Attila İlhan – Batının Deli Gömleği

Arada durup, geriye bakmak! Faşizmin Ayak Sesleri’nde, bunu ilk defa yapmıştık: 12 M art sonrası yaşanıyordu, öncesine bir göz atmak yararlı olabilirdi. Batının Deli Göm leği’nde, bir kere daha yapacağız: 12 Eylül sonrası yaşanıyor, öncesine bir göz atmak faydalı olabilir. Aslında bu, bir geminin ‘seyir defteri’ni incelemek gibi bir şey! Her şey olup bittikten, gemi varacağı yere vardıktan sonra, yolculuğun koşullarına eğiliyorsunuz: Hava nasılmış, deniz nasılmış, geminin ve personelinin durumu neymiş, çeşitli limanlardan hangi sinyaller alınmış, yol boyunca hangi gemilerle karşılaşılmış vs. İki geminin adı, Türkiye! 70’ 1 i yıllar boyunca, bir iki kere ‘kaptan’ değiştirse de, rotası hemen hemen aynı kaldı. I İçle içinde ‘seyrettiği’ atmosfer hiç değişmedi: Barometre sürekli düşüktü, fırtına gösteriyordu; deniz sertti, dalgalar inanılmaz bir şiddetle her yönden bordaya çarpıyordu; ‘dost’ bellenmiş limanlardan verilen meteoroloji raporları güven verici değildi hiç, saplantı denebilecek bir inatla ‘rota’nın istedikleri doğrultuya döndürülmesinde ısrar ediyorlar, aralıksız ‘batacaksınız’ diyorlardı. Ben, geminin bir yolcusu olarak, sırası düştükçe hem kaptanın tutturduğu doğrultu, hem ‘dost’ bellediğimiz limanların ‘uyarıları’, hem de geçmiş yolculuklarda yaşanmış deneyimlerin sonuçları üzerine, defteri­ me bir şeyler karaladım durdum. Okuyacaklarınız, bunlardır. Bence 1971/81 arasının, Türkiye için ‘belirleyici’ olayı, Kıbrıs ‘Harekâtı’dır. Çünkü bu olay, ülkenin otuz yıldır bağlı bulunduğu ‘sistem’in -ki bu, Batılı, ‘beyaz ve emperyalist sistem’dir- Türkiye’ye ilişkin gerçek tavrını ve tutumunu sergilemesine yol açmıştır. Ancak ‘sistem’in uygun gördüğü politikaları uygulayan bir Türkiye’yi kabul edebiliyorlardı; Ankara, ulusal çıkarları doğrultusunda harekete geçer geçmez, hem silah ambargosu bindirildi üzerine, hem ekonomik ambargo. Onun için, ‘defter’den, en çok Kıbrıs sonrası yıllardan bölümler seçtim, 1977, 1978, 1979’dan, şaşılacak bir uyum ve paralellikle dıştan ikili ambargonun, içten anarşinin yükseliş kaydettiği yıllardır bunlar! Anarşi konusunu şimdilik bir yana bırakıyorum, daha çok otuz yıldır içinde debelendiğimiz ‘deli gömleği’nin, ekonomik düğümleri üzerinde oyalanacağız. Batı, -ki Mustafa Kemal önderliğinde Kurtuluş Savaşı’nı ona karşı kazanmışızdır- ‘sistem’e dahil ettiği ülkeleri ekonomik yönden nasıl denetler, bunu etraflıca görebilmek için seçtiğim yol şu olmuş: Bir kere, OsmanlI’nın batmasına ‘moncer’ olan geçen yüzyılın son çeyreğine ilişkin tarihsel olayları yansıtmaya çalışıyorum; İkincisi, Batı’yla bu tür ilişkilere girmiş çağdaş ülkelerin çağdaş durumlarını yansıtmaya çalışıyorum; üçüncüsü, bazıları tarihten, bazıları coğrafyadan alınan bu örnekleri tartışarak, ülkemizle ilgili sorunları çözümlemeye çabalıyorum. Görülen odur ki, ekonomik yönden, gerek MC nitelikli iktidarların, gerekse ‘umut’ iktidarının kendisine ayırmak istediği özerklik payı ne kadar küçük olursa olsun, ‘sistem’ tarafından hoş görülmemiş, ısrarlı baskılar so12 nucunda, taa 70’li yılların başında Türkiye için öngörülmüş ‘istikrar tedbirleri’ 1980 Ocak ayında kabul ettirilmiştir. Bu kadarla kalsa iyi, 12 Eylül sonrası iktidarı, Devlet Başkam’nın Amasya konuşmasında ‘bizzat’ açıkladığı gibi siyasal düzeyde ‘baskı altındadır’. Bu baskının Türkiye’nin ulusal devlet politikasıyla, sistem’in politikasının uyuşamadığı alanlarda, çok ciddi boyutlara ulaştığı muhakkaktır.


Yoksa Orgeneral Evren, 11e diye: bizler Türk milletinin şeref ve haysiyetini para ile satacak insanlar değiliz!” demek gereğini duysun? Evren’in aynı konuşmada söylediği şu sözlere katılmamak olası mı? bir millet kendinden küçük devletlere, vaktiyle oralara hükmetmiş olduğu devletlere avuç açarsa, para dilenirse, onlar da bizim üzerimizde böyle söz sahibi olurlar. Onun için her sahada kuvvetli olmaya mecburuz. Kuvvetli devlete kimse dil uzatamaz. Kuvvetli bir devlete kimse, kanunlarına ve uyguladıkları kanunlara bir şey diyemez. Dilini bile kıpırdatamaz. Onun için diyoruz ki, milletimiz çok çalışılacak, çok üretecek, çok mal satacak ve bu dilencilikten kurtulacağız. ” İyi ama, ya Batı’nm bütün politikaları, bizi güçlendirmemek, bizi bu dilencilikten kurtarmamak üzerine kurulmuşsa!.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir