Kerim Yavuz – Psikanalizde İlk Dini Gelişmelerin Değeri

Önümüzdeki bu çalışma, içend e bulunduğumun: yüzyılımızın psikoloji alanında büyük yankılar^uyandıran psikaüaliadeki ilk dini gelişmelerin bir değerlendirmesini ele almış bulunmaktadır. Araştırmaaıa materyalini oluşturmak Lizera başta psikanalizin kurucusu Sigmund Freud ile birlikte onun kendisinden sonra en gözde öğrencisi durumuna yükselen Cari Gustav Jung seçilmiştir. Bunların seçiliş sebebine gelince, bunu şöyl e açıklayabiliriz: Bir kere 3. Fraud. dei’inük psikolojisinin kurucusudur. Üstelik din hakkında çok şeyler söylemiştir . Başka bir deyişio din ve inançla ilgil i olara k özellikl e tartışnaya çok elvt^rişli birçok iddialar ileri sürmüştür. Hattâ psikanali z içinde birçok eserini din vi? inanç konusuria tahsis etmiştir. Psikanalizde ilk dinî geIr^şnıeleri;.’! incelendiği bir konuda, psikanalizin kurgucusunu her i k i acıdan da dişarda bırakınaic yerinde bir hareket olmadığı gibi, miimkün de değildir. C. Jung’a gelince, o genç- yaşta Freud il e tanış b:a<:tan sonra Firalarında.ıi bil^iusGİ ilişkiler çok h:ızla gelişerek kısa zamanda Freud*un en kabiliyetli ye en çok takdir ettiği öğrencisi olmuştv.c. Bu bakjcîT.


dan Freud, bu genci çok geçmeden öteki öğrencilerinin oa.rına ^oçir’^KrV: iûteuîiş ve hattâ onu yeni kurulan millctlorarası paikaac-ılia ceıniyetinin başkar^lığma getirmiı^tir*^. Böylece Juaf;, psiicanalizia kurucusundan sonra psikanalizin en büyük tem3İİCİSİ dvu^unıuna yüKseimiştir . O da Freud gibi eserlerinde dine ve inanca geniş yer vermiş, hattâ din konularına ondan daha fazla yer ayırdığım öcylemek mürûkündür. Aralarındaki bir başka ortak özellik ise^ ikisinin do meslek olarak psikiyatriyi seçmiş olmalarıdır. Aile yapılarında farklı 1) Jung aradan çok geçmeden büyük değer verdiği psikanalizi Freud-“- un elinde teK taraflı ve biras da olgunlaşmamış bulduğundan, bunun karşısında daha olgun ve daha rcuhtevaiı bir nazariye oluşturmaya girişti. Geliştirdiği p3i>:olojiye de analitik Dsikoloji adiaı verdi. Bk. Woodwcrth, Psikoloji Cereyanları, s. 139-172* – 2 – dinî atmosferlerin hakim olmasına rağmen ikisinin de yine başka bir ortak özelliği de şudur; Bakış açıları ne olursa olsun, her ikisi de din ve dinî inanç konularıyla, şu veya bu şekilde sık sık meşgul olmuşlardır. Bilindiği gibi Freud, din ve inançla fazla ilgisi-olmayan bir aile içinde büyüyüp gelişmesini sürdürürken, Jung ise dini bir meslek olarak seçen aile reisinin, yani bir papazın aile reisliği altında yetişmiştir. îJeticede çalışmada da görüleceği üzere birbirlerine zıt şartlar altında yetişen bu ünlü iki psikologdan birisi, psikanalizin kurucusu, diğeri İse kurucusundan sonra en yüksek mevkii almıştır. Bugün psikoloji alanında her ikisi de bütün dünyayı etkilemiş psikanaliz temsilcilerinin başında yer alırlar. İşte bu nedenlerden dolayı her ikisini bir arada değerlendirmenin yerinde bir hareket olduğuna inanmış buluntıyoruz. Yalnız bu arada şunu da hatırlatmakta yarar vardır.

Bilindiği üzere bu alanda Jung gibi kısa zajnanda Freud ile beraber çalışıp ve ondan ayrılarak psikanaliz içinde “Fardı Psikoloji» adı altında kendi akımını kuran bir başka psikolog da Alfred Adlerdir. O da Freud ve Jung gibi bu alanda dünyaca tanınmış önde gelen psikologlardan birisidir. Ancak ötekiler kadar din ve inanç konularıyla, meşgul olmadığından, başka bir deyişle çalışmalarında dinî konulara çok az yer verdiğinden, biz onu :ylmdXliy: bu çalışmamızın dışında bırakmış bulunoyorua. Ancak ilk fırsatta A. Adler’i de din psikolojisi açısından değerlendirene niyetinde olduğumuzu söylemeliyiz. Böylece psikanalizdeki ille dinî gelişmeler konıısuna üçüncü önemli halkanın da dahil edilmesi sağlanmış olacaktır. 0te yandan konuya muhteva bakımından bakıldığındaj şiradiye kadar gerek psikanaliz, gerı^kse kurucusu vs ileri gelen temsilcileri hakkında pek çok eserlerin yazıld3.ğı ve tartışma.!arın ya– pıldığı görülecektir* Hatta ösellikle bunların din ve inanç ila ilgili görüşleri üzerinde birçok yayınlar yspıljüiıgtır. Fakat bütün bunların gerek Freud’un» gerekse Jung»un bütün eserlerini dikkate alarak sistemli ve objektif bir biçimde ve özellikle din psikolojisi açısından ^eterince ale alınıp incelendiğini söylemek oldukça güçtür. Sciiraj konuya dinî açıdan yaklaşanların daha çok ya luristiyan kültür çevresinden dışarıya çıkmadıkları ya da çalışmalarını – 3 – belirli duaya görüşlerine dayandırmayı tercih ettikleri görülmüştür. Bu arada islam dünyasında zaman zaman çeşitli çevrelerinözellikle Freud’un kendilerini desteklemeleri veya kendilerine ters görünmesinden dolayı yanlış veya eksik bilgiler vererek daha çok sübjektif tavırlar içine girdikleri bilinmektedir. Böyle olunca yukarıda söylediğimiz bu çevrelerden pek çok kimseler bilimsel objektifliğe pek dikkat etmeden konuya daha çok nasıl yaklaşmak istemişlerse tercihlerini o yönde kullandıklarından objektif olmakta güçlüklerle karşılaşmışlardır. Bu durum ise onların bu konulardaki görüşlerine yer yer gölgeler düşürmüş, hatta şüpheler davet ederek yeni yeni tartışmaları beraberinde getirmiştir. Bununla birlikte bunların dışında kalmaya özen gösteren eserler de yok değildir.

Biz bu çalışmamızla objektif ve bilimsel ölçüler içinde şimdiye kadar bu alanda yazılmış yazı ve eserleri de imkanlar ölçüsünde dikkatle inceledikten sonra din psikolojik bir senteze doğru gitmeye gayret ettik. Öyle ümit ediyoruz ki bu çalışmamız bu alanda yapılan bilimsel çalışmalara biraz daha katkıda bulunmak suretiyle onların gelişmesine yardımcı olabilsin. Çalışmamızdaki hareket tarzımız heOckında şu noktayı hatırlatmakta yarar vardır. Bu çalışmamız, önce Sigmund. friııdl.uıı konu ile ilgili görüşlerinin oluşmasında etkili olan, özellikle kültür ve çevre şartlarının psikolojik kaynaklarını ve arkasından konu üzerindeki düşüncelerini özlü ve düzenli bir şekilde tasvir ve tasnif ederek ortaya koymayı kendisine hedef edinmiştir. Bundan sonra yine aynı şekilde C. G. Jung’ıuı görüş ve düşüncelerine,sistemli bir şekilde yaklaşılmak suretiyle gerekli açıklamalara ve analizlere yer verilmiştir. Ç^^ışınanın üçüncü aşamasında ise S. Freud ile Jung’un dinî düşünce ve görüşlerinin bilimsel ölçüler esas alınarak tahlili.ve genel bir değerlendirilmesi yapılmıştır, neticede buradan da genel sonuçlara ulaşılmaya çalışılmıştır’. II. Ondokuzuncu Yüzyılın Sonunda Psikolojinin Görünüşü İçinde bulunduğumuz yüzyılda önemli psikoloji cereyanlarından birisi olan psikanalizin doğmasına az bir zaman kala, yani 19. yüzyılın sonlarına doğru psikolojinin durumuna kısaca bir göz atmakta yarar vardır.

– 4 – 1 ) Bk. ^ücdwortb> Bugüüün Psikoloji Cereyanları, s. 4-7. 2) Bilhassa 1866»dan sonra eski psikoloji, fizyoloji, kimya ve fizik karcısında etkili olmuç ve c samana kadar onlar için yabancı olan tivrim, gelişim, degişmo, kûlıtajn, iç ve dış faktörlü r gibi yeni ^aeseleleri ortaya atmıştır. Boyleco K-ı.Ba saunanilişkiler h.ı%Xz bir şe.,.^^-^^ ^y. meye başJ.ada^ Bk. Vı’oodworth, Psikoloji Ccr-oyaîîları, s* 7-3. Bir kere psikanaliz, kendisinden önceki psikoloji anlayışına bir tepki olarak doğduğuna göre, sözünü ettiğimiz psikolojinin genel durumu bizi daha çok ilgilendirmektedir. Ondokuzuncu yüzyılın başında fizyolojinin tecrübe metodunu verimli bir şekilde kullanması psikolojiyi de yakından etkilemiştir. Bu, fizyoloji laboratuvarları yanında psikoloji laboratuvarının da ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Ancak ciddi anlamda ilk laboratuvar V/. Wundt tarafından 1879*da Leipzig’de kurulmuştur. Bundan sonra bu alanda laboratuvarlar hızla çoğalmaya başlamıştır. Bu da 1900»lerin yeni psikolojisini “Tecrübî Psikoloji” olarak ortaya çıkarmış oldu. Daha önceki psikolojinin temsilcileri delillerini kendi düşüncelerine ve genel gözlemlerine (müşahede) dayandırıyorlardı. Halbuki bu, aydınlanması gereken birçok soruları beraberinde getiriyordu. Yeni psikoloji ise elde edilen verilerin kesinlik ifade eden gözlemlere dayanmaflinı bekliyar ve bununla bütün psikolojik meseleleri inceley^bilfjceğini ümit ediyordu*^. Bu arada biyoloji ve özellikle ovrim teori^3i (SvoluûioriBtheoriö ya da tekâcrül nazariyesi) birçok ilimleri olduğu kadar 2 psikolojiyi de etkilemiş ve böylece yeni psikoloji anlayışlarının doğuşunu hızlandırmıştır. Bunun yananda psikiyatrinin tesirini de utıutîîiajr.aK gerekir. O samana kadar- sinir ve run haatalikl a n gayri ilm,î metodlarla tedavi adllirkan, yeni gelişmelerle psikiyatri hııla bilimsellik ‘c^:olliği kazamsaya başlaııaştır. Psikoloji alanında görülen ou tealrlerin kendilerirAİ iyice h.-3set:- tirmeleriyle psikolojinin feisSeıede n ayrılarak bağımsıs bir ilim olma yolunda geli,^masini h^.slandınnıştır. Öyle ki^ IBSO’lardati sonra çeşitli üniversitelerde psikoloji profesörlükleri, şubeleri ve cemiyetleri kurulmaya ve psikoloji laboratuvarları açılmaya baçlarirniştır.

Böylece o kendi teknik kavrazalarını, metodik tekliklerini ve ilişkilerini geli^,tirerek insan psikolojisini ve oriunla ilgili problemlcsrin araştırılmasını hgdef odinırıiş ve – 5 – 1) Woodworth, Psikoloji Cereyanları, s. 6; Krş. Rohracher, Sinführung, s. 1-10. 2) Bk. Woodworth, Psikoloji Cereyanları, s. 9, 11. 3) ‘<Voodworth, Psikoloji Cereyanları, s. 9. 4) Kaasen o dönemde psikologların sayısı henüz fazla oLTiamakla birlikte hızla çoğalıyor ve taraftarları giderek artıyordu. Oldukça atılgan olan bu bilginler araştırmalarını hızla genişletiyorlardı* fesela, onlar norraal yetişkin insanı inceledikleri gibi, ker.dilerine yakıo ilimlerin gelişmelerinden de yararlanarak çocuğu, genci, hastayı ve hayvanı da incelemeye keadi teşkilâtını kurmaya yönelmiştir. Görüldüğü üzere buraya kadar 19. yüzyılın sonunda psikologların daha çok nasıl çalışmak istediklerine işaret edilmiş, fakat onların görüşlerine ve çözüm getiren formüllerine pek yer verilmemiştir. Halbuki onların büyük çoğunluğu ele aldıkları konuları tarif etmek ya da sınırlarını belirlemek istedikleri zaman psikolojiyi büyük ölçüde şuur olaylarını inceleyen bir ilim olarak görüyorlardı*^.

Şu halde 19. yüzyılın sonuna doğru o, genelde şuur psikolojisi olarak anlaşılıyordu. W. V/undt bunu o zaman şöyle açıklıyordu: “Psikoloji iç tecrübe dediğimizi, yani duyumlarımızı, düşüncemizi ve irademizi tetkik eder. Buna mukabil dış tecrübenin (external e:q>erience) konusu olan şeyler vardır ki^ bunlar da tabiat ilminin mevzuunu teşkil eder'””. W. James ise “Psikoloji, hem hadiseleri, hem şartlarını kavramak üzere ruhî hayatın ilmidir. Bu hadiseler, hisler, istekler, bilgiler, muhakemeler, kararlar ve bujca benzer şeylerdir*^”, diyordu. Şu halde 1890- 1900 yılları arasındaki psikologların genelde psikolojiyi şuur olaylarını inceleyen bir ilini olaral^ gördüklerini söylemeliyiz. Bu böyle olunce, psikolojinin gayesi ise insanın şuurunu ya da şuur hallerini incelemek, onları tasvir, mukayese ve tasnif ederek belit.»li bir sis tam içinde düzenlemektir. Şu halde şuur halleri tasvire, tahlile ve sınıflamaya değer olaylar olarak araştırılmalıdır. Nitekin: o dönemde psikclüglar inceleme alanlarına davranışları ve tepkileri de dahil etmelerine rağmen, pratikte şuur olaylarını incölemeye koyulmuşlardır. Esasen o zaınanm psikologu insandan söz edince onu daha çok şuurlu, iradeli ve akıllı bir varlık olarak düşünüyordu. Yine buna ııygua olarak o dönemde insan, ruhun aydınlık, ıçıklı ve şuurlu tarafını görmek istiyor, buna karşılık onun şuur dışı denilen karanlık, görülmeyen nüfus edilmesi zor olan tarafizıı incelemeye yanaşmıyordu^.

– 6 – B. PSİKMALİZ VE DİM I, Paikanaliziû ^îlİL^^aoallciiefl – Paikolojidö önemli akımlardan birisi olan psikanaliz, yııkarıda ifade ettiğimiz anlayışa karşı gelerek ortaya çıkmıştır. Şu halde o, söz konusu psikolojik anlayışın aksine gelişen bir hareket olarak meydana gelmiş bir akımdır. Yukarıda söylediğimiz ruhun bu görülmeyen ve şuur dışında kalan karanlık tarafını yeni bjur bakış ve anlayışla ilk defa aydınlatmak üzere teşebbüse geçen bu yeni psikolojik harekete psikanaliz diyoruz. Biz burada psikanalizin başta kurucusu olan Sigmund Preud*^ olmak üzere, kendisinden sonra psikanalizin en önemli temsilcisi sayılan Cari Guatav Jung’u^ dinî bakımdan ele almak istiyoruz.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir