Erle Stanley Gardner – Pusudaki Kurt

Arlene Ferris arabasını Lamont Tekerlekli Vasıtalar Anonim Şirketi memurlarına ait park yerine çektiği zaman, yağmur yağıyordu. Genç sekreter, paydos zilini duyunca pencereye doğru yürüdü. Yağmurun hala yağmakta olduğunu gördü. Bir an düşündü. O akşam postalanması gereken acele mektupların şevki için şirkette yarım saat daha çalışmayı uygun buldu. Mektup dosyasını büro şefi George Albert’e götürdüğünde, adam başını duvar saatine doğru kaldırdı. Genç kıza minnet dolu bir bakışla baktı: —Çok teşekkür ederim, Mis Ferris! Merak etmeyin, bu fazla çalışmaların karşılığını yakın zamanda göreceksiniz! —Rica ederim, efendim! Vazifemdir, mektupların bu akşam postalanmasının uygun olacağını düşünmüştüm. —Çok iyi… Çok iyi! Ama ben öylelerini bilirim ki, hiç de sizin gibi düşünmezler ve bu gibi acele evrakın gönderilmesini ertesi güne bırakırlar… Arlene, «Bence bir insan işini benimseyerek yapmalıdır, efendim!» diye gülümseyerek cevap verdi. «Yarım saat fazla çalışılmış, bir şey değildir ki bu. İyi akşamlar, efendim!» Genç kız sicim gibi yağmakta olan yağmur altında arabasına doğru koşup kapıyı açtı. Direksiyonun başına geçti. Kontak anahtarım çevirdi. Motorun çalışmadığım görünce, bu hale pek şaşmadı. Çünkü rutubetli ve soğuk havalarda, bu gibi hallerin sık sık görüldüğünü biliyordu. Ama bir iki deneme daha yapıp hiçbir netice elde edemediğini gören Arlene Ferris, o sırada boş olan park yerine doğru başını çevirip bakındı.


O anda da birinin, «Hayrola, motorunuz çalışmıyor mu yoksa?» diye neş’eli bir tonla sorduğunu duydu. Arlene camı indirdi. Uzun boylu yağmurluklu bir gencin gülümseyerek ona doğru eğilmiş olduğunu gördü. —Evet, motorda bir arıza var galiba. —Yazık! Bırakın da akü biraz dinlensin… Aksi takdirde, hiçbir şey yapamazsınız. Ben de bir göz atsam, iyi olur. Sonra genç adam kapağı kaldırıp motora baktı. Bir müddet sonra doğruldu ve: «Şöyle yapalım…» dedi. «Ben elimi kaldırınca, siz motoru çalıştırırsınız… İndirince de durdurursunuz… Hazır mısınız?» Arlene başıyla bir doğrulama işareti yaptıktan sonra denileni yaptı. Ama genç adam yeniden doğrulup kapağı indirdi ve başını iki yana salladı. —Hiçbir şey görülmüyor. Aküde bir arıza var anlaşılan. Bujilere cereyan gelmiyor. Her halde rutubetten… Biliyorsunuz, sabahtan bu zamana kadar yağmur yağdı… Yarın güneşle birlikte her şey yoluna girer. Genç adam, Arlene’nin telaşlandığını görünce gülümsedi.

—Üzülmeyin canım, arabam şurada duruyor… Uzak değilse, sizi evinize bırakabilirim ben. Yahut da bir taksi durağına kadar atabilirim… Arlene, tereddüt ediyordu. Ama genç adam sevimli bir erkekti. Üstelik arabası orada olduğuna göre, kendisi belki de şirketle alakası olan biriydi. —Şey… Size rahatsızlık vermiş olmayayım? —Rahatsızlık mı? Amma da yaptınız ha! Hiç öyle şey olur mu? Haydi, haydi, gelin benimle! Camı indirmeyi de unutmayın! Arabam, sizinkinin arkasında duruyor. Arlene arabayı gördüğü zaman, genç adamın, büyük patronun oğlu Loring Lamont olduğunu derhal anladı. Loring, Güney Amerika’ya yaptığı uzun bir tetkik gezisinden yeni dönmüştü. Loring Lamont nazik bir eda ile arabasının kapısını açtı ve motoru çalıştırıp marşa bastı. Müessese kapıcısının kulübesi önünden geçtikleri sırada, «Söyleyin bakalım, ne tarafa doğru süreyim, sağa mı, sola mı?» diye sordu. —Sol tarafa, lütfen! —Ooo, mükemmel! Benim yolum da orası zaten. Nedir adresiniz? Genç kız ona adresini söyleyince, Loring Lamont kaşlarını hafifçe çatıp düşündü. —Durun, şimdi aklıma geldi… Neydi sizin adınız? Benimki Lamont… Loring Lamont. —Arlene Ferris. —Bakın, Mis Ferris, üzgünüm ama babam bana bir şey tembih etmişti, bir iki evrak götürmemi istemişti benden… İçinde bulunduğunuz durumu görünce, babamın işini unutuverdim… Hay Allah! Ne yapsak acaba? —Rica ederim, siz benim için üzülmeyin! Beni bir otobüs, yahut da bir taksi durağına bırakın kafi! —Yo, yo, şöyle yapalım sizinle: Bu evrakı vermek, ancak birkaç dakikamı alabilir benim. Siz arabada oturur ve ısınırsınız.

Canınızın sıkılmaması için de radyoyu açarsınız… İşim biter bitmez ben sizi evinize götürürüm. —Vallahi ne diyeyim bilmem ki! Aslına bakacak olursanız, benim acele bir işim yok. Ama ben yine de sizi rahatsız etmek istemem. —Ne münasebet canım, ne münasebet! Bununla beréber, bu evrakı bıraktıktan sonra benim yeniden şehre dönmem gerekiyor. —Demek yeniden şehre döneceksiniz, öyle mi? Gideceğimiz yer uzak mı? Loring Lamont, «Evet, döneceğim ama bu arabayla değil!» diye neşeli bir eda takınarak konuştu. «İsterseniz, yolda bir yere uğrar akşam yemeği yeriz sizinle?» Arlene yapılan bu ani teklifi biraz acayip karşıladı ama yine de gülümsedi ve: «Teşekkür ederim, Mister Lamont!» dedi. «Ama bunu başka zaman düşünsek, daha iyi olur bence. Mesela sizi daha iyi tanıdığım zaman…» Loring de gülümsedi ve: «Haklısınız.» demekle yetindi. Şehir dışında on kilometre kadar gittiler. Sonra Loring Lamont arabayı tepelere doğru yükselen toprak bir yolda sürmeye başladı. Arlene, «Daha gidecek miyiz?» diye endişeli bir sesle sordu, —Oh, hayır, geliyoruz! Babamın burada küçük bir kır evi vardır. Ortağına orada randevu vermiş. Arabanın o sırada takip ettiği yolun her tarafı, dikenli tellerle çevrili olup bazı yerlerin üzerinde HUSUSİ MALİKANE —GİRMEK YASAKTIR, kelimeleri görülen tahta pankartlar bulunuyordu. Böylece bir parmaklığın önüne kadar ilerlediler.

Sonra Loring Lamont yere atlayıp kapıyı açtı. Sağ tarafında bir yüzme havuzu görülen çakıllı bir yolda arabayı yeniden sürdü. Biraz sonra geniş sundurmalı büyükçe bir evin önünde durdular. Loring, «Allah Allah! Babam henüz gelmemiş galiba!» diye mırıldandı. —Evet, hakikaten öyle. Her taraf karanlık… Üstelik parmaklıklı kapı da kilitliydi… —Evet, her zaman öyledir. Ama adamda da bir anahtar var. Siz beni burada bekleyin! Ben bir göz atayım… Belli olmaz, bir pusula yazmıştır belki. Ama garip şey! Bu saatte buluşulacaktı… Hatta adamın geceyi burada geçirmesi bile düşünülmüştü. Babam buraya gelecek ve onunla uzun bir konuşma yapacaktı. Getirmemi istedikleri evrakı bunun için istemişlerdi… Arlene, «Ne dersiniz, uyumuş olmasın sakın adamcağız?» diye çekine çekine sordu. —Olmayacak şey değil. Ben bir bakayım. Genç adam motoru çalışır bir halde bırakıp arabadan indi ve eve doğru koştu. Eve girmiş olacaktı.

Çünkü bir dakika sonra içerde ışık görüldü. Aradan birkaç dakika geçti ve Loring Lamont nihayet göründü. —Kusura bakmayın, lütfen! Babamla telefonda konuştum. Şirketin ortağı şehirde alıkonulmuş… Yoldaymış şu anda. Ben evrakı yazı masasının üzerine koymak istedim ama babam bunları adama bizzat vermemi istiyor… Ne yapalım, biraz beklememiz gerekecek artık! Gelin, içerde bekleyin bari! Onu beklerken bir şeyler içeriz. Pek pek birkaç dakikalık bir şey bu. Adam neredeyse gelir. Arlene yine tereddüt etti ama araba kapısının Loring tarafından açılmış olduğunu görünce aşağı inmekten, sonra da onu takip etmekten kendini alamadı. Evin içi rüstik bir tarzda dekore edilmişti. Binada, akla gelebilecek her türlü konfor bulunuyor olsa gerekti. Genç adam bir büfenin kapağını çekti ve: «Söyleyin bakalım, ne içersiniz?» diye sordu. —Varsa, bir Cinzano. —Elbette var. Sek mi olsun? —Evet, lütfen! —O halde ben de Cinzano içeceğim! Loring içinde buz bulunan iki kadehi Arlene’nin yanındaki masaya koyduğu sırada, telefonun sesi duyuldu. —Hay Allah! Bu da kim acaba? (Aleti kaldırdı.

) Aló! Kimi arıyorsunuz? (Bir müddet bekledi.) İyi ama baba, ben ne zamandır onu bekliyorum burada! Nerede şimdi kendisi? Onu nerede bulabilirim? Yo, yo, daha fazla bekleyemem… Mühim bir randevum var. Ayrıca burada biriyle beraberim. Ama baba, baba… Birkaç defa. «Aló!» diye seslendi. Sonra aleti yerine koyarak Arlene’e doğru yürüdü. Alnında, canının sıkıldığını belli eden bir kıvrım görülüyordu. Cinzano’sundan bir yudum alarak, «Arayan babamdı…» diye başını iki yana salladıktan sonra mırıldandı. «Bu görüşmeye büyük ehemmiyet verdiğini söylüyor ve benim ille de adamın gelmesini beklememi istiyor. Üzgünüm, Mis Ferris, çok üzgünüm, elimde olmayarak sizi alıkoymuş oldum! Ama nereden bilebilirdim herifçioğlunun geç geleceğini? Durun, ben buzdolabına bir göz atayım da, yiyecek bir şeyler var mı bakayım…» Genç kızın bir itirazda bulunmasına fırsat vermedi ve içkisini bir hamlede dikerek mutfağa doğru koştu. Arlene onun orada bir şeyleri karıştırmakta olduğunu duydu. Loring biraz sonra göründü ve: «Bakın, ne diyeceğim, siz börek yapabilir misiniz acaba?» dedi. O kadar tabii ve o kadar sevimli görünüyordu ki, Arlene içkinin tesiriyle ona gülümseyerek cevap verdi: —Evet. Hatta çok iyi börek yaptığımı söylerler! —Gördünüz mü, çok iyi bir şey bu işte! Ben de jambonlu yumurta hazırlarım. Gerçi börek hariç, her hangi bir restoranda karnımızı daha hoş şeyler yiyerek doyurabilirdik ama adamı beklerken de açlıktan kıkırdayacak değildik her halde! Bu sözler üzerine, Arlene ince mantosunu çıkardı ve: «Ellerimi nerede yıkayabilirim?» diye sordu.

—Koridorda… solda birinci kapı. —Güzel… Siz o zamana kadar bir önlük bulun benim için! Arlene, Loring’in pikaba koyduğu kıvrak bir melodiye eşlik ederek börekleri hazırladı. Loring de jambonlu yumurta pişirmeye başladı. Elektrikli kahve ibriğinin fişini prize koyduğu sırada, telefon yeniden çaldı. Genç adam ilkin şaşırır gibi olduysa da, özür dileyerek doğruldu ve aleti kaldırdı. —Alo! 01ı, evet! İyi akşamlar! Pekala! Okey, okey! Rica ederim, şimdi bundan bahsetmeyelim, lütfen! Ben… Bir saniye, bir saniye! Kapatmayın! (Telefonun bulunduğu girintili yerden başını uzattı.) Mis Ferris, yumurtaları ateşten ahr mısınız, lütfen! Siz yiyin, beni beklemeyin! Uzun sürmez, şimdi gelirim. (Sonra telefondaki kimseyle yeniden konuşmaya başladı.) Pekala, ben paralel ahizeye gidiyorum… Oradan konuşurum sizinle. Kapatmayın telefonu! Loring Lamont ahizeyi yerine koymadan yandaki odaya geçti. Arlene önündeki iştah açıcı jambonlu yumurta kabına ve böreklere bakıyor, bu güzel şeyleri sıcak sıcak yiyemeyeceği için, genç adam namına üzülüyordu. Loring Lamont biraz sonra göründü ve açık bırakmış olduğu telefon aletini yerine koydu. Arlene, «Bir terslik mi oldu yine?» diye sordu. Loring Lamont hiçbir cevap vermeden ona doğru yürüdü ve birden onu kollarının arasına alarak dudaklarını Arlene’in dudaklarına yapıştırdı. Hayvani bir ihtirasla kendisine saldıran adamdaki bu ani değişiklik karşısında şaşkına dönen genç kız, kendisini kurtarmak için mücadele etti ve fırsatını bularak onu tokatladı.

Fakat Loring Lamont, oralı bile olmadı. Kötü kötü gülümseyerek, «Haydi haydi, işi uzatma da teslim ol bana!» dedi. «Görüyorsun işte, bu evde senden ve benden başka kimse yok… Bundan niçin faydalanmayalım? Öyle sanıyorum ki, ben hiç de hor görülecek çirkin bir erkek değilim… Bana karşı iyi davranan kızlar, bizim şirkette iyi sicil almışlardır. Mesela bizim ihtiyarın hususi sekreterini ele alalım… Bu kız bir iş için şirkete başvurduğu zaman, işe alınmasını ben sağlamış oldum.» —Yazık, yazık! Bu akşam olanların tarafınızdan hazırlanmış olduğunu anlamam gerekirdi. Çünkü sizin kadın personel üzerinde hiç de iyi bir intiba bırakmamış olduğunuzu duymuştum. Patronun oğlu olmanız, sizde böylesine kötü bir alışkanlık yaratmış. Bundan faydalanmayı düşünmüşsünüz hep… —Bak, Arlene! Şunu bil ki. Güney Amerika’dan dönüşümde seni gördüğüm an deliye döndüm… Hoşlanıyordum senden! Seninle başbaşa kalmak için fırsat kolluyordum… Kendimi sana iyiliksever biri olarak tanıtmanın zamanı nihayet gelip çatmıştı. Bu akşam arabanın motoruna baktığımda, platinin kafasını işe yaramaz bir hale getirdim. Buraya geldiğimizde de, beş dakika sonra aranmamı söylemek üzere birine telefon ettim. Bu arada, arabanın anahtarlarım da yanıma almayı unutmadım… Evet, Arlene, kafanı çalıştır ve arzularımı yerine getir! Birlikte hoş dakikalar geçirelim! Kaçınılmaz bir şey bu artık! —Hayır. Ben bunu kaçınılmaz bir şey olarak kabul etmiyorum! Arzularınıza boyun eğemem… Beni hemen şehre götürün, aksi takdirde pişman olursunuz. Hakkınızda davacı olacağım çünkl. Patronun oğlu olmanız, vız gelir bana! Loring Lamont, bir kahkaha attı.

—Dediğinizi yapmayacak olursam, hakkımda davacı olacaksınız, öyle mi? Güldürmeyin beni, Küçükhanım! Ama hiç düşünmüyorsunuz bakıyorum, size inanırlar mı dersiniz? Buraya benimle geldiniz, hem de seve seve geldiniz… Ayrıca benimle içki içip yemek yediniz… Unutuyorsunuz bunu galiba… Arabanın anahtarlarını çıkarıp neş’eli bir eda ile salladı. —Mademki evinize gitmek istiyorsunuz, bundan kolay ne var ki? Gelin, alın şu anahtarları olsun bitsin! Arlene öfkeli bir tavır takınarak ona doğru yürüdü ama Loring onu kıskıvrak yakaladı ve bir divana doğru sürükledi. Sonra da onu sert bir şekilde oraya itti. Lakin Arlene ayaklarını kaldırmış ve onun karnına şiddetli bir tekme vurmayı başarmıştı. Loring Lamont bu darbe karşısında neye uğradığını bilemedi ve sendeleye sendeleye geriledi. Genç kız hemen ayağa kalktı ve eline bir sandalye geçirdi. Loring, «Vay canına! Bir panterden farksızmışsın sen meğer!» diye pis pis sırıtarak mırıldandı. «Ama ben senin gibilerden hoşlanırım her zaman. Bayılırım kendilerini zor teslim eden kızlara!» —Bırakın beni! Aksi takdirde yemin ediyorum, sizi şikayet ederim! —Bırakayım ha? Hayır, küçük, hayır! Hem biliyor musun, ben öyle palavralara kulaklarımı tıkamışımdır her defasında. Şikayetçi olacaksın ha! Şikayetçi! Ama haklısın… Olabilirsin pek tabii. Ne var ki, hangi kuş beyinli böyle bir şey yapmaya kalkışmışsa, babamın tuttuğu avukatlar bana ne gibi taktik kullanmam gerektiğini öğretmişlerdir… Paralı biriyim ben. Hususi dedektifler tutar, geçmişini tahkik ettiririm. Sen istediğin kadar şikayetçi ol, mahkemeye her şeyi kırdığın cevizlerin tarihlerine ve münasebet kurduğun erkeklerin adlarına varıncaya kadar ortaya döktük mü, şikayetini dinleyecek kimseyi bulamazsın karşında! Arlene kendini tutamadı ve bu defa da elindeki sandalyeyi Loring’e doğru fırlattı. Sandalye adamın karnına çarpmış ve onun yere devrilmesine sebep olmuştu. Arlene kapıya, sonra da hole doğru koştu ve bu işi yaparken mantosunu aldı.

Arabanın anahtarlarının Loring’te olduğunu bildiğinden, parmaklıklı kapıya doğru koşmaya başladı. İnce mantosunu göğsüne doğru tutuyor, bunu sırtına geçirecek vakit bulamıyordu. Ancak nefes nefese kaldığını anladığı zamandır ki, bir ara durdu ve başını arka tarafa çevirip baktı. O anda da arabanın farlarının yandığım gördü. Bir an düşündü. Sonra çakıllı yoldan ayrılıp dikenli tellerden ibaret çite doğruldu. Bir an durakladıktan sonra da bir meşe ağacının geniş gövdesi arkasına gizlenmek üzere eve doğru yürüdü. Arabanın çakıllı yolda yavaş yavaş ilerlediğini görünce, Arlene, Loring Lamont’un ne yapmak istediğini anladı. Onun yolda olmadığını, dolayısıyla parmaklıklı kapıya kadar gidecek vakit bulamadığını anlayan Loring, yolun iki yanında bulunan yumuşak toprakta, Arlene’in ayak izlerini görmeye çalışıyor olmalıydı. Genç kız yanılmamıştı: Araba onun dikenli tellere doğrulduğu yerde durdu. Lamont arabadan indi. Elindeki elektrik fenerinin ışığını dikenli tellere doğru tutuyordu. Bulunduğu yerden bir yere kıpırdayamayacağım ve içinde bulunduğu kritik durumdan kolayca kurtulamayacağını anlayan Arlene’in her tarafını korkunç bir telaştır kapladı. Bunu genç kızın ümitsizlik içinde haykırması takip etti. Ama çabuk toparladı kendini.

Zira çalışmaya başlayan beyni, ona bir kurtuluş yolu gösteriyordu. Loring Lament büyük bir hata işlemiş ve farları yanmakta olan arabasının kapısını kapatmamış, motoru de çalışır bir halde bırakmıştı. Adam çite doğru ilerlerken, Arlene arabaya doğru var kuvvetiyle koştu. Loring onun ne yapmak istediğini anlamıştı. Nitekim, «Bu arabaya elini sürecek olursan, seni hapse attırırım!» diye bağırdı. Ama Arlene direksiyonun başına geçmiş ve arabayı sürmüştü. Loring Lamont ise yeniden çakıllı yola çıkmıştı. Genç kız elektrik fenerinin ışığını dikiz aynasından gördü ama yine de tereddüt etmedi ve hızı arttırdı. Fazla hız, onun az daha malikanenin dışındaki bir hendeğe yuvarlanmasına sebep olacaktı. Ama Arlene büyük bir serinkanlılıkla arabaya hakim oldu, biraz sonra da kuvvetli arabayı anayolda sürmeye başladı. Evine gidince elbisesini değiştirdi. Sonra aklına bir fikir geldi, istirahat etmekte olduğu yerden derhal doğruldu ve telefon rehberinde, Loring Lamont’un adresini bularak yeniden arabaya atladı ve otomobili Loring’in evinin birkaç metre ötesinde bulunan bir yangın musluğunun önüne bıraktı. Sonra yolu üzerindeki ilk büfeye girdi ve telefonla çağırdığı taksiye binerek evine gitti.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir