıkıp konuştuğunda iç haberler müdürü’ gülümsedi.

LaSalle kendisini hoparlörler aracılığıyla haber operasyonun her bölümüne bağlayan kırmızı telefonu açtı. “Đç Haberler masası. LaSalle. Đyi haberler var. DFW hava limanında ekibimiz hazır. Terminal binasında Partridge, Abrams ve Van Cahn. Abrams az önce Dallas bürosuyla konuşmuş, olayı izlemeye başlamışlar. Mobil bir uydu kamyoneti başka bir işi bırakmış DFW’ye doğru hareket etmiş. Dallas’tan New York’a uydu zamanı alınmış. Đlk haberlere yetiştirilmek üzere görüntü bekliyoruz.” LaSalle sakin görünmeye çalışıyorsa da sesindeki gururu sezmemek olanaksızdı. Sanki buna karşıhkmış gibi yukar-daki Nal’dan aşağı bir alkış sesi uzandı. Stüdyodaki Crawford Sloane da dönüp LaSalle’ı parmağını kaldırarak kutladı. Bir yardımcısı LaSalle’ın önüne bir kağıt bıraktı. LaSalle kağıda baktıktan sonra telefona konuşmasını sürdürdü: “Abrams’dan da şu raporu aldık: Tehlikede olan Airbus’ta 286 yolcu ve on bir mürettebat bulunmaktadır.

Uçakla çarpışan özel bir Piper Cheyenne uçağı olup Gainesville’de düşmüştür. Uçaktan kurtulan olmamıştır. Uçağın düştüğü yerde can kaybı olup olmadığı bilinmemektedir. Airbus’un bir motoru kopmuş olup diğeriyle inmeye çalışmaktadır. Hava Trafik Kontrolü düşen motorun yuvasında yangın çıktığını bildirmiştir. LaSalle düşünüyordu: Son birkaç dakikadır Dallas’tan gelen her şey tam profesyonelceydi. Ama bunda şaşacak bir şey yoktu. Abrams, Partridge ve Van Canh ekibi CBA Haberlerin en usta ekiplerinden biriydi. Bir zamanlar muhabir 16 olan ve şimdi kıdemli gezici yapımcı olan Rita Abrams olayları çabuk değerlendirmesi ve en güç koşullar altında bile haber bulmadaki yeteneğiyle ün salmıştı. Harry Partridge bu işteki en iyi muhabirlerden biriydi. Genellikle savaş haberleriyle ilgilenirdi ve Sloane gibi o da Vietnam’da muhabirlik yapmıştı. Ancak herhangi bir durumda olağanüstü bir görev yapacağına güvenilirdi. Bir zamanlar Vietnamlı, şimdi de Amerikan yurttaşı olan kameraman Minh Van Canh ise zaman zaman kendi güvenliğini hiçe sayarak tehlikeli durumlardaki çekimleriyle tanınmıştı. Saat artık altı buçuğu bir buçuk dakika geçmiş ve Milli Akşam Haberleri başlamıştı. LaSalle masasının yanındaki kontrol tablosuna uzanıp başı üstündeki monitörün sesini açtı.

Sloane DFW hakkındaki özel haberi veriyordu. Ekranda bir el önüne bir kağıt uzattı. Bunun LaSalle’ın az önce bildirdiği haber olduğu belliydi. Sloane konuşmasını sürdürürken kağıda şöyle bir baktı ve o haberi de hazırlamış olduğu metne kattı. Spikerin mükemmel yaptığı şeylerden biri de buydu. LaSalle’ın bildirisinden sonra NaPdaki hava iyice değişmişti. Baskı ve acillik devam ediyorsa da artık Dallas durumunun ele alındığını ve çok geçmeden ek bilgi ve görüntü geleceğini bildikleri için artık neşeli bir iyimserlik vardı. Chuck Đnsen ve diğerleri monitörlerine bakıyorlar, tartışıyorlar, karar veriyorlar, saniyelerden kâr etmeye çalışıyorlar, gerekli yeri açmak için yeni kesintiler yapıyorlardı. Yolsuzluk yapan senatör hakkındaki haberin tümüyle çıkarılacağı anlaşılıyordu. Herkesin elinden gelenin en iyisini yaptığı duygusu vardı havada. Televizyon yayıncılığının özel diliyle kısa kısa konuşulmaktaydı. “Bu görüntü zayıf.” “O yorumu biraz daha kes.” “Band odası: 16:Yolsuzluk öldü. Ama Dallas’tan bekleGece Terörü – F.

2 17 nilen gelmezse yine yayma girebilir.” \ “Onun son on beş saniyesi öldürücü. Đnsanlara zaten bildikleri şeyi söylüyor olacağız.” “Omaha’daki yaşlı kadın bilmiyor ama.” “O zaman hiç öğrenemeyecek. Atın gitsin.” “Birinci kısım bitti. Reklamlar başladı. Kırk saniye fazlamız var.” “Rakipler Dallas’tan ne elde ettiler?” “Bizim gibi, görüntülü hikaye.” “Benim ‘Uyuşturucu Ele Geçti’ için son bir söze ihtiyacım var.” “Tümüyle çıkart onu. Bir işe yaramıyor zaten.” “Biz burada on kiloluk bir çuvala on iki kilo bok sığdırmaya çalışmaktan başka bir iş yapmıyoruz.” Bu sahneye alışkın olmayan biri şaşabilir: Bunlar insan mı? Hiç duyguları yok mudur? Haberini verdikleri şeylerden hiç üzüntü duymazlar mı? Bunların biri bile DFW’ye yaklaşan o uçaktaki üç yüze yakın korku içindeki insanın kısa bir süre sonra öleceklerini bir an düşünmüşler midir? Bunun kendisi için önemli olduğu bir kişi bile yok mu aralarında? Haberler konusunu bilen biri de şu yanıtı verebilir: Evet, içlerinde bunun önemli olduğu kişiler vardır ve bunlar yayından hemen sonra buna üzüleceklerdir.

Ya da eve vardıklarında olayın bütün dehşetini duyacaklardır ve içlerinden birkaçı ağlayabilirler de. Ama şu anda kimsenin üzülecek zamanı yoktur. Bunlar habercilikle uğraşan insanlardır. Görevleri iyisiyle kötüsüyle olanları kaydetmek ve bunu çok çabuk ve becerikli bir şekilde yapmaktır. Bu yüzden saat 18:40’da, Milli Akşam Haberleri başlayalı on dakika geçmişti ve gerek Nal çevresindekiler, gerekse haber bürosunda, stüdyoda ve kontrol odasındakilerin akıllarında bir tek şey vardı. DFW’den görüntülü bir haber yetişecek miydi? 18 ı DALLAS-Forth Worth Havalimanındaki beş muhabir için olaylar zinciri birkaç saat önce başlamış ve yerel saatle 17.10’da doruk noktasına erişmişti. Bu beş kişilik ekip Harry Partridge, Rita Abrams, Minh Van Canh, CBA’nın ses teknisyeni Ken O’Hara ve New York Times gazetesi dış haberler muhabiri Graham Brode-rick’ten oluşuyordu. O sabah daha şafak sökmeden El Salvador’dan uçakla Mexico City’ye gelmişler, bir süre bekledikten sonra aktarma yapıp DFW’ye doğru yollarına devam etmişlerdi. Şimdi de değişik yönlere uçmak üzere uçaklarının kalkmasını bekliyorlardı. Hepsi de sadece o günün uzun yolculuğundan başka iki aydır Latin Amerika’nın hiç de hoş olmayan bölgelerindeki pis savaşları izlemek üzere yaşadıkları tehlikeli hayattan yorgun düşmüşlerdi. Uçaklarını havalimanının yirmi dört kalabalık barından 2E kapısındakinde beklemekteydiler. Barın çevresinde üzerinde bitkiler olan taklit bir bahçe duvarı vardı, tavandan açık mavi kumaşla kaplı panolar sarkıyor, içersi gizli pembe ışıklarla aydınlanıyordu. Times muhabiri bunun kendisine Mandalay’da bir zamanlar gittiği bir genelevi hatırlattığını söyledi. Uzun boylu olan Partridge’in kendisine çocuksu bir görünüm veren dağınık ve sık saçları vardı.

Kırk yaşını aşmış ve saçlarının kırlaşmaya başlamış olmasına karşın hâlâ o ço19 cuksu görünümünü koruyordu. O anda keyifliydi ve ne geciken uçağı ne de başka bir şey kendisini fazla ilgilendirmemekteydi. Önünde üç haftalık izni vardı ve en çok ihtiyacı olan şey de dinlenme ve huzurdu. Rita Abrams Minneapolis- St. Paul aktarma uçağını bekliyordu, oradan Minnesota’da bir dostunun çiftliğinde bir hafta tatil yapmaya gidecekti. Ayrıca orada CBA’dan evli bir üst düzey yetkilisiyle haftasonu için randevusu vardı. Minh Van Cahn, Ken O’Hara ve Graham Broderick New York’a, evlerine dönüyorlardı. Partridge, Rita ve Minh üçlüsü sık sık birlikte çalışırlardı. Son yolculuklarında O’Hara ses teknisyeni olarak ilk kez aralarına katılmıştı. O’Hara genç, solgun tenli ve kalem gibi incecik bir insandı ve boş zamanlarında hep elektronik dergilerini okurdu; şimdi bile elinde açık bir dergi vardı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir