Carla Ciccoli – Sincaplar Savası

Hikaye, bundan çok çok uzun bir zaman önce başladı. O zamanlar İngiltere’ nin o yemyeşil ve eşsiz güzellikteki bahçelerinde yaşayan hayvan türleri arasındaki dengeyi hiçbir şey bozamayacakmış gibi görünürdü. Hangi türden olursa olsun, her bir hayvan, diğer türden hayvanlarla uyum içerisinde yaşar; beş çayları, kriket turnuvaları, piknikler ve danslarla tipik bir Ingiliz hayatı sürerdi. Nadiren baş gösteren fikir ayrılıklarını da birer beyefendi gibi, daha doğrusu birer “hayvanefendi” gibi kısa sürede çözerlerdi. Nihayetinde barış ve huzur, fırtınadan sonra doğan güneş gibi daima ruhlarına yeniden doğuverirdi. ” Sit”\cap,ar Savaşı Ancak bir vakit sonra, bazı şeyler değişti. İngiltere’nin o yemyeşil, güzelim bahçelerinde daha önce görülmemiş bir şey oldu ve bu da tam anlamıyla bir savaşın patlak vermesine neden oldu. 1892 yılında, tarihte ilk kez gri tüylü iki sincap, Londra’da hayvanlar alemine hükmeden ve bir rakun olan Kral Charles’ın sarayının yakınlarındaki Hyde Park’a adımlarını attılar. Bu iki kemirgen, az buz yol kat etmemişlerdi hani; Amerika Birleşik Devletleri’nin New York kentinden gelmişlerdi. Günün birinde denizin diğer tarafında ne var ne yok diye merak etmiş ve bir ticaret gemisinin Savaşın 8aşlan_9ıcı kaçak yolcuları olmuşlardı. O zamana dek, her bir günü Özgürlük Anıtı’nın dibinde uzanıp cevizlerini kemirerek, vişne sularını yudumlayarak ve puslu ufuk çizgisini seyrederek geçirmişlerdi. Gri renkli iki şirin sincabın New York’ tan Londra’ya gelmesinde ne gibi bir gariplik olabilir ki? Hem bu durum nasıl olur da bir savaşı tetikleyecek kadar önemli olabilir diye kendi kendinize soruyorsunuzdur herhalde. Kesinlikle haklısınız! Tabii ki size önce Ingiliz sincaplarından bahsetmeliyim, yerli sincaplardan. Kahverengi, büyüleyici tüylere sahip bu minik sincaplar, geleneklerine sıkı sıkıya bağlıydılar ve oldukça tuhaf bir mizah anlayışına sahiptiler -tahmin edebileceğiniz gibi, yaptıkları şakaları sadece Ingilizler anlayabilirdi. Bu sincapların en önemli özelliklerinden biri de, meşe palamuduna saplantılı bir biçimde düşkün olmalarıydı.


Meşe palamudundan başka bir şey yemedikleri gibi, yemek soslarını bile meşe palamudu ile (3� Sincaplar Savaşı hazırlıyorlardı. Hatta çaylarını bile yüzyıllardır sadece meşe palamudundan demliyorlardı. Ayrıca bilmelisiniz ki Ingiliz meşe palamu – du, dünyada eşi benzeri bulunmayacak bir lezzetteydi ve şüphesiz kahverengi sincapların gurur kaynağıydı. O zamana dek yemyeşil ve güzel İngiltere’de hiç kimse kahverengi olmayan bir sincap görmemişti. Şimdi bu ülkede yaşayan tüm hayvanların, özellikle de kahverengi sincapların gri sincapları gördüklerinde yaşadıkları şoku tahmin edebiliyorsunuzdur. Kendi türünün dünyada tek olduğunu sanan gri sincaplar ve kahverengi sincaplar, birbir- [) Savaşın 8aşlan_9ıcı � (}} � � lerini gördüklerinde neredeyse küçük dillerini yutacaklardı. Ve inanın, kahverengi sincaplar ile gri sincapların karşılaştıkları o ilk an görülmeye değerdi. Birbirlerine, başka gezegenlerden gelmiş sincap türleriymiş gibi bakıyorlardı. Kahverengi sincaplar grileri, gri sincaplar ise kahverengi sincapları gerçek değillermiş gibi seyrediyordu. Sanki dünyada başka bir çeşit sincabın olması kesinlikle imkansızdı. Gri sincaplar iri ve tombul, kahverengi sincaplar ise küçücük ve narinlerdi. Gri sincaplar buldukları her şeyi yerlerdi, ancak kahverengi sincaplar yalnızca meşe palamudu ile beslenirlerdi. Peki ya dilleri? Nasıl olur da tek bir dil, bu denli farklı şekillerde konuşulabilir, merak etmemek elde değil doğrusu. Bu konuda yazar George Bernard Shaw şöyle söylemiş: “İngiltere ve Amerika, ortak bir dil tarafından bölünmüş iki ülkedir.” Yani, her ne kadar aynı dili konuş15� salar da gri sincaplar ile kahverengi sincapların şiveleri birbirinden o kadar farklıydı ki birbirlerini anlamaları neredeyse imkansızdı.

Başta bu durum her iki taraf için de heyecan verici ve ilgi çekici bir şey olsa da, kısa süre son – ra kahverengi sincaplar o ilk meseleyi yeniden hatırladılar. Önlerine çıkan her şeyi yemeye doğuştan meraklı olan gri sincaplar, büyük bir iştah ve keyifle meşe palamutlarını yemeye başlamışlardı. Kahverengi sincapların dehşet dolu bakışları altında, meşe palamutlarını adeta silip �t6 süpürüyorlardı. Bu durum karşısında kahverengi sincapların duyduğu öfke gitgide büyüyordu. Yemyeşil ve güzel lngiltere’ye çok sayıda gri sincap doluşup, üstüne üstlük yegane besin kaynakları olan meşe palamutlarına en az onlar kadar rağbet edince, kahverengi sincapların tepelerinin tası attı. Gri sincaplar, birkaç ay boyunca İngiliz meşe palamutlarını neredeyse yağmaladılar. Öyle çok yediler ki sonunda ülkede meşe palamudundan geriye tek bir iz bile kalmadı. Böylece kahverengi sincapların öfkesi tam anlamıyla nefrete dönüştü. Öyle derin bir nef- (1� Sit)caplar Savaşı rete dönüştü ki “vicdansız işgalciler”, “vurguncular” ve tabii ki “meşe palamudu hırsızları” diye adlandırdıkları gri sincaplara karşı savaş ilan ettiler. Gri sincaplara derhal Ingiltere’yi terk etmeleri uyarısında bulundular, ancak boşa kürek çekiyorlardı. Gri sincaplar ülkeye kısa sürede adapte olmuşlardı ve meşe palamudunu bir daha tadamayacak olsalar bile memleketlerine dönmek gibi bir düşünceleri yoktu. Onlara kalırsa, gezegendeki diğer hayvanlardan daha farklı bir beslenme alışkanlığına sahip olmalarının hiçbir yanlış tarafı yoktu. Söz konusu olan, alt tarafı bir meşe palamuduydu sonuçta, dünyada en az onun kadar lezzetli binlerce çeşit yiyecek vardı. Eğer gri sincaplar başka şeyler yiyebiliyorsa, pekala kahverengi sincaplar da yiyebilirdi. Işte böylece sincaplar arasında bir savaş başladı ve en önemli savaş alanı da Londra oldu.

Ne yapıp ne ettiyse gri sincaplar ile kahverengi sincapları uzlaştıramayan Kral Charles, �18 Savaşın 8aşlan91cı savaşın her iki cephesiyle bir tarafsızlık antlaşması imzaladı. Gri sincaplar ile kahverengi sincaplar arasındaki savaş, krallıktaki diğer hayvanların haklarına ve düzenine hiçbir şekilde olumsuz etkide bulunmadığı sürece, aslen kuzen olan bu iki sincap cinsi, kendi meselelerini kendi aralarında çözme konusunda serbest olacaklardı. Gri sincaplar, kısa süre içinde sayısal üstünlüğü elde ettiler. Londra, karış karış ikiye bölündü: Kentin kuzey kesimi kahverengi sincaplara, güney kesimi ise gri sincaplara aitti. Her iki taraf da türlerini koruma altına almak için yasalar çıkarttılar ve nihayetinde en azından bir konuda anlaştılar: Kahverengi sincaplar ile gri sincapların evlenmeleri, birlikte çocuk dünyaya getirmeleri, hatta ve hatta en ufak bir iletişime girmeleri bile yasaklanmıştı. Yıllar geçti, savaş amansızca devam etti. Kahverengi sincaplar ile gri sincaplar arasında yüz yılı aşkın süren bu savaşta bir kez bile ateşkes ilan edilmedi …

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir