Sina Ergün – Bazen Hayat

Anlatmaya devam ediyordu. Gecenin başından beri konuşuyordu. Gözlerimizi açmış dinliyorduk. Dediğini ilginç kılan insanlardandı. O gelmeden önce canımız sıkılmıştı. Birileri aşk acılarından söz etti ama kimsenin aşk acısı ötekinin ilgisini çekmiyordu. Yanlamasına yere uzanmıştı, dirseğine yaslanıp omzundan doğrulmuştu. Geçenlerde, dedi, ilginç bir şey oldu. Evde canım sıkılmıştı, çıktım bir kafeye oturdum. Sürüsüne insan vardı. Adamla kadının arasında, tam da karşımda oturuyorlardı aslında, adam kadının masasına yürüyene dek bir şey olduğunu fark etmemiştim. Oysa yapacak daha iyi bir işim olmadığı için etrafı seyrediyordum. İkisi de sıradandı. Belki o yüzden kasanın başında kendi kendine konuşan beyaz gömlekli adamdan, hararetle karşıdakine bir şeyler anlatan kadın ile hayran bakışlarla onu dinleyen gençten daha az ilgimi çekmişlerdi. Birasına uzandı.


Bir yudum aldı. Yutkundu. Kadın orta yaşlarındaydı. Kumral kısa saçlarını arkadan toplamıştı ama tel tel çıkmışlardı tokadan. Kiloluydu, memeleri kadar göbeği vardı. Bunu derken aşağı baktı, iki eliyle memelerini gösterdi, büyük, sarkık memelerdi. Yanında, yerde, duvara yaslanmış, irisinden üç-beş poşet vardı. Dedim ya, sıradandı. Esnedi, zoraki devam etti, belki anlatmaktan sıkılmıştı. Adam da öyle, dedi. Çelimsizdi, yaşı belli olmuyordu. Ne zamandır orada oturuyordu, benden önce mi gelmişti, o bile dikkatimi çekmemişti. Bir tek bir sigarayı söndürüp ötekini yaktığını fark etmiştim. Sonra, adam kadının masasına yürüdü. Dedim ya, ikisinin arasında bir şey olduğunu o an fark ettim.

Önce belki tanışıyorlardır, diye düşündüm, ama yok, tanışmıyorlardı. Kadınla adam gözümde canlandı. Adam şüphesiz kamburdu. Üstünde beyaz gömlek vardı, altında kot ya da siyah pantolon. Hangisiyse de altına mokasen ayakkabı giyiyor olmalıydı. Önce bakışmışlardı belki, belki kadın dudağını hafif büküp gülümsedi, sonra parmağını önündeki fincanın kenarında gezdirdi. Ya da saçlarıyla oynadı. Adam kadının ilgisini fark edince gülümsemiş, başıyla selam vermiş olmalıydı, kadın da karşılık vermişti. Nasıl olduysa da adam kadının masasına gidecek cesareti bulmuştu. Devam etti: Adam kadının masasına yaklaşırken kadın arkasına yaslanıp adama baktı, sonra masaya. Adam, Oturabilir miyim, dedi. Tedirgindi. Buyurun, dedi kadın, eliyle önündeki sandalyeyi gösterdi. O da eliyle hayalî bir sandalyeyi imledi. Adama kıyasla kendinden emin görünüyordu.

Bir süre sustular. Adam dirseklerini masaya dayadı. Kadın hâlâ arkasına yaslanmış duruyordu. Adam, Sigara içer misiniz, diye sordu, paketi uzattı. Kadın, elini salladı, Hayır, dedi, kullanmıyorum. Sizi görünce konuşma ihtiyacı hissettim, dedi adam, adım Semih, elini uzattı, Ben de Nuran, dedi kadın, elini sıktı. Kesin kendi adları değildi, bahse girerim değildi. Kadın, Ne iş yapıyorsunuz, diye sordu. İnternet kafe işletiyorum, dedi adam, siz? Ev hanımıyım, evlenmeden önce ilkokul öğretmeniydim, dedi. Evlenmeden önce’yi bastırarak söyledi. O da. Sustu, önüne baktı. Paketine uzanıp sigara aldı, yaktı, nefes çekti. Sonra, Uzunca süre sessiz kaldılar, dedi, konuşmanın nereye varacağını merak ediyordum, belliydi aslında, yine de merak ediyordum. Bir birbirlerine, bir önlerine bakıyorlardı, kimse konuşmaya başlamıyordu.

İnanır mısınız, kalbim güm güm atıyordu. Benim de. Yakınlarda bir otel var, gidelim mi, dedi adam, yok artık, dedim, adam hızlı çıktı. Kadın utangaç, önüne baktı, hafifçe başını salladı. Artık utanacak ne kaldıysa. Duraksadı, Yanlış anlamayın, kocamı seviyorum, dedi, artık yanlış anlaşılacak ne kaldıysa. Merak etmeyin, ben de karımı seviyorum, dedi adam. Kesin evli değildi, eminim değildi. Kadın, evet, evliydi ama adam değildi. Sonradan musallat olmasın, diye evli olduğunu söyledi, kalıbımı basarım. Adam tekrar, Kalkalım mı, dedi. Tamam, dedi kadın, yine duraksadı, Ama lütfen yanlış anlamayın, böyle bir şeyi ilk kez yapıyorum. Adam, Merak etmeyin, ben de, dedi. Külahıma anlatsınlar. Kadın kesin alışveriş bahanesiyle evden çıkıp aranıyordur, adam da azdıkça böyle şişko, kendine güvensiz kadınları ayartıyordur.

Bense, söylediklerine biraz da kızgın, kadının ilk kez böyle bir işe kalkıştığını düşünüyordum. Kendine güvensiz de değildi üstelik, yalnızca gereksinimleri vardı. Sonra kadın poşetleri yerden aldı, adam hesabı istedi, kalktılar, adam kadına kapıyı tuttu. Çıkıp gittiler. Sustu. Bense ardından neler olduğunu düşünüyordum. Adam, tedirgin, kadını soyacaktı. Kadın belki utanacak, pişman olacak, sonra, iş işten geçti, diye düşünecekti. Adamın iştahını görünce bedeninden utanmayacaktı. Adam, gördüğünü beğenmeyecek, sonra kadın kadındır, diye düşünecekti. Adam, iştahlı, kadına abanacaktı, bir-iki gidiş geliş, işi bitecek, kadın açlığıyla kalacaktı. Pişman olacaktı. Şüphesiz pişman olacaktı. BIRAKALIM ÖLSÜN Sana gerçek bir hikâye anlatayım, dedi, bir kızla ilgili, belki işine yarar. Masanın etrafında oturuyorduk.

Yemek sonrası sohbete dalmıştık. Felsefeden, sanattan söz ettik. Nasıl bilmiyorum, konu buraya gelmişti. Halbuki o âna dek kendimizi nazikçe gizleyerek aylardır bir arada yaşıyorduk. Alesya dirseklerini masaya dayadı. Sırtını dikleştirdi, ellerini kavuşturdu. Uzun parmakları ellerini doladı. Gözlerini gözlerime dikti. Dikkatimi ona verdiğime emin olana dek bekledi. Durdu, Çok güzel bir kız, dedi, çok yetenekli. Çocukluğumdan beri tanırım, etrafında onu tanıyıp da kıskanmamış biri yoktur, sanmam. En iyi okullarda okudu, çok küçükken bile herkes ülkenin en iyi balerinlerinden biri olacağına emindi. Öyle de oldu. İlk kez on beşinde intihara kalkıştı. Sonra, her yıl değilse de, birçok kez denedi.

Ama birileri hep son anda kurtardı. Duraksadı. Masadakilere baktı. Hikâyenin yarattığı etkiden memnundu. Şimdi yirmi beş yaşında. Ne denli güzel olduğunu anlatamam, kendi gözlerinizle görmelisiniz. Başarısızmış, dedim, Hayır, dedi, dedim ya, ülkenin en iyi balerinlerinden biri o, İntihar etmek konusunda, dedim, niyeti ölmekse, başarısızmış. Oleg, Alesya’nın kocası, boğazını temizledi, konuşmaya başlamadan önce yapardı bunu. Bence onu hayata bağlayacak bir şeyi, birini gereksiniyor, dedi, bir yandan sakalıyla oynuyordu, gömleğinin önü tamamen açıktı, boynunda aslı haç kolye, kıllı göğsünden inerek göbeğine varıyordu. İsa, şişkin göbeğinin üstünde rahatça uzanıyordu. Biri onu kollarına alsa, gerçekten sevse, artık ölmek istemezdi. Kadınlar duygusaldır. İçinde kolayca kaybolabilecekleri bir duygu dünyaları var. Onun hayata tutunmasını ancak vazgeçemeyeceği bir sevgi sağlayabilir. Bir sevgili ya da çocuk.

Onu sarıp sarmalayacak kollar. Katılmıyorum, dedi Marta, heyecandan ya da sinirden sesi titriyordu, bacaklarını altına almış, kamburunu çıkarmıştı. Aralarında en çok Marta hakkında bir şeyler biliyordum. Kumsalda uyukladığımız bir günün akşamı bana, eskiden, yaptığı bazı şeyler yüzünden neredeyse her şeyini kaybettiğini, sonra yeni bir hayata başladığını söylemişti. Neden söz ettiğini bilmiyordum, sormamıştım da. Et yemiyor olması ve alkol almamasıyla söylediklerini kendimce birleştirmiştim. Tek bir hareketle saçlarını geride topladı, Ya sevgilisi çeker giderse, çocuğun başına bir şey gelirse, o zaman yaşamak için hiç nedeni kalmaz. Hem bir kadının ancak sevgiyle kurtarılabileceğini düşünmek geri kafalılık değil mi? Oleg, Hayır hayır, dedi, elini bileğinden kaldırıp parmakları açık iki yana salladı, yanlış anlama, yalnızca bu kız için geçerli söylediklerim, yoksa kadınlar genelleme yapılamayacak denli karmaşık. Niçin ölmek istiyormuş, sordun mu? Alesya, uykudan uyandırmışım gibi dalgınlıkla bana baktı. Evet, sordum, söyledi, dedi, sustu, gerçi kimse inanmıyor, herkes farklı düşünüyor. Ne düşünüyorlar? Sigarasına uzandı, çakmağı eline aldı, yaktı, yavaş, sahnesinin tadını çıkarıyordu, Daha hiç intihara kalkışmadan önce bir sevgilisi vardı. Çocukluk aşkı. Kimse yakıştıramıyordu. Ne onun kadar çekiciydi ne de zeki. İyi bir aileden de gelmiyordu üstelik.

Çocuk onu nedensiz yere bıraktığında ilk kez intiharı denedi. Herkes intihar alışkanlığını onu unutamamasına bağlıyor. Sanırım böylesi daha dramatik geliyor insanlara. Başını memnuniyetsizlikle iki yana salladı, Sen öyle düşünmüyorsun ama? dedim. Hayır, dedi, düşünmüyorum, bu on yıl önceydi, on yıl aşk acısı atlatmak için yeterli bir süre. İnsan ancak bir, bilemedin iki kez intihara kalkışır aşk acısından. Gerçi onun açıklaması da inandırıcı gelmiyor, bence bir hastalığı var ya da ilgiye bağımlı. Ne diyor, diye sordum. Ne yeterince yetenekli ne zeki ne de güzel olduğunu söylüyor. Artık, diyor, ne tarihin en iyi balerini olabilirim ne de ilki, bunun için gereken yetenek yok bende. Bunlar olmadıkça hayatın doyurucu yanı yok. Bakın işte, dedi Aidan, Alesya sözüne devam edecekse de Aidan’ın coşkusu onu durdurmuştu, yüksek beklentiler zavallı kızın hayatını nasıl da kaydırmış. Bahse girerim bunda ailesinin payı büyüktür. Kızlarıma hep söylerim, önce mutlu olun, gerisi gelir, başarının ancak mutluysanız anlamı var. Yetmişlerine varan bu adamı ilk kez bu denli heyecanlı görüyordum.

Doğrusu, sessizce oturduğu yerde onu ilk kez fark etmiştim. Bizimle yaşamamasına karşın sürekli evde olmasını Alesya’ya hayranlığına bağlıyordum. Masada bizimle oturur, konuşmalarımıza katılmadan dikkatle dinlerdi. Sessizliğini ürkütücü bulurdum. Hakkında bildiğim bir şey de yoktu. Bir keresinde otostopla dünyayı dolaştığını söylemişti, o kadar. Kollarını iki yana sallıyordu şimdi, bir şey keşfetmiş gibiydi. Ölüm isteğinden onu ancak daha güçlü bir duygu kurtarabilir, hayata yaklaşımını değiştirecek bir itki, düşünsenize, dedi, bir şeyin ilki ya da en iyisi olmak, ne denli bu dünyaya ait, ne denli özden uzak, oysa hayat çok daha bütünlüklü, yoğun bir şey. Kız ancak bunu fark ederse kurtulabilir, dedi, söyledikleri onu yormuş olacaktı ki arkasına yaslandı, derin nefes aldı. Niçin kurtarıyoruz, dedim. Bırakalım ölsün. Belli ki ölmek istiyor. Sustum. Arkamdan bir şey masaya hızla yaklaşıyordu. Masadaki kıpırdanmalardan belki de söze devam etmemem gerektiğini hissediyordum.

Lafı çevirebilirdim, böylece herkes kötü bir şaka yaptığımı düşünürdü, nezaketle gülerlerdi belki. Ne ki bir şeylerin açıklığa kavuşması gerekiyordu. Çok istediğiniz bir şeyden sizi alıkoyduklarını düşünsenize. Bunun için nedenleri ona mantıklı geliyorsa bize ne. Kişi için doğrusu ölmek olamaz mı? Bırakalım ölsün. Herkes arkasına yaslandı. İlk kez görüyormuşçasına bana, ardından tedirginlikle etrafa baktılar. Olan olmuştu. Sessizlik.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir