Meredith Johns tedirgin nazarlarla etrafına bakındı. Etraf Çılgınlar Partisine çılgın ama rengârenk şık giysileri içinde katılan insanlarla doluydu. Meredith, kolej yıllarından kalma ve bu çılgınlığa uyacak bir kıyafetteydi Aslında fena para kazanmıyordu. Ama bu tür lükslere harcayacak parası yoktu. Babasıyla beraber yaşadığı evin parasal yüklerini başka türlü karşılayamazdı Son ayları zaten oldukça sorunlu geçiyordu. İş arkadaşlarından Jill, son olaylardan sonra onun bu evden çıkması gerektiği konusunda Meredith’i ikna etmişti. Meredith yollarda yürümeye hiç de uygun olmayan bir kıyafette bu çılgınlar partisine katılmak üzere iki blokluk yolu yürüyordu. Aslında böyle bir partiye gitmek gerçekten çılgınlıktı, biraz da çılgınlık yapmak onun da hakkıydı. Babasının evde yarattığı terör canına tak etmişti. Aslında bundan babası da rahatsızdı. Saygın bir profesörden, rezil bir alkolik meydana çıkmıştı. Meredith, onu bir klinikte tedaviye sokmak için çok çaba sarf etmiş, ama bunu başaramamıştı. Kısa bir hapis dönemi, onu bu alışkanlıktan ancak sayılı günler uzaklaştırabilmiş, eve dönüşü elinde iki şişe viski ile olmuştu. Partiden dönüşünün geç olmaması konusunda da uyarmıştı o akşam babası. Zaten bir an önce buradan kaçmak için can atıyordu. Sokağa çıktığında derin bir nefes aldı. Oysa bu partiye gelirken eğlenebileceğini, hatta belki de babasıyla olan mücadelesinde ona yardımcı bir erkek arkadaş bulabilirdi. Olmazdı ya böyle bir şey… Bir aydır kimseyle çıkmamıştı. Olabilir birini eve yemeğe çağırma hatasında bulunmuş, delikanlı babasıyla üç beş dakika konuştuktan sonra, bir bahane bulup aç kalmayı göze alıp tabanları yağlayıp kaçmıştı. Evine doğru ilerlerken garip bir takım sesler duydu. Gecenin bu saatinde, bu kıyafetle serserilerle karşılaşması hiç de hoş olmazdı. Kollarıyla vücudunu biraz olsun kapatmaya çalıştı, ama mini eteklerine yapabileceği bir şey yoktu. Fileli çorapları ile sipsivri ayakkabıları ise başka bir âlemdi. Sarı saçları omuzlarından serbestçe dökülüyordu. Makyajı yavaş yavaş yüzüne ağır gelmeye başlamıştı. Köşeyi döndüğünde iki adamın gölgesinin yerdeki bir adama doğru hiç de iyi niyetli olmayan bir şekilde yüklendiğini gördü. “Heeey, ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz?” diye bağırdı insiyaki olarak. Bununla da yetinmeyip, elini kolunu sallaya sallaya üç adamın gölgelerinin üzerine doğru koşmaya başladı. Bu saldırgan hali iki adamı şaşırtmış ve gerilemelerine neden olmuştu. En akıllı savunma saldırmadır diye düşündü. Adamlar kaçmaya başlamıştı. Yerde yatan adama yaklaşıp gecenin karanlığında adamın durumunun ciddiyetini anlamaya çalıştı. Adam inliyordu. Bu arada başından kan aktığını fark etti. Kafatasına sert bir cisimle vurmuş ve muhtemelen adamı soymuşlardı. Göğüs cebindeki sertlik bir cep telefonuydu. Hemen Polis-İmdadın numarasını çevirdi. Bulundukları yeri ve adamın durumunu bildirip telefonu kapattıktan sonra yanına çömeldi yeniden. Adam inleyerek yerinden doğrulmaya çalıştı. “Sakin olun bayım. İlkyardım gelinceye kadar hiç kıpırdamamalısınız. Yaranızın ne kadar ciddi olduğunu benim anlamam imkânsız. Ama başınızda bir kanama var.” “Ba… Başım… Ağrıyor.” “Bence çok normal. Siz iyisi mi hareket etmeyin.” Vücudunu dikleştirip, bir ambulansın siren sesini duymayı bekledi. Evet, uzaktan bir siren sesi geliyordu. Hastane bulundukları yere sadece dört blok uzaklıktaydı “Kardeşlerim…” diye inledi adam. “Hart… çiftliği. Jacobsville.” “Haber vereceğim meraklanmayın.” “Melek… Beni bırakma…” “Bırakmam, söz veriyorum,” dedi. Bu sırada adam derin bir nefes alıp kendinden geçmişti. Bu fena haberdi. Tek iyi haber iyice yaklaşan siren sesiydi. Etraf bir anda aydınlanmıştı. Ambulanstan fırlayan bir kadın bir erkek ilk yardım elemanları adamın üzerine eğilip, büyük bir hız ve etkinlikle işlerini yapmaya başladılar. “Başta darbe,” dedi kadın. “Nabız son derece zayıf… Ama düzenli. Cilt soğuk. Kusma olabilir… Bir beyin sarsıntısı…” O sırada kadın dönüp Meredith’e baktı. “Sizi tanıyor muyum?” Sonra kadının bir anda gözleri parladı. Tanıdım sen Johns’un.” “Doğru benim de” dedi. “Meşhur olduğumu bilmiyordum.” “Pardon ama siz değil. Babanız.” Meredith’in yüzü buruşmuştu. “Evet, maalesef son zamanlarda ambulanslarda epey vakit geçirdi.” Kadın konuyu değiştirmişti. “Ne oldu burada. Siz olup bitenleri gördünüz mü?” “İki adam bu zavallının üzerindeydi. Ben olur olmaz bağırmaya başladım. Onlar da kaçtılar. Durumu nasıl?” “Bir beyin sarsıntısı geçiriyor gibi görülüyor. Nabzı ve refleksleri zayıf ama göz dibi iyi görünüyor. Ama bir kırık yok. Şimdi onu götüreceğiz. Siz de gelecek misiniz?” “Gelmem gerekiyor galiba.” Sonra üstüne baktı. “Kıyafetimin bir hastane için uygun olmadığını biliyorum.” İlk yardımcı kadın samimi bir ifadeyle bir soru yöneltti Meredith’e. “Gerçekten neden böyle giyinmiştiniz ki?” “Bir kız arkadaşımın evinde, çılgınlar partisi vardı.” “Sanırım ki fazla içki içmiş de değilsiniz.” “Ben içki içmem, zaten babam bütün bir aile için içiyor. Üstelik bu partiye hangi akla hizmetten gittiğimi ben de anlayamıyorum.” “O zaman bu gecenin şanslısı bu adammış. Çünkü zamanında müdahale edilmeseydi yaşamsal bir tehlike söz konusu olabilirdi.” Meredith, yaralıyla beraber ambulansa bindi. Çaresi yoktu. Adama hem söz vermişti, hem de aile yakınlarıyla ilgili bilgi ondaydı. Hiç olmazsa onlara bilgi verme görevi vardı. Yaralıyı muayene eden uzman doktor, hafif bir iç kanama tespit etmişti. Adam yol boyunca ve hastanede hiç kendine gelmemişti. Bu sırada yakınlarına haber verilmesi gerektiğini hatırladı. Telefona gidip Jacobsville’de Hart Çiftliğini buldu. Telefona çıkana, “Kusura bakmayın rahatsız ediyorum ama Leo Hart adına sizi arıyorum. Kendisi şu anda Houston Hastanesinde…” Karsı tarafta bir an sessizlik olmuştu. “Ne oldu, ciddi bir durum mu var? Hem siz kimsiniz, şimdi saat sabahın ikisi.” “Adım Meredith Johns. Kardeşiniz bir soygun sonucu yaralandı. Onu yolda buldum. Ama bilin ki hayati bir tehlike yok. Ama yine de size haber vermek zorunda hissettim kendimi.” “Tamam, tamam, tahmin ettiğiniz gibi ben kardeşiyim, Rey. Yarım saat sonra orada olurum.” “Aman dikkat, bulunduğunuz yer ile Houstan’a mesafesi dikkate alınınca bu yolu yarım saatte alırsanız, hastaneye siz kardeşinizden de beter bir durumda gelebilirsiniz.” “Arabayla değil, pilotu uyandırtıyorum. Uçakla geleceğim.” Meredith telefonu kapatıp yaralının odasına doğru gitti. Yaralının odasına girmeden evvel Doktor onun durumu ile ilgili olarak şu bilgiyi verdi. “Durumu düzeliyor. Ama belki birkaç gün hastanede müşahede altında tutacağız. Ailesinin haberi var mı?” “Kardeşi özel uçağıyla birazdan buruda olacak.” “Siz o zamana kadar yanında olabilecek misiniz?” Meredith gülümseyerek, “Yanında kahrım ben, merak etmeyin.” Sonra doktorun ona tebessümle baktığını görünce açıklama zorunda kaldı. “Çılgınlar partisinden dönüyordum…” Kırk beş dakika kadar sonra kapıda dev gibi bir erkek görünmüştü. Çizmeleri, Stetson şapkası, ipek gömleği ile binlerce doları üzerinde taşıyor gibiydi. Son derece zengin, ama bir o kadar da kızgın bir hali vardı. Yatakta hala tam olarak kendine gelmeyen kardeşine merakla baktıktan sonra bakışlarını genç kadına çevirdi. Yüzünden önce giysilerini incelediği belliydi. “Kıyafetinizden gecenin o saatinde sokaklarda ne aradığınız belli,” dedi. “Neler oldu söyleyin bakalım. Soygunu yaparken yakalandığınız için ona yardımcı olma yolunu mu seçtiniz yoksa?” “Kendinize gelin. Teşekkür etmeyecek kadar dengesiz misiniz?” “Tamam, tamam,” diyerek kardeşine doğru yürüdü. Elini onun göğsüne koyarak, “Leo… Leo,” diye seslenirken sesinde hem bir sevgi, hem de kuvvetli bir endişe vardı. Yatakta hala elbiseleriyle uzanmış durumda yatan adamın gözlerinde önce bir kıpırdayıp yavaşça gözlerini araladı. “Ray…” “Sana ne oldu söyleyebilecek misin?” Leo yorgun yorgun gülümsedi. “İşle ilgili bir şeyler düşünüyordum, etrafıma dikkat etmedim…” Sesi oldukça zor çıkıyordu. “Başıma şiddetli bir şeyin vurduğunu hatırlıyorum… Ondan sonrasını bilemiyorum.” Bu sırada elini göğsüne koyduktan sonra bir süre elini göğsünde gezdirdi. “Kahrolsun cüzdanım ve cep telefonum…” Meredith tam cep telefonunu ve cüzdanı bir şey olmasın diye kilidinin aldığını söylemek üzereyken. Rey Hart hızla kapıdan çıkmıştı. Meredith şaşkın bir durumda yatağın kenarında duruyordu. Bir süre sonra adam yanında iri bir polis memuru ile içeri gelmişti. “Evet, bu kadın,” dedi Rey Hart Meredith’i gösteriyordu. “Kardeşimle biraz ilgilendikten sonra şikâyetimle ilgili belgeleri imzalayacağım. Şimdi lütfen bu kadını buradan çıkartın.” “Gerekeni yaparız,” derken, Meredith’in bileklerine plastik kelepçeleri geçirmişti polis memuru… Odadan çıktıklarında Meredith şaşkın şaşkın polise baktı. “Yani beni tevkif mi ediyorsunuz? Ben bir şey yapmadım ki?” “Biliyorum,” dedi Polis umursamaz tavırla. “Her gün defalarca duyarız biz bu lafı. Nedense hiç suçlu olduğunu söyleyen birine rastlamadım. Zaten bu kıyafetle gece yarısı sokaklarda gezenlerin çoğu masumdur. Söyle bakalım cüzdanı ve telefonu nerede?” “Sırt çantamda.” Polis Meredith’in çantasını aldı. “Bak bayan başın iyice dertte. Soymak için yanlış adamı seçtiğini bil.” “Bakın, ben kimseyi soymaya falan kalkmadım. Karanlıkta yüzlerini bile görmediğim iki adam saldırmıştı bu beyin üzerine. Bir “Çılgınlar Partisi”nden dönüyordum,” O sırada adamın göğsündeki ismi okuyacak mesafedeydi. “Bana inanın lütfen memur Sanders.” Memur Sanders’in onu dinlemeye niyeti yoktu. Polis arabasının arkasına bindirdi. Tam kapıyı kapatmak üzereyken Meredith son bir gayretle, “Çantamın içindeki kimliğime bakın lütfen.” Memur Sanders, ya sabır dermiş gibi Meredith’e baktı ama istediğini de yerine getirdi. Çantadaki kartlara baktı. Sonra da Meredith’e. “Ben sizi Johns’lardan birine benzetir gibi olmuştum.” “Bay Hart’a bir kötülük etmediğime emin olabilirsiniz. Aynen isterseniz arkadaşımın evine gidelim. Saldırının olduğu sırada orada olduğumu size kanıtlayabilirim.” Jill’in adresini verdi. Polis memuru en sonunda ikna olmuşa benziyordu. Arabaya binip Jill’in evine sürdü. Bir süre kapıda Jill’le gülüşerek konuştular. Sonra arabaya dönerek Meredith’i arabanın arkasından indirip kelepçeleri çıkarttı. “Kusura bakmayın,” dedi. “Sizi tanıyamadım. Bay Hart ise son derece üzgün ve heyecanlı bir haldeydi. Eh siz de dikkati çeken bir kıyafettesiniz.” “Canım ben adama hak veriyorum. Ne de olsa bir yakını saldırı ya uğramış. Neyin, neden, nasıl olduğunu bilmiyor. Üstelik kardeşi telefonu ve cüzdanının çalındığını söyleyince adam da haklı olarak benden şüphelendi. Ben o sırada oradan geçmeseydim zaten cüzdanı falan kalmazdı üzerinde.” Meredith bir an evvel evine gitmek istiyordu, ama bunun için polis memurunun işlemleri bitirmesi gerektiğinin farkındaydı. Arabanın içine girerek yazılı ifadesini verdi. Fazla bir şey bilmediği için bu oldukça kısa sürmüştü. “Şimdi eve gidebilir miyim? Babam geç kalınca merak eder. Buradan sadece iki blok ötede olduğu için yürüyerek gidebilirim.” Adamın kaşları çatılmıştı. “Babanızın adı Alan Johns’du değil mi?” Babanızın ne mal olduğunu biliyorum dercesine. ” İsterseniz babanızla karşılaştığınızda yanınızda olabilirim.” Aslında işine başkalarını karıştırmaktan hoşlanmazdı ama polis memurunun onunla gelmesinde ciddi fayda görüyordu. “Yapar mısınız bunu?”
Diana Palmer – Cilginlar Partisi
PDF Kitap İndir |