Friedrich Durrenmatt – Suphe

Baerlach, 1948 Kasımının başında, pencerelerinden adalet sarayı ile eski Bern’in göründüğü Salem hastanesine yerleştirilmişti. Bir kalp krizi. hemen yapılması gereken müdahaleyi iki hafta geciktirmişti; yapılan ağır ameliyat başarıyla sonuçlanmıştı ama. umutsuz hastalık da böylece meydana çıkmıştı. Komiserin durumu kötüydü. Şefi, soruşturma yargıcı Lutz, iki defa ölüm haberi bekleyip, iki defa yeniden umutlanmış. nihayet Noel’den önce iyileşme görüntüleri belirmişti. Tatil günlerini uykuda geçiren babalık, ayın yirmi yedisine raslayan bir pazartesi günü artık kendini dinç hissedip Amerikan dergisi L/fe’in kırk beş yılına ait sayılarını gözden geçiriyordu. Akşam vizitesi Için odasına giren Dr. Hungerto-bel’e dergiyi uzatıp: «Hayvandı bunlar, Samuel» dedi. düpedüz hayvandı. Doktorsun sen, daha iyi anlarsın. Stutthof toplama kampına ait şu resme bir bak hele. Kamp doktoru Nehle bir tutukluya narkozsuz karın ameliyatı yaparken çekilmiş… «Naziler bazen yapardı bunu» diyen doktor resme bakıp, dergiyi tekrar yerine koyarken sarardı. Hasta şaşırarak.


Nen var. ne oluyorsun? diye sordu. Hungortobel hemen cevap vermedi. Açık duran dergiyi Baerlach’ın yatağına koyup beyaz önlüğünün sağ üst cebine el attı ve cebinden çıkardığı bir bağa gözlüğü, komiserin de gördüğü gibi. biraz elleri titreyerek taktı. Sonra resmi ikinci defa gözden geçirdi. «Bu kadar sinirlenecek de ne var?» diye düşündü Baerlach. «Saçma» dedi Hungertobel öfkeyle. Sonra dergiyi masanın üzerine, öbür dergilerin yanına bıraktı. «Hadi ver elini bakalım. Nabzını bir sayalım hele.» Bir dakika süren bir sessizlik oldu. Sonra doktor. dostunun folunu bırakıp yatağın başucundaki tabelâya baktı. «Artık iyisin Hans.

» «Bir yıllığına mı?» diye sordu Baerlach. Hungertobel şaşırdı biraz. «Şimdi bunu konuşmanın sırası değil» dedi. Kendine dikat edip yine muayeneye gelmelisin.» «Kendime hep dikkat ederim» diye hornurdan-dı babalık. « Öyleyse mesele yok.» Hungertobel hoşça kal deyip ayrıldı. Hasta sözüm ona umursamaz bir tavırla, «Şu Life’i versene bana» dedi. Hungertobel, gece masasının üzerindeki yığınla derginin arasından birini alıp uzattı. Komiser, doktorun yüzüne alay eder gibi bakarak, «Onu deği.l» dedi. «Elimden aldığın dergiyi istiyorum. Öyle kolay kolay kurtulamam toplama kampından.» Hungertobel bir an bocaladı. Baerlach’ın delip geçen bakışlarını üzerine çevirdiğini görünce kızardı, dergiyi uzattı.

Sonra sanki bir şeyden rahatsız olmuş gibi hızla çıkıp gitti. Hemşire gelince komiser bütün öteki dergileri dışarı taşıttı. «Şunu götürmeyeyim mi?» diye sordu hemşire, Baerlach’ın yatağı üzerindeki dergiyi gösterdi. «Hayır. o kalsın» dedi babalık. Hemşire çıkınca resmi yeniden gözden geçirdi. Resimdeki hayvansal deneyi yürütmekte olan doktor, görkemli bir sükûnet içindeydi. Suratının büyük kısmı burun ve ağız maskesiyle örtülmüştü. Dergiyi gece masasının çekmesine koyan komiser. ellerini başının arkasında kavuşturdu. Gözleri açıktı ve şu anda yavaş yavaş odaya dolmakta olan geceyi seyrediyordu. Işığı yakmadı. Bir süre sonra hemşire yemeğini getirdi. Henüz perhiz yapıyor, az yiyordu: Ezme yulaf çorbası. Hoşuna gitmeyen ıhlamuru olduğu gibi bıraktı.

Çorbayı kaşıklayıp bitirdikten sonra ışığı söndürdü, gittikçe yoğunlaşan gölgeli karanlığa dikti gözlerini. Pencereden içeri dolan kent ışıklarını seyretmek çok hoşuna gidiyordu. Hemşire, komiseri gece uykusuna hazırlamak için odaya girdiği sırada.babalık uyumuştu bile. Sabah saat ona doğru Hungertobel geldi. Baerlach, elleri başının arkasında yatıyordu; açılmış olan dergi de yorganın üzerindeydi. Gözleri dikkatle doktora çevrilmişti babalığın… Hungertobel, komiserin önündeki resmin toplama kampına ait resim olduğunu gördü. «L/fe’daki şu resmi sana gösterince neden öyle ölü gibi sarardın, söylemeyecek misin?» diye sordu hasta. Hungertobel, yatağa doğru yürüyüp tabelâyı indirdi, her zamankinden ‘daha dikkatle inceleyip yine yerine astı. «Budalaca bir hataydı, Hans» dedi, «Sözünü etmeğe değmez.» «Bu doktor Nehle’yi tanır mısın?» Baerlach’ın sesi sinirli çıkmıştı. «Hayır» diye cevap verdi Hungertobel. «Tanımıyorum. Ne var ki bana birini hatırlattı.» «Benzerlik herhalde çok büyük olmalı?» dedi komiser.

« Öyle, büyük bir benzerlik» diye cevap veren doktor resmi yeniden gözden geçirdi. Baerlach’ın da gözünden kaçmadığı gibi, yeniden heyecanlandı. Ne var ki, doktor «Resim suratın sadece yarısını gösteriyor. Ameliyat sırasında bütün doktorlar zâten birbirine benzer» dedi. Babalık acımaksızın: «Kimi hatırlattı sana bu hayvan?» diye sordu. «Saçma bütün bunlar. » diye cevap verdi Hun-gertobel. «Söyledim ya sana. bunda bir yanlışlık olacak.» «Ama yine de ondan başkası olmadığına yemin edersin değil mi, Samuel?» « Öyle olmasına öyle?» diye cevap verdi doktor. Ondan şüphe edilemeyeceğini bilmemiş olsaydı yemin ederdi. Daha iyisi bu tatsız konuyu şimdi bırakmalıydılar. Hayatla ölüm arasında gidip geldiği bir ameliyattan sonra eski bir Life dergisini karıştırmak hiç de iyi değildi. Bir süre sonra, doktor ipnotize edilmiş gibi yeniden resme baktı, bu doktorun tanıdığı doktor ola-mıyacağını. çünkü tanıdığı doktorun savaş sırasında Şili’de bulunduğunu söyledi.

«Şu halde bütün bunlar saçma, kim olsa anlar bunu» diye bitirdi sözünü. ‘ «Şili’de, Şili’de» dedi Baerlach yeniden. «Demek şu resmin sana kimi hatırlattığını bana söylemeyeceksin, öyle mi?» Hungertobel cevap vermekte bocaladı. Durum doktoru sıkıntılı bir hâle düşürmüştü. «Sana adını söyleyecek olursam» diye konuştu sonunda, «Adamı zan altına alırsın Hans.» «Zâten aldım bile…» diye cevap verdi komiser. Hungertobel içini çekti. «Gördün mü işte» dedi. Korktuğum da buydu. Bunu istemem Hans, anlayış göster. Yaşını başını almış bir doktorum. kimseye fenalık etmek istemem. Senin şüphelenmen delilik. Resmine bakıp da insan zan altına alınır mı, üstelik resimde yüzü de doğru dürüst görünmüyor. Ayrıca Şili’de bulunduğu bir gerçek.

» «Orada ne yapıyor?» diye sordu komiser. Hungertobel, «Santiago’da bir klinik yönetiyor» diye cevap verdi. •Şili’deymiş, Şili’deymiş» dedi Baerlach yeniden. incelenmesi güç bir nakarattı bu. Samuel’i haklı bulduğunu, birini zan altına almanın korkurıç, şeytanca bir davranış olduğunu söyledi. «Birinden şüphe etmek kadar kötü bir şey olamaz>> diye devam etti babalık. «Çok iyi bilirim bunu. bu yüzden sık sık lânetledim mesleğimi. |nsan böyle bir işe girişmemeli. Ne var ki şu’ anda şüphe ediyoruz işte. bana bunu veren de sensin. Bu şüpheyi yürütmek istersen onu seve seve geri verebilirim dostum. Aslında şüphe etmekten kurtulamayan da sensin.» Hungertobel babalığın yatağına ilişti. Çaresiz bir anlam içindeydi yüzü komisere bakarken.

Güneşin yatay ışınlan perdelerin arasından odaya doluyordu. Yumuşak geçen kışın güzel bir günüydü. Doktor. «Yapamıyorum» dedi hasta odasının sessizliği içinde, «Yapamıyorum. Tanrı yardımcım olsun. kurtulamıyorum şüpheden. Çok iyi tanırım onu. Tıp eğitimini beraber yaptık, iki defa da yardımcım olarak çalıştı. Resmin üzerindeki adam o. Şakağındaki ameliyat yarası bile görülüyor. Bilirim bu yarayı, Emmenberger’i ben kendim ameliyat etmiştim.» Komiser bir süre sonra sükûnetle, «Emmenberger mi?» diye sordu. «Demek adı bu?» Hungertobel heyecanla. «Artık söyledim işte» diye cevap verdi. «Fritz Emmenberger.

» «Doktor mu?» «Doktor.» • $imdi isviçre’de mi?» «Zürich’deki Sonnenstein kliniğinin sahibi» diye cevap verdi doktor. «Otuz ikide Almanya’ya, oradan da Şili’ye gitmiş. Kırk beşte dönüp kliniği üzerine aldı, isviçre’nin en pahalı hastahanelerinden biri» diye de yavaşça ekledi. «Yalnız zenginler için demek.» «Hem de kalantor zenginler için.» «Kendisi iyi bir bilim adamı mıdır. Samuel?» diye sordu komiser. Hungertobel duraladı. Bu soruya cevap vermenin biraz güç olduğunu söyledi: «Eskiden iyi bir bilim adamıydı ama. öyle kaldı mı onu pek bilemiyoruz. Bize biraz şüpheli görünen metodlarla çalışır. Onun Uzmanlık yaptığı hormonlar üzerine bildiğimiz fazla şey yok. Bilimin ele geçirmek için didindiği bütün alanlarda olduğu gibi bunda da her tür karışıklık görülür. Bilim adamlarıyla şarlatanlar.

Çoğu zaman da ikisi bir kişinin benliğinde. Ama kime ne Hans? Emmenberger hastaları tarafından sevilir, Tanrıya inanırcasına inanırlar ona. Bana kalırsa hastlıkiarı aslında bir lüksten başka bir şey olmayan varlıklılar için önemli olan da bu… hanç yoksa o zaman yürümez iş, özellikle hormonlar konusunda. Başarılı olmasına başarılı doğrusu. hem söygı görüyoF, hem para yapıyor. Aramızda mirasyediye çıkmıştır adı.» Hungertobel, Emmenberger’e takılan adı söylemekten pişmanlık duymuş gibi, birden konuşmasını kesti: •Mirasyedi mi? Bu takılan ad da neden?. diye sordu Baerlach. Hungertobel, göze çarpan bir sıkıntıyla, klinlğin bir çok varlıklının mirasına konduğunu söyledi. Orada biraz modaymış bu. «Demek bu, siz doktorların gözüne çarptı…» dedi komiser. iki adam sustu. Sessizlikte, Hungertobel’i ürküten açıklanmamış bir şeyin havası vardı. Doktor birden öfkeyle, «Düşündüğün şeyi düşünmemelisin şimdi» dedi. «Ben sadece senin düşündüğün şeyleri düşünüyorum» diye cevap verdi komiser sükûnetle.

«hce eleyip sık dokuyalım. Düşündüğümüz şey cürümle de ilgili olsa bunu düşünmekten korkmamalıyız. Düşüncelerimizi ancak vicdanımız karşısında da kabullenmekle durumu inceleyebiliriz ve haksız çıkarsak o zaman vazgeçmek de kolay olur. Şu anda düşündüğümüz nedir Samuel? Şunu düşünüyoruı.: Emmenberger, Stutthof toplama kampında öğrendiği metodlara başvurarak hastalarını servetlerini kendine bırakmağa zorluyor, sonra da onları öldyrü-yor… «Hayır», diye bağırdı Hungertobel ateşli gözleriyle. «Olamaz. » Caresiz bir bakışla baktı Baerlach’a, cıBunu düşünmemeliyiz. Hayvan değiliz biz. » diye bağırdı yeniden… Sonra ayağa kalkıp duvarla pencere, pencere ile yatak arasında sinirli sinirli dolaşmağa başladı. «Hey Tanrım», diye inliyordu doktor. «Daha dehşetli bir an olamaz.» «Şüphe» diye söylendi babalık yattığı yataktan. sonra yine acı bir sesle tekrarladı: «Şüphe…» Hungertobel, Baerlach’ın yatağı dibinde durdu: «Hans, bu konuşmayı unutalım» dedi. «Bırakalım bu işin peşini. Bazen gerçek sayılabilecek şeylerle oynamayı sever insan, doğru.

Bunun sonu iyi gelmez. Emmenberger’le uğraşmayalım artık. Resme baktıkça daha az benzetiyorum onu, lâf olsun diye söylemiyorum. O Şili’deydi, Stutthof’da değil. Böy-lece şüphemizin de saçma olduğu anlaşılıyor.» «Şilideymiş. Şili’deymiş» dedi Baerlach. Gözleri yeni bir serüvenin heyecanıyla kıvılcımlandı. Vücudunun genişler gibi olduğunu duydu. Yattığı yerde hareketsiz durup vücudunu gevşetti. elleri başının arkasındaydı. «Artık hastalarına gitsen Samuel» dedi bir süre sonra. «Beklerler. Seni daha fazla oyalamak istemem. En iyisi unutalım konuşmamızı, haklısın.

» Hungertobel kapının dibinden dönüp şüpheyle hastaya baktığı sırada komiser uyuklamağa başlamıştı. D EFİ Hungertobel ertesi sabah babalığı kahvaltıdan sonra saat yedibuçukta kent rehberini incelerken bu!du ve biraz hayret etti. Çünkü doktor her zamankinden erken gelmişti, Baerlach bu satlerde ya yeniden uyumağa çalışır, ya da hiç değilse elleri başının arkasında pineklerdi. Üstelik komiser doktora her zamankinden daha canlı göründü; göz kapaklarının arasından gözlerinin yine eski canlılığıyla parladığı görülüyordu. Hungertobel hastaya nasıl olduğunu sordu. Babalık, esrarlı bir tavırla, sabah havasını içine sindirdiği cevabını verdi… «Bugün sana her zamankinden erken geldim, üstelik muayene için de değil», diyen Hungertobel yatağa yaklaştı. «Sana bir yığın tıp gazetesi getirdim: isviçre tıp haftalığı, bir Fransız dergisi, tagi-lizce anladığın Için de hepsinden önce ünlü |ngi-liz tıp dergisi Loncet’in birkaç sayısı. » Baerlach rehberden başını kaldırmaksızın «Çok iyi etmişsin, böyle şeylerle ilgifenirim öteden beri» diye cevap verdi. «Ama bilmem ki benim okuyabileceğim şeyler mi? Tıp dostu olmadığımı bilirsin.» Hungertobel güldü: «0 kadar yardımımız dokunan birinden işitecektik bunu demek.» Rehberde ne okuduğunu da sordu Hungertobel merakla. «Posta pulu öneri ilânlarını» diye cevap verdi babalık. Doktor başını salladı: «Biz doktorlara yan çizsen de yine okuyacaksın bu dergileri. Dünkü konuşmamızın deli saçması olduğunu sana kanıtlamak niyetindeyim. Sen cinayet masasındansın, bizim zan altındaki modalık doktoru bütün hormonları ile tutuklayabileceğine inanırım.

Nasıl oldu da unuttum bilemiyorum. Emmenberger’in Santiago’da bulunduğunu kanıtlamak o kadar kolay ki. Oradan çeşitli tıp dergilerinde yayınlanan makaleler göndermiş. hgiliz, Amerikan dergilerinde de yayınlanmış makaleleri, özellikle cerrahi üzerine makaleler, bir isim de yapmış üstelik… Daha tıp öğrencisiyken edebiyat alanında yetenekli olduğunu ve kuvvetli, nükteli bir kaleme sahip olduğunu göstermişti. Görüyorsun ya, yetenekli, esaslı bir bilim adamıydı. Şimdi tutup modaya uyması üzüntü duyulacak bir şey elbette. Çünkü şu sıralarda ele aldığı şey öyle ucuz ki, tıp bakımından. okul tababeti denebilir. Son makalesi kırk beşte, İsviçre’ye dönmesinden birkaç ay önce ocak ayında Lancet’de yayınlanmış. Şüphemizin eşeklikten başka bir şey olmadığını kanıtlıyor bu. Beni cinayet uzmanı yapmağa kalkma rica ederim. Resimdeki adam Emmenberger olamaz, ya da fotoğraf sahte.» «Bu bir defi olabilir» dedi Baerlach rehberi katlarken. «Dergileri bana bırakıver.» Hungertobel saat onda her zamanki viziteden döndüğünde babalık yatağında merakla dergilere gömülmüştü.

Doktor hayretler içinde, tıp.la ilgilenmeğe başlamış gibi göründüğünü söyleyip Baerlach’ın nabzını saymağa koyuldu. Hungertobel’in haklı olduğunu söyledi komiser. makaleler Şili’den geliyordu. Hungertobel sevinip hafiflemişti: «Gördün mü? Bir de Emmenberger’i kitleleri öldüren bir katil sanıyorduk.» «Bu sanat alanında dikkate değer ilerlemeler yapıldı» diye cevap verdi Baerlach. «Zaman. dostum, zaman. İngiliz dergileri gerekli değil ama. isviçre’de çıkanları bıraksan iyi olur.» “Ama Emmenberger’in Lancef’de yayınlanmış makaleleri çok daha önemli Hans.^ diye cevap verdi Hungertobel. çünkü dostunun tıpla ilgilendiğine inanmıştı. «Onları okumalısın asıj.» Baerlach alaycı bir tavırla.

Emmenberger’in tıp dergisine Almanca yazdığını söyledi. Doktor bir şey anlamaksızın, «Eee ne olacak?» diye sordu. ’ Babalık, «Beni ilgilendiren daha çok yazısındaki stil Samuel, eskiden kuvvetli bir kaleme sahip olmuş doktorun şimdi böyle acınacak bir stilde yazmasına ne demeli?» diye söylendi. Yatağın başucundaki tabelâ ile uğraşan Hungertobel, hâlâ hiçbir şeyin farkına varmaksızın, «ne varmış bunda» diye sordu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir