Çetin Al tan’m sözüyle başlayalım: “Tarihin tekerleği döner döner aynı yerde durur.” Türkiye Cumhuriyeti tarihinin tekerine takılanlardan biri de Kürt sorunu. Bu sorun yüzündendir ki; tarihimiz, öyle her zaman kahramanlar yaratan, destanımsı bir geçmişe sayfalar açan ya da altı çizilen hikâyelerden ibaret değil. Türkiye tarihinin tekerine ‘çomak sokan’ Kürt sorunu; bu destansı tarihte altı değil ama üstü çizilen hikâyelere doğru yol almış, hâlâ da almakta. Türkiye’de Kürt sorununu çözmek isteyenlerin ‘vatan haini’ ilan edilme olasılığının, bu sorunun çözülme olasılığından her zaman daha yüksek olmasının nedeni de bu olsa gerek… Bu yüzden Kürt sorununun ‘dilini çözmek’ öyle sanıldığı kadar kolay değil. Türkler Kürtleri tanımayarak, Kürtler de şiddet ve mağduriyet üzerinden siyaset yaparak ya da iki tarafın da güç gösterilerini tırmandırarak neredeyse ‘husumet’ haline getirdikleri bu sorunu çözemeyecekleri açık… Türk ve Kürt aydınları özellikle son birkaç yıldır belli aralıklarla bir araya gelerek ‘barış’ dilinde konuşmanın yollarını arıyor olsalar da Türkiye’de ‘Kürt sorunu’ dönüp dolaşıp aynı 7 D E V L E T İN K U R T F İL M İ yerde duruyor. Çünkü hâlâ bir tarafta, nereden ve kimden geldiği belli olmayan bombalarla bizi korkutup taraf olmaya zorlayanlar; diğer tarafta ise vatan – millet söylemini ters düz edenlerin gerçekte neyin parçası olduğuna karar vermemizi isteyenler var… Dolayısıyla sorunu kendi çemberi içinde tutmaya çalışanlar, yani taraf olanlar ya samimiyetsiz ya da yalan söylüyor. Çünkü biliyoruz ki; 85 yıllık Türkiye Cumhuriyeti 60 hükümet kurdu. 11 Cumhurbaşkanı, 27 Başbakan gördü. 6’sı hem Cumhurbaşkanlığı hem de Başbakanlık görevlerinde bulundu. İsmet İnönü birbirini takip eden on, Adnan Menderes beş, Süleyman Demirel yedi, Ecevit beş, Özal iki, Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz üç hükümette yer aldı. Recep Tayyip Erdoğan birbirini takip eden iki hükümette arka arkaya Başbakan oldu. Ve hiçbiri siyasi irade gösteremedi, hiçbir hükümet Kürt sorununu çözemedi. Hemen hepsi toplumları bir arada tutan en önemli ortak değerin, demokrasi olduğunu bildiler; ama, Kürt sorununun “üç-beş çapulcu eylemi” olduğu konusunda ısrar ettiler. Seçim öncesi teröre karşı tek geçerli silahın, politik, ekonomik ve sosyal önlemler olduğunu söylediler ama seçim sonrası terörle değil, teröristle mücadele etmenin yollarını aradılar. Kürt sorununu ’28 isyan bastırdık 29. isyanı da bastırırız’ zihniyetiyle değerlendirip, OHAL haritasının içine gömdüler. Bu yüzden 85 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’ni Kürt sorununa karşı ayakta tutmak isteyenlerin hazırladığı 70’in üzerinde rapor sonuç vermedi. Bu yüzden, bölgenin ekonomik kalkınmasına yönelik açılan 30 paket işe yaramadı. Bu yüzden bölgede meydana gelen olaylarla ilgili TBMM’de 28 komisyon kuruldu. 8 G İR İŞ Bu yüzden Devlet Planlama Teşkilatı’nm 45 araştırma raporuna rağmen, Güneydoğu GAP Projesi bitirilemedi. Bu yüzden soruna ilişkin demokratik çözüm önerilerini içine alan uyum yasaları uygulanmadı. Siyasi irade gösteremeyenler yüzünden sıcak takip, balyoz, çekiç, çelik, sandviç gibi adlarla PKK kamplarına 25 operasyon düzenlendi. Sonuç ortada: 1 Kürt sorunu yoktur dediler; PKK’yı yarattılar. PKK’yı bitireceğiz dediler; Susurluk, Yüksekova gibi çeteleri, o da yetmedi Hizbullah’ı yarattılar. PKK’yı bitirip, Kürt sorununu halledeceğiz dediler; faili meçhuller, nereye gittiği belli olmayan paralar ve usulsüz işlerle Türkiye’yi dünya kamuoyu karşısında zor durumda bıraktılar… Böylece Kürt sorunu OHAL sınırlarından çıktı, ‘üç beş çapulcu’ 5 bin terörist oldu, terörün maliyeti milyar dolarlarla ifade edildi, terör yüzünden ölen 30 bin, 40 binlere ulaştı… Ama şimdi herkes biliyor ki; Kürt sorunu diye önümüze konulan PKK, Türkiye için terörle mücadele ve askeri önlemlerle çözülecek bir sorun olmaktan çoktan çıktı. Bu yüzden Kürtler de şimdi daha fazlasını istiyor. Yıllardır istediği kültürel haklar, demokratik açılımlar gibi taleplere artık burun kıvırıyor. Niye? Çünkü ABD de Türkiye’de PKK adına, dolayısıyla Kürtler adına yeni bir süreç başlattı. Buna karşılık Türkiye hâlâ doğrudan Irak’m bir iç siyasi ve idari düzenlemesi olan, üstelik uluslararası yasalara göre meşruiyeti tanınan bir yapılanmayı kendi çıkarlarına aykırı bulup sürekli olarak gerilim politikasını sürdürme kararlılığını gösteriyor. 9 D E V L E T İN K U R T F İL M İ Dolayısıyla bu savaş daha çok sürer… Gerisi teferruat! * * * Bir yıl sonra… Yıl 2009… Tayyip Erdoğan hükümeti yukarıda sözünü ettiğim süreci değiştirecek bir adım atma niyetinde görünüyor. AK Parti’nin “Demokratik Açılım”! gerçekleşirse mevcut sistemin algılamaları ve alışkanlıkları ve hatta kırmızı çizgileri ters yüz olacak. Söz konusu açılım, muhalefetin CHP ve MHP’nin ‘bölünüyoruz’ tartışmalarıyla sürüyor. DTP’nin talepleri ise; açılımda yeri olmayan Anayasa değişikliği üzerine… Ayrıca DTP; ‘Demokratik Açılım’da altı kaim çizgilerle çizilen; Türkiye’de barış ortamını sağlamak, PKK’nın silahsızlandırılması ilgili atılacak adımlar için ise İmralı’yı işaret ediyor. Sonuç; Yolun daha başındayız… Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek ne demişti: “Konuşmak ayrı mesele, gereğini yapmak ayrı mesele…”
Belma Akçura – Devletin Kürt Filmi, 1925-2009 Kürt Raporları
PDF Kitap İndir |