Beatrice Forbes Manz – Timurlenk, Bozkırların Son Göçebe Fatihi

BURADA adını anmam ve teşekkür etmem gereken ilk insan, artık beni duyamıyor. Ölümcül hastalığı sırasında dahi tezimin son okumasına zaman ayıran Profesör Josep Fletcher, böylece daha bu çalışmanın başlarında bile bana son derece değerli yardımlarda bulunmuş ve beni cesaretlendirmiş oldu. Kitabın yıllar süren olgunlaşma aşamasında, değerli eleştirileri ve önerileriyle çalışmama katkıda bulunan Profesör Omeljan Pritsak’ a da çok şey borçluyum. Gerek bu çalışmaya gerekse başka çalışmalara verdiği destekte, zamanını, vukfunu ve alimliğini hiç esirgemeyen Profesör John E. Woods’ a da teşekkürlerimi sunuyorum. Profesör Edward Keenan’ a, Rudi Lindner’ e, İsenbike Togan’ a, Thomas Allsen’ e, David Morgan’ a ve Lynda Schaffer’ e değerli önerilerinden dolayı özellikle teşekkür etmek istiyorum. Araştırma asistanım Hamid Sardar-Afkhami son düzeltmelerde bana mahirane yardım etti. Ayrıca Harvard Bilgisayar Hizmetlerinin, yabancısı olduğum bir alete hakim olmamda bana büyük yardımları dokunan terminal çalışanlarına da şükranlarımı sunmak istiyorum. Fullbright-Hays ve International Research and Exchanges Board Bursu sayesinde bir yıl dışarıda kalıp malzeme toplayabildim. Sovyetler Birliği’nde, Leningrad ve Taşkent’teki Doğu Araştırmaları Enstitüleriyle Duşanbe’deki Tarih Enstitüsü’nden yardım gördüm. O. F. Akimuşkin’e ve Leningrad Enstitüsü’ nün diğer mensuplarına, yardım ve tavsiyelerinden dolayı özellikle teşekkür etmek istiyorum. Giles Whiting Vakfı’ nın cömert bursu, bir yıl boyunca diğer sorumluluklardan 9 BOZKI RLARIN SON GÖÇEBE FATİ Hİ azade olarak tezim üzerinde çalışmamı mümkün kıldı. Çalışmayı gözden geçirişimde, American Council of Learned Societies’ in, Rus Araştırmaları Merkezi’ nin ve Harvard’taki Ortadoğu Araştırmaları Merkezi’nin burslarıyla Tufts Üniversitesi araştırma asistanlığının büyük yardımı oldu.


Bütün bu çalışma sırasında, son derece faydalı eleştirilerini ve paha biçilmez moral desteğini benden hiçbir zaman esirgemeyen eşim, Robert O. Manz’ a duyduğum minnettarlığı belirtmek istiyorum. Son olarak ve hepsinin ötesinde, bu çalışmayı mümkün kılmak için sonsuz saatler harcayan annem Dr. Anne P. Forbes’ a teşekkürlerimi sunmak istiyorum. 10 KULLANIM VE ÇEVRİ YAZI ÜZERİNE BİR NOT Bu KİTAP, isimlerini ve terimlerini Arapça, Farsça, Moğolca ve Orta Asya Türkçesi olmak üzere dört dilden türeten bir toplumu konu ediyor. Biri Farsça ve Arapça, biri Moğolca ve bir diğeri de Türkçe için olmak üzere, üç farklı çevriyazı sistemi kullandım. Arapça ile Farsça için, iki dil arasında herhangi bir ayrıma gitmeyerek, İslam Ansiklopedisi’ nin biraz basitleştirilmiş bir formunu seçtim. Bazı ünsüzleri İngilizce kullanıma uyacak biçimde değiştirdim (örneğin dj yerine j) ve k yerine q kullanmayı seçtim. Bileşik ünsüzlerin altındaki çizgileri de kaldırdım. Moğolca ve Türkçe adların arz ettiği bazı sorunlar var. Moğol yönetici sınıfı, 1 3. yüzyılda, dilini Moğolca,dan Türkçe’ye çevirdi. Bu yüzden daha önceki dönemlerden kalma adları ve terimleri, Profesör Francis W Cleaves, in İngilizce imlayla uyuşacak biçimde uyarladığı çevriyazıyı kullanarak Moğolca gibi, söz gelimi Çağaday, Kubilay biçiminde yazdım. Moğol İmparatorluğu, nun l 300’den sonra batı bölgelerinden gelen adları ise Türkçe olarak yazıya döktüm.

Bu nedenle, Cengiz Han’ ın oğlundan Çağaday diye bahsedilirken, 1 300’den sonra kurulan ve onun adıyla anılan ülke, Çağatay Ulusu diye adlandırıldı. Terimlere gelince, çoğu daha geç dönemlerle ilgili olduğundan, gerektiğinde parantez içinde Moğolcasını vererek, Türkçe sürümünü kullandım (söz gelimi yasa, yargu, kurultay gibi). Türkçe çevriyazı genellikle en sorunlusu oldu, çünkü Çağatay Türkçesi için yaygın olarak kullanılan bir çevriyazı sistemi bulunmuyor. Ünsüzlerde Farsça ve Arapça için kullandığım yazılışı, ünlülerde ise 1 1 B OZKIRLARIN SON GÖÇEBE FATİHİ uzun sesli-kısa sesli ayrımından çok, ince sesli-kalın sesli ayrımını öne çıkartan modern Türkçe kullanımını tercih ettim ve ünlü uyumunu takip ettim. Adlarda ve terimlerde tam fonetikleri kullandım. Bileşik kelimeler ve topluluk adının bilinen terim olduğu durumlar hariç, çoğul yapmak için bir -ler eki ekledim; örneğin, çoğul olarak emirler, ama topluluk adı olarak ümerd, divdn, ya da ulemd gibi. Yer adları da fonetikler olmaksızın yazıldı. En çok bilinen şehirler ve eyaletler modern kullanımdaki gibi verildi (Horasan, Herat), ama daha küçük yerlerde klasik kullanımdaki sesli harf işaretlerini tercih ettim. Tarihlere gelince, hem hicri, hem de miladi yılları verdim. Timur’ un kariyerinin kimi bölümleri için gayet titiz bir kronoloji tutulurken, başka bölümleri için tek tük tarih verilmiştir; ayrıca belli başlı kaynaklar da, onun kariyerinin ilk dönemleri konusunda kendi aralarında anlaşmazlık içindedir. Hicri tarihin ayını ya da mevsimini bildiğim yerlerde tam miladi karşılığını da belirttim; bunun dışında her iki muhtemel yılı da verdim. 12 1 GİRİŞ AVRASYANIN her köşesinde bir kasırga gibi esen Timur, ardında tüm dünyanın bildiği bir isim bıraktı. Seferlerinin tarihi uzun ve canlıdır. Büyük orduları, 1 382’den 1 405’e kadar, kimi şehirleri yerle bir edip kimilerini esirgeyerek, Delhi’den Moskova’ya, Orta Asyanın Tiyen Şan dağlarından Anadolu’nun Toroslar’ına kadar Avrasya’yı hallaç pamuğu gibi atıp fetihten fetihe koşmuşlardı. Faaliyetleri amansız ve duraksızdı.

Timur yaşadığı sürece ordularını -bazen hep bir arada, bazen ayırıp kırsal kesimin içlerine dağıtarak, ama neredeyse hiç ara vermeksizin- hep hareket halinde tuttu. Timur’un ünü yüzyıllar boyu bir roman ve dehşet figürü olarak anıldığı Avrupayı pek çabuk tutmuşken, hayatı ve yaptıklarıyla daha yakından ilgilenenler için anısı -ister Ortadoğu kentlerinin yıkıcısı, ister göçebe gücünün son büyük temsilcisi olarak olsun- hala tazedir. Timurlenk daha doğru olan Türki ismiyle Temür diye anılmalıdır; adının batılı imlası, Farsça Timur-i lang, yani Aksak Timur’dan gelir. Muhtemelen 1 320’ler ya da 1 330’larda, Maveraünnehir’de, Semerkand yakınlarında doğdu. 1 Maveraünnehir, Cengiz Han’ ın ikinci oğlu Çağaday’ ın bölgesi olan Çağaday Hanlığı’ nın bir parçasıydı ve Timur’un mensubu olduğu Barlas aşireti, Cengiz Han konfederasyonunun Moğol Barulas aşiretinden geliyordu. Gerek Barlas aşireti, gerekse Maveraünnehir’in diğer aşiretleri, göçebeliklerini muhafaza 1 Timur’un doğduğu günün bir tartışması için bkz. B. A. F. Manz, “Tamerlane and the Symbolism of Sovereignry,” lranian Studies, cilt XXI, s. 1 3-14. 15 BOZKI RLARIN SON GÖÇEBE FATİ Hİ etmekle birlikte, yerleşik nüfusla yakın ilişki içindeydiler ve İslamiyet’i kabul ederek İslam kültürünün de bir parçası olmuşlardı. Timur’un hükümdarlık hayatı, hem Ortadoğu hem de bozkır tarihine aittir ve bunların her ikisi için de önemli bir nirengi noktasıdır. O bir yanıyla eski geleneğin yükselişini temsil eder -büyük bozkır fatihlerinin en sonuncusudur. Bir göçebe konfederasyonunda iktidara geldi ve hükümdarlığı boyunca ordusunun belkemiğini, bu konfederasyonun üyeleri oluşturdu.

Bununla birlikte onun fetihleri, Cengiz Han’ın ve daha eski, çoğu bozkır fatihinin fetihlerinden tamamen farklıydı; onun fethettiği dünya, yabancı bir dünya değil, daha önce hemen hemen tamamı Moğol hakimiyetinde olan, bildik bir dünyaydı. Üstelik o bozkıra değil tarlaya hükmetmeye talipti. Çungarya’da ya da Altın Orda ülkesinde ele geçirdiği yerleri güvence altına almak için hiç çaba harcamazken, Ortadoğu bölgelerinde -İran, Harzem, Afganistan- valilikler ve daimi garnizonlar kurdu. Bozkırın öteki büyük fatihleri de bozkırla tarla arasındaki sınır topraklarında boy göstermişlerdi ama çoğu, önce bozkırdaki hakimiyetini pekiştirmişti. Timur ise bozkırda çok at oynattı, ama hiçbir zaman ona hükmetmeye niyetlenmedi. Tim ur’ un İslam dünyasının doğu kanadındaki, yani Ortadoğu’daki fetihleri, bu dünyanın batı kanadındaki Osmanlı fetihleriyle aynı döneme denk düşer ve benzer bir olguyu yansıtır. Bunlar bozkırla İslami gelenekleri ve kurumları harmanlayıp ustaca kullanmayı beceren Türki kabilelerin yaptığı, içeriden fetihlerdi. Kendilerini, tabi kıldıkları nüfus üzerinde yabancı bir yönetici tabaka olarak yapılandırabilirlerdi, ama kendi dolaysız yönetimlerini kurabilecek ve başlangıçtan itibaren İslami kültüre katkıda bulunabilecek kadar yerel geleneklere vakıftılar. O kadar ki bu tarihten itibaren Türki halkların ve bozkırın gelenekleri, Ortadoğu’ nun yerli mallarından biri haline geldi. Timur’un, fetihlerinin çapına rağmen, ardıllarına bıraktığı ülke ne muazzam idi ne de güvendeydi. Ölümüyle birlikte, oğulları ve torunları arasında başlayan amansız taht kavgası, hazinenin dibine darı ektiği gibi, Timurlu ülkesinin sınırlarını da daralttı. Ama bıraktığı mirastaki belirsizlikler, yine de başarılarına gölge düşüremez. Timurlu hanedanı iktidar konusundaki eksikliğini, kültürel itibarıyla 16 TiMURLEN K giderdi ve hanedanın hükümdarları, atalarının karizmasını, meşruiyetlerinin vazgeçilmez bir parçası olarak etkin bir biçimde kullandılar. Timur’un ardılları İslami gelenek içinde hüküm sürdüler, fakat Türk-Moğol kültürünün unvanlarını, siyasi kurumlarını ve hanedan karizması vurgusunu kendi amaçları uğruna kullanarak, bu kültürü yüceltmeye devam ettiler. İslami ve Türk-Moğol kökenli bu kültür harmanında, Timur figürünün, Cengiz Han’la birlikte merkezi bir yeri vardı.

Kendisine ayrıntılı ve biraz da doğaüstü bir şecere atfedilen Timur artık destansı bir figür haline gelmişti. Timur miti, Ortadoğu ve Orta Asya’da Timurluların izinden giden Türki hanedanların çok işine yaramış ve İslam dünyasının doğu kanadında 1 9. yüzyıla kadar yaşamaya devam etmiştir. Onun fetihleri, Ortadoğu’daki göçebe fetihleri devrinin kapanışını haber veriyordu. Selçuklular ve Moğol sultanları dışarıdan gelenler olarak hüküm sürerken, Timur’un varisleri yerli hükümdarlar olarak hükmettiler ve mensup oldukları karma Türk-Moğol kültürü, onların zamanında, olgun bir kültürel kompleksin parçası olarak İslam dünyasındaki yerini aldı. Erken modern dönemin büyük imparatorlukları -Osmanlılar, Safeviler, Mugaller [Babürlüler]- başarılarındaki pek çok şeyi bu yeni senteze borçludur.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir