Franz Oppenheimer – Devlet

Franz Oppenheimer, 30 Mart 1864’te, Berlin’in «kenar mahalle� !erinden birinde, bir hahamın oğlu olarak dünyaya geldi. Freiburg ve Berlin üniversitelerinde tıp öğrenimi gördükten sonra, 1885 yılında doktorluğa başladı. Çoğu işçi sınıfından olan hastalarının sorunlarının çözümünün tıpta değil, ekonomik ve toplumsal koşullarının düzeltilmesinde yattığı sonucuna vararak, on yıl emek. verdiği doktorluğu bırakıp, ekonomi politik okumaya karar verdi. Bir yandan okurken, bir yandan da yazdığı makalelerle ailesini geçindirmeye çalıştı. Ekonomi ve sosyoloji dallarında uzmanlaşarak, 1908 yılında, 44 yaşında iken, Kiel Üniversitesi’nden felsefe doktorluğu derecesini aldı. Akademik yaşamına, 1909 yılında Berlin Üniversitesi’nde, ekonomi konusunda Privatdozent, yani .derslerini izleyen öğrencilerinin ödentileriyle geçinen, kadrosuz, maaşsız öğretim üyesi olarak başladı. Bu tarihlerde, zamanın kooperatifçilik ve «toprağa dönüş» akımlarıyla ilgilendi; 1. Dünya Savaşı’ndan önce B�rlin yakınlarında kooperatif bir kırsal yerleşimin kurulınası çabalarına katıldı; I. Dünya Savaşı sırasında, Savaş Dairesinin ekonomik danışmanlarından biri olarak hizmet etti. 9 1919 yılında Frankfurt Üniversitesi ekonomi ve sosyoloji profesörlüğüne atandı; bundan on yıl sonra, 1929’da, 65 yaşındayken sağlık nedenleriyle emekliye ayrılmak zorunda kaldı,* ve kurulmasına yardımcı olduğu kooperatif köye yerleşti; yaşamının dört yılını burada geçirdi. Nazilerin malına mülküne ve ödeneğine el koymaları üzerine, 1933 yılında Almanya’dan ayrılmak zorunda kaldı; konuk öğretim üyesi olarak Fransa ve Filistin’de dersler verdikten sonra, 1940 yılında, 76 yaşındayken Birleşik Devletler’e göç edip, Los Angeles’e yerleşti. 1941 yılında, yalnız toprak mülkiyetinden alınacak «tek vergi» görüşünü ortaya atan Henry George’un düşünceleri çizgisinde bir yol tutturan American Journal of Economics and Sociology adlı dergiyi kurdu. 30 Eylül 1943’te, 79 yaşındayken Los Angeles’de öldü.


‘ _Yapıtları Franz Oppenheimer, 1893’ten, öldüğü yıl olan 1943’e dek, yarım yüzyılı kapsayan düşünce yaşamı süresince, yüzlerce kitap, kitapçık, makale, kitap incelemesi yazdı. Bunlar arasında ünlüleri: 1896’da yazdığı (1922’de basılan) Die Sfedlungsgenossenchaft: Versuch einer positiven Überwindung des Kommunismus durch Lösung des Genossenschaftsproblems und der Agrarfrage (Kooperatif Köyler: Komünizmin, Tarım ve Kooperatifçilik Sorunlarının Çözümü Yoluyla Pozitif Olarak Aşılması Denemesi); 1898’de yazdığı (1922’de basılan) Grossgundeigentum und soziale Frage: V ersuch einer neuen Grundlegung der Gesellschaftswissenschaft (Büyük Toprak Mülkiyeti ve Sosyal Sorun: Toplum Bilimine Yeni Bir Temel Bulma Denemesi); 1903’te yazdığı (1926’da basılan) Das Grundgesetz der Marxschen Geselleschaftslehre: Darstellung und Kritik (Marksist Toplum Kuramının Temelleri: Betimleme ve Eleştiri); 1907’de yazdığı (1909’da basılan) Der Staat (Devlet) adlı yapıtlarıdır. Birkaç yazısı dışında yapıtlarını Almanca olarak kaleme * Franz Oppenheimer’ın ayrıldığı kürsünün .başına Karı Mann- · heim getirilmiştir. 10 almıştır. Bu yapıtları arasında yalnızca, çeşitli ciltleri 1922-1935 arasında (1964’de yeniden) basılan ve dört cilt, 4500 sayfa tutan System der Soziologie (Sosyoloji Sistemi) adlı yapıtının il; cildinin taslağı olan Devlet çeşitli dillere çevrilmiştir. «Sosyoloji Sistemi»nin I. cildi «sosyoloji ve sosyal psikoloji», elinizdeki Devlet adlı yapıtının işlenip geliştirilmiş biçimi olan ve gene «Devleb başlığını taşıyan il. Cildi «siyasal kuramlar», III. cildi «ekonomi kuramı» ve iV. cildi «ekonomi ve toplumsal tarih» konuları üzerinedir. Düşünüşü Franz Oppenheimer’tn düşünüşünün, doğduğu ve doktorluk ettiği yerler nedeniyle gözlemleme olanağı bulduğu alt tabakaların yaşam koşullarından; iki dünya savaşı öncesi, arası, sonrası «savaş» koşullarından; Nazizme, dolayısıyla militarizme, büyük foprak sahibi ailelerden gelen subaylar (Junkerler) bağlantısıyla büyük toprak sahipliğine karşı duyduğu tepkiden; ilk mesleği ile ilgili olarak aldığı tıp öğreniminden, dolayısıyla, psikoloji, sosyal psikoloji gibi tıp ile toplum bilimleri arasındaki disiplinlerden; zamanının, sosyalizm, revizyonizm, anarşizm, kooperatifçilik, toprak reformu, toprağa dönüş gibi «işçi» ve «aydın» akımlarından; ve bunlarla bağlantılı ya da bağlantısız olarak birçok düşünürden etkilendiğini görüyoruz. «Devlet»in İngilizce çevirisinin 1975 baskısına bir «Sunuş» yazan C. Hamilton, Oppenheimer’ın, A. Weber, K.

Mannheim, M. Weber, M. Scheler ile birlikte Alman «tarihsel sosyoloji» okulundan ve K. Marx ve M. Weber gibi bu okulun «çatışma kuramcıları» kolundan olduğunu söylüyor. Franz Oppenheimer’ın etkilendiği düşünürler� ve düşün­ .celeri daha somut olarak belirtmek gerekirse, kendisinin, William McDougall’ın, insan güdülerinin psikolojisiyle ilgili (sürü gü­ ,düsüne ilişkin) görüşlerinden, Hermann Gossen’in «marjinal yarar>, Theodor von Goltz’un kırdan kente göçün büyük toprak mülkiyetiyle oranlı olduğu kuramlarından; kendisinin de gururla belirttiği gibi, Ludwig Gumplowicz’in «fetih kuramı»ndan ve bu çizgi üzerinde İbn Haldun’dan etkilendiği söylenebilir. lnter11 national Encyclopedia of the Social Sciences’a (1968 baskısına) «Franz Oppenheimer» maddesini yazan H. H. Gerth’e göre, Oppenheimer’ın düşüncelerinde, Konstantin Frantz’ın ve Pierre Proudhon’un federalizminden, Schmidt’in ve Koppers’in antropolojik kuramlarından alınmış öğeler_ bulunmaktadır. Bu ara, Marx’tan ve öteki Marksist düşünürlerle, Marksist olmayan toplumculardan, St. Simon, Robert Owen gibi ütopyacı sosyalistlerden de etkilendiği anlaşılıyor. Bazı ·düşüncelerini olduğu gibi Marx’tan almış olmakla birlikte, kendisinin bir Marksist olmadığı, birçok noktada Marx’a karşı çıktığı, düşüncelerinin temel direğini oluşturan «devleb kavramında Marksizmden ayrıldığı bu kitabında da görülmektedir. Franz Oppenheimer’ı tanıtmaktan öte bir amaç gütmeyen bu yazıda, onun düşüncesini çözümlemek ve irdelemek gibi bir savımız yok. Böyle bir şeye kalkışmak, uzun ve ciddi bir çalışmayı gerektirir.

Amacımız yalnızca Oppenheimer’ın düşüncelerinin, çevirdiğimiz bu «taslak’> niteliğindeki kitaba geçmemiş bazı öğelerine dikkati çekerek, «Devlet»in ve Oppenheimer’ın daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmak, hiç değilse kötü anlaşılmasının sorumlusu olmamak. Oppenheimer’ın görüşlerinin, liberalist ve sosyalist düşüncelerin -tutarlı olmayan, oluşumu gereği tutarlı olması olanağı bulunmayan- bir karışımı olduğu anlaşılıyor. Görüşlerinde hangi ·kefenin ağır bastığını söylemek kolay değil. Gözlemci ve eleştirici olduğu noktalarda sosyalist düşüncelerin, yorumlarında liberalist düşüncelerin ağır bastığı, geleceğe ilişkin kestirimlerinde ve umutlarında ikisinin dengede olduğu sôylenebilir. Tüm olarak ise liberalist görüşlerin ağır bastığı görülüyor. Gerçekten, Eduard Heinman’dan Oppenheimer’ın kendisini bir «liberal sosyalisb saydığını öğreniyoruz. Kimi yazarlar Oppenheimer’ı anarşist düşünür sayarlarken, Chuck Hamilton, anarşist değil, klasik liberal olduğunu ileri sürüyor. Oppcnheimer, toplumsal farklılaşmanın başlangıçlarının, uygar toplum öncesi, devlet öncesi ilkel kabile topluluklarında görüldüğünü söylerken, burjuva yazarlarla sosyalist yazarların birleştikleri bir görüşe katılmış olur. Ama konu devletin ortaya çıkışına gelince, sosyalist yazarlarla burjuva yazarların, fark12 lı yönlerde de olsa, devleti «iç gelişme» ile açıklayan kuramlarından ayrılarak, «dış gelişme» kura�ını benimsemektedir. Bu kuram, ilk olarak Oppenheimer’ın . ortaya attığı, onun özgün bir kuramı değildir. Kendisinin de belirttiği gibi, bunu Gıımplowicz’ den almıştır; gerçekten de «fetih kuramı»na İbn Haldun dahil birçok düşünür değinmişti. Oppeiiheimer’ın önemi, bu kuramı tarihsel ve antropolojik malzemelere dayandırarak ayrıntılı bir biçimde işlemiş olmasına ve «fetih devleti» kavramını ortaya atarak, genel olaı:ak devletin, özel olarak da «feodal devletin» kavranmasına katkıda bulunmasına dayanır. Bu noktada oldııkça sağlam temellere dayanan düşüncelerinin, çağına belli bir «tarihsel» sorunsal açısından baktığı için, naif bir biçim aldığı görülür. Gerçekten, Oppenheimer, eşitsizliğin, sınıfların ve devletin kaynağını, üretim araçlarının mülkiyetinde değil, fetihte, toprak mülkiyetinde, daha doğrusu «büyük toprak mülkiyetinde» görerek ve çağdaş sanayi toplumunu tümüyle bu açıdan yorumlamaya çalışarak, büyük sanayi mülkiyetinin yarattığı sorunları, kırdan kente göçten kaynaklanan ve temelinde büyük toprak mülkiyetinin yattığı sorunlar olarak görüp, bu görüşe uygun olarak federalizm, kooperatif mülkiyet gibi çözümler önermektedir.

Böylece, bilimsel olmayan, olsa olsa ütopyacı sosyalist sayılabilecek bir düşünce çizgisi içine girmektedir. Üretimden çok «marjinal yaran kuramı ve talep kavramı yoluyla tüketimi odak .noktası olarak alması, serbest pazar ekonomisine inanması, sorunlara sanayi mülkiyetinden çok toprak mülkiyeti açısından bakması, düşünce dokusunun için· de burjuva düşünüşü öğelerinin ne kadar yoğun olduğunu göstermektedr. Gerçekten, sömürüyü de, büyük toprak mülkiyeti, köylülerin topraktan çıkarılmaları, kentlerde oluşan işgücü arzı fazlası, düşük ücretler biçiminde arz – talep kavramlarıyla açıklayışı, hiçbir biçimde sosyalist bir açıklama olarak görünmüyor. Franz Oppenheimer’ın, ölümünden sonra basılan bir makalesinde, faşizmin . totaliterciliği ile bolşevizmin ve zamanının (kapitalizmin bir biçimi olduğunu söylediği) «siyasal demokrasisi» dışında, fırsat eşitliğinin ve engelsiz bir rekabetin bulunacağı «yetkin demokrasi» dediği bir üçüncü yol arayışı içinde olduğunu öğreniyoruz. 13 ‘ Marksistlerin diyalektik materyalist yaklaşımlarına, sını( kavramlarına katılan, onların eşitlikçi değerlerini ve geleceğin sınıfsız toplumu özlemlerini paylaşan, yani hareket noktasında ve varılacak hedefte onlarla birleşen Oppenheimer’ın, bu hedefe devrimci yollarla mı, evrimci yollarla mı ulaşılacağı noktasında Marksistlerden ayrıldığı görülmektedir. Geleceğin, sınıf sömürüsünün bulunmayacağı «Özgür vatandaşlık düzeİıi»ne devrimle ve devletin bir süre için bile olsa güçlendirileceği bir proletarya diktatörlüğü ile değil, büyük toprak mülkiyetini yavaş yavaş kaldıracak önemlerin alınmasıyla ve kooperatif üretim birimlerinin kurulmasıyla ulaşılabileceğini ummaktadır. Bu umutlarını kuramsal bir temele dayandırmaya kalkınca, hareket noktasında ve varılacak hedefte katıldığı Marksizmin «biçim ile içerik» ayrımı yapmadığı için saptığı biçiminde bir sav ileri sürmektedir. Buradan giderek (Spencer’in sivil toplum – askeri .1, toplum ayrımını anımsatırcasına) «devleb ve «toplumı> ayrımı ,, yapmaktadır. Yaptığı bu ayrımda toplum, «biçimı>i; devlet, «içerik»i oluşturmaktadır. Toplum, hatta (kendisi ortadan kal- , J, kacak demesine karşın) sınıflı toplum sürecek, devlet ortadan 1 kalkacaktır. Böylece, sınıfları ortadan kaldırmaya gerek kalma- , dan (bu yolda bir devrime başvurulmadan) sınıf sömürüsünün, dolayısıyla devletin (ya da adına devlet dense de, baskıcı, sömürücü olmayan ve hiçbir sınıfın aracı olarak çalışmayan bir erkin) bulunacağı bir toplumun gerçekleşebileceği gibi bir sonuca varmaktadır. Ne var ki, kendisinin devlet kuramı böyle bir sonuca tutarlı olarak varmaya uygun görünmemektedir.

Sınıfların başlangıçlarının devlet öncesinde görüldüğü, ama sınıf sömürüsünün «fetih»in (kuvvetin) yol açtığı sınıf eşitsizliği ile başladığını ileri süren bir kuramın, sınıf eşitsizliğinin, sömürünün ve devletin kuvvete başvurulmadan ortadan kaldırılabileceğini ileri sürmesi tutarlı görünmüyor. Öte yandan, «biçim» ile «içerik»i ayırma düşüncesi de kolay kolay aşılamayacak bir epistemolojik sorun olarak ortada durmaktadır. Tüm bu naif ve tutarsız düşüncelerine karşın, Robert Nisbet’in «Üppenheimer, yaşadığı yıllarda toplum bilimleri alanında Avrupa’da görülen «çatışmacı okul»un bakış açısını derin bir biçimde kavramış olarak, bu çalışmasında, çatışmacı kuramı 14 büyük bir düşgücüyle ve büyük bir bilginlik göstererek uygulamakta» sözleriyle belirttiği gibi değerli ve önemli bir yanı vardır, Öte yandan, devletin oluşumunda «dış etmenler»e dikkati çekmesi, eşitlikçi ilkel topluluğun (dış coğrafya etmenleri bir yana) eşitlikçi iç yapısıyla nasıl eşitsizlikçi bir topluma sıçrayabildiğini, tarihsel ve kuramsal düzeyde açıklamakta çektiği zorlukların aşılmasına, giderek, emperyalizm olgusuna dek topluluklar arası ilişkilerin (dış çelişkilerin) daha iyi kavranmasına yardımcı olacaktır. Üretim teknolojisinin yanı sıra (fetih kavramı yoluyla) savaş teknolojisine de dikkati çekerek, savaş teknolojisini denetleyen toplumların, sınıfların ve grupların daha iyi değerfondirilmelerini sağlayacak niteliktedir. Gene, göçebe çoban – yerleşik çiftçi toplulukların toplumsal üretimlerinin farklılığından kaynaklanan farklı «yaşam tarzlarına» değinerek, çobanların, özel mülkiyetin yaygınlaştığı ve görece ileri teknolojik düzeye erişmiş dah.a gelişkin toplulukları yenmelerini sağlayan «kollektif eylem» gücüne işaret etmesi ve bu etmeni devletin doğuşunda merkezi bir konuma oturtması, Oppenheimer’m vurgulanması gereken bir diğer yönüdür. Yazarın bu görüşünde, İbn Haldun’un «asabiyyet» kuramının izlerini görmemek olanaksız.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir