Behçet Necatigil – Bir Usta Bir Dünya

“Düz beyaz kâğıtlarda birkaç satır siyah B ir zaman yaşadığımızı hatırlatır siyah ” diyordu bir şiirinde. Ç ok satırlar bıraktı yaşadığını hatırlatacak. Bir öm ür boyu şiirle övür oluşun, şiir nefes alıp verişin, durm adan arayışın ürünü eşsiz bir yalınlıkta ve her okuyanın ta içine seslenen dizeleri ile… Bir düzyazısında bunun sırrını açıklar gibiydi: “Her Ben, dolaylı bir şekilde Sen’i anlatış, Sen’den yakınıştır. Çünkii benim yerim Seıı’le O’nun arasındadır ve O değildir. B ana yakın olan Sen’sin. Ben ben olsam dilbilgisi k itaplarında tekil şahıs za m irin i şu sıraya göre düzenlerdim : Sen, ben, o. Başa Sen gelir, çünkü Ben diye bir şey yok Sen o lm adıkça…” O lağanüstü bir özdeşleşm e ve sevecenlikle yöneldiği, küçük insanların evlerine, sevgilerine, düşlerine, düş kırıklıklarına, m inüskül dünyalarının m u tluluk ve m utsuzluklarına olduğu gibi, kendi kendine sorduğu ve cevabını aradığı yaşam, ölüm, yalnızlık, tedirginlik ve çeşitli kuşkular üzerine ne yazmışsa hep ince, dikkatli, insancıl sıcaklığı ile, hep B en’den yakın bulduğu Sen’i sevgisiyle kavrayan içtenliği ile yazmıştır. N iyetindeki bu yücelikten ibaret değildir şiirlerinin değeri. Bu büyük duyarlılığın sahibini niteleyen bence iki büyük m eziyet daha vardır. Biri şiirlerinin sade ve yalın görünüm lü içeriğine boyut katan zengin kültürü, öbürü T ürkçeyi kullanışındaki büyük ustalığı. Z engin kültürünün kaynağı, edindiği yabancı dilbilgisinin önüne açtığı olanaklardır, özellikle dilim ize kazandırdığı çeviriler nedeniyle haşır neşir olduğu Batılı düşünür ve yazarlardır. Bu arada onun kendi edebiyatım ızın geçm işini en iyi bi Behçet Necatigil, 11 Kasıml955 (Fotoğraf Ara Güler) lenlerden biri olduğu da hiç unutm uş d eğilim. Kırk yıldır tanıdığım N ecatigil’in e d e ­ biyat ve şiir kaygısı dışında başka bir uğraşı yoktu. Hocalığı, bunu daha som ut olarak genç kuşaklara geçirm ek olduğuna göre, yine aynı uzantıda bir uğraş sayılırdı. Yine bu kırk yıl içinde onun boş konuştuğuna, konuşm ak için konuştuğuna, kişiselliği ile ısıtm adığı hiçbir düşünüşe rastlamadım.


Arı gibi çalışkandı. Şim di ölüm ü dolayısıyla biyografisine bir göz atınca on iki şiir kitabı, dört radyo piyesi, kendi alanında ilk sayılacak isim ler ve eserler sözlükleri ve k n u t 1 lam sun’dan, M igııel de 1 nam uno’dan, Raincr Maria R ilkc’den, G erhardt H au p m ıan n ‘d an , H erm ann I lesse’den, T hom as Mann’dan, Strindİveıg’den. Fichendorffdan, Lagerlöfden, F.ich’dcn, Böll’den. yeni Alman yazarlardan otuzu askın çevirisinden oluşan i 1 1 yapıtlarının bolluğu, çeşitliliği \e h epsinden önem lisi değeri önünde saygıyla şapka çıkarm ak gerekir. ’ Y/o geniş zamanki! • umuyordunuz Çirkindi dar vakitlerde bir sevgjyi söylemek ) i Hamı telaşlarda hu kadar çabuk Geçendi aklınıza gelmezdi.” dem esine karşın Behçet, bu çabuk geçecek zamanla, Fazıl H üsnü’nün d eyimiyle “İçim izden dışam ızdan zalimce, zalim ane geçen zam an’la yarışa çıkmış gibi idi. O sevimli dalgın gözleri, o ağzından eksik etm ediği sigarası ile şu geçici hayatın en büyük ve en verimli ovalamışım elindeki kalem le öbür avucuyla altlık sağladığı bir kağıda ya da bir sigara paketi arkasına hep bir şeyler karalamak, hep birşeyler karalam akta bulm uştu. E vinde yazardı, okulunda yazardı, otobüste yazardı, gece yolda sokak fenerinin altında durup yazdığına bile tanık olm uştum . N e yazarsa gönlünü koyup yazardı. Çevirilerine bir göz atın. Onları bunca başarılı yapan bence bir kere çevireceği yazarı benim seyip sevmesi, onunla özdeşleşm esi, bütün duygu ve deviş ayrıntılarını sezmesi, sonra da b u n ­ ların hepsini çok ustası olduğu T ü rk ­ çe’nin en uygun, en yatkın, en açık-seçik kalıplarına dökm esi idi. Hocalığının başarı kaynağında da önce büyük sevgi yatardı. İşini yani edebiyatı çok ciddiye, en ciddiye – aslında da öyle değil midir ya: – alması, çok ama çok sevm esi, bu konuda ödün dinlem em esi ve bu konuyu k en ­ dinden bir kuşak daha gençlere geçirirken, onları da yine evlatları gibi sevmesi idi. Çocuklarına bu büyük sevgidir ki onu hocalığında böylesine sevimli, böylesine cöm ert yapıyordu.

(Behçet Hoca) sözü onların ağzında sade kuru bir tanım olm aktan çıkıp bir saygı ve sevgi tınısı ile vurgulanıyorsa işte bundandır. HALDUN TANER O bütün. y a şa ııu ııı adadığı «¡zanlılk k a tın d a yü ce le ce k ehçet Necatigil kırk üç yıllık arkadaşım. 1936’da üniversitenin aynı bölümüne girdik. Yüksek Öğretm en Okulu’nda bir sıranın gözlerini paylaştık. Şiir alanında o benden birkaç yıl öncedir. O sıkılgan yapısıyla, küçük yaşta nasıl cesaret etmişti, şaşardım. Yine de, okuduklarımız yazdıklarımız birlikte oluştu. Sonrası, kırk yıla yakın bir yaşam. Şimdi, aynadan yansımanın birden çekilmesi gibi, dünyamızdan ayrıldığına inanamıyorum. Ölülerden söz ederken, kendimizi araya koymak tatsız olmasa, yer de elverişli bulunsa, binlerce yaşam parçası, binlerce anı… Belki de ilginç olabilirdi. Ama, bugün buna olanak yok. Öte yandan, ölmüş bir arkadaşın, bir meslektaşın daha vücudu soğumadan şiirlerini irdeleyip anlatmak da bana güç geliyor. Kısa birtakım notlarla yetineceğim. Necatigil, çocukluğunda, sanırım sıraca geçirmişti.

Zayıf yapılıydı. Buna karşın çok çalışkan bir öğrenciydi. N e zaman çalıştığı da görünmez, bilinmezdi. Gece derslerini bizden büyük sınıflarla birlikte yapardık. Şimdi hem en yarısı üniversite öğretim üyesi olan büyük sömestrlerdekilerden hiçbiri, hiçbir konuyu ondan iyi, ondan eksiksiz bilemezdi. Üniversiteyi bitirdiğinde, Türkolojide, Arap, Fars Dilleri bölümlerinde, daha sonra Alman Dili ve Edebiyatı bölümünde ısrarla asistanlık önerilerinde bulundular. Hiçbirini kabul etmedi. Şairliğini sürdürm ek istiyordu. N ecatigil, öbür ozanlarımız gibi gençliğinde parlayıp sonra yavaş yavaş ya da birdenbire sönenlerden değildi. Şiirlerini bilimsel temellere dayandıran gittikçe geliştiren, batılı bir ozandı. Sonraları, çevirilerinde çoğu kez yapıtların en güçlerini seçtiği gibi, yaptığı birkaç inceleme de, okuyanların da, o tür yapıtlar hazırlayanların da çok yararlandıkları kaynaklar oldu. Necatigil beni, bense onu garip bulurduk. N e var ki, o gerçekten özgün bir kişilikteydi. Bu kişilik hem en bütün, şiirlerinde yansıdı. Konuşması gibi, kırık dökük, fakat sağlam temellere dayanan bir yapı.

Alçakgönüllü, içe dönük, kendiyle de, başkalarıyla da bir bakıma alay eden acı bir dünya görüşü… Necatigil’in şiirlerinde, “Güz Şarkısı” dışında, hem en hiç doğa yoktur, coğrafya da görülmez. Doğadan söz ettiğinde bile, yine kendini ve büyük kentin acılı insanını anlattı. Aslında, genel havası, insansal. toplumbilimseldi. Bir arkadaşımız, kent ozanı olmayı benimsemiş ve çevresine de öyle kabul ettirmiştir. Oysa gerçek kent ozanımız Necatigil’dir. Oktay Rifat’la bir ara Zonguldak’ta bulunmuşlardı. Oktay, Behçet’in denize arkasını dönerek oturduğunu gülerek anlatırdı. Gerçekten de Necatigil kendi iç dünyasını, çevresindeki kişileri ve orta halli yoksul İstanbul halkını irdeleyip çözümlemeyi severdi. Doğaya ilgisizdi. “Kapalı Çarşı”dan sonra, gittikçe soyutlaşarak, kimi kez ise “Solgun Bir Gül Dokununca” da olduğu gibi parıltıların açıklığa kavuşturduğu şiirler de yazarak biçemini genişletti. Çok duygulu bir kişinin, bu duyguları saklama çabası Necatigil’in şiir biçeminin bir başka özelliği olmuştur. Özlemler, iç sızlaması, bir acınma, hoşgörü, işte Necatigil’in söylenebilecek özellikleri. Eksiksiz kişi Necatigil’in, bütün yaşamını adadığı ozanlık katında, her geçen günle biraz daha yüceleceğine inanıyorum. CAHİT KÜLEBİ Behçet Necatigil, Mayıs 1973 (Fotoğraf: Isa Çelik) A n m a k A n ılm a t aç yazanmızı, kaç şairimizi, kaç edebiyatçımızı, kaç sinema tiyatro sanatçımızı adreslerde yaşatmışızdır? Adreslerde yaşatmak ne demek? Sokaklara, meydanlara, caddelere onlann adını vemıek demek.

Diyeceksiniz ki sanatçı sokak adlanyla mı yaşar? Elbette sanatçı eserleriyle yaşar ama bir de onu anmak vardır. Vıırt dışına gidenler gönnüşlerdir, sağda solda, meydanlarda yol kenarlannda heykeller vardır, bazısı asker, bazısı devlet adamıysa çoğu da sanatçıdır. Bizde de az da olsa, bazı sokaklara, bazı meydanlara hatta semtlere bile adlarını verdiğimiz önemli kişiler vardır. j> Özellikle “Paşalı” semtler, mahalleler. Haydarpaşa, Davutpaşa, Kasımpaşa, Bayrampaşa, Piyalepaşa, Kocamustafapaşa, Kiiçükmustafapaşa, Cenahpaşagibi. Kimdir bu paşalar? O semtlere, o semtlerin, o mahallelerin meydanlarına birer plaket koysak, Davutpaşa şudur. Haydarpaşa budur, şu tarihte doğmuş, şu tarihte ölmüş, şunlan yapmış, bu semte bundan dolayı adı verilmiştir, desek fena mı olur? Oturduğumuz mahallenin adı niçin Haydarpaşa, niçin Kasımpaşa, niçin Osmanbey? Kimdir bu merhumlar? Bilmek istemez misiniz? Oktay Akbal geçen gün yazısında değindi. Rahmetli Behçet Necatigil’in yayınlanmamış şiirleri arasında bir şiir bulmuşlar. “Behçet Hoca” bir kitapta bir dipnotu görmüş: “Meddah İsmet -1851-1914. Ünlü meddah ve Behçet Necatigil, Ağustos 1976 (Fotoğraf: Lütfı Özkök) ortaoyuncusu -camcı esnafındandı-ölümünden sonra Beşiktaş’ta bir sokağa adı verildi.” Necatigil bundan esinlenerek bir şiir yazmış: “Bendeombenzesem, Dip>ıotbit’kitapta, BehçetNecatiğl Dağım öliimyıllan Şah; radyo oyunları yazan, Öğetmendı, Beşiktaş fa bir sokağı Adı mildi.” Behçet Necatigil ölümünden üç yıl önce böyle düşünmüş, bunu yazmış, ölümünden bu yana yedi yıl geçti, kimse kalkıp bir sokağa “Behçet Necatigil” adını vermedi. O Behçet Necatigil ki, hep Beşiktaş’ta yaşadı, hep Beşiktaş’ı, hep Beşiktaş’ın insanlannı yazdı. Çocukluğu da gençliği de olgunluğu da hep Beşiktaş’ta geçti, hele Beşiktaş – Ortaköy arası. Öğrenci olarak, öğretmen olarak, Kabataş Lisesi’ne gidip gelirken elinde çantası, boynu bükük, dudaklannda Yenice sigarası, elinde ağır çantası, düşüncesinde yeni başladığı şiir.

Oktay Akbal’ın önerisi sadece “Beşiktaş’ta bir sokağa Behçet Necatigil adını verelim” değil, bu sokağın hangi sokak olması gerektiğini de söylüyor “O sokak hangisi olmalı? Ben bir öneride bulunsam mı? Necatigil’in küçük ahşap ev inin bulunduğu Camgöz Sokağı. N e demek Camgöz? Bu sokağın adı niye Behçet Necatigil olmasın? Evet niye olmasın ? Sanınz Beşiktaş Belediyesi, Beşiktaşlı Be N e: Necatigil’e bunu çok görmeyecektir. 0 Behçet Necatigil ki taa 1934’te Beşikti^ – Ortaköy” şiirini yazmıştın “Ne hoş sabah akşam yayan Gitmek aynı kaldırımdan Ye yol boyunca uzayan 1 Üksek bir dıroar dibinden Bir yanımda direkler’ B’ıryanımda bıı dıroar Ne seuhıç m bir keder Kayıtsız bir taş kadar Ne arkadaştan eser Ne kalpte bir istek var Birsiitıınla beraber Yalnız ğttiğjın yollar.” HASAN PULUR

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir