Segismundo’nun zindanının bulunduğu bir kule.) (Seyircilerin karşısına düşen kule kapısı yarı aralıktır. Olay gün kararırken başlar. Rosaura tepenin zirvesinde görünür. Erkek giyimli, yol kılığındadır. Ardında Clarín’le birlikte yamaçtan iner.) ROSAURA Ey rüzgarlarla yarışan, at suretinde kanatlı canavar; [1] alevsiz şimşek, tüysüz kuş, pulsuz balık yolunu yitirmiş dört ayaklı; daha ne zamana kadar dört döneceksin yalçın kayaların ürkütücü sarmalında? Gel bu dağda konakla, hayvanların da bir sürücüsü olsun. Alnına yazılandan gayrı gidecek yolu olmayan bense, gün ışıklarına meydan okuyan şu sarp tepelerin dikenli, çorak yamacını izleyeceğim, körü körüne, umutsuzca. Bu yabancıyı kötü ağırlıyorsun Polonya. Toprağına kanıyla imzalattın giriş iznini; daha ilk adımında acılar yağdırdın başına. Kaderim şimdiden belli: Kim acır bu talihsize? CLARÍN Talihsizlere deyiverin hanımım. O alanda ben de sizden geri kalmam doğrusu. Serüven peşinde, ikimiz birlikte ayrıldık ülkemizden; onca çılgınlık ve onca beladan sonra, birlikte ulaştık buralara; ikimiz birlikte yuvarlandık şu yamaçtan az önce. Eh, eziyetleri paylaştımsa, hesaptan da payımı istemekte haksız mıyım? ROSAURA Payını vermedimse Clarín, talihsizliklerini bizzat sayıp dökerek ağlaşma hakkını senin elinden almamak için; “yakınmak öylesine zevklidir ki, sırf o zevki tatmak için mutsuzluğun peşinden koşmalı” demiş düşünürün biri. CLARÍN Senin düşünür ayyaş bunağın teki olmalı. Onu şöyle evire çevire pataklayıp, yakınmaktan ne zevk alıyormuş bir sınamalı! Ah, güneş başka ufuklara yollanırken, bu ıssız dağ başında ne yapacağız hanımım yayan yapıldak? ROSAURA Böylesine inanılmaz bir şey kime görünmüş? Düş gücüm gözlerimi yanıltmıyorsa büsbütün, akşamın titrek ışıklarında bir yapı görür gibiyim. CLARÍN İsteğimin yanıltması değilse, ben de benzer bir şey görüyorum. ROSAURA Gün ışığına çıkmaktan utanır gibi kapkaranlık bir yapı, çıplak kayaların ortasına dikili. Güneşin alevlerine kadar uzanan sipsivri kayaların arasında tepeden yuvarlanıvermiş bir taş sanki. CLARÍN Yaklaşalım hanımım; böylece bakıp durmak yerine, bizi konuk etmelerini dileyelim o yapıda oturanlar her kimse. ROSAURA Kapısı aralık, daha doğrusu, karanlık kusan ürkütücü ağzı. (Zincir şakırtıları duyulur.) CLARÍN Neler duyuyorum, ey Tanrım? ROSAURA Kanım dondu, hem de meraktan yanıp kavruluyorum. CLARÍN Zincir şakırtısı değil miydi duyduğum? Prangaya vurulmuş bir mahkûm tutulmuyorsa orada, şeytan canımı alsın. (Zindandan Segismundo’nun sesi duyulur.) SEGISMUNDO Vah bana, vah talihsiz! ROSAURA Ne acılı bir çığlık! Yeni kederler kapımızı çalıyor besbelli. CLARÍN Benim için de yepyeni kaygılar. ROSAURA Clarín… CLARÍN Hanımım… ROSAURA Bu büyülü kulenin tehlikelerinden kaçalım. CLARÍN Benim kaçmaya bile mecalim kalmadı. ROSAURA Uzaklaşan gündüzün can çekişen aydınlığında, soluk yıldızların kararsız ve titrek ışıkları daha da mı ürkütücü kılıyor dersin şu karanlık yapıyı? Evet, gölgeyle aydınlık arasında seçer gibiyim, yaşayan bir ölünün mezarını, kapkaranlık zindanı. Hayvan postlarına bürünmüş bir adam yatıyor orada, zincire vurulu; tek yoldaşı bir meşale. Madem kaçamıyoruz, iniltilerine kulak verip derdini öğrenelim bari. 2. Sahne (Kapı açılır, hayvan postları giydirilmiş; prangalı Segismundo görünür. Zindan bir meşalenin soluk ışığıyla aydınlanmaktadır.) SEGISMUNDO Vah zavallı ben, vah karayazılı! Bana bunları reva gördünse ey göklerdeki Tanrı, öğrenmek isterim, dünyaya gelirken ne suç işledim sana karşı. Hayata gözümü açar açmaz öğrendim, doğmakmış meğer insanoğlunun en büyük suçu. Gerekçesi bu mu beni cezalandırmanın? Yine de bilmek isterdim, bunca eza ve cefayı hak etmek için doğmaktan gayrı seni nasıl öfkelendirdim? Başkaları da doğmadılar mı, tıpkı benim gibi? Benden zerresini esirgediğin ayrıcalıklarla ödüllendirmedin mi onları? Kuş tekmil güzelliğiyle gelir dünyaya; kanatlı bir demetken tüylü çiçeğe dönüşür dönüşmez, ana yuvasının koruyucu sıcaklığını terk edip göklerdeki ovalara yükselir. Daha mı sınırlı olmalı benim özgürlüğüm, ondan daha bilinçliyim diye? Vahşi hayvan doğar ve rengârenk lekeli postu, Tanrı’nın tılsımlı dokunuşuyla yıldızlarla donanır donanmaz, vahşetin gerekliliğini öğrenir doğadan, ormanlara korku salar, yürekli ve acımasız. İçgüdülerim daha az vahşi diye, daha sınırlı mı olmalı benim özgürlüğüm? Dalgalarla yosunların yavrusu balık, soluk bile alamaz doğduğunda; ama pullu bir kayığa dönüşünce, buzlu derinlikleri dışında, uçsuz bucaksız denizlerin tadını çıkarır doyasıya. Benim özgürlüğüm daha mı sınırlı olmalı, ondan daha akıllıyım diye? Irmak oluşur yeryüzünde ve çiçekler arasında sürünen bir solucandan yılana dönüşür dönüşmez, yatağında alıp başını gider, kıyılarındaki tarlaları şenlendirir derinden derine şırıltısıyla. Irmaklardan da çok hayat doluyken, daha mı sınırlı olmalı benim özgürlüğüm? Bu acılı düşünce beynimi sardığında, bir yanardağ gibi alevlenen yüreğimi koparıp atmak istiyorum göğsümden paramparça. Hangi yasa, hangi kural, hangi görenek, Tanrı’nın vahşi hayvanlara, kuşlara, balıklara, akarsulara tanıdığı özgürlükleri esirgeyebilir bir insandan? ROSAURA Söyledikleri hem acıma, hem korku uyandırdı içimde. SEGISMUNDO Kimdir çığlıklarımı dinleyen? Sen misin Clothaldo? CLARÍN (Hanımına, alçak sesle.) Evet deyin. ROSAURA Şu buzdan kubbenin altında, yakınmalarınıza kulak veren kişi başka bir talihsiz, ne yazık ki. SEGISMUNDO Zayıflığıma tanık olduğun için öldüreceğim seni, (Rosaura’yı yakalar.) paramparça edeceğim, şu ellerimle; madem dediklerimi duydun! CLARÍN Ben sağırım, hiç bir şey duymadım

Calderon De La Barca – Hayat Bir Ruyadir
PDF Kitap İndir |