Selma Esemen, Ayşe Sarısayın – Serin Mavi; Behçet Necatigil’den Eşine Mektuplar

11 Temmuz 955, Pazartesi, gece, dokuzu beş geçe Beykoz’da kıyı parkında yazılıyor. İki şişe bira, bir kadehçik votka içildikten sonra. (Yarım uykulardan uyanınca yırtılıp atılmazsa karıma gönderilecektir.) “Anlatmak için çırpındığım gecelerde / Siz yoktunuz” diyor Özdemir Asaf, aklımda yanlış kalmamışsa. Ve seneler geçti ve yaz aylan geçti ve gençlik geçti. Ve kızgın sabahlarda, kızgın öğlelerde, ikindilerde, gece bazan saat 9’lara kadar ter içinde tercümelerde geçti, bir şeyler umarak; birikecekti paralar… Ve seneler sonra rahata… kavuşulacaktı. Ellerde kalan? Hiç! Ve aptallıktır harcamamız kendimizi delicesine. Çünkü hiçbir şey birikemeyecektir elimizde? Beş sene oldu evleneli, belki altı, belki yedi (sayılan boşver, zamansız!) Kalan ne? Evler alınamayacaktır, çünkü ikimiz çıplak doğmuşuz dünyalara. Ve bir kızcağızımız vardır, hepsi onun olsun, toplanmışsa, ninelerden, dedelerden kalmışsa beş on para. Sen beni yanlış anladın, ben yanlış anlaşılmaya mahkûmum bu dünyada. (Şayet cehennemliksem beni zebaniler de anlamayacaktır.) Ve sıhhat, her şeyin başı, anladım, gerisini boşver. Ama kurtulmak da kabil değil dünya hırslarından. (Benim hırsım ne mi? İhtiyarlıkta sürünmemek, ismimin ayaklar altında rezil, çiğnenmemesi!) Bul Erbaa’da bir dükkân, bakkallık edelim, boşver, bıktım bu şehirden. Gidelim, Giresun’daki uçurumlara.


Kâğıt da bitti, ne yazık, bu benim, cebimde iki yanı boş tek kâğıdımdı. B.N . 1 1 Valideçeşme, Setüstü Sokak, 22 no!lu ilk evlerinin önünde eşi ile birlikte (1950). İstanbul, 19 Temmuz 955 Eskimo, Beyaz, Ve gün nedir, hafta nedir, ay nedir? Geçer herkes uyurken. İşte iki gün sonra 22 Temmuz ve Gül hanım1 gelecektir ve sizler gideli bir ay dolacaktır. İplik-ince akan su bir çanakta birikti. Ve sıcak ve Temmuz. “Uzağınızda içtiğim hamam suyu, sıcak su.” Geceleri bazı saatler müstesna. Ve uzundur ağır, inatçı, geçmeyen günlerin hikâyesi. Bir büyük defter tutar. Beraber olduğumuz zaman sözden ziyade jestlerle, mimiklerle anlatılabilir. Orhan2 ve İsmail3 ve Ziya4 beylerin köşkü ve eşyayı saran ıssızlık gece yanlarında ve bütün düşüncelerimi seferber ettiğim halde yazılamayan şiirler. (Ergeç yazılacaklardır, zira başka çare yoktur, zira ellerde bir Eskimo, bir Tombul, bir de şiirler kaldı.

Önce hangisi? İşte bu münakaşa götürür: – Yalnız bizim ol!5) Okulda mısın? Herkesler seyre gitti, sen hâlâ evde misin? Anlı şanlı ve zindanlı evdeyim, âciz. En yırtıcı ve koparıcılar bile bu yıl okuldan oda alamadılar. Benim için bundan daha âlâsı olamazdı. Ne yapacaktım tek başıma okullarda? Bahan neyleyim gül olmayınca. Böyle daha iyi. – Yalnızlık gururu besliyor.6 Vaziyet fecidir merak etme, yani iyidir. Yatıyor, uyuyor ve düşünüyorum. Kötü şeyleı; değil. Çalışmamak, aylaklık beni biraz kendime getirdi. Başımda ağırlık hisseder etmez basıp gidiyorum sokaklara. Geceleri eve dönüşüm çok vakit 23:00-24:00 arası. İyidir. Tek sinirlendiğim şey, sabahları 7:00’de takırtılarla uyandınlmam. Rahatımı kaçıracak -şiirden gayrı- her düşünceye boş verdim.

Her şey olacağına vanr. Ve ilâçlara da boşverdim. Benimkisi ilâçlık hastalık değil, Albukrek7 haklıdır şimdiki görüşüme göre. Dibek sokağını da8 arada yokluyorum. İki kere akşam, bir kere öğle yemeğine gittim. Bir sabah Fahamet9 13 beni evde bastırdı, baktım oturacak ve başlayacak anlatmaya. Suratımı astım, kapıdan geri çevirdim, içerledi. Bu sabah -siz gideli ikinci defa- Sabahat10 uğradı, ruhi durumum müsaitti, gel yukarı dedim, geldi, elbisemi ütüledi, zeytinyağlı barbunya pişiriyordum, yarısını Safiye teyzeye11 yolladım, gitti. Ve yemek pişirmek iyidir, dinlendirir kafayı. Ve yemekler pişirdim birçok günler, kendime ve iki kere Gül hanıma – Tek kişilik, bir öğünlük pilâv bile pişirdim ve oturdum ve yedim ve Tanrıma şükrettim. Ve çamaşır yıkamak iyidir, cuma ve salı günleri (sabah veya gece) çamaşır yıkarım; iki gömleğim vardır, biri yeşil, biri bej. Salı günü birini, cuma günü ötekini yıkarım, daima temiz gömleğim bulunur. Ve Gül hanım onbeşte bir gelir, odalan süpürür, tahtaları siler, eve biraz serinlik getirir, iyidir. Ve kavanozda reçelin duruyor, gardropta ütüleyip bıraktığın gömlekler duruyor, odalarda, yataklarda kokun duruyor. Ve hayaline sarılarak yattrğım geceler olmuştur ve Tombul’un resmine bakarak düşündüğüm olmuştur.

Ve günler bu minval üzre geçerken şiir yazdığım olmuştur. Ve bizim en büyük suçumuz zamanlardan faydalanmamak olmuştur. Gururun da bir derecesi vardı, bizdeki çok zaman eşeklik derecesini buluyor ve dünyayı bize zindan ediyordu. Ve her şey boşunadır, fâni dünya mallan. Ve kal bayram ertesine. Size göre değil bu kavuran sıcak, bu tozlu sokak. Benim için, bilirsin, bir hali devam ettirememektir korkunç olan. Kendimi, bu yazı kitap tercüme etmeden geçirme fikrine alıştırdım, artık mesele kalmadı. Ve anladım, benim başağnlarım ruhidir, asabidir. Göz doktoruna, burun boğaz doktoruna gittim. Şimdi bir dişim kaldı, çektirecek. Bu durumda gözün arkada olmasın Beyaz, sıhhatim iyidir. Kendini ve Tombul’u düşün. Uzun, zahmetli bir kışa tam enerji ve sükûn toplamış olarak girmeniz lâzım. Gönül ferahlığıyla kal bayram ertesine ve Samsun’a gel.

Sizi Samsun’dan alıp İstanbul’a, ben getireceğim. Bugün 20 Temmuz Çarşamba. Bir günlük fasıladan sonra mektuba devam ediyorum. Bu satırlar, şimdiye kadarkiler gibi evde değil, Çengelköyü’nde yazılıyor. Öyle sanırım ki şaşırdın, ı A inanamadın. (Sen benim hiçbir şeyime inanmadın, bilirim, sen rezilin birisin, şiirlerde kepaze edilmeye lâyıksın. Bana az çektirmedin. Her neyse, acısı asla çıkarılmayacaktır, asalet ölmedi!) Arasıra nükseden hıncımı bir yana iterek sadede geliyorum. Sizi Samsun’dan İstanbul’a alıp ben getireceğim. Bu haberi Erbaa’dakilere söyleme, yani benim Samsun’a geleceğimi, sizi orda karşılayacağımı söyleme. Erbaa’ya gelmiyorum diye gücenirler. Lebibe anne12 ve Hikmet13 değil tabiî, öbür akrabalar, anlamazlar başka mânaya alırlar, büyüklük taslıyorum, tenezzül etmiyorum sanırlar. Gelmem Erbaa’ya. Adenit14. Acırlar sana.

Her neyse. Tekrar yazıyorum. Sizi Samsun’dan İstanbul’a ben getireceğim. (Tahiı’in15 sözü: Fakirin sakızı burnunun ucunda gerek.) İki saat önce Samsun’a vapur biletimi aldım. Sayenizde bu şekilde hava tebdili yapmış olacağım. 4 Ağustos Perşembe 14’te hareket eden Çorum vapuruyla yola çıkıyorum. Ara postası. Bütün iskelelere uğraya uğraya aheste beste üç gün sonra 7 Ağustos Pazar günü ordayım. (Gözünü aç, yani Samsun’da!) Vapur sabah 7:30’da varıyormuş Samsun’a. Her neyse: Kısa kesiyorum. Daha bol vakit var önümüzde. Senin şimdi yapacağın iş şudur: Erbaa’dan Samsun’a otobüs, dolmuş veya taksi kaç saatte gelir? Öğren bana bildir. Pazar günü akşama doğru geliyorsa pazar günü, olmazsa pazartesi yola çıkarsın. Sizi Erbaa otobüs ve dolmuşlarının geldiği meydanda karşılarım.

Macera. Lebibe anneyi, Tombul’u, Hikmet hanımı, İnci’yi, Tamer’i, Tümer’i16 alır, toplar gelirsin. Biletim alınmıştır. Önümüzde daha onbeş gün var. O vakte kadar bir mektubunu daha alır, bir mektup daha yazarım. Samsun’dan sonra ne yapacağız? Orası bir başka sürpriz olabilir. Şimdilik yazmıyorum. Bu netice benim ilk ümiditn, senin ilk kaybındır. (Veya kazancın, orasını Allah bilir.) Cümlemizden cümlenize selâmlar, sevgiler. Bildiğin B. N. Ne kadar para istiyorsan (paran bittiyse) bildir, göndereyim. BİR EVİN EN ÇOK BASILAN YERİ17 Döşemede çürük tahta -aksilik işte!— Yemek yenen, yatılan, oturulan odanın en çok yürünen yerinde. Döşemenin çürük yeri üstünde muşamba (Muşamba iyidir, gizler, sonra silmesi kolay Eskir insan, eskir çalışma gücü, eskir zamanla muşamba.

Birisini bilirim, gençken, -toyluk işte!— ben hep dinç kalacağım, diye düşünürdü. Eskir insan, eskir çalışma gücü, eskir zamanla muşamba.) Döşemenin çürük yeri muşambanın altında kalıyordu, ama herkes tahtalardan birinin esnek ve göçük olduğunu görüyordu, attığı ilk adımda. Aksilik işte, evin yemek masası bu sakat yerdeydi, ağırca bir masa. (İki kişi tutsanız kaldıramazdınız, ağırca bir masa) Odada bu masaya başka bir yer yok muydu? Yoktu, dardı oda, aksilik işte !) Bu masa kağşamış tahtayı imdi daha da çökertiyordu. İskemlesiydi, insanlarıydı, her sofraya oturuşta olanca ağırlık bu tahtaya biniyordu, aksilik işte!

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir