Flora Kidd – Çıkmaz Sokak

Lenore Parini eli kolu paketlerle dolu bir hal-de Northport’un küçük süpermarketinden çıkarken kendisine doğru yürümekte olan adamı fark etmemişti. Genç adamla hızla çarpışmaları üzerine Lenore elindeki paketlere sıkıca Sarılıp dengesini bulabilmek için kapıya yaslandı. Genç adam; onu kolundan yakaladığı sırada kendini kontrol edemeyip bir küfür savurdu. Lenore ne olduğunu anlayamamanın verdiği şaşkınlıkla erkeğin dağınık, gür kumral saçlarına ve koyu renk gözlüğüne baktı. Genç adamın dudakları sinirli bir şekilde kıvrılmıştı. «Önüne baksana!” diye gürledi adam. «Neden sen bakmıyorsun?” diye itiraz etti Lenore ve çabucak arkasını dönüp caddeye doğ-ru yürüdü. Genç kadın uzun, düzgün bacaklarını saran pantolonu ve deri çizmeleriyle, attığı her adımda, ne kadar sinirli olduğunu daha da iyi belli ediyordu. «Küstah, kaba adam! Diye mırıldandı Le-nore kendi kendine, “Kim olduğunu sanıyor sanki? Önüne bakmaya gerek görmeden o koca gövdesiyle tank gibi yürüyor!. Genç kadın kendi kendine söylenerek hızla yürümeye devam etti. Donuk bahar güneşi yo-lun kenarındaki eski binalara ve ağaçlara vu-ruyordu. Lenore, Önündeki büyük bahçesi, mi-safirler için otopark olarak kullanılan on sekizinci yüzyıldan kalma binaya doğru ilerledi. Genç kadın evin arkasına. dolaşıp kapının önünde durdu.


Elleri kapıyı açamayacak, ya da zili çalamayacak kadar dolu olduğu için ayağıyla hafif vurdu. Kapıyı Lenore’un koyu renk saçlı otuz yaşlarındaki ablası Blythe Parini aç-tı. Genç kadın Norlbhport Oteli’ni işletiyordu. «Sana. arabayı almanı söylemiştim,» dedi Blythe, paketleri kardeşinin elinden alırken. Hızla mutfağa yürüyen kadının sesinde bahar-la birlikte otelin müştlerilerinin artmasından doğan ‘bir neşe vardı. “Tek başına taşıyamayacağın kadar çok şey alman gerekeceğini biliyor-dum.» «Ama buraya kadar taşıdım, değil mi?» dedi Lanare, Blythe’ın yanına gelip paketleri açmaya koyularak. «Yumurtardan bir teki bile kı-rlmışsa ona yapacağımı bilirim!» diye mırıl-dandı. «Ona mı?»Blythe, tek kaşını kaldırıp alaycı bir ifadeyle kardeşinin yüzüne bakarak. «Kimden bahsediyorsun?» «Ben dükkandan çıkarken içeriye giren adamdan,» diye cevap verdi Lanore. «Tanrım ne ka-dar kabaydı! Uzun boylu, kumral sert hatlı bir adamdı… Onu tanıyor musun?» «Adam Jonson,» dedi Blythe, başını açmakta olduğu paketlerden kaldırmadan, göz ucuyla bakarak; iki gün önce otele geldiğinde Lenore’un ince yüzü çok solgundu, ama şimdi yanak-larına renk gelmiş ve iri gözleri eskisi gibi neşeyle parlamaya başlamıştı. Blythe kardeşine anlayışla gülümsedi. Bu durum, birkaç gün ön-cesine kadar hayata küsmüş gibi duran, Lenore için hala ümit olduğunu gösteriyordu. «Çok kötü bir şöhreti olmalı,» dedi Lenore kuru bir sesle. << Bu garip davranışlarından ötürü mu?.

<< << Evet<< diye cevap verdi ablası. «Kaba davranışlarından ötürü demek istemiş-tim,» diye düzeltti genç kadın. “Nerede oturu-yor?» «Pickering’deki Jonson villasında,» diye ce-vap verdi ablası, sebzeleri buzdolabına. yerleşti-rirken. «Ya.”, dedi Lenore şaşkınlıkla. «Orada. kimse-nin oturmadıgını sanıyordum, Annem ve ba-bamla ara sıra Oraya giderdik. Ama. Martin Jonsal öldükten sonra ev kapanmıştı. Mirasçısı olmadığı söyleniyordu. Yanlış bir dedikodu,» dedi Blythe umursamazca. «Adam Jonson, Martin’in yıllar önce Zengin olmak için buralardan giden küçük kar-deşinin oğludur. Martin ölünce her şey ona. kal-dı.

Daha. Önce hiç büyükbabasını görmeye ya da onunla oturmaya gelmemişti. Albert Smith, vasiyetname açıldıktan sonra genç Jonson’u arayıp buldu.» Genç kadın çaydanlığı ateşin üzerine koydu. «Misafirler gelmeden önce kah-ve ya da. kakao içmek ister misin? «Çok iyi olur,» dedi Lenore, ipeğimsi koyu kahverengi saçlarını arkaya atıp masaya oturarak. « Yarı kördür”, dedi Blythe ,birden kardeşine dönüp. «Bir kaza ‘sonucu kör olmuş, buraya da dinlenmeye, gelmiş. Hala pek iyileşmiş sayılmaz. Ama artik kendi kendine her işini yapabiliyor. Dükkandan çıkarken sana çarpmasının nedeni de bu olmalı.'” ‘ «Oh hayır!» diye inledi Lenore. “Aman Tanrımm ben ne yaptım? “Ne oldu?» «Bana. Çarptığında, ‘Önüne baksana,’ dedi. Ben de oevap olarak, ‘Sen neden bakmıyorsun?’ dedim.

Eğer yarı kör olduğunu bilseydim böyle ters bir cevap vermezdim. Kendimi çok kötü hissediyorum,» diye mırıldandı genç kadın, suçlulukla. “insanlarla ters konuşmak senin huyun değildir,» dedi ablası. “Ama küfür etmesi beni. çılgına çevirmişti, dedi Lanore, kendini savunurcasına. “Çok ka-baydı!» “Hımm, anlıyorum,» diye mırıldandı Blythe kahvelerini fincana doldururken. “Adam zor bir insandır. Zaten kış ayında o kocaman evde tek başına’ oturması da bunu gösteriyor.» ‘Yalnız mı? Yalnız başına oturduğunu mu söylemek istiyorsun? Yani… Ona yardım edecek kimsesi yok mu?» dedi Lenore şaşkınlıkla. «Ama hiç değilse buraya ilk geldiğinde yardıma ihti-yacı olmuştur. Bu yaşta görememek, doğru dürüst yürüyememek Tanrının insana verebileceği en büyük ceza olmalı,» diye fısıldadı genç ka-dın. “Keşke onunla böyle konuşmamış olsaydım!» «Hep aynısın,» dedi Blythe. “Fazlasıyla iyi kalpli ve yumuşak. ilk başlarda Adam’la birlik-te oturan bir kadın vardı.» ‘ “Karısı mı?» “Hayır.

En azından parmağında alyans yok-tu. Adam için alışveriş yapmaya gelirdi, ama kimseyle ‘konuşmadığı için kesin bir şey bilmiyoruz,» dedi Blythe sakin bir sesle: «Noel’den önce buradan gitti. Sanırım Tanrının elini esir- gediği bu yerlerde yaşamaya daha fazla daya-namadı.» «Belki de onunla birlikte yaşamaya dayana-mamıştır,» dedi Lenore içini çekerek. «Gene de onunla ‘böyle konuşmamış olmayı çek isterdim.Elinde baston ya da başka bir şey yok mu?» “Olsa görmen gerekmez miydi? dedi Blythe, alaycı bir edayla. “Hayır sanırım görmezdim. Paketlerin üzerin-den önümü bile zorlukla görüyordum. Ah, hak-lıydı, önüme bakmıyordum,» derken, masadan ‘kalkıp ceketini giydi. “Hemen gidip onu bula-cağım ve özür dileyeceğim”, dedi kapıya yöne-lerek. «Bu olayı daha fazla uzatma Lenore,» diye seslendi Blythe, otoriter bir sesle. «Adam Jon-son son derece gururlu bir erkektir. Ona çarp-tıktan sonra söylediğin sözler ‘için özür dilemen durumu daha da güçleştirecektir. Hem gözleri-nin iyi görmediğini bildiğine göre öyle konuş-man çok doğal. Sana karşı kaba davranmaya hakkı yoktu.

» ‘ Lenore kapının tokmağını bırakmadan tered-dütle durdu. “Hem şimdiye kadar çoktan evine dönmüş-tür bile,» diye ekledi Blythe. «Haydi gel oturup kahveni iç. Sonra bu gece için yapmanı iste-diğim meyve salatasını hazırlarsın. Burada olduğun sürece çalışman gerek. Garip erkeklerin peşinde koşacak vaktin olmayaoak… ‘ Lenore odaya girip ceketini çıkartırken, «’Pe-kala,» diye cevap verdi. iki kardeş, otelin arkasındaki bahçeye bakan pencerenin önüne yerleştirilmiş olan yuvarlak masaya oturdular Etrafı kaplayan karlar eri-yeli henüz çek uzun bir zaman geçmemişti. Ama karların kalkmasıyla, doğa sanki bir anda canlanmış gibiydi. Bahçenin her yanında rengârenk çiçekler açmıştı. “Güneş pırıl pırıl ama dondurucu bir soğuk var. Bu hafta sonu gelecek müşteri var mı?” dedi Lanore. “Çift kişilik üç oda tutuldu. Ama özellikle güneş böyle parlamakta devam ederse daha da artacaktır. Biliyorsun şehirde oturanların çoğu hafta sonu buraya gelip kıştan sonra teknele-rinin ne halde olduğunu kontrol etmek isterler. Ama sen buranın ortamına hiç uymuyorsun.

Sanki hastalıktan yeni kalkmış gibi sapsarı ve son derece zayıfsın,» dedi Blythe, kardeşine endişe dolu gözlerle bakarak: «Bu halin annemin hiç hoşuna gitmeyecektir.» «Eh, burada olmadığına, göre bu sorun olamaz,» diye itiraz etti Lenore açak sesle. «Son zamanlarda ondan haber aldın mı?» «Geçen hafta bir mektup aldim. Temmuza doğru buraya gelebileceğini yazmış”.dedi.Blythe. «Herzel’dan ayrıldığını biliyor mu?» «Hayır, söylemedim. Şey… bana. -‘Ben daha baştan bu işin yürümeyeceğini söylemiştim,’-de-mesine dayanabileceğimi sanmıyorum,» diye cevap verdi genç kadın huzursuzca. «Sana ne söylemişti ki?» diye sordu ablası. «Pek çok şey,» diye cevap verdi Lenore. «Neden göstermiş miydi?» «Evet,» dedi genç kadın yüzünü buruştura-rak evet gösterdiği iki nedende de haklıydı.» «Neydi onlar?» diye sordu Blythe. «Herzel’in dininin ‘ikimizin arasına gireceğini söylemişti. Musevi olduğu için ailesi onun ‘be-nimle birlikte almasını onaylamadı.

Eğer be-nimle evlenirse ‘onu reddedeceklerini söylediler. Harzel benden dinimi değiştirmemi istedi.’ Ka-bul etmedim ve ayrıldık<< dedi Lanore. Genç ka-dmın sesinden ne kadar üzgün olduğu belliydi. «Peki diğer sebep neydi?» diye sordu Blythe kardeşine «Annem aynı meslekten iki kişinin evlenme-sinin ya da aşık ilişkisine girmesinin doğru ol-madığı, eninde sonunda araya kınskançlık gi-receğini söylemişti,” dedi Lenore için çekerek. “Bu konuda da haklıydı. Son turnede Orkestra şefi ,beni birinci klarnet yapınca, Herzel çılgına döndü. New York’a döndükten sonra orkestradan ayrılıp israil’e gitti. Ve… Sonrasını sen de biliyorsun. Ben de grip olduktan sonra zatürreeye çevirdi Ve orkestradan ayrılmak zorunda kaldım.» . «Burası sana iyi gelecektir,» rahatlatırcasına. “Biraz. Daha kahve? «Hayır, teşekıkür ederim.» “Öyleyse bir bisküvi daha al,» dedi ablası tabağı ,Lenore’un önüne iterek, «Eh o muhteşem aşk maceran sona erdiğine göre» diye ekledi alayla, «Kendini açlığa mahkum etmek için baş-ka bir neden bulman gerek.

«Anlamıyorsun. Bir erkeği sevip ona güve-nip kalbini ve her şeyini verdikten sonra red-dedilmenin ne olduğunu nasıl anlayabiirsıin?»dedi Lanore içini çekerek. «Anlamaman çok doğal, çünkü şimdiye kadar hiç aşık olmadın.» «Öyle mi?» dedi Blythe. Kadının kahverengi gözlerinin içi gülmeye başlamıştı. «Aşık olma-dığımı nereden biliyorsun? «Şey, aşık alsan belli olurdu. Hem bildiğim kadarıyla şimdiye kadar hiçbir erkekle devam-lı ilişkiye girmedin. Senin için daima, işin her şeyden önemli oldu. Deli, gibi Çalışıp para, birtktiridin ve kendi otelinin sahibi oldun,» dedi Lancre. «Doğru,» dedi Blythe sakin bir sesle. «Mes-leğimi en iyi şekilde öğrenmek, benim için dai-ma çok önemliydi. Ve beni bundan vazgeçirebi-lecek bir erkekle de karşılaşmadım. Herzel’la ilişkiniz ne kadar sürdü? « Yaklaşık dört yıl,» diye inledi Lenore. «Ne zaman bunu düşünsem çıldıracak gibi oluyorum. Hayatımın dört yılını onun beni sevdiği-ni Ve bir gün evleneceğimizi düşünerek harcadım.

Düşünsene, hayatımın en güzel dört yılı. O zamanlar yirmi iki yaşındaydım. Onca sıkın-tıya ve acıya katlandıktan sonra reddedilmek korkunç bir şey Blythe!” «Unut onu artık. Hiçbir erkek bu kadar üzül-meye değmez”, dedi Blythe bir anne edasıyla.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir