Dünyanın birçok yerinde hâlâ emperyalist ülkelerle sömürgelerden söz ediliyorsa, bu, emperyalizm’in yerini pentagottiztn’c bıraktığını henüz tam olarak anlamamış olmamızdan ileri gelmektedir. 1939-1945 harp yıllarının sonuna kadar uzanan en güçlü çağında emperyalizm vakıası, sömürgeler fethederek, bu sömürgelere sermaye ihraç ederek ve kendi yurdundaki sanayi dalları için gerekli hammaddeleri buralardan sağlayarak varlığını hissettirirdi. Bu sömürgeler, aynı zamanda, metropolün sınai üretimi için el altındaki hazır pazarlardı. Böylece sömürgelerin iktisadi hayatıyla metropol kopmaz bağlarla bağlanıyor, bu da siyasi uydulukla tamamlanıyordu. Emperyalizm adını verdiğimiz vakıanın bu kısa tanımına göre, sömürge, sermaye yatırım sahası, aynı zamanda, kazançların birikme merkezidir. Emek ucuzdur. Düşük fiyata hammadde bulunmaktadır. Metropol banka- lan için daha az parayı, daha kısa vadede, daha yüksek faizle işletme imkanı vardır. Metropolden sömürgeye ticaret kontrol altındadır. Ama metropolde imal edilen mallara, nakliyat dolayısıyla öyle fiyat bindirilir ki, bunlar bizzat sömürgede bulunan metropol yurttaşları için bile hayli pahalıya gelir. Bu ekonomik bağımlılığın sonu şuna varır: Sömürgedeki bir emekçi iş saati başına mesela on birim para alırsa, kendisinin veya aynı metropole bağlı kendi gibi bir başka sömürge emekçisinin çıkardığı hammaddenin metropolde işlenmiş halini satın alırken, bu mala harcanan iş saati başına elli birim para öder. Demek ki, bu işçi, kendi ödediğinden beş kere daha az paraya çalıştırılmıştır. Bir sömürgenin fethi ve bağımlılığının sürdürülmesi, askeri bir gücün devamlı müdahalesini gerektirir. Bu da, bu işe ayrılmış fonlarla, silah sanayii ile, sömürgeler için sivil yönetici ve memur yetiştiren uzmanlaşmış okullarla, sömürge topraklarında döndürülen savaş dolaplarına uygun sahte kahramanlık havasını yaratacak şairler, müzisyenler, ressamlar, gazeteciler ve hatiplerle sağlanır. Oysa bu hava silinmiştir bugün. Günümüzün çocukları sömürge ordularının yüzlerini sadece gravürlerde, kitaplarda ve geçmiş zamanlan konu alan filmlerde görüyorlar. Emperyalizm, çoktan maziye karışan bir çağın gölgesiydi, buna rağmen bir düşünce tembelliği içinde onu hâlâ varsayıyoruz ve yeryüzünün şu veya bu ülkesini emperyalist olmakla suçlamağa devam ediyoruz. Mademki, diyoruz, bugün insanlığın üçte ikisi kapitalist toplumlarda yaşamaktadır ve mademki Lenin, emperyalizmle kapitalizmi bir bütün halinde görmüş ve emperyalizmi, -o günün gerçeği içinde tamamen haklı olarak- kapitalizmin en son merhalesi olarak vasıflandırmıştır, öyleyse em- -peryalizm hâlâ mevcuttur. Kuruntu… Emperyalizm çok • 7 • tan yokoldu ve kapitalizm, o yokolduktan sonra da yasamakta. Peki, yokolan emperyalizmin yeri bos mu kalmıştır? Hayır… Emperyalizmin yerini bugün kendinden daha üstün bir güç almıştır; emperyalizm yerini penlagonizm’c bırakmıştır. Sanayi kapitalizmi, gelişme çağında, teknisyenlere muhtaçtır, «bilgin*lere değil artık. Bilginlerin kapitalizme asıl fayda çağı 19. yüzyılın sonlarıydı. Bilim kapitalizmin hizmetine girer girmez ona, dev sermayeler biriktirecek o kadar rahat, o kadar çok, o kadar zengin kaynak vermiştir ki, bunların yanında basit sömürge zenginlikleri çocuk oyuncağı kalır. Bilginlerin çalışmalarına el attığı sıralarda, sanayi kapitalizmi, hızla gelişme yoluna girmişti. 1914-1918’in savaş yıllarından itibaren başlayan bu gelişme İkinci Dünya Harbiyle birlikte önceden tahmin edilemiyccek bir merhaleye erişti. Atom çağının eşiğinde o, 1939 yıllarına kadar tanıdığımız biçiminden öylesine farklı hale gelmişti İd, tarihi bir deyimle ifade edersek, artık yirminci yüzyılın değü, yirmi birinci yüzyılın malı olmuştu. Günümüzde kapitalizm, çok-gelişmiş kapitalizmdir. Kapitalizmin bu yeni türünün, artık, hammaddeyi ucuza getiren ve imal edilmiş malların yüksek fiyatla tüketilmesini sağlayan sömürge bağımlılıklarına ihtiyacı yoktur. Kapitalizmin emperyalist çağında söz konusu olan bu iki unsuru on katıyla telafi edecek imkanları, çok – gelişmiş kapitalizm, kendi içinde yaratıyor. Çok – gelişmiş kapitalizmin devleşmiş sınai tesisleri, bilimsel gelişmenin yarattığı imkanlardan faydalanarak, en gerekli olanından başlayıp bütün hammaddeleri insanlığın o güne kadar bilmediği yollardan çok düşük bir fiyatla elde edebiliyor, fyi cvsaflı, bol, dayanıklılığı bilimle denenmiş bir sürü hammadde… Bunlar üretimde hayali rakkamlarm gerçekleşmesine imkan veriyor; aynca sadece üretim artıklarının • 8 • yeniden üretime sokulmasıyla bir sanayi kolunun gerektirdiği asgari iş bünyesi yaratılıyor, öte yandan temel üretim mallan üstünden elde edilen büyük kârlar, bir yandan mevcut tesisleri büyütürken, bir yandan da yenilerinin kurulmasını sağlamakta. Bu ardı kesilmeyen sürecin sonu, kapitalizmin tarihinde bugüne kadar görülmemiş yoğunlukta bir üretim gücüne varmıştır. Bu yüksek verim sayesinde çok-gelişmiş kapitalizm, çok yüksek ücretler verebilmektedir. Ücretlerdeki bu artım, sadece milli sınırlar içinde öyle bir satınalma gücü artışı doğuruyor ki, bunun sonunda meydana gelen sermaye birikimini, en ateşli sömürge akıncıları, hem de en parlak zafer günlerinde, akıllarının köşesinden bile geçirmemişlerdi. Sömürgelerle metropoller arasında yepyeni ilişkilerin doğduğu -De Gaulle’ün sömürge tasfiyeciliği ve Britanya Imparatorluğu’nun Commonwealdı’ı gibi- günümüzde bu durum, kapitalizmin en gelişmiş ülkesinde, emperyalizmin henüz soğumamış yerini kapacak olan yeni bir vakıanın doğmasına sebep oldu: PENTAGONİZM. Emperyalizm epey zamandır yeryüzünden silindi gitti, öyleyse onunla birlikte onu ifade eden kelime de hayatını tamamlamış demektir. Arlık Latin Amerika’da, Asya’da, Afrika’da -ve yeryüzünün bütün az gelişmiş ülkelerindehakim olan, Lenin’in, kapitalizmin en son ve en ileri merhalesi olarak tanımladığı ihtiyar emperyalizm değildir. Şimdi karşımızdaki canavar, çok-gelişmiş kapitalizmin yarattığı pentagonizm’dir. Pentagonizm, emperyalizmin bütün özelliklerine sahiptir; hem de en yıkıcılarına, en eziyet vericilerine… Fakat emperyalizmin o kadar ileri bir şeklidir ki, aralarındaki fark, günümüzün çok-gelişmiş kapitalizmiyle ondokuzuncu yüzyılın sanayi kapitalizminin arasındaki fark gibidir. Daha şemalaştırıp ifade edersek, diyebiliriz ki, pentagonizm emperyalizme etki sahasıyla değil, etkilerinin mahiyeti bakımından benzer; 1870 Fransa-Prusya harbinde kullanılan sahra topunun Hiroşima’ya atılan atom bombasına benzemesi gibi. İkisi de ölüm getirir, ama ölüm sayısı birbiriyle aynı olmaktan çok uzaktır. Pentagonizm, bu benzeşmeye rağmen, en karakteristik çizgisi bakımından empeıyalizmden belirli şekilde ayrılır; yani sömürgelerin fethi ve orada meydana getirilen iktisadi sömürü bakımından. Pentagonizm’in, kendi öz yurdu dışında sömürgeleri istismar endişesi yoktur. Anayurdundaki sömürüsünü elverişli hale getirebilmek için, pentagonizm kendi metropolünü sömürgeleştirir. Bunu yaparken, aynen bir başka ülkenin sömürgeleşmesinde kullanılan askerî usullere başvurmak lazımdır. Bu durumda, silahı kendi öz halkına doğrultamıyacağına göre, metropol ordularını alır, başka kıtalara taşır. Yabancı topraklara saldırmak için metropol ordularını yola düzmek daha önce de, emperyalizmin geçmiş çağlarında da vardı; bundan dolayı emperyalizmin şimdi de var olduğu düşünülebilir. Ama bir yanılgı olur bu. Çünkü, askeri gücünün kullanılması değil, kullanılış hedefidir, değişen… Pentagonist bir ülkenin orduları, sömürge topraklarının fethi için harekete geçmez. Savaşın gayesi başkadır artık: Uzak bir ülkede değil, anayurtta, pentagonizmin metropolünde iktidar sağlamak. Şimdi mesele, fazlalaşan kapitallere yurt dışında elverişli yatırım sahaları aramak değil, harp sanayii üretimi için harekete geçirilmiş sayısız kaynakları kullanmaktır. Kâr, silahların ateşlendiği değil, imal edildiği yerdedir. Bu kâr pentagonizmin metropolünde sağlanır, ona boyun eğen ülkede değil. Bombardıman uçaklarıyla ilgili bir sözleşme, en zengin maden bölgesinin ele geçirilmesinden daha çok, hem de çok daha kısa sürede kâr getirir. Sözleşme imzalanır imzalanmaz para avucunun içindedir: Yani pentagonist iktidarın güdüldüğü merkezin kasasında. Askeri harekat pentagonist ül- • 10 • kcnin çok uzaklarında meydana geliyor ama, uçaklar ülkenin içinde yapılıyor; ülkenin içinde sağlanıyor dev kazançlar. Servetler ülke halkının sırtından çıkarılıyor. Bu .ülke sadece metropol, sadece anayurt olmaktan çıkmıştır artık, pentagonist iktidarın koşu alanı haline gelmiştir. Pentagonist ülke insanı bir sömürge insanı gibi sömürülmektedir bugün. Zira fabrika sahiplerini zenginleştiren bombardıman uçaklarını vergileriyle ödeyen odur. Böylece metropol en âlâ sömürgeyi kendi yurdunda bulur. Orası hem metropoldür, hem sömürge. İnsanlığın şimdiye kadar tanımadığı bu içiçelik bizi bu durumu tanımlayacak yeni bir terim bulmaya zorluyor. Artık söz konusu olan eski sömürge imparatorlukları değil. Çünkü kârların birikimi için sömürge topraklan zaruri değil bugün. Bu kârlar metropol ülkesinin sırtından sağlanıyor, öyleyse karşımızdaki, hem sömüren metropoldür, hem de soyulan sömürge. Artık söz konusu olan bir başka şeydir: «Anayurt sömürgesi».
Juan Bosch – Pentagonizm
PDF Kitap İndir |