Marcus Chown – Büyük Patlamanın Işığı, Zamanın Başlangıcından Gelen Mesaj

Oluşumun en eski fosilidir • Üzerinde evrenin bebeklik fotoğrafını taşır • Evrendeki ış ığın yüzde 99,9’nun kaynağıdır • Etrafınızdaki havadadır, şu anda bulunduğunuz odada bile sizinledir • Kaşifleri onu güvercin dışkısının ışımasıyla kanştırdılar (Yine de Nobel Ödülü ‘nü kaptılar) Büyük Patlamadan artakalan ısının hikayesini anlatan Büyük Patlamanın Işığı ilk defa ı 993’te yayımlandı. Bu ısının izlerini bugün de bulmak mümkün. TV’yi açın ve kanallar arasında dolaşın. Ekranınızdaki akımın yüzde biri Büyük Patlamadan gelen ışınımdır. 1 TV anteni tarafından yakalanmadan önce, uzayda 13,7 milyar yıldır yol almaktadır ve dokunduğu son şey Büyük Patlamanın ateştopudur. Kitapta çok sık geçen radyasyon terimi yerine Türkçe karşılığı olan “ışınım•ı kullanacağız -yn. Büyük Patlamanın Işığı, geçen yüzyılın en büyük evrenbilimsel keşfi olan Büyük Patlama ışınımını bulan kişilerin ve bunu görüntülemek için 1992’de inşa edilen NASA’nın Kozmik Ardalan Kaşifi (COBE)2 uydusunun hikayesini anlatır. Kitabın yazılmasını tetikleyen, COBE’nin çektiği, evrenin olağandışı bebeklik fotoğrafıdır. Stephen Hawking bunu “Yüzyılın, hatta tüm zamanların keşfi” olarak tanımlamıştı. COBE’den George Smoot, “Tanrı’nın yüzünü görmek gibiydi” dediğinde kıyamet koptu. Hikaye tüm dünyada TV ve gazetelerde yer buldu ve söylentiye göre Smoot, sonradan Wrinkles in Time [Zamanda Çizgiler) adını alacak kitabı için 2 milyon dolar avans aldı. Ben bu aşamada devreye girdim. Londra’da New Scientist için çalışan bir bilim haberleri editörü olarak konuyu takip ediyordum. Üniversite günlerimden Büyük Patlama ışınımıyla ilgili bir şeyler de hatırlıyordum. Bir iş arkadaşım: “Neden bu konuda bir kitap yazmıyorsun?” diye sordu.


Ben de, “Evet, deneyebilirim” diye düşündüm. İki sayfalık bir taslak hazırlayıp birçok yayıncıya gönderdim. Pek çok red cevabından sonra taslak, Jonathan Cape’den Neil Belton’un eline geçti. Neil, “Harika” dedi “Neden olmasınr (Eklemeliyim ki, fiyat 2 milyondan oldukça düşük bir rakamdı.) Bu anda midemde bir düğüm hissettim. Daha önce hiç popüler bilim kitabı yazmamıştım. Yapabileceğimi bilmeden “Yapabilirim.· demiştim. Hikayenin yansını bile bilmiyordum. Gidip NASA’dakilerle ve COBE’de çalışanlarla konuşup tüm verileri toplayabileceğimi umuyordum. Sonra da oturup tutarlı, anlaşılır, merak uyandıran ve sohbet tarzında bir kitap yazmam gerekiyordu. Daha önce yazdıklarımdan çok daha uzun bir şey. Başarabilir miydim? Neredeyse tam zamanında yetiştirdim. Kitap basıldı ve bir sürü harika şey oldu. örneğin Focus dergisi 200.

000 kopya istedi ve tanıtım için dergiyle birlikte verdi. Muhtemelen bu nedenle Büyük Patlamanın Işığı en çok satın alınan olmasa da, Hawking’in Zamanın Kısa Tarihi’nden sonra en çok okunan popüler bilim kitabı oldu. Buna ek olarak Rhône-Poulenc Bilim Kitap ôdülü’nde de ikincilik aldı. 2 Cosmic Background Explorer -yn. 1992’nin üzerinden uzun zaman geçti. Ancak Büyük Patlamanın Işığı kaşiflerinin ağzından Büyük Patlama ışınımının keşfini anlatan tek kitap olmaya devam etti. Süreçte rol alan herkesle konuştum, bazıları artık hayatta değil; bu nedenle kitap, bilim tarihindeki önemli bir bölümün eşsiz bir metni olarak görülebilir. Bunun da ötesinde konu güncel kalmaya devam etti. Sadece oluşumun ışınımı gizemlerini açığa vurmaya devam ettiği için değil, üstüne COBE’den iki bilim insanı John Mather ve George Smoot 2006’da Nobel ôdülü’ne layık görüldü. Yeni bir baskı hazırlamak için zamanın geldiğini düşündüm, şimdiki yayınevim Faber & Faber de aynı fikirdeydi. Jonathan Cape’de kitabı onaylayan Neil Belton o kadar iyi bir editördü ki, Faber’de kurgu-dışı edebiyat bölümünün başına geçtiğinde peşinden gitmiştim. Kitabın yayımlanmasından sonra pek çok gelişme oldu, en önemli ikisini kitaba ekledim: 2001 ‘de COBE’nin varisi NASA’nın Wilkinson Mikrodalga Anizotropi Uzay Roketi’nin (WMAP) fırlatılması ve 1998’de evrenin en büyük kütle bileşenin keşfi. Kara enerji görünmezdir, tüm uzayı doldurur ve itici kütleçekimi evrenin genişlemesini hızlandırır. Yine de bunun ne olduğunu henüz kimse bilmemektedir. WMAP evrenbilimin kesinlik çağına öncülük etti; evrenin tam olarak 13,7 milyar yaşında olduğunu ve sadece yüzde 2’sinin görünür olduğunu keşfetti (Yüzde 23’ü görünmez kara madde, yüzde 73’ü görünmez kara enerjidir ve geri kalanın henüz sadece yarısını görüntülenmiştir.

) Buna ek olarak Büyük Patlama ışınımında evrenin muhtemelen bir başka evrenle çarpıştığını kanıtlayan anormallikler vardı. Büyük Patlamanın Işığı babama adanmıştır. Tuhaf bir rastlantıyla bugün, ölümünün onuncu yılında kendimi bu güncel baskıya önsöz yazarken buldum. Bugün muhtemelen yıldönümünde ne yapacağımı şaşırmış duruyor olacaktım, babam hakkında yazmaktan daha iyi bir fikir olamazdı. Sekiz yaşındayken Noel hediyesi olarak bana Dr H.C. King’in Gökbilim Kitabı ‘nı alan babamdı. Televizyonda Ay’a inişi izlemek için beni yataktan kaldıran da babamdı. Kuzey Londra’da üst kattaki dairemizde pencereden uzattığım, kuzey karayolunun ışıldayan turuncu sisi üzerinden Venüs’ün hilali ve Saturn’ün halkalannının gergin görüntülerini izlediğim ufak teleskopu alan yine babamdı. Bende hayatım boyunca sürecek yıldız tutkusunu ateşleyen gökbilim kitabını neden almıştı? Hala şansım varken sormayı istediğim sorulardan biri de budur. Diğer bir gizem de babamın bana olan inanılmaz, bazı zamanlar neredeyse saçmalık derecesindeki güveniydi. Bir keresinde bir arkadaşımın bilim kitabı ödülü aldığını söylediğimde ilk tepkisi, “Marc, ödülü sen almalıydın• olmuştu. “Ama baba, yanşmaya katılmadım kW “Ondan çok daha iyisin Marc.” “Ama bu yıl konuyla ilgili bir kitap bile yazmadım.” “Söylediğim gibi, ödülü sana vermelilerdi.

” “Ama baba … ” Sonunda tartışmayı bıraktım. Gözden kaçmış olmam fikrinden cayması mümkün değildi. Ne yaparsam yapayını babam o konuda mükemmel olacağıma inanıyordu. Pasadena Caltech’e gittiğimde, babam Nobel Fizik Ödülü alacağımdan ve NASA uzay programını yöneteceğimden emindi. Araştırmayı bırakıp İngiltere’ ye dönüp gazeteci olmaya çalıştığımda Pulitzer ôdülü’nü alacağımı öngördü. Bugüne kadar hala hayret ettiğim ve bir türlü anlayamadığım şuydu ki, babama göre her şeyi yapabilirdim ben. Hayatımın çoğunda babamın bu güveni hep oradaydı, soluduğum hava gibiydi; ama ben neredeyse hiç fark etmiyordum. Fark edecek kadar ciddiye almamıştım. Herkesin başına geldiği gibi, ben de ancak babam gidince bunların ayırdına vardım ve meraklandım: Bu sarsılmaz inancı nereden geliyordu? İlk günden beri, ben boş bir kutu, önemsiz pembe bir su kabarcığıyken bile orada olduğuna göre, bende kendinde olan bir şey görmüş olmalıydı. Babam Londra’nın kuzey banliyölerinde, Muswell Hill’in genişleyen belediye yerleşkelerinden Coldfall Estate’te doğdu. Sadece bu bile onu bazı olasılıklardan mahrum bırakmaya yeterdi ki, üstüne bir de doğduğu yılla da kısıtlanmıştı: 1934. Berlin veya Stalingrad’da doğan yaşıtlarından daha şanslı olsa da, yine de Coldfall Okulu’ndan dışan ilk adımını attığında patlak veren !kinci Dünya Savaşı’nın bir kurbanıydı. Savaşın eğitimi engellemesinin en belirgin etkisi öğrenimi baltalayan Alman hava saldmlanydı; fakat görünmez etkisi, enerjik öğretmenlerden erkeklerin askere alınması, kadınların fabrika veya tarım alanlanna çalışmaya gönderilmeleriydi. Yerlerini, ulusal acil durum nedeniyle emekliliklerinden çağnlan ve çocukların şımanklıklarına hedef olan antikalaşmış öğretmenler alıyordu. Savaş sona erip gençler geri dönmeye başladığında işler biraz düzeldi.

Fakat Coldfall Okulu’nun temel sınırlamalanndan kaçış yoktu. 5’ten 15’e her çocuğıın devam ettiği, herkese tek tip eğitim sunan bu kurum kötü bir okul değildi; ama başarı odaklı da değildi. Bir kız çocuğu için beklentilerin zirvesi sekreterlik meslek yüksekokulu, erkek çocuğu içinse kolay bir mühendis çıraklığı, mesleki ehliyet için çalışma şansı sunan, tek serbest gün modelli teknik yüksekokulda okumaktı. On beşinci yaş gününde babam, postanede çıraklık yapmak üzere okuldan aynldı. Postanedeki işini biliyor olmalıydım; fakat ne zaman lafı geçse dikkatimi vermeden dinlediğim konulardan biriydi ve bir gün gelip hayat hikayesini böyle merak edeceğimi hiç düşünmemiştim. Tele-yazıcıda çalıştığını hayal meyal hatırlıyorum. On sekiz yaşında vatani görev çağnsı geldiğinde Royal Signals’a atanmasının nedeni de bu olmalı. Babamın bana olan olağandışı güveninin kaynağının bundan sonraki yıllarda yattığını sanıyorum. Etkili ve ufku genişleten bir deneyimdi, pek çok yönden benim için üniversiteyle karşılaştırılabilir, her ne kadar babamın deyimiyle ben “gübre ve kurşunlann içinde çalışmak” zorunda kalmasam da. Savaş sırasında İngiliz sahillerini ziyaret etmek imkansızdı; ama şimdi babam, masmavi Akdeniz üzerinden Kıbns’a uçakla gidiyordu, ki 1952’de bu son derece sıradışı bir deneyimdi. Yine de üzerinde derin bir etki bırakan, gördüğü yabancı yerler değil, içine kanştığı insanlardı. Herkesin bildiği gibi ordu çok değişik geçmiş ve statüden gelen insanlan bir araya getirir. Bunun etkisi göz ardı edile- mez. Babam hayatında ilk defa, kendi sınıfından kişilerde asla rastlanmayan, gerçek üniversitelerde okumuş insanlarla karşılaştı. Yorksbire Catterick’tek:i altı haftalık zahmetli temel eğitimde, sonra Episkopi’deki radyo dinleme görevinde ilk öğrendiği şey hiç de aptal olmadığıydı.

Tam tersine, mors alfabesini en hızlı kaydeden bir avuç operatörden biriydi. Böylece zaten bildiği bir şey desteklenmiş oldu. Küçükken Define Adası, Otuzdokuz Basamak, Kral Süleyman ‘ın Madenleri gibi macera klasiklerini doymak bilmeden okumuştu. Buna ek olarak, Homsey Kurulu’nda bir dekoratör ve boyacıdan öte olmayan kendi babasının nasıl kıvrak zekalı olduğunu da biliyordu. Ailedeki bir söylentiye göre, küçük bir devlet okulunun giriş sınavlannı kazanmış; fakat muhtemelen ekonomik nedenlerle gidememişti. Bu şansızlıklar, bir de Batı Cephesi siperlerinde geçirdiği yıllar olmasa büyükbabam daha başka yerlerde olabilirdi. Bence babam için ordu bir kendine güven kaynağı oldu. Bir beyni olduğunu keşfetti veya doğruladı. Fakat 1950’lerin sert ortamında işçi sınıfından bir ailede büyüyen biri olarak bir yerlere gelme olanağı yoktu; ama kendi kızı ve oğlu bunu başarabilirdi. Haziran 1959’daki bir sıcak bava dalgası sırasında dünyaya gelmişim Hayatımın ilk altı ayında ailem, Doğu Fincbley sıra evlerinden birinde, tek odada sefil koşullarda yaşıyordu. Finchley’in yeni parlamento üyesi, bölgeye müdahalelerde bulunmaya başlayınca, ailem onlara yaşayacak daha iyi bir yer bulacağı konusunda umutlandı. Buldu da. üç hafta sonra, daha modern bir mülkte iki odalı bir eve taşınmalannı teklif eden bir mektup geldi. Mektupta: “Parlamento üyesi olarak ilk başarım bu” yazıyordu. “İmza: Margaret Thatcher.

” Şans babamdan yana olmamıştı; ama benim tarafımdaydı. Londra’nın varlıklı kıyı ilçelerinden Barnet’te iyi okullar vardı ve ailemin bireyleri para kazanmak için on beş yaşında okuldan ayrılmakla neler kaçırdıklarının farkındaydı. Beni ve kız kardeşimi her konuda desteklediler, bizi kütüphanelere götürdiller, kitaplar getirdiler. Benim haberim olmasa da 1960’ların ortalannda okula başladığımda İngiliz üniversiteleri eşi benzeri görülmemiş bir genişleme sürecinden geçiyordu. Önceden sadece bir avuç şanslı kişi üniversitelere burs alabilirken, şimdi pek çok öğrenciye burslar veriliyordu. Ben eğitim sisteminde ilerlemeye devam ederken kapılar sürekli açılıyordu; ama bunu fark etmiyordum bile. Ailede üniversiteye ilk giden ben oldum, ardımdan da kardeşim. Mezun olunca Caltech’e doktora yapmaya gittim, burada Nobel Ödüllü Richard Feynman gibi kişilerden ders almaya başladım. Babam Londra’ya yağan uçan bombaların şarapnellerini toplarken, Feynman New Mexico çöllerinde ilk atom bombasının inşasına yardımcı olmuştu. Artık galiba babamın bana olan güveninin nedenini anlıyorum. Başka bir yerde başka bir zamanda doğsa neler başarabileceğinin farkındaydı. Bu sadece kendi kanaati de değildi, l919’da Somme ve Rusya’da hayatta kalan büyükbabam da aynı görüşteydi. Babamın potansiyeli, kazara doğduğu yer ve zaman nedeniyle açığa çıkamamıştı. Benim potansiyelimse tam da bu nedenle ortaya çıkabilmişti. Büyük Patlamanın Işığı benim ilk popüler bilim kitabımdı ve bundan sonra biri çocuk kitabı olmak üzere altı kitap yazdım.

Ailemdeki diğer nesillerin yapamadığını yapmış, başarmaları mümkün olmayanı başarmıştım. Bunun için aileme minnettarım. Babam başarılarımın çoğunu göremedi; fakat bunun bir önemi yok. Görmesi gerekmiyordu. Her zaman biliyordu. İnancı vardı. Mutfak masasında birer fincan kahveyle otururken şöyle dediğini hatırlıyorum: “En çok satanlar listesine gireceksin Marc.H “Ama baba … ” diye itiraz ettim. O zamanlar teslim tarihi yedi yıl geçmiş bir kitabı bitirmeye çalışıyordum, yani biraz sinirliydim.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir