Lev Nikolayevic Tolstoy – Hz. Muhammed

Hz. Muhammed’e hayran bir yazar: Tolstoy Tolstoy’un Müslüman olarak son nefesini verme ihtimalini bilmek dahi bir Muhammedi olarak alabildiğine sevindirici bir durumdu bizim için. Ve bu yüzden olsa gerek, böyle bir dâhinin Hz.Muhammed ile ilgili bir derlemesinin Türkçe’ye çevrilip kazandırılmasında katkıda bulunmak şahsım adına onur vericiydi. Kaptan Cousteau Müslüman olduğunda Fransız “Match” dergisinde röportajını okumuştum ve inanamamıştım. Aynı şekilde 1983 yılının mayıs ayında, Clement Torez için de aynı dergide bir yazı okumuştum. Fransız Komünist Partisi genel başkanlığı yapmış biriydi Torez. “İnsanlık artık, komünizme değil, gerçek kıblesi olan Kâbe’ye dönecek, komünizm bitti…” diyordu ve Filistinli eşiyle birlikte, gazete ve dergilere çekinmeden pozlar ve demeçler veriyorlardı. Batı’da oldukça ünlü olan ve daha sonra Müslüman olanlar yalnızca bu isimler değildi tabi ki. Daha eskilere gidersek, Prens Bismark, Goethe ve benzerleri ile yine bir Rus olan A. Puşkin ve diğerleri de söz konusuydu. Bu diğerlerinden biri de, yazar Alev Alatlı’dan başka hemen hiç kimsenin haberi olmadığı 2000’lerin başında Müslüman olan Rusya’nın Din İşleri Başkanı Polosin’di. İlginçtir ki, Polosin bütün Rus medyasının önünde Müslümanlığını açıklarken şöyle diyordu: 13 Hz. Muhammed “Kamuoyunda şahadet ederim ki ben Ortodoks Kilisesi’nin ne papazı nede müridiyim. Artık Müslüman’ım… Kamuoyunda şahadet ederim ki ben kitaplı dinlerin Hazreti İbrahim’den başlamak üzere tüm peygamberlerinin yüce geleneği olan hakiki imanın takipçisi olarak, tek doğru dine şahitlik ettim.


Sosyal hayatımı da inançlarım doğrultusunda şekillendirmeye karar verdim. Ve Müslüman oldum.” Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanı Hıristiyan olduğunu açıklasa, büyük tartışmalar meydana gelmez mi? Hele Ortodoksluğun kalesi komşumuz Rusya’da nasıl yankılanır Polosin’in yaptığı? Ancak 1999 yılında, Rusya Ortodoks Patrikliği’nin Kamu Dernekleri ve dinî Örgütleri İlişkiler Komitesi Başkanı ve Yüksek Sovyet Vicdan Özgürlüğü Komitesi Başkanı ve Rus Federasyonu Temsilciler Meclisi “DUMA”da milletvekili de olan Başpiskopos “Viaçeslav Polosin”in (Türkiye Cumhuriyeti’nde Diyanet İşleri Başkanlığı makamına tekabül ediyor) Müslüman olması, nedense Türkiye’de hiç kimse tarafından duyulmamıştı ta ki Alev Alatlı dile getirene kadar. Polosin, Moskova Devlet Üniversitesi Felsefe Fakültesi, Zagorsk Dini Mektebi ve Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı Diplomatik Akademi mezunuydu aynı zamanda. Ben bu müthiş bilgiyi, Alev Alath’nın, “Gogol’un İzinde Aydınlanma Değil, Merhamet” isimli kitabında okuyunca, önce inanamadım. Böylesi bir olayın duyulmamasının imkânsızlığını düşündüm. Ancak biraz araştırınca yanıldığımı anladım. Polosin, Müslüman olduğunu açıkladıktan sonra başına gelebilecek tehlikeler hakkında ne düşündüğü sorulunca şöyle diyordu: “Hepimiz faniyiz, önünde sonunda bu dünyadan ayrılacağız. İnsanoğlunun vehimlerine itaat etmektense, Hakikat’e teslim olmuş olarak gitmek daha iyi!” Eşinin de Müslüman olduğunu açıklayan ve Ali adına alan Polosin, Rus steplerinde şimdilik bilinen ve daha önce 14 Tolstoy Hıristiyan olan son ünlü Müslümandı. 1978 yılında Moris Bucaille ve Roger Graudy gibi fikir adamları da Müslüman olmuştu. R. Graudy Müslüman olduğunda da aynı sevinci duymuştuk. Bunlar geçmişte komünizmin fikir babalarıydı. Kim bilir kimler nerede gizli veya açık, Tolstoy gibi İslâm’a girip Müslüman oluyorlardı da haberimiz yoktu. Tolstoy, Müslümanlığı Komünizmin en üst seviyede temsil edildiği ve fikir olarak en kuvvetli olduğu bir zamanda dile getirmişti.

O zaman böyle bir işe girişmek için belki de işkence ve idamı göze almak gerekiyordu. Tolstoy işte bunu yaptı. Sanatının zirvesindeyken ve hiçbir şeye muhtaç olmadığı bir dönemde bu işe girişmişti ki, ona bir mazeret bulmak da mümkün değildi. Yani “Zayıftı, sığınmaya ihtiyacı vardı…” diyemezdi kimse. Tolstoy, bütün bunları görerek ve bilerek Hz.Muhammed’in hadislerini derleyip Rus halkına sunuyordu. Zaten temelden yanlış olduğu belli olan komünizm veya komünizmin alt yapısını oluşturan sosyalizm onu hiç sarmamış ve tam zirvede olsa bile onun nimetlerinden faydalanmak yerine ayrılıp Müslüman gibi yaşamayı tercih etmişti. “… Benim için Muhammedilik, Haça tapmaktan (Hıristiyanlıktan) mukayese edilemeyecek kadar yüksekte duruyor. Eğer insan, seçme hakkına sahip olsaydı, aklı başında olan her Provoslav ve her bir insan, şüphe ve tereddüt etmeden Mııhammediliği; tek Allah’ı ve onun Peygamberini kabul ederdi…” Yelena Vekilova’ya yazdığı mektubun bir paragrafında yukarıdaki cümleleri kuran Tolstoy, açıkça Müslümanlığa ve İslâm dinine hayranlığını ifade ediyordu. Rusça’dan çeviride küçük nüanslar olduğunu sandığımız diğer paragrafta da İslâm dininin, diğer dinlerin düştüğü duruma düşmekten kurtarıldığını, Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği dinin en son ve en mükemmel din olduğunu vurgulayarak, diğer dinlerdeki batıl inançlara ve hurafelere dikkat çekiyordu. 15 Hz. Muhammed Hadislerden seçtiği konular da “fakirlik” ve “eşitlik” gibi kavramlarla Rus halkına ve onları aldatanlara bir ders verir nitelikteydi. Tolstoy, seçip kitaplaştırdığı bu hadislerle, gerçek adalet ve eşitliğin, gerçek kardeşlik ve fedakârlığın yerinin İslâm olduğu, hatta insana saygı ve sevginin ve daha ötesinin de yerinin İslâm olduğunu vurgulamak istemişti… Tolstoy’un derlediği hadislerden birçoğunun kaynağını tespit ettik. Tespit edemediklerimiz belki de Kütüb-ü Sitte’nin dışındaki hadislerden olması ve Tolstoy’un da mektubunda temas ettiği “az da olsa akla mantığa yatmayan ve gerçeği gölgeleyen şeylerin” yani hurafelerin bulaştığını söylediği, anlaşılmayan hususlar da bu hadislere bakarak söylenmiş sözlerdir.

Yoksa eğer Tolstoy, tek başına Kur’an-ı Kerim’i okuyup inceleme şansına ve bilgisine sahip olsa veya onu yorumlardan öğrenmeseydi, bu sözü İslâm için sarf etmezdi. Takdir edersiniz ki, Türkçe’ye yaptığımız çeviri ile risalenin kazandığı dördüncü bir kimlikten de bahsedebiliriz. Birincisi, Arapça’dan alınan hadislerin değiştirdiği ve Rusça’ya geçerken kazandığı kimlik… İkincisi, eski (klasik) Rusça’dan yeni Rusça’ya geçerken kazandığı kimlik. Üçüncüsü, Rusça’dan Azerice’ye geçerken kazandığı kimlik, dördüncüsü de Azerice’den Türkçe’ye geçerken kazandığı kimlik. Bu nedenle gerek mektuplardaki, gerekse hadislerdeki milli kültüre uygun lisanlar, daha fazla araştırma yapılmayı gerektirmektedir. Bu kitapçığı ve mektupları Azerice’ye tercüme edip bize ulaştıran değerli büyüklerimiz Prof. Telman Aliyev ve Vakıf Halilov beyefendilere, Türk okurlarına sunmak adına ısrarcı olup tercüme bitene kadar ve proje sonlanana kadar da “merak ve heyecanla” bekleyen Karakutu Yayınları Yönetim Kurulu Başkanı Rasih Yılmaz’a teşekkürlerimi sunarım. Arif Arslan Mayıs 2005 İstanbul 16 Lev Nikolayeviç Tolstoy Dâhi bir yazarın hikâyesi 28 Ağustos 1828 tarihinde Moskova’nın güneyinde yer alan Tula şehrinin Yasnaya Polyana bölgesindeki çiftlik evinde, varlıklı ve asil bir ailenin dördüncü çocuğu olarak doğdu. Henüz çocukluk çağını sürdürürken annesini yitirdi. Eğitim ve öğrenimiyle babası Kont Nikolay Tolstoy ilgilendi. Çocuk yaşlarda Fransızca ve Almanca’yı öğrendi. Babaannesi ve halaları, asil bir ailenin üyesi olarak yetişmesinde büyük rol oynadılar. Dokuz yaşını sürerken babası zehirlenerek öldürüldü. Hemen ardından babaannesini de yitirince, kardeşleriyle birlikte halaları tarafından sahiplenildi. 1844 yılında Kazan Üniversitesi’nde Doğu dilleri üzerine öğrenim görmeye başladı.

Bu tarihlerde kendini bohem yaşama kaptırdı. İçki, kadın ve kumar ile geçen bu dönemde öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. 1845 yılında bu kez hukuk öğrenimi görmeye başladı ama bunu da tamamlayamadı ve iki yıl sonra okuldan kovuldu. On dokuz yaşına geldiğinde ailesinden kalan mirasın varislerinden biri olarak genç yaşında büyük bir servetin sahibi oldu. Yasnaya Polyana’daki çiftlik evi de mirasta ona kalmıştı ve yaşamını çok sevdiği bu evde sürdürmeye başladı. 17 Hz. Muhammed 1851 yılında, üzerinde derin etkiler bırakacak olan Kafkasya’ya gitti. Kafkasya’da bir askerî okula devam ederken 1853’te Osmanlılara karşı savaşmak üzere görev aldı. 1854’te Kırım ordusuna atandı ve Kırım Savaşı’na katıldı. 1856 yılında ordudaki görevinden ayrıldı. Çocukluk anılarını anlattığı ve ilk eseri olan “Çocukluk”u 1851 yılında henüz yirmi üç yaşındayken yazmaya başladı. Üzerinde büyük etkiler bırakan Kafkasya’daki halkların yaşamlarını, 1852 yılında kaleme aldığı “Hacı Murat” ve “Kazaklar” adlı romanlarında, Kırım Savaşı’nda yaşadıklarını ise 1855 yılında yayınladığı “Sivastopol Hikâyeleri”nde anlattı. 1857 yılında ilk önce Almanya’ya, ardından da 1860’da İngiltere, İsviçre ve Belçika’ya seyahat etti. Bu ülkelerin önde gelen düşünce insanları ve yazarlarıyla tanıştı. 1861 yılında Rusya’ya geri döndü ve Moskova’nın tanınmış doktorlarından Bers’in kızı Sofya ile 22 Eylül 1862 tarihinde evlendi.

Bu tarihten itibaren çiftliğine çekilerek sade bir yaşam sürmeye, sadece edebiyatla ve ailesiyle ilgilenmeye başladı. 1863 yılında en büyük eseri sayılan Savaş ve Barış’ı yazmaya başladı. Bu kitabın yazımını 1869’da tamamladı. 1873 yılında Savaş ve Barış’tan sonraki en güçlü eseri sayılan Anna Karenina’yı kaleme almaya başladı. Üç çocuğunu ve halalarını yitirdiği talihsizliklerle dolu üç yıla yakın bir dönem içinde bu eserini bitirdi. Hasta olan erkek kardeşinin ölümünün kendisinde uyandırdığı etkiyle, yaşamının sonuna kadar hiç eksilmeyecek ve sonu gelmeyecek olan karmaşalarını anlattığı “İtiraflarım”ı kaleme almaya başladı. “Savaş ve Barış” ile “Anna Karenina” dan sonra bir diğer güçlü eseri olan Diriliş’i, Anna Karenina’yı yazmayı ta18 Tolstoy marnladığı 1876 yılından yirmi yıl sonra yazmaya başladı. Bu zaman süresince yaşamında büyük sarsıntılar geçirdi ve dünyaya, insana, yaşama bakışında köklü değişimler yaşadı. Bu değişimlerle birlikte teolojinin ağırlığının hissedildiği, Allah, insan, yaşam ve ölümün sorgulandığı eserler kaleme aldı. “Din Nedir”, “İvan İlyiç’in Ölümü”, “İnsan Ne İle Yaşar”, “Üç Ölüm” ve “Ölüm Manifestosu” gibi roman ile hikâyelerinde bu temalar yoğun biçimde yer aldı. 1891-92 yıllarında Rusya’da yaşanan kıtlık ve salgın hastalık döneminde şahit olduklarının, bunun hemen ardından da en sevdiği çocuğu olan kızı Vanişka’nın yedi yaşında ölmesinin getirdiği ruh haliyle manevî yaşamı alt üst oldu. 1896 yılında ilk cümlesini kurduğu Diriliş, 1899 yılında tamamladı. Aynı tarihte, giderek artan huzursuz ruh hâlinin yansımalarının yer aldığı “Kreutzer Sonatı”nı yazmaya başladı. Evliliğinin ilk yıllarında başlayan aile kavgalarının artık dayanılmaz hâl aldığı bir anda, ardında karısına yazılmış bir mektup bırakarak Yasnaya Polyana’daki evini terk ettiğinde tarih 9 Kasım 1910’u gösteriyordu ve Tolstoy seksen iki yaşındaydı. Kendisini, yaşamın anlamını ve Allah’ı arayışı bütün ömrü boyunca süren Tolstoy, evini terk ettikten birkaç gün sonra Odesa-İstanbul üzerinden Bulgaristan’a gitme hazırlığı yaparken yolda zatürreye yakalandı.

Astapovo’daki metruk tren istasyonunun bir odasında 20 Kasım 1910 sabahı saat 06:05’te gözlerini yaşama kapadı. Vasiyeti üzere, yaşamının en güzel dönemi olarak nitelendirdiği çocukluğunun geçtiği kardeşleriyle birlikte oyunlar oynadığı, Yasnaya Polyana’daki çiftliğinin gölgeli ve sessiz bir köşesine gömüldü.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir