Charles Devillers, Henri Tintant – Evrim Kuramı Üzerine Sorular

Hiçbir bilimsel kuram modern düşünceyi evrim kuramından daha çok etkilememiştir hiç kuşkusuz. Evrim kuramı ebedi dönüş ilkesinin egemen olduğu bir dönemde yeni hiçbir şeyin olmadığı Eskilerin durağan dünyasının yerine, olup biten her şeyin, başından beri kaçınılmaz bir zorunluluğa göre belirlendiği evrensel yasalarla yönetilen kesin bir determinizmin yerine tam bir kestirimin mümkün olmadığı, belli bir yaratıcı yenilik ve öngörüsüzlük olasılığının hüküm sürdüğü sürekli hareket halindeki bir dünyayı getirir. Klasik bilim, köklerinin eski olmasına rağmen, gerçek anlamda Galileo Galilei ve Newton’la birlikte, 16. yüzyılın sonunda başlamış, 18. yüzyıl ve özellikle de 19. yüzyılda büyük bir gelişme göstermiştir. Evrim biliminin tarihi ise iki yüzyıllıktır; çünkü, gerçek anlamda ancak Zooloji Felsefesi adlı yapıtı 1809 tarihli olan Lamarck’la ve özellikle Darwin’le (1859) başlamıştır. Bu disiplinin ortaya çıkabilmesi iki koşula bağlıydı: öncelikle gerçek anlamda, 18. yüzyılın ortasında, Linne ve Bouffon’la başlayan güncel canlı dünyasının çok iyi bilinmesi, daha sonra da jeolojik zamanların uzunluğunu ve fosillerle anlaşılan güncel yaşamın farklı fauna ve floralarının varlığını gösteren jeolojinin gelişmesi. Bunun için, bunlarla ilgili ola9 rak geçerli bilgilere ulaşabilmek için Cuvier’nin omurgalılarla ilgili çalışmalarını ve Orbigny’nin omurgasızlarla ilgili çalışmalarının gerçekleşmesini beklemek gerekmiştir. Ayrıca bu bilim adamları, modem anlamda gerçek evrimciler değildir ve Darwin döneminde bile paleontoloji; daha sonraki gelişmelerin tersine evrim kuramları tarafından çok az desteklenecektir. Bu disiplinin ilk destekçileri esasen Lamarck, Geoffroy Saint-Hilaire, Darwin gibi doğabilimciler olacaktır. Bununla birlikte 19. yüzyılın ikinci yarısında ve 20. yüzyılın başında bilim dünyasına evrimci bir yaşam anlayışı zorun1 uluğunu empoze edecek olan, geçmiş yaşamla ilgili sağlam bilgilerdir.


Ama bu bilgiler düzenli bir biçimde gelişirlerken bu evrimin nasıl gerçekleşebileceğini açıklama olanağı veren kuramlar kendilerini tam anlamıyla kabul ettiremeseler de peş peşe ortaya çıkarlar. Evrimin bir gözlem olgusu olmadığını, bir kuram olduğunu yani Littre’nin tanımıyla “genel bir olgu ya da olası çok az sayıda genel olgu ve bunlara bağlı bütün özel olgular arasındaki bir ilişki olduğunu” çok iyi anlamak gerekir. Burada özel olgular, anatomileri, göreli ya da mutlak olarak yaşlarını belirleyen (bkz. Tablo 1 ve Tablo 2), içinde yaşamış oldukları çevreyle ilgili, ait oldukları ekolojik bütünlüklerle ilgili bilgiler veren jeolojik katmanlardaki durumlarıyla fosillerdir. Bu düşünceler çok iyi gösterirler ki doğal, fosilleşmiş kalıntı olgusu, gerçek anlamını ancak fosilleşme, sistematik, paleocoğrafya, paleoekolojiyle ilgili önemli bilgiler, yüzyıllarca süren araştırmalarla yavaş ve zahmetli bir biçimde inşa edilen tam bir bilgi sistemine dahil olmasıyla alır. Ve genel olgular, benzer çağ katmanları arasında, önceki ve sonraki çağ katmanları arasındaki karşılaştırmalardır ve bunlar az ya da çok düzenli, az ya da çok sürekli ya da süreksiz kesitleri belirginleştirirler ve temel olgular arasındaki ilişkileri kurarlar. Ama bunlar aynı zamanda da karşılaştırmalı anatominin, embriyolojinin, biyocoğrafyanın, ekolojinin [çevrebilim] ve etolojinin tüm verileridir; bunlar olmasaydı fosili doğru biçimde yorumlamamız mümkün olamazdı. Ve daha yakın dönemlerde de gene10 o � ,c;, “‘ .,. � � 0.50 – 1.00 z w > – a:: a:ı :E cı: 2.00 – :.:: w 1- z – cı: 3.00 -� ? TABL01 Antekambrlyen Dönemler Yaşam tarihindeki temel olaylar (milyar yıllara göre) ‘ ‘ ‘ ,, � ,, ,, � a:; :a .

– Burgess “”” o :;; I.> Ediacara � Çokhücrelilerin ra ortaya çıkışı “”” ‘° … ra ı “”” “‘ Çekirdeğin e ortaya çıkışı ti. Çekirdeğin ortaya çıkışı ilk yaşam izleri Güncel Sert bölümlerin ortaya çıkışı tik, ardından moleküler biyokimya, evrim kuramlarının gelişmesine katkıda bulunmuşlardır. Dolayısıyla bu disiplinlerden her birinin onları zenginleştirmesi ve dönüşümlü olarak onlara katkı yapması ölçüsünde bu kuramların sürekli değişiklik göstermelerine şaşırmamak gerekir. llk kuramlar, Lamarckçılık, Darwincilik, Değişinimcilik [Mutasyonizm) , özgün formülasyonlar içinde kısa sürede aşılmışlar ve olgunun karmaşıklığını değerlendirememişlerdir; öyle ki 20. yüzyılın ilk yarısında biz 11 65 135 – 205 – 245 300 360 400 435 500 540 TABL02 FasilÇağı Kafadanbacakhlar ve Omurgalıların Tarihi (milyar yıllara göre} … ,� ·� Kuaterner … Neojen ·c; !!I I� Paleojen :::ı c “‘ Jl üst Tebeşir Devri Aşağı “‘ … üst ., ı::ı ·ı ., “ö c: Jura Devri Orta ., o “‘ !!i u ., “‘ � Aşağı :2 ‘§ ., N o ı::ı o üst c :§ c o Ci Trias Orta E ·g E “‘ Aşağı < z . üst ‘ -“‘ .S! ‘6ı c ., ıl Q; Qi ı::ı :;;: UJ � Qi E ., � .

· Permiyen “‘ ‘°’ °’ Aşağı � :2 “‘ ,::;ı �:;;;: � “‘ üst � … Karbon Devri . -� � ……. , Aşağı c � üst … Devonijen Orta ·� Aşağı …. � . “‘ ., ., � :ıı ı::ı � ;;; Silüriyen ‘&i o o. ı::ı u o ·� u .c e Q. e o. o ., ., u u E Ordovisiyen “‘ o Q. c .ın o t: i:U c o ·J.

· ··· o � Kambriyen … . ı • .1 � t i :a E c � Ilı .E Sorbonne’da okurken bütün hocalarımız evrim gerçeğini kabul etseler de açıklayıcı kuramlara kuşkuyla bakıyorlardı: “Değişinimciliğin bunalımı”ydı bu. lkinci Dünya Savaşı sırasında özellikle ABD’de Sentetik Evrim Kuramı’yla (Birinci Bölüm) Darwinci bir Rönesans ortaya çıkı12 yordu. Fransa’ da daha yavaş, Anglosakson dünyasında coşkuyla benimsenen bu çekici sentez onyıllar boyunca Evrim sorunlarına doyurucu hatta kesin bir çözüm getirmiş gibiydi. Bununla birlikte yaklaşık yirmi yıldır çok sayıda eleştiri de görülmeye başlamıştır bu alanda ve bu eleştiriler ayıklanmanın [seleksiyon] etkisi kadar türlerin evrim boyunca farklılaşma özellikleriyle de ilgilidir. Darwin’den miras kalan derecelenme (Birinci Bölüm) Eldredge ve Gould tarafından tartışmaya açılmıştır. Birçok genin yansızlığı özellikle Japon Kimura tarafından belirtilmiştir. Öyle ki bugün yeniden bir kuşku döneminde yaşıyoruz ve bu kuşku sadece gerçekliğini kimsenin reddetmediği olgu karşısında değil, bu olguyu açıklamak amacıyla ortaya konan düzenekler karşısında da duyuluyor. Gerçekten de bu konudaki oldukça verimli bir literatür okunduğunda bir yığın farklılığın ortaya çıktığı görülmektedir. Sözgelimi Denton gibi kimilerine göre bugün Darwincilik aşılmıştır ve evrimin ancak çok az önem taşıyan ayrıntılarını açıklayabilir. Buna karşılık sözgelimi E. Mayr gibi başkalarına göre ise, her şey kesinlikle hiçbir biçimde sapılmaması gereken Darwinci görüşlerin içindedir. Kimileri, başkalarının ponktüalizmin (Altıncı Bölüm) dışında bir şey görmedikleri bir yerde bütüncül bir gradüalizmde* kalırlar: Bitmek bilmeyen sürekli ve kesintili tartışması her zaman gündemdedir.

Yeni türlerin oluşumuyla ilgili modeller kimi zaman geniş topluluklarla kimi zaman çok küçük gruplarla hatta kimi zaman da tek tek bireylerle ilgilidir. Kimileri evrimin gerekli hareketini, bu hareketin önceden kestirilmesini açıklama olanağı veren yasaları aramayı sürdürürler, kimileri ise esasen kestirilemeyen, belirsiz karakterinin altını çizerler. Rastlantının rolü kimi zaman ortamın etkisi, iç ve dış zorlamalarla minumuma indirgenir, kimilerine göre ise temeldir bu rol. Kimileri sadece genetiğin mekanizmalarının, biyokimyasal özelliklerin devreye girdiğini söylerken kimileri için epigenetik çok önemli bir rol oynar. (*) Fr. gradualisme’den (derecelenme). Evrimin derece derece aşamalarla gerçekleştiğini ileri süren kuram. 13 Bazı noktaların kesinlikle ortaya çıkarılmış olduğu düşünülebilir: kazanılmış karakterlerin aktarımının olanaksızlığı, ayıklanmanın temel rolü. Buna karşılık son derece şiddetli tartışmalar, farklı ve çoğu zaman uzlaşmaz konumlar da vardır … Birçok uzman şu ya da bu karakter üstünde ısrar eder, herhangi bir süreç temel özellikte ve ötekilerden çok farklı görülebilir. Aristo mantığının mirası olan üçüncü şıkkın imkansızlığı ilkesi (olgu A’dır ya da B’dir, ışık ya dalgadır ya cisimciktir) geçerliliğini korumaktadır; buna karşılık modern bilimin gelişmesi tümleyicilik ilkesine gitgide daha fazla başvurmaktadır (olgu A ve B olabilir, ışık dalga ve cisimcik olabilir). Evrim kuramlarının çoğuna getirilebilecek temel eleştiri her şeyi tek ve biricik yöntemle açıklama amacına yönelen birleştirici iradedir. Böylesine karmaşık bir durumda aynı görüşlere sahip olunamayacağını ve araştırmacıların nasıl aynı sorunlar karşısında farklı konumları benimseme ,noktalarına gidebileceklerini anlamak kolaydır. Aldıkları eğitim, uzmanı oldukları değişik disiplinler bu farklılıkları açıklayabilirler , ama aynı zamanda kişisel, ideolojik ya da dinsel tercihler de sadece yaşamın anlamıyla ilgili değil, insanın karakteri ve yazgısıyla ilgili sorunlar karşısında çözüm tercihlerini etkileyebilir. Kuantum fiziğinde de gözlemcinin öznelliği bu tür sorunlar karşısında görmezlikten gelinemez. Cuvier ve Darwin’den Monod, Changeux ve Gould’a kadar bu konuların işlendiği yapıtların çok ilgi görmesinin nedeni, hiç kuşkusuz insanın geleceğine gösterilen bu ilgidir ve bu konularda pek bilgili olmayan okuyucunun bu uzmanlıkla ilgili zor kitapları anlamasının zor olması da bu ilgiyi etkilememektedir.

Evrim, günümüzde muazzam bir alanı kapsamaktadır, bu alana çok farklı yerlerden girilebilir ve hiçbir araştırmacı ne kadar yetenekli olursa olsun bu alanda tek başına tümü kapsayıcı araştırmalar yapamaz. Her araştırmacı kendi alanından hareket eder ve bu alanda özel yol haritalarına göre ilerler, ama tümü kapsayıcı buluşlar yapamaz. Disiplinleri farklı, biri karşılaştırmalı anatomi ve yaşayan omurgalılar embriyolo14 jisi uzmanı, öbürü fosil kafadanbacaklılar (ammonitler, sonra sedefli deniz salyangozları) araştırmalarında uzmanlaşmış ve epistemolojide yoğunlaşmış paleontolojist, ama evrim sorunları konusunda aynı tutkunun bir araya getirdiği kişiler uzun yıllardan beri bu uçsuz bucaksız alanda yol almışlardır. Bu gezintiler sırasında birçok vesileyle bir araya geliriz, görüş ve düşüncelerimizi karşılaştırırız ve irdelenen grupların evriminin ortaya çıkardığı birçok sorunu özgürce tartışırız. Bu tartışmalarda ortaya çıkan düşünce ayrılıklarını saptayabilmişizdir; bu kitabı yazma düşüncesi de bu ilişkilerden doğmuştur. Bu küçük kitapta amacımız kesinlikle evrimin modern kuramlarının eksiksiz bir tablosunu vermek değildir; bu evrimin özgün ve eksiksiz bir sistemini sergileme gibi bir amacımız da yoktur; kaldı ki böyle bir amaç günümüzde bir tek araştırmacının, hatta formasyonları kaçınılmaz biçimde sınırlı iki uzmanın bile üstesinden gelebileceği bir iş değildir. Biz sadece araştırmalarımız sırasında karşımıza çıkan bazı sorunlarla ilgili düşüncelerimizi sergilemek, bazı olguları belirginleştirmek ve elimizden geldiğince bazı basmakalıp düşünceleri kırmak istedik. Dolayısıyla sadece bazı noktalara el atmamız ve önemli sorunları bütünüyle bir kenara atmamız şaşırtıcı gelmemelidir okuyucuya. Aynı şekilde düşüncelerimizi pekiştirmek amacıyla verdiğimiz örnekler esasen bize en yakın gruplardan seçilmiştir: Omurgasızlarda kafadanbacaklıların (ammonitler ve özellikle sedefli deniz salyangozları [notiloidler]) evrimi, omurgalılarda karşılaştırmalı anatomi, embriyoloji ve memelilerin evrimi. Evrim konusunda işlenen sorunların çoğunun ne denli çözümsüz kaldığını, önerilen çözümlerin de ne kadar geçici özellikler taşıdığını belirtmeyi de çok önemsedik. Uzun soluklu çalışmalarımız sırasında soruları sorma, yaklaşım biçimlerini yenileyen disiplinlerin gelişmesi bağlamında ortaya çıkan çok önemli değişiklikleri saptama olanağı bulduk. Ne kadar gelişmiş olursa olsun hiçbir kuramın bitmiş olduğu, ele aldığı sorunlara kesin çözümler getirdiği söylenemez. Böyle bir şeye inanmak araştırmayı kapalı bir sistem içine hapsetmek olurdu. 15 Bilim tarihi örneği bu olguyu eksiksiz bir biçimde tanıtlar. Dahi kuramcılar sağlam, kalıcı unsurlar getirebilmiş olsalar da, gelecekte onlann sonuçlarının yeniden ele alınmasını, işlenmesini, değiştirilmesini gerekli kılacak bir gün gelecektir.

Uzun süre kesin sonuçlara varmış olduğu düşünülen Newton’un Einstein tarafından tamamlanması gerekmiştir. Darwin türlerin kökeni sorununa çok önemli katkılar sağlamıştır, ama onun görüşlerinin o dönemde bilinmeyen ve yaklaşık bir buçuk yüzyıllık bir sürede edinilmiş verilerle tamamlanmaması da çok saçma olurdu. “Kesin” denen bilimlerde, matematik, fizik, kimya, termodinamik alanında 20. yüzyıl gerçek anlamda bir bilimsel devrim’i ortaya çıkarmıştır. Ama bu kritik evreyi ortaya çıkaran epistemolojistlerin büyük bölümü bu bilim dallarından geldiğinden bu bağlamda gündeme gelen değişiklikler de onların özel alanlarında irdelenmiştir. Biyoloji ve özellikle de evrim bilimlerinde bu devrimin etkisi çok daha az hissedilmiştir. Bu gene de önemlidir; çünkü bu canlı bilimleri, klasik bilim yöntemleri içinde yer almaya çalışmışlardır. Bizim amaçlanmızdan biri de bunu göstermektir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir