Cem Behar – Musıkiden Müziğe Osmanlı Türk Müziği

Geleneksel Osmanlı/Türk müziğine ilişkin iki adet önemli kaynak metin, bazı kilit isimlerin biyografileri, üç adet temel başvuru kaynağı taraması ve bu müziğin “modernizasyon” serüveni ile ilgili iki makale bu kitapta bir araya getirildi. Son yirmi yılda bu alanda müzik tarihi ve müzikoloji araştırmalarının gelişimine tanıklık eden bu on bir adet metin ve yazının dokuzu daha önce farklı yerlerde ve çok farklı biçimlerde yayımlanmıştı. İki tanesi ise bu kitapta ilk kez yayımlanıyor. Türkiye’de, ve özellikle Cumhuriyet’in ilk elli yılında, geleneksel Osmanlı/Türk musıkisine karşı belli başlı iki kültürel tavır göze çarpar. Bunlardan biri bir yandan yitirilmiş ve idealize edilmiş bir geleneğin özlemiyle nostaljik ve hâmâsî nutuklar çekmeyi gerçek musıki bilgisi ve tarih bilinciyle eşdeğer tutarken, diğer yandan da katı kültürel tutuculuğuyla geleneği her ne pahasına olursa olsun savunmaya çalışan, hattâ onu dondurmayı yaşatmaya tercih eden bir kesimin kısır, içe dönük ve kendini muhafazakâr zanneden tavrıdır. Diğeri de müzik türlerine estetik değil siyasi ve ideolojik saiklerle a priori olarak olumlu ya da olumsuz değer yargıları yükleyen tepeden inmeci bir yanılsamayla Osmanlı/Türk musıkisini külliyen çağdışı ilan eden ve uçucu bir “çağdaşlık” anlayışı adına onu, arkasına siyasal iktidarı ve resmî ideolojiyi de alarak, yok etmek ya da hiç değilse yok saymak isteyen zihniyettir. Müzik dünyamız bu iki bakış açısının tâ Cumhuriyet’ten ve hattâ daha da öncesinden beri sürdürdükleri kısır ve acımasız polemikler, saldırı ve savunma taktikleri ve siyasî iktidarı yanına çekme çabalarıyla doludur. Bu sert ve verimsiz polemiklerin müzik dünyamızı zenginleştirip çeşitlilik kazanmasına hiçbir katkıda bulunmadıklarını söylemeye bilmem gerek var mı? Karşılıklı “yaban” ve “çağdışı” türünde suçlamaların hâkim olduğu bir ortamda da geleneksel Osmanlı/Türk müziğine yansız bir biçimde bir bilim ve tarih nesnesi olarak bakması gereken müzikolog ve müzik tarihçilerinin yetişememiş olmasına şaşmamak gerek. Yirminci yüzyılın büyük müzikoloğu Rauf Yekta Bey (1871-1935) dahi bu noktada bir istisna teşkil etmez, çünkü onun özellikle ömrünün son on ya da onbeş yılındaki yazı ve yayınlarının önemli bir bölümü içine sürüklendiği kültürel tartışma ortamında geleneksel müziğimizi her ne pahasına olursa olsun savunmak amacını taşıyan tepkisel ve polemik nitelikte makalelerden oluşur. Bu kültürel toz duman içinde de Türk musıkisiyle ilgili belli bir tezi ya da karşı tezi savunmayı üstlenmeyen müzikoloji veya müzik tarihi metni bulmak kolay değildir. Nitekim, geleneksel Osmanlı/Türk musıkisi hakkındaki anlamlı ve kalıcı müzikolojik araştırmaların en büyük ve önemli bölümü bu çatışma alanının tamamen dışında kalan çevrelerden gelmiştir. Bu türden araştırmalar sıkça da yurtdışında yapılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk elli yılında bazı siyasî ve estetik yargılar müzik dünyasına devlet eliyle empoze edilmek istendi. Osmanlı/Türk müzik geleneği bir yaratım, eğitim ve icra sistemi olarak, siyasal tercihlerden kaynaklanan bazı darbelere maruz bırakıldı. Başka hiçbir sanat dalı için düşünülmemiş olan bir baskı ve sindirme politikası, “musıki inkılabı” adı altında bu alanda uygulanmaya çalışıldı.


Yüzyıllardır yerleşik, oturmuş bir müzik ve kültür geleneğinin varlığına rağmen, müzik dünyasına cebren bambaşka bir istikamet verilmek istendi. Bunun için de, neredeyse bir “resmî ideoloji” görünümünü kazanan özel bir kültür ve müzik politikası uygulandı, müzik eğitimine çok farklı bir yön verildi. Ayrıca, herkesin bildiği birtakım yasaklayıcı ve sıkı idarî önlemler alındı. Devletin – zaten kıt olan – kaynakları da sistematik olarak bu tercihler doğrultusunda kullanıldı. Müzik dünyasına doğrudan giren politika da böylece ulusal bir müzik politikası haline getirildi. Türkiye’nin müzik dünyasının 1920’li ve 30’lu yılların şokundan ve etkilerinden bugün dahi tamamen sıyrılmış olduğu söylenemez. Bu arada da Cumhuriyet öncesi müziklere yüklenen olumsuz değerler manzumesi, son derece zengin olan bu dört asırlık müzik birikimine bilimsel olarak eğilmek isteyenleri uzun süre engelledi ve Türkiye’de bu müzik evrenini bir tarih ve bilim nesnesi olarak görebilecek akademik bir bakışın gelişmesine önemli ölçüde set çekti. Birkaç müzikolog ve müzik tarihçisi kuşağı kısır polemiklere kurban edildi. İşin ironik yanı şu ki, Türkiye’de müzik alanında “Batılılaşma” ve “modernleşme” gayretleri sadece geleneksel müziğin aşılıp unutulmasını veya, en iyi ihtimalle, müzeye kaldırılmasını amaçlayan yeni Gökalpçı Cumhuriyet kuşaklarından gelmedi. Geleneksel Osmanlı/Türk müziğini yaşatmak ve yüceltmek isteyen, onu Türkiye Cumhuriyeti’nin sesli sembolü haline getirmek isteyen kesimler de aynı gayretleri özümsedi. Bu müziği savunmak için ona daha “rasyonel”, daha “bilimsel” temeller sağlamak isteyen örneğin Hüseyin Sadettin Arel (1880-1955) ve Dr. Suphi Ezgi (1869- 1962) gibi araştırmacılar bu müzik geleneğinin bazı temel gerçeklerini – onu savunmak ve varlığını doğrulamak amacıyla da olsa – çarpıtmakta hiç tereddüt göstermediler. Bu amaçla da Osmanlı/Türk müzik geleneğinin tarihî ve teorik temellerini neredeyse yeniden icat etmeye kalkıştılar. Komplekse kapılmayan, geleneksel Osmanlı/Türk müziğini hor görme yahut koruma, savunma, ya da “çağdaşlığa” adapte etme dürtüsüyle hareket etmeyen, önyargısız, özgür ve ciddî müzikoloji ve müzik tarihi araştırmaları da Türkiye’de ancak çok sonraları, 1970’li ve 1980’li yıllarda hız kazanabildi. * * * Bu kitaptaki makale ve yazıların bazıları farklı bir biçim ve içerikle daha önce yayımlanmıştı.

Birçoğu artık mevcudu tükenmiş kitaplarda veya bugün artık ulaşılması çok zor olan bazı dergilerin eski sayılarında yer alan bu yazıları ilk yayımlandıkları biçim ve içerikle aynen yayımlamayı uygun görmedim. Yayımlandıkları dönemden bu yana elime geçen yeni bilgi, kaynak, tarihî belge ve malzemeyi kullanarak onları tekrar elden geçirdim. Bu ekleme ve düzeltmelerle her makalenin hacim ve kapsamı da epey büyümüş oldu. Bazı makaleler neredeyse yeniden yazıldı. Yeni kaynak ve malzemelerin derlenmesinde yardımlarını esirgemeyen Frankfurt Johann Wolfgang Goethe Üniversitesi Institut für Geschichte der Arabisch-Islamischen Wissenschaften’den Dr. Eckhard Neubauer’e burada teşekkürü borç bilirim. Bu kitap “sonlu” bir kitap değil; aksine, birçok bakımdan “açık uçlu” bir kitap. Epeydir devam etmekte olan bir geleneksel Osmanlı/Türk müziği araştırma faaliyetinin belirli bir zaman kesitindeki durumunu yansıtıyorsa amacına ulaşmış olacaktır. Makaleleri bu kitapta daha önce kaleme alındıkları veya ilk yayımlandıkları yıl itibariyle veya inceledikleri döneme göre kronolojik sırayla değil, tematik bir şekilde gruplamayı tercih ettim. * * * Kitabın ilk bölümünde biyografiler yer alıyor. Buradaki dört adet biyografi denemesi birer basit anlatı ve olay dizisi, ya da düz yaşamöyküsü, birer kuru ansiklopedi maddesi olarak tasarlanmadı. Geçmiş dönemlerin müzisyenleri hakkında elde zaten çok sınırlı miktarda kesin biyografik bilgi ve belge var. Bu bilgileri derleyip değerlendirdikten sonra, geleneksel Osmanlı/Türk müziği tarihinde önemli bir yer işgal etmiş olan bu kilit kişiliklerin her birini, kaynaklar elverdiğince, dönemleri, sesli ve yazılı eserleri, ardında bıraktıkları, öğrencileri ve uzun vadeli etkileriyle birlikte bir bütün olarak değerlendirmeye çalıştım. Aslen 1630’lu yılların başında tutsak edilip Istanbula getirilen ve ihtida eden bir Leh asilzadesi olan Ali Ufkî Bey’in eserlerinin Istanbul’da onyedinci yüzyıldaki müzik yaşamı hakkında elimizdeki en önemli bilgi kaynağı olduğu kuşkusuz. Wojciech Bobowski (Ali Ufkî): Hayatı ve Eserleri (1610?- 1675) başlıklı makale 1990 ve 1991 yıllarında yayımlamış olduğum iki ayrı metnin biraraya getirilip harmanlanmasına dayanıyor.

Bunlara Ali Ufkî’nin dostu ve talebesi olan tanınmış Fransız şarkiyatçısı Antoine Galland’ın Paris’te Bibliothèque Nationale de France’da saklanan evrâk-ı metrûkesinden elde edilen Ali Ufkî’nin yaşamıyla ilgili bazı yeni bilgilerle birlikte bir de, ilk kez olarak, bizzat Ali Ufkî’nin bestelediğine kesinlikle emin olabildiğim eserlerin tam bir listesini ekledim[1] . Charles Fonton (1725-1795?) ve ‘Şark Musıkisi Hakkında Deneme’ başlıklı makale Fonton’un metninin Türkçe’ye çevirisini de içeren bir kitabımın giriş bölümü olarak ilk kez 1987 yılında yayımlanmıştı[2] . Fonton’un bu Deneme’si onsekizinci yüzyılın ortalarında Istanbul’da icra edilen Türk musıkisi hakkındaki en temel bilgi kaynaklarımızdan biridir. Charles Fonton, Osmanlı topraklarına gezi ya da ticaret amacıyla kısa bir süreliğine gelmiş ve daha sonra anı ve gözlemlerini kaleme alıp yayımlamış yüzlerce Avrupalı doğubilimci veya seyyahlardan biri değildi. Türk musıkisiyle ilgili birinci elden somut bilgi aktaran bu çok önemli metni 1751 yılında kaleme almış olan Fonton Istanbul’daki Fransız Sefareti tercümanı (Dragoman) sıfatıyla Istanbul’da yedi yıl yaşamıştı. Charles Fonton’un biyografisi özellikle Dr. Eckhard Neubauer tarafından ortaya konan yeni bilgiler ışığında tekrar güncelleştirilmiştir[3] . Zekâi Dedezade Hâfız Ahmet Efendi [Irsoy] (1869-1943) – Bir Geçiş Dönemi Bestecisi ve Hocası makalesi ilk kez 1993 yılında bir kitabımın bir bölümü olarak yayımlandı[4] . Ondokuzuncu yüzyılın büyük musıki üstadlarından Zekâi Dede’nin oğlu ve talebesi olan Hâfız Ahmet Efendi, onsekiz ve ondokuzuncu yüzyıl Osmanlı/Türk musıkisi repertuarının bugünkü kuşaklara aktarılıp notaya alınmasında kilit rolü oynamış çok önemli bir “kaynak kişi”, önde gelen bir besteci ve musıki hocasıdır. Ahmet Efendi’nin yaşamı ve faaliyetleri geleneksel musıkimizin yirminci yüzyıldaki serüveninin bir aynası gibidir. Ilk kez 1993’te yayımladığım bu metnin kapsamı Ahmet Efendi’ye dair yeni belge ve tanıklıklarla epey genişletilmiştir. Gelenek ve Modernlik Arasında Bir Yirminci Yüzyıl Neyzeni: Hayri Tümer (1902-1973) ve “Ney Metodu” adlı makale ilk olarak 1996 yılında Istanbul’da bir dergide yayımlandı[5] . Makalenin bu ilk şekline, Hayri Tümer’in eserinin tarihsel arka planını oluşturmak amacıyla onaltıncı yüzyıldan itibaren Osmanlı/Türk musıki geleneğinde ney icrası ve ney öğreniminin yöntemleriyle ilgili bazı ek kaynaklar ve yeni bilgiler eklenmiş bulunuyor. Kitabın Metinler başlıklı ikinci bölümünde iki ayrı kaynak metin yer alıyor. Bir önceki bölümde biyografisi verilen iki kişiye ait olan bu metinler, günümüz araştırmacısının elinin altında bulunmasında yarar olan geleneksel Osmanlı/Türk musıkisine ilişkin birçok temel metin arasından seçilmiş iki küçük örnektir.

Bu metinlerin ilki Charles Fonton’un 1751 yılında kaleme aldığı “Şark Müziği – Batı Müziğiyle Karşılaştırmalı Bir Deneme” başlıklı risaledir. Onsekizinci yüzyılın ortalarında Istanbul’da icra edilen Türk musıkisinin durumuna dair ana bilgi kaynaklarımızdan biri olan bu metnin yazarının elyazısıyla orijinal tek nüshası Paris’te Bibliothèque Nationale de France’ın Fransız Yazmaları [6] bölümünde bulunuyor. Bu Fransızca metni ilk kez 1987 yılında Türkçe’ye çevirip Charles Fonton’un biyografisiyle birlikte bir kitap olarak yayımlamıştım[7] . Buradaki Türkçe metin Fonton’un metninin 1988 ve 1989’da yayımlanmış İngilizce çevirisiyle karşılaştırılarak yapılan birkaç küçük değişikliği de içeriyor[8] . Fonton’un metninin sonuna bazı açıklayıcı notlar eklenmiştir. Bu bölümdeki ikinci metin ise neyzen Hayri Tümer’in 1964 yılında kaleme aldığı “Hazret-i Mevlânâ ve Ney” başlıklı metnidir. Hayri Tümer’in bu metni kronolojik olarak modern anlamda pratik pedagojik özellikler taşıyan ilk ney metodu denemesi olma özelliğini taşıyor. Hayri Tümer’in elyazısıyla orijinal nüshası özel koleksiyonumuzda bulunan bu “Hazret-i Mevlânâ ve Ney” metninin Lâtin harflerine çevirisini ilk kez 1996 yılında yayımlamıştım[9] . Kitabın üçüncü bölümü Kaynaklar bölümüdür. Bu bölümde geleneksel Osmanlı/Türk musıkisinin pek az bilinen ve hemen hemen hiç kullanılmamış bazı bilgi kaynaklarını tarayıp tanıtmayı amaçlayan üç makale var. Bu üç makale analiz ve yorum içermekten ziyade öncelikle birer ayrıntılı ve açıklamalı liste olmayı amaçlıyor. Bu makalelerde söz konusu ettiğim tarihsel bilgi kaynaklarını ayrıntılı bir biçimde yorumlamak ya da içeriklerini tüketmeye çalışmak da kapsamı sınırlı bir makale çerçevesi içinde söz konusu olamazdı elbette. Esas olan, bu az bilinen başvuru kaynaklarının önem ve konumlarının vurgulanmasıydı. Buradaki üç makalenin tanıtmaya çalıştığı kaynak ve malzemelerin müzikolog ve müzik tarihçilerince daha ayrıntılı bir biçimde incelenip yorumlanmasının müzik tarihimizle ilgili yeni perspektifler sağlayacağından kuşkum yok. Bu bölümdeki ilk iki makale ilk kez bu kitapta yayımlanıyor.

İngiliz Millî Kütüphanesi’nde (British Library) Bulunan Türk Musıkisi Elyazmaları ve Fransız Millî Kütüphanesi’nde (Bibliothèque Nationale de France) Bulunan Türk Musıkisi Elyazmaları başlıklı iki metin daha önce hiçbir yerde yayımlanmadı. İşin gerçeği şu ki bu iki metin onlardan önce ve sonra gelenlerden biraz farklı. Bu iki metni yapı itibariyle kurgulanmış dört başı mamur birer müzik tarihi ya da müzikoloji makalesi olarak değil, birer elyazması kataloğu olarak görmek gerekiyor. Bu iki katalogda, Avrupa’nın çok önemli iki kütüphanesinde muhafaza edilmekte olan Türk musıkisine dair yazma eserler uluslararası elyazmaları kataloglama ve tarif sistemine uygun olarak ayrıntılı bir biçimde teşhis edilip tanımlanıyorlar. Bu iki kataloğun başına yazmaların bulunduğu iki kütüphaneyi takdim eden kısa bir giriş bölümü eklenmiştir. Gerek yurtiçinde gerekse yurtdışındaki kütüphanelerde bulunan Osmanlı/Türk musıkisine ilişkin tüm elyazması eserlerin önce kesin olarak teşhisine, sonra da sayımına, döküm ve tanımıyla birlikte uluslararası standartlara uygun bir biçimde kataloglanmasına şiddetle ihtiyaç vardır. Diğer bir deyişle, geleneksel Osmanlı/Türk musıkisinin anlamlı ve kapsayıcı bir tarihini yazmaya imkân verecek temel kaynaklar henüz bir bütün olarak taranmış ve kataloglanmış değil. Kanımca geleneksel Osmanlı/Türk müziğinin tarihine ilişkin yeni bilgi ve belgeler, birçoklarınca sanıldığı gibi Başbakanlık Osmanlı Arşivinden çıkarılacak yeni belge tasniflerinden değil, dünyanın dört bir bucağındaki kütüphanelere dağılmış bulunan onaltı, onyedi ve onsekizinci yüzyıllara ait keşfedilmeyi bekleyen Türkçe elyazması eserlerin incelenmesinden elde edilecektir. Oysa, Asya, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki birçok başka önemli yazma eser kütüphanesi bir yana, Ankara’daki Millî Kütüphane ve İstanbul’daki Süleymaniye Kütüphanesi gibi yurt içinde bulunan yazma kütüphanelerinin dahi içerdikleri musıkiye dair özgün elyazması eserlerin tam bir kataloğu henüz ortaya çıkarılabilmiş değil. Bu iş için örnek alınması gereken eserler var. Henry George Farmer’ın 1930’lu yıllarda ve özellikle daha yakın tarihlerde Amnon Shiloah’nın Arap dilinde Musıki literatürüne dair elyazması eser katalogları önümüzde duruyor[10] . Geleneksel Osmanlı/Türk musıkisinin sağlam ve kapsamlı bir tarihinin yazılması kanımca büyük ölçüde bu temel kaynak tarama işlemlerinin tamamlanmasına ve bir “Türk musıkisi elyazmaları envanterinin” ortaya çıkarılmasına dayanıyor. Kitabın bu bölümünde sunduğum Fransız ve İngiliz millî kütüphanelerine ait iki adet kapsamı sınırlı Türk musıkisi yazma kataloğu işte bu amaca mütevazı bir biçimde hizmet etmeyi amaçlıyor. Bu iki küçük çaplı örneğin daha kapsayıcı tarama ve kataloglama işlemlerini teşvik edeceğini umuyorum. İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA) tarafından kısa bir süre önce yayımlanan katalog denemesi iyi bir başlangıç sayılabilir[11] .

Kitabın Kaynaklar bölümünün üçüncü ve son makalesi olan Geleneksel Osmanlı/Türk Musıkisinin Tarihsel Kaynaklarından: Karamanlıca Yayınlar makalesi, pek az bilinen Karamanlıca müzik yayınlarıyla ilgilidir. Karamanlıca yayınlar Grek harfleriyle basılmış Türkçe metinlerdir. Bunların arasında yirmibeş adet kadar doğrudan doğruya müzikle ilgili yayın saptadık. Birçoğunda da Rum Ortodoks kilisesinde kullanılan Bizans kökenli bir notalama sistemiyle notaya alınmış çok sayıda Türk musıkisi eseri bulunuyor. Bu Karamanlıca müzik yayınları Osmanlı/Türk musıkisi tarihiyle ilgilenenler tarafından bugüne kadar hemen hemen hiç kullanılmadı. Oysa bu yayınlar hem Osmanlı/Türk müziğinin ondokuzuncu yüzyıldaki tarihine ışık tutarlar hem de kültürler arası bir kesişim, etkileşim ve sentez noktası teşkil ettiklerinden kendi başlarına son derece ilginçtirler. Bilgi açısından bu çok zengin Karamanlıca kaynakları ilk kez 12-16 Nisan 1993 tarihlerinde İstanbul’da Mimar Sinan Üniversitesi’nde yapılan Ege ve Antikçağ Müziği Arkeolojisi başlıklı sempozyuma sunduğum İngilizce bir bildiride tanıtmıştım. Bu sempozyumun bildirileri kitap olarak ancak 2002 yılında Almanya’da yayımlanabildi[12] . 1993 yılındaki sempozyum bildirimin epey kısaltılmış bir versiyonunun Türkçe çevirisi 1994 yılında Istanbul’da bir dergide yayımlanmıştı[13] . Bu kitaptaki metin sempozyuma sunduğum bildirinin ek malzemeler kullanılarak biraz genişletilmiş bir versiyonudur. Bu makale metninin sonuna Karamanlıca yayınlar konusuna daha ayrıntılı eğilmek için gerekli bir bibliyografya eklenmiştir. Kitabın dördüncü ve son bölümünde Osmanlı/Türk Musıkisi ve “Modernleşme” temasını ayrı açılardan inceleyen iki makale var. Ziya Gökalp ve Türk Musıkisinde Modernleşme/Sentez Arayışları başlıklı ilk makale Türkiye Cumhuriyeti’nin müzik alanındaki somut politikalarına ideolojik temel teşkil etmiş olan Ziya Gökalp milliyetçiliğinin ve onun kültür alanında bazı takipçilerinin müziğimizin nasıl “modernleştirilmesi” gerektiği konusundaki görüşlerini konu alıyor. Osmanlı/Türk müzik geleneğine karşı resmen ve yetkili devlet ağızları aracılığıyla kesin tavır alındığı bir dönemin resmî ideolojisini konu alan bu makale ilk kez 1987 yılında bir ansiklopedide çok kısa bir “çerçeve yazı” olarak yayımlanmıştı[14] . Bu makalenin kapsamı burada çok genişletilmiş ve gerek esas vurgusu gerekse kapsamı büyük ölçüde değiştirilmiştir.

Geleneksel Osmanlı/Türk müziğinin “modernizasyon” serüveninin, kapsamı daha sınırlı ve daha teknik olmakla birlikte kanımca daha önemsiz olmayan bir diğer vechesine de son metinde, Türk Tasavvuf Musıkisinde Bir “Teknik modernleşme” Örneği : Durak başlıklı makalede temas ediliyor. Ziya Gökalp’ın yirminci yüzyılda Türk musıkisine uygun görüp yakıştırdığı modernleşme programı bu müzik evrenine “dışarıdan” ve yukarıdan empoze edilmeyi bekliyordu. Etkili olması için Gökalp’ın görüşlerinin ve eylem programının siyasi otorite tarafından benimsenmesi, desteklenmesi, bir tür resmî ideolojiye dönüştürülmesi ve uygulanması şarttı. Oysa, Türk tasavvuf müziği geleneğinde önemli bir müzik formu olan Duraklarla ilgili olarak önce Dr. Suphi Ezgi’nin, sonra da Hüseyin Sadettin Arel’in 1930’lu ve 1940’lı yıllarda yerleştirmeye çalıştıkları bir diğer “modernleşme” türü de var. Bu ikinci tür modernleşme Türk müziği dünyasına bu dünyayı çok iyi bilen kişilerden, yani “içeriden” geliyor ve esas itibariyle bu dünyayı “savunma” amacını taşıyordu. Dolayısıyla da bu teknik nitelikteki reform denemesi, kapsamı çok daha sınırlı da olsa kolayca kabul edilmiş, ilkinden daha ikna edici olmuş ve çok daha kalıcı sonuçlar doğurmuş olabilir. Bu kitaptaki makale 27-29 Kasım 1997 tarihlerinde Istanbul’da İsveç Araştırma Enstitüsü tarafından düzenlenen “Türkiye ve Orta-Doğu’da Tasavvuf, Müzik ve Toplum” konulu bir uluslararası sempozyuma bildiri olarak İngilizce olarak sunulmuştu[15] . Bu bildirinin Türkçe çevirisi ilk kez bu kitapta yayımlanıyor. * * * Bu kitapta çeşitli dönemlerde yaşamış müzisyen, yazar, tarihçi ve seyyaha ait birçok alıntı var. Yabancı dilde olan alıntıları Türkçeye çevirdim. Türkçe olanların dilini sadeleştirip bugünün Türkçesine yaklaştırmaya çalışmadım. Yer yer bir kelime ya da ifadenin bugünkü Türkçeyle karşılığını köşeli parantez [ ] içinde veya gerektiğinde alıntının tümünü parantez ( ) içinde vermekle yetindim. İngiliz Millî Kütüphanesi’nde (British Library) Bulunan Türk Musıkisi Elyazmaları ve Fransız Millî Kütüphanesi’nde (Bibliothèque Nationale de France) Bulunan Türk Musıkisi Elyazmaları başlıklı iki makalede sunulan her elyazmasının “başı”nı ve “sonu”nu, birtakım imlâ hataları içerseler de, aynen orijinal şekilleriyle verdim.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir