Mümin Sekman – Her Şey Seninle Başlar

Ünlü bir bilgeye (Eflatun), insanoğlunun en şaşırtan davranışlarım sordular. Şöyle cevapladı: • İnsanoğlu çocukluktan sıkılır, büyümek için acele eder, sonra da çocukluğunu özler! • Önce para kazanmak için sağlığını harcar, sonra da yitirdiği sağlığını geri kazanmak için parasını! • Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşar, sonra da hiç yaşamamış gibi ölür! • Hayata hazırlanmaya o kadar zaman harcar ki, hayatını yaşamaya vakti kalmaz. • Yarınını o denli düşünür ki, bugünün elinden kayıp gittiğini fark etmez bile. Oysa hayat geçmişte ya da gelecekte değil, şimdiki zamanda yaşanır. 1 Okul hayatında ‘hayat bilgisi’ dersi gördüğümüz halde, hayat okulunda ezberimiz neden karışıyor? Çünkü okullar bizi hayata değil, sınavlara hazırlıyor. Bu yüzden okul hayatı ile hayat okulu arasındaki farklardan yaşam şaşkını oluyoruz. 1. Okul hayatında sınavlar önceden haber verilerek yapılır ve notumuz yüzümüze söylenirdi. Oysa hayat okulunda insanlar bizi habersizce ‘sınava çekiyor’ ve yargılarını genellikle içlerinde tutuyorlar. 2. Okul hayatında anlatılmayan konudan soru sorulmazdı, hayat okulunda soru çıkabilecek her konuyu bilmemiz bekleniyor. 3. Okul hayatında notumuz ‘objektif’ rakamlarla karnemize yazılırdı, oysa hayat okulunda sübjektif kanaatlerle ‘notumuz’ veriliyor. 4. Okul hayatında soruların tek doğru cevabı vardı, hayat okulunda kişiye göre değişen doğru cevapları bilmemiz gerekiyor.


5. Okul hayatında bulunduğumuz sınıftan daha aşağıya düşmezdik, hayat okulunda ‘sınıftan düşmek’ mümkün! 6. Okul hayatında önce dersimizi öğrenir sonra sınava girerdik, hayat okulunda önce sınava çekilip sonra ‘dersimizi alıyoruz!’ 7. Okul hayatında tek dersten sınıfta kalanlara ‘bir ek sınav hakkı’ daha verilirdi, hayat okulunda bir fırsatı kaçırıp son vagona atlayamayanlar için ‘tek fırsat hakkı’ yok. Hayatın kullanma kılavuzunu yanımıza almadan geliyoruz hayata. Nasıl yaşayacağımızı yaşarken öğreniyoruz. Yaşamak istediğimiz hayat, yaşadığımız hayat ve yaşamamız istenen hayatın iç açılarının toplamından ‘ortaya karışık’ bir hayat çıkarıyoruz kendimize. Peki ana kumanda masasına bir uçağın pilot kabini kadar yabancı olduğumuz bu hayattan istediklerimizi ne kadar alabiliyoruz? 2 Neden ‘isteyen’ herkes başarılı olamıyor? Ne zaman kalabalık bir gruba konuşma yapsam hemen sorarım: “Kimler başarılı olmak istiyor?” Katılımcıların % 99’u “ben” anlamında ellerini kaldırır. Gülümseyerek teşekkür ederim. Ardından ikinci soru gelir: “Peki sizce insanların yüzde kaçı başarılı, mutlu ve yaşadığı hayattan memnun? Yüzde kaçı hayal ettiği hayatı yaşıyor?” Gelen cevap: “% 5 ile % 10 arasında!” Yaş, eğitim, cinsiyet fark etmeksizin aynı soru üç aşağı beş yukarı aynı cevabı getiriyor. Ne ilginç bir sonuç değil mi? Bu kadar çok insanın istediği, bu kadar az insanın elde edebildiği başka ne var dünyada? Sosyal başarı, maraton yarışlarına benzer. Yarışın başında 100 kişinin 99’u kazanmak istediğini söyler, yarışın sonunda 10 kişi kalır. Peki kaybeden % 90’lık kesim nereye takılıyor? Neden ‘isteyen’ herkes başarılı olamıyor? Dünyada daha çok başarılı insana yer ve talep varken, neden bu kadar az ‘başarılı’ insan var? Bu sorulara bulduğum cevaplar beni bu kitabı yazmaya zorladı. Daha fazla başarılı olmak istemeniz sizi bu kitaba getirdi. Başarıyla randevunuza hoş geldiniz! İnsanları başarısızlık bölgesinde durduran ne? Yıllar önce bir gün, bir tatil köyünde seminer için konuşma sıramın gelmesini bekliyordum.

Birden aklıma bir soru geldi. İnsanların çoğu başarısızdı, mutsuzdu, yaşadığı hayattan memnun değildi ama bu durumu değiştirmeye dönük güçlü bir çaba içerisinde de değildi. Bu insanları durduran neydi? Seminer başlar başlamaz katılımcılara sordum: Hayatta başarılı olmak istiyor musunuz? Evet! 3 Başarılı olmak için neler yapmanız gerektiğini biliyor musunuz? Evet! Bunları niçin yapmanız gerektiğini de biliyor musunuz? Evet! İsterseniz nasıl yapabileceğinizi biliyor musunuz? Evet! Yapmamakla neler kaybettiğinizi biliyor musunuz? Evet! Yaparsanız neler kazanacağınızı biliyor musunuz? Evet! O halde sizi durduran ne?!!! Dışarıdan ellerine kelepçe takan olmadığına göre, insanların içinde olup da ellerini kollarını bağlayan neydi? Bir süre sonra cevabı buldum: Atalet! Ataletin kelime anlamı ‘eylemsizlik hali’dir. Bir insan bir işi yapması gerektiğini biliyor, niçin yapması gerektiğini biliyor, isterse nasıl yapabileceğini biliyor, yapmazsa ne kaybedeceğini biliyor, yaparsa ne kazanacağını biliyor ama yine de yapmıyorsa, o kişi atalet halinde yaşıyor demektir. Yaklaşık beş yıl araştırmalar yapıp ataleti yenmek hakkında Türkçe’deki ilk kitapları yazdım. Niçin ataleti yenmek bu kadar önemli? Çünkü rekabet üzerine kurulu yeni dünya düzeninde atalet halinde yaşayarak hayatta kalmak imkânsız. Ataleti Yenmek Dizisi’nin sloganı olan bir Afrika atasözü bu gerçeği mükemmel açıklar: “Afrika’da her sabah bir ceylan uyanır. En hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini, yoksa ona yem olup öleceğini bilir. Afrika’da her sabah bir aslan uyanır, en yavaş ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini, yoksa açlıktan öleceğini bilir. Aslan ya da ceylan olmanızın önemi yok, yeter ki her sabah kalktığınızda koşmanız gerektiğini bilin.” Cam tavan sendromu Bu kitapta neyin peşindeyim? Atalet, insanların yapabilecekleri ve yapmaları gereken bir şeyi yapmamalarıydı. Peki insanların neyi yapabileceğine olan inancını belirleyen şey neydi? İnsanların hayal gücünün tavan yüksekliğini belirleyen nedir?

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir