James Blish – Insan Tuzagi

Kaptanın Seyir DeŌeri: Yıldız tarihi 1842. 10.18. Aƨlgan Yıldız gemisi Regulus VIII gezegeninin yörüngesine oturdu. Arkeolojik araşƨrmalar yapmak üzere bu gezegene yerleşmiş olan karı-koca arkeologların sağlık durumlarını kontrol için burada bulunuyoruz! Federasyon yasalarına göre, yabancı gezegenlerde araşƨrma yapan personelin yılda bir kere yıldız gemisi doktoru taraķndan sağlık muayenesinden geçirilmesi gerekiyor. Kanunî süre içinde görevimizi yapmak üzere hazırız. Doktor Makkoy, Birs’in karısı Nensi’yi on yıl’ öncesinden tanıdığını, evvelce onunla çok yakından ilgilenmiş olduğunu söylüyor. * * * Kaptan Körk, Birinci Subayına döndü: – Mistir Spak, Doktor Makkoy, tayfa Darnell ve ben gezegene ineceğiz. Komutayı alın, lütfen. – Emredersiniz, Kaptan. Körk bu kez dâhilî mikrofonun düğmesine bastı. – Nakil odası… Üç kişilik ekibin gezegene nakledilmesi için hazır olun. Tamam. Gidelim, Bons. Kaptan Körk, Doktor Makkoy ve Darnell, nakil disklerine çıkƨlar.


Bir saniye sonra ışınların arasında gözden kayboldular ve Regulus VIII gezegenindeki kamp alanında belirdiler. Krater kamp alanı… ya da resmî kayıtlara göre Birs’in kampı… eski bir tapınağın kalınƨları arasında kurulmuştu. Çevrede arkeolojik kazılar, birkaç baraka, kazı âletleri, brandalar ve insan elinden çıkma sanat eserleri vardı. Kraterin ötesinde kalan arazi hemen hemen çıplak sayılabilirdi. Yalnız, hangi yönde olursa olsun, diğer bir kratere kadar uzanan bodur, dikenli bir çeşit bitkiler görünüyordu. Bu bitkileri incelemek ķrsaƨ henüz olmamışƨ. Buraları belki binlerce yıl önce iskân edilmiş, fakat henüz kimler taraķndan iskân edilmiş olduğu öğrenilememişƟ. Bunun da şaşılacak bir yönü yoktu, çünkü tüm galaksi, birçok arkeoloğun araşƨrma yapmaya can aƴğı böyle yüzlerce gezegenle doluydu. Birs, bu gezegende araştırma fırsatı yakaladığı için şanslı sayılırdı. Her ne olursa olsun, birçok insanın tahayyül edebileceğinden çok gezegen görmüş olan Atılgan’ın kaptanı Ceyms T. Körk, Regulus VIII gezegeninden nedense ürküyordu. Kamp alanında sadece Körk, Makkoy ve tayfa Darnell bulunuyordu. Körk, sırf merakından ötürü, Darnell de izinli olduğu için gezegene inmişti. Çevrelerine bakınırken tapınaktan Nensi çıkƨ. Genç kadın kısa bir tereddüƩen sonra ellerini uzatarak Makkoy’a doğru yürüdü.

– Leonard! Seni gördüğüme çok sevindim. Makkoy kendisine uzatılan elleri hemen yakaladı. – Nensi, sen… sen, ha! Bunca yıl seni hiç değiştirememiş. Körk, gülümsemekten kendini alamadı. Nensi Birs güzel bir kadındı, ama olağandışı bir güzelliğe sahip değildi. Sağlam yapılı, kırk yaşlarında görünen, saçları kırlaşmaya yüz tutmuş alelade bir kadındı. Henüz otuz yaş civarında olan doktor, bunca tecrübesine rağmen, böylesine ayılıp bayıldığı bir kadının yaşını nasıl olur da anlayamazdı? Mamafih, Nensi’nin gülümsediği zaman gerçekten de genç göründüğünü kabul etmek gerekirdi. Makkoy: – Atılgan gemisinin kaptanı Çim Körk. Bu da, tayfa Darnell, dedi. Nensi, önce Kaptan Körk’e sonra tayfa Darnell’e gülümsedi. Darnell’in tepkisi şaşırƨcıydı. Ağzı bir karış açılmış, alık alık genç kadına bakıyordu. Eğer Körk, yakında olsaydı, onu bir tekmede kendisine getirirdi. Nensi: – Buyurun, buyurun, diyordu. Bob’u biraz bekleyebiliriz.

Bir kere kazıya başladı mı zamanı unutuverir. Tapınağın içini elimizden geldiği kadar rahat döşemeye çalışƨk. Pek lüks sayılmaz, ama odamız bol. Gel içeri, Plum. Nensi, tapınağın alçak, taş kapısından içeri daldı. Körk: – Plum mu? diye sordu. Makkoy, şaşırmıştı. – Çocukken bana taktıkları bir isim. Makkoy, Nensi’nin peşinden tapmağa girdi. Kendi kendisine acemice davrandığı için kızmış gibiydi. Körk, birden tayfa Darnell’e döndü. – Gözünü ayırmadan dik dik nereye bakıyorsun, Mistir? Darnell, utanarak cevap verdi: – Özür dilerim, efendim. Bana birini haƨrlaƴ. Wrigley gezegeninde ona benzer bir kız tanımıştım, yani… Körk, kuru ve ciddî bir ifadeyle: – Yeter, dedi. Böyle düşüncelerine hâkim olamazsan, seni gözalƨna aldırmak zorunda kalırım.

Dışarda beklesen iyi olacak. Darnell, Körk’ün bu kararından memnun olmuş gibi: – Emredersiniz, Kaptan, teşekkür ederim, dedi. Eğer izin verirseniz biraz dolaşmak isƟyorum, Kaptan. – Dolaşabilirsin. Yalnız, sesimizi duyacak uzaklıkta ol, fazla uzaklaşma. Körk, başını sallayarak Makkoy’un arkasından tapınağa girdi. Darnell sanki hiç kadın görmemiş gibi davranıyordu. Acaba bunun bir nedeni olabilir miydi? Birs’in gelmesi gecikince Nensi özür dileyerek onu aramak üzere dışarı çıkƨ. Körk’le Makkoy, birbirleriyle konuşmaktan kaçınarak taş odayı inceliyorlardı. Körk, Aƨlgan’a dönüp dönmemek arasında tereddüt ediyordu. Yıllardan beri böylesine zor durumda kalmış olduğunu hiç hatırlamıyordu. Allah’tan ki Birs geldi. Arkeolog sırık gibi uzun boylu, iri kemikli bir adamdı. Sırƨnda rengi solmuş bir tulum vardı. Yüzü de vücudu gibi kemikliydi.

Körk, adamın gözlerinde gördüğü pırılƨnın hem zekâ, hem de acı çekmekten ötürü, olabileceğini düşündü. Nedense bilimle uğraşan insanları birbirlerinden ayırmak Körk için her zaman zor olmuştu. – Doktor Birs, dedi. Ben Kaptan Körk ve geminin doktoru Makkoy… Birs, paslı bir sesle Körk’ün konuşmasını kesti. – Kim olduğunuzu biliyorum. Size ihƟyacımız yok. Bize aspirin, tuz tableƟ ve ufak tefek ihtiyaçlarımızı verin yeter. Daha fazlasını istemiyoruz. Körk: – Özür dilerim, dedi. Kanun yıllık bir kontrolü öngörüyor. Yardımcı olursanız, Doktor Makkoy’un elini çabuk tutacağını sanırım. Bu sırada Makkoy, kontrol cihazını çıkarmıştı bile. Birs: – Makkoy mu? dedi. Bu ismi duymuştum… Ah, evet. Nensi sizden çok söz ederdi.

– Kollarınızı yana açın, lütfen ve rahat nefes alın… Evet, geleceğimi size söylemedi mi? Kısa bir tereddütten sonra Birs: – Nensi’yi gördünüz mü? diye sordu. Körk: – Geldiğimiz zaman buradaydı, dedi. Sizi aramak için gitti. – Oh, evet. Eski bir dostunu gördüğüne ve birkaç kişiyle konuşma fırsatı bulduğuna çok sevindim. Ben yalnızlığı severim, ama kimi zaman kadınlar yalnızlığa dayanamıyorlar. – Anlıyorum. Körk, böyle söylediği halde pek anlamış olduğunu iddia edemezdi. Birs’in birden kaba tavırlarını bırakıp nazikleşmesi biraz garipƟ. Kaba tavırları, hiç değilse, şimdiki nazik tavırlarından çok daha içtendi. Makkoy, trikorderle kontrolünü bitirip, Birs’in boğazını kontrol etmek için başka bir alet çıkardı. – Nensi hiç değişmemiş, dedi. Ağzınızı açın, lütfen. Birs, isteksiz bir tavırla ağzını açƨ. Birdenbire, etraf korkunç bir çığlıkla sarsıldı.

Körk bir an bu çığlığın Birs’in ağzından koptuğunu düşündü. Sonra sessizliği ikinci bir çığlık bozdu. Körk birden toparlandı. Çığlığın Birs tarafından atılmasını düşünmekle saçmaladığım çok iyi biliyordu. Üç erkek tapınağın kapısından dışarı ķrladılar. Alana çıkƨklarında, Körk ve Makkoy, Birs’i hemen geride bırakƨlar. Birs, bütün hayaƨ açık havada geçƟği halde, pek iyi koşamıyordu. Fazla uzağa gitmelerine gerek yoktu. Kraterin yamacını döndüklerinde, yumruğunu ağzına kapamış olan Nensi’nin, Darnell’in başında durduğunu gördüler. Koşarak geldikleri zaman Nensi, Makkoy a doğru yürüdü, fakat Makkoy, kadına aldırmadan geçƟ ve Darnell’in yanına çöktü. Darnell, yüzükoyun yaƨyordu. Makkoy, tayfanın nabzını yokladıktan sonra, yan çevirdi, homurdandı, sonra vücudu sırt üstü döndürdü. Körk, bir bakışta tayfanın ölmüş olduğunu hemen anladı. Darnell’in yüzünde, kaybolmaya yüz tutmuş, yuvarlak, kırmızı lekeler vardı. Körk, gergin bir sesle: – Ölüm nedeni, Doktor? diye sordu.

– Bilmiyorum. Yüzündeki lekeleri dikkate alacak olursak, bir çeşit zehirlenme olabilir… Hey, bu da nesi? Makkoy, Darnell’in sıkılı yumruğunu yavaş yavaş açarken Birs, soluk soluğa yeƟşƟ. Darnell’in avcunda kabuğumsu, belirsiz renkli bir cisim vardı. Bu cismin, mumlanmış bir havuçtan koparılmış olduğu da düşünülebilirdi. Aynı zamanda, bir kısmı da ısırılmış gibi görünüyordu. Körk, birden Nensi’ye döndü ve ters sesle sordu: – Ne oldu? Birs, birden atıldı. – Karımla böyle konuşmaya hakkınız yok, Kaptan. Onun kabahati olmadığı açık seçik ortada! – Adamlarımdan biri öldü. Kimseyi suçlamıyorum, ama Misis Birs tek görgü tanığı. Makkoy, doğruldu ve nazik bir tavırla: – Sadece bize ne gördüğünü anlat, Nensi, dedi. Acele etme ve kendini zorlama. – Tam buradan… Nensi, sanki konuşmakta zorluk çekiyormuş gibi yutkundu, sonra devam etti: – Bob’u bulamadım ve tam… tam dönüyordum ki tayfanızı gördüm. Elindeki şu borgiya kökünü kokluyordu. Tam sesleneceğim sırada birden kökü ısırdı. Onu ısıracağını hiç tahmin etmemiştim… Sonra yüzü buruştu ve düştü… Nensi, birden sustu ve ellerini yüzüne kapadı.

Makkoy, yumuşak bir tavırla Nensi’nin omzunu tuttu. Körk kuşkulu ifadeyle: – Seslenecek uzaklıkta olduğunuz halde ne cins bir kök olduğunu nasıl anladınız? Birs, dişlerinin arasından: – Bu çapraşık sorularınız… diye başlayacak oldu. Nensi, kocasının sözünü kesti: – Bob, lüƞen. Bilemezdim, tabiî. Şimdi gördükten sonra anladım. Ne de olsa, yeni bir dünyadaki bitkilere dokunmak tehlikelidir. Nensi’nin sözleri akla yakındı. Fakat Darnell de, eline geçen bir bitkiyi ısırmak şöyle dursun, koklamayacak kadar tecrübeli bir tayfaydı. Körk, ifadesiz bir yüzle Makkoy’a baktı. – Toparlan, Makkoy. Sağlık muayenesini yarın yaparız. Birs: – Muayene tamamen gereksiz, dedi. Eğer istediklerimizi gönderirseniz. Kaptan… Körk: – Düşündüğünüz kadar basit bir olay değil, Doktor Birs, dedi. Sonra telsiz cihazını açtı.

– Körk’ten Atılgan’a. Nakil odası… kilitlenip bizi yukarı çekin. İki canlı ve bir ölü. Darnell’in otopsi yapılan vücudu tanınmayacak bir şekilde otopsi masasının üzerinde yaƨyordu. Körk, haberleşme panosunun yanında beklerken, Makkoy, Darnell’in beynini beyaz bir kaba koydu ve ellerini iyice yıkadı. Körk, yaşanƨsı boyunca birçok ceset görmüştü, ama Darnell’in masa üstündeki parçalanmış vücudu midesini bulandırıyordu. Makkoy, ciddî bir ifadeyle: – Zehirlenme nedenini kesinlikle tespit edemedim, dedi. Bilinmeyen, çok az iz bırakan zehirlerden biri olmalı. Örneğin, botanilus gibi bir zehir. Fakat ne midesinde ne de dişlerinin arasında ağacımsı hiç bir cisimcik yok. Bütün söyleyebileceğim, kılcal damarların tümüyle hasara uğramış olması. Kılcal damarların tahribine şok geçirmek bile neden olabilir… Ve şu yüzdeki lekeler de var. Makkoy parçalanmış cesedin üstünü örttü. – Kan yapısı deneyini yapacağım, ama ne aradığımı bilmek isterim. Aynı zamanda şu borgiya kökünün nasıl bir zehirlenme yapƨğını da öğrenmek isterim.

O zamana kadar, Cim gerçekten de karanlıktayım. – MisƟr Spak, bu kök hakkında kitaplık araşƨrması yapıyor. Araşƨrmasının uzun süreceğini sanmıyorum. Fakat şunu iƟraf etmeliyim ki, şimdiye kadar söylediklerin beni hiç de şaşırtmadı. Darnell, önüne gelen bitkiyi ısırıp denemeyecek kadar tecrübeli biriydi. – O zaman geriye ne kalıyor? Nensi mi? Cim, son zamanlarda görüşlerime pek güvenemiyorum, ama Nensi’nin bir cinayet işleyecek yetenekte olmadığını biliyorum… hiç değilse, kendisine tamamen yabancı birini öldürmekle ne kazanabilirdi? – Mesele yalnızca, Darnell’i öldüren kişide değil… Dur bir dakika, işte rapor geldi. Sizi dinliyorum, Mistir Spak. Spak’ın sakin sesi duyuldu: – Borgiya kökü hakkında fazla bilgimiz yok. Bundan alƨ yıl önce Birs’lerin verdiği bir rapor var. Zambak familyasından kaplanboğan, ya da bıldırcın otuna benzer bir bitki olarak nitelendirmişler. Bildirdiklerine göre bitkide bulunan yirmi ilâ elli çeşit alkali maddelerin ellerinde bulunan aletlerle kesin olarak tespit edilebilmesi olanak dışıymış. Bitkinin kökü fareler için zehirliymiş. İnsan üzerindeki etkilerinden söz edilmemiş. Ancak… Makkoy: – Ancak ne? diye sordu. – Ancak, Doktor Makkoy, bu bir belirƟ değil.

Raporda kökün çok güzel bir kokusu olduğu belirtilmiş. Tapyoka kokusuna benzer bir kokusu varmış. Bütün bilgi bu kadar. Körk: – Teşekkür ederim, Mistir Spak, dedi. Sonra hoparlörün düğmesini kapayarak: Makkoy’a döndü: – Bons, Darnell’in tanımadığı bir bitkiyi sırf kokusu güzel diye yediğine inanmıyorum. Bulduğu bir meyvenin şeŌali olduğunu bilse dahi, onun tamamen zararsız olduğunu anlamadan kesinlikle yemezdi. Çok tecrübeli bir tayfaydı. Makkoy, çaresizlikle ellerini iki yana açtı. – Adamını iyi tanıyorsun, Cim… Fakat bunun bize ne yararı olacak? BelirƟlere bakılacak olursa bir kaplanboğan otu zehirlenmesi gibi görünüyor. Ondan ötesi bizim için tamamen karanlıkta. Körk: – Ben böyle düşünmüyorum, dedi. Birs’leri sağlık muayenesinden geçirmek zorundayız, Bons. Bunun için de senin yardımına ihtiyacım var. Makkoy, sırtını Körk’e dönerek ellerini yıkamaya devam etti. Sonra soğuk bir sesle: – Yardım edeceğim, dedi.

Körk’ün Birs’leri kontrolü çok basit, fakat kırıcıydı. Her ikisinin de gemiye gelmeleri gerekƟğini bildirdi. Birs, bu davete müthiş sinirlendi. – Eğer buraya gelip, işimizi zorlaşƨrmak isƟyorsanız… Gezegenime inmenizin iznim dışında olduğunu bilmenizi isterim. Körk: – ŞikâyeƟniz not edildi, dedi. Sizi rahatsız eƫğimiz için özür dilerim. Fakat ne yazık ki, adamlarımızdan birinin bizce bilinmeyen bir nedenle ölmesi de kaçınılmaz gerçeklerden biri. Sizin için de herhangi bir tehlikenin bulunabileceğini dikkate almalısınız. – Beş yıldan beri buradayız. Eğer bizi herhangi bir tehlike tehdit etseydi, bunu çok önceden öğrenecektik, öyle değil mi? – Hiç sanmıyorum, çünkü iki kişinin tüm gezegende olup bitenleri öğrenmesi çok zor. Bunun için değil beş yıl, ömür boyu bile yeterli olamaz. Her ne olursa olsun, Aƨlgan’ın görevlerinden biri, böyle gezegenlerde yaşayanların canlarını korumakƨr. İçinde bulunduğumuz koşullarda, tedbirli davranmak istiyor ve tartışmaya son veriyorum. Birs’lerin gemiye alınmalarından kısa bir süre sonra Doktor Makkoy, Darnell üzerinde yapƨğı otopsinin raporunu verdi. Durumu Körk’e anlatırken, ekranda görünen suratı asıktı.

– Darnell’in şoktan öldüğü kesin. Fakat çok garip bir şok. Kan elektrolitleri tamamen düzensiz. Çok miktarda tuz noksanlığı var… Yani, bütün vücudunda bir mikrogram tuz bile yok. Sadece kanda değil, gözyaşı damlacıklarında, organlarda, vücudun her yerinde tuz namına bir şey kalmamış. Bunun nedenini daha sonra söyleyemeyeceğim gibi şimdi de söyleyemem. – Yüzündeki lekelerden ne haber? – Parçalanmış kılcal damarlar. Bütün vücudunda aynı lekeler var. Kılcal borular parçalandığına göre, bu çok normal bir sonuç… yalnız, anlayamadığım tek şey lekelerin yüzde daha belirli ve yuvarlak olması. Zehirlenmemiş olduğu muhakkak. Körk de, Makkoy gibi asık suratla: – Şu halde, dedi. Isırılmış olan bitki, bu olayın nedeni olarak görünüyor. Durum hiç hoşuma gitmedi, Bons. Makkoy, Körk’e bakmaktan kaçınarak: – Benim de hoşuma gitmediğini itiraf ederim, Cim, dedi. – Pekâlâ.

Demek oluyor ki, Birs’leri sıkışƨrmamız gereksiz. Durumu ben idare ederim. Bons, bu otopsinin senin için çok üzücü olduğunu biliyorum. İki günden beri gözlerini kırpmadan çalışƨn. Bir yatıştırıcı alıp uyusan iyi olur. – Bir şeyim yok, iyiyim. – Bu bir emirdir, Bons. Körk, görüntüyü kesƟ ve Birs’lere ayrılmış olan kamaraya gitmek üzere kaptan köşkünden ayrıldı. Kamaraya girdiğinde, sadece Birs vardı, Nensi dışarı çıkmıştı. Birs ilgisiz bir tavırla: – İnşallah gezegene inmişƟr, dedi. Nakil odanızda on saniye yalnız kalabilseydim, ben de inerdim. Buraya hapsedilmeyi biz istemedik. – Darnell de ölmek istemezdi. Karınız belki ciddî olarak tehlikededir. Hiç merak etmemeniz biraz garip.

– Tehlikede olamaz. Bütün tehlike sözü sadece sizin tahayyül ettiğiniz bir şey. – Darnell’in cesedi de bir hayal ürünü müydü?

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir