Ian Fleming – Insan Iki Kere Yasar

James Bond’un yanında oturan Zarif Yaprak adlı geyşa eğildi ve genç adamı sağ yanağından öptü. Bond sert bir sesle: —Hile yaptın, dedi. Kazandığım takdirde beni dudaklarımdan öpecektin. Evin sahibesi Bayan Gri İnci, genç adamın sözlerini tercüme etti. Gri İnci Japon piyeslerindeki tipleri andırıyordu. Diğerleri kıkır kıkır gülüşerek geyşayı teşvik ettiler. Zarif Yaprak, kendisinden son derece ayıp bir şey istenmiş gibi illeriyle yüzünü örttü. Sonra parmaklarını araadı. Işıl ışıl kahverengi gözlerini Bond’un dudaklarına dikti, öne eğilerek Bond’u dudaklarından öptü. Üstelik hemen geri çekilmedi. Bir davet miydi bu? Bond kendisine bir ” yastık geyşası” vaat edilmiş olduğunu hatırladı. Yastık geyşalarının sınıfları düşüktü. Bu tipler hikâyeler anlatamaz , şarkı söyleyip resim yapamazdı. Efendisi hakkında şiir de yazamazdı. Fakat kültürlü arkadaşlarının aksine kimseye duyurmadan yüksek bedel karşılığında daha hareketli şeyler yaparlardı.


Yabancılar bu tip geyşaları tercih ediyorlardı. Zira yabancılar 5 şiirlerden bir şey anlamıyorlardı. Bu beklenmedik gösteriyi izleyen alkış çabucak kesildi. Bond’un önündeki kırmızı lake masanın gerisinde oturan tıknaz, güçlü kuvvetli adam altın dişlerinin arasına sıkıştırmış olduğu ağızlığı çekip tablasına bırakmıştı. Japon Gizli Servisi şefi olan Kaplan Tanaka: —Bondo San, diye mırıldandı. Bu komik oyunda kazanamayacağınıza şimdiden bahse girerim. Bond’un bir ayda iyice, tanıdığı adamın esmer çehresinde bir tebessüm belirmiş, çekik gözleri birer çizgi halini almıştı. Bu çizgiler pırıl pırıl parlıyordu. Bond güldü. —Pekâlâ, Kaplan. Fakat önce sake isterim. Bu nesneden beş şişe içtim. Bana çift martini içmiş kadar tesir etti. Batılılardaki içgüdünün, Doğuluların hilelerinden üstün olduğunu kanıtlayacaksam iki martini daha içmem gerek. —Bondo San, sakeyi küçümsemek doğru değil.

Bir atasözümüz vardır: İlk şişe sakeyi insan içer. İkinci şişe birinciyi içer. Sonra sake insanı içer. Kaplan Tanaka, Gri İnci’ye dönerek konuşmaya başladı. Arada sırada gülüşüyorlardı. Bond onların alay ettiklerini sezer gibi oldu. Gri İnci bir kelime söyleyince Zarif Yaprak yerlere kadar eğilerek odadan çıktı. Kaplan Bond’a döndü: —İtibarınız çok arttı, Bondo San. Ancak Sumo güreşçileri bu kadar çok sake içebilir. Gri İnci sizin sekiz şişeye dayanacak bir tip olduğunuzu söylüyor. Fakat gecenin sonunda da Zarif Yaprak’a iyi bir eş olamayacağınızdan emin… —Kendisine söyleyin, Gri inci aşk oyunla- rında geçici dermansızlığımı giderecek kadar kabiliyetlidir sanırım, dedi Bond. Bu iltifat tesirini göstermişti. Gri İnci, kıkır kıkır güldü. Geyşa partisi iki saattir devam ediyordu. Gülmekten ve kibar konuşmaktan, Bond çenelerinin ağrıdığını hissediyordu.

Henderson, yabancıların geyşa partilerinden zevk almayacağını söylemişti, ama partinin Bond için büyük bir şeref olduğunu da belirtmişti. Bu parti Bond’ un işi bakımından bir fırsat sayılabilirdi. Onun için 007’nin kendini zorlayarak da olsa, eğlenmesi gerekiyordu. Ama parti Bond için bir felaket de olabilirdi. Zarif Yaprak’ın kendisine uzattığı sıcak sake dolu bardağı aldı, iki yudumda bitirdi. Sonra kararlı bir tavırla yumruğunu kırmızı lake masaya dayadı. Yalandan kafa tutar gibi bir tavırla: —Pekâlâ, diye bağırdı, başla Kaplan! Bu, dünyanın her tarafında çocukların oynadığı “Makas Kâğıdı Keser, Kâğıt Taşa Sarılır, Taş Makası Körleştirir” oyunuydu. Yumruk, taşı simgeliyordu. Açılmış iki parmak makası, düz duran bir el de kâğıdı. İki oyuncu sıktıkları yumruklarını aynı anda iki kez havada sallar, üçüncüsünde seçilmiş işaret tahmin edilirdi. Bunu üç defada tahmin etmek gerekiyordu. Blöfe dayanan bir oyundu bu. Kaplan Tanaka, yumruğunu Bond’un önündeki masaya dayadı. İki adam dikkatle birbirlerinin gözlerinin içine baktılar. Kaplan Tanâka’nın haşin çehresinde beliren ciddi ve kararlı ifade Bond’un tüylerinin ürpermesine sebep oldu.

Nedense oyunun çocukça bir tarafı kalmamıştı artık. Kaplan Bond’u yeneceğini iddia etmişti. Yenemediği takdirde hisleri incinecek miydi? Acaba birkaç haftadır dost olan iki adamın arasının açılmasına yetecek miydi bu? Kaplan Japonya’nın en nüfuzlu adamlarından biriydi. İki kadının karşısında bir Batılı tarafından yenilmek ona çok ağır gelebilirdi. Batı’da böyle bir şey gülünç sayılacak kadar önemsizdi. Bir bakanın Bladeş Kulüp’te tavlada yenilmesi kadar önemsizdi. Fakat Doğu’da? Henderson kısa zamanda Bond’a, ne kadar eski ve saçma olursa olsun, bütün Doğu inançlarına hürmet etmesi gerektiğini öğretmişti. Fakat Bond hâlâ bunun derecelerini bilemiyordu. Bu bebek oyununda kazanmalı mıydı; yoksa kaybetmeyi mi denemeliydi? Fakat kaybetmek için de yine karşı oyuncunun düşüncesini anlamak gerekiyordu. İsteyerek kaybetmek, kazanmak kadar zordu. Kaplan Tanaka, Bond’un fikirlerini okumuş gibi sorunu halletti. —Bondo San, benim ev sahibi, sizin de şeref misafiri olduğunuz bir partide oynanacak oyunda kazanmanızı temin etmem bir kuraldır. Böyle hareket edilmesi şarttır. Fakat buna rağmen, sizi yeneceğim için özür dilemeliyim. Bond gülümsedi.

—Dostum, insan kazanmaya çalışmayacaksa oyun oynamamalıdır. Oyunda kaybetmeye çalışsaydınız bana büyük bir hakarette bulunmuş sayılırdınız. Fakat şunu belirteyim, sözleriniz beni tahrik ediyor. Şimdi seyircilerimize bu oyunda burnunuzu yere sürteceğimi söyleyin. Böylece, Britanya ve bilhassa İskoçya’ nın Japonya’dan üstün olduğunu göstereceğim gibi Kraliçe’mizin de İmparatorunuzdan üstün olduğunu ispat edeceğim, dedi. 8 Bond, sakenin etkisiyle birden cesaretlenerek böyle bir şey yapmıştı galiba. Aklına Henderson’ın sözleri geldi: “Beni dinle, budala İngiliz. Şimdilik işi iyi idare ediyorsun. Fakat şansını fazla zorlama. Kaplan medeni bir insandır. Yani bir Japon için medeni sayılır. Adamın yüzüne bir bak. O suratta Manchu’yu göreceksin. Üstelik, bu adamın o sizin Tanrının cezası Oxford’a gitmeden önce judoda siyah kemere sahip olduğunu da unutma. Kaplan savaştan önce Londra Elçiliği’nde deniz ataşe yardımcısı sıfatıyla Japonya hesabına casusluk yapıyordu.

Oxford’un Trinity Üniversitesi’nden mezun oldu diye, siz budalalar ondan şüphelenmediniz bile. Sonra onun doksan milyon Japon dururken Gizli Servis şefliğine niçin getirildiğini düşünmen yeterli. Anlaşıldı mı, James? Durumu farkettin mi?” Bond, Kaplan’a bakarak: —Sizin gibi bir ustayla oyun oynayabilmek için çok rahat bir durumda olmam gerek, dedi. Böylelikle kafam daha iyi çalışır. Ayağa kalkıp gerindi, tekrar oturdu. Bu sefer bir ayağını alçak masanın altına uzatmıştı. Sol dirseğini de bükerek diğer dizine dayamış böylece rahatlamıştı. Birden sağ yumruğunu lake masaya indirdi. Küçük kutulardaki şekerlemeler sarsıldı, porselenler şıngırdadı. Genç adam, kafa tutarcasına Kaplan Tanaka’ya baktı. —Tamam Kaplan! Selamına Bond karşılık verdi. Kaplan, gözlerini Bond’a dikmiş, onun zihninden geçenleri okumaya çalışıyordu. Bond plansız oynamaya ve ipucu vermemeye kararlıydı. Kaplan: 9 —Üçlük üç oyun mu? diye sordu. —Tamam! dedi Bond.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir