Mümin Sekman – Limit Sizsiniz

Hayata geldiğimiz yer ile hayatta gelmek istediğimiz yer arasında geçiyor ömrümüz. Zorluklardan seçmeli hayatlar yaşıyoruz. İsteklerimiz imkânlarımızla orantılı değil. Seçtiğimiz her şey için, başka bir şeylerden vazgeçmemiz gerekiyor. Sevdiğimizi seçtikçe mutlu, seçtiğimizi sevdikçe huzurlu oluyoruz. En çok istediğimiz şeyler hiç istemediklerimizle iç içe geçmiş halde çıkıyor karşımıza. İstediğimiz birçok şeye ulaşmak için istemediğimiz birçok şeye katlanmak zorunda kalıyoruz. Sevmediklerimizi sevdiklerimize bedel koyuyor hayat. Hayatımızı şekillendiren bazı şeyler elimizde, bazıları değil. Hayat oyununun bazı kuralları belli, bazıları değil. Bazılarımız şartlara şekil veriyor, bazılarımıza şartlar şekil veriyor. Bazılarımız dünya rekoru kırmak için çalışıyor, bazılarımız “dünya dekoru” niyetine yaşıyor. İşimiz ile içimiz arasında geçi(ni)p gidiyoruz. Toprak üstünde farklı sınıflarda yaşayıp, toprak altmda eşitleniyoruz. “Avuçlarımız sımsıkı halde dünyaya gelip, ellerimiz açık şekilde dünyadan gidiyoruz.


”1 2 Y a ş ım ız büyüdükçe h a y a lle rim iz k ü ç ü lü y o r , h a y a lle rim iz küçüldükçe k ıs k a n ç lık la rım ız h ü y ü y o r. Hem yaratıcı, hem yıkıcı taraflarımız var. Kendimizi bir yandan inşa, bir yandan tahrip ediyoruz. Cesaret ile korku, bilgelik ile cehalet, zarafet ile zorbalık, iyilik ile kötülük, şefkat ile şiddet aynı anda içimizde yaşıyor, çatışıyor, bize egemen olmaya çalışıyor. İçimizdeki dengesizliklere rağmen dengeli bir hayat kurmaya çalışıyoruz. Kendin yap mobilyalar gibi hayatımız. Evine aldığı modüler mobilyayı kendi başına monte etmeye çalışanlar gibi yaşıyoruz. Biraz kılavuza bakıyoruz, biraz birbirine uyan malzemelere. Elimiz alıştıkça aklımıza güveniyoruz, kafamız karıştıkça kılavuzlara. Hepimizin derdi, parçaları doğru birleştirip, anlamlı ve işe yarar bir şey ortaya çıkarmak. Beynimiz hayat dekoderi gibi çalışıp olan biteni çözmeye çalışıyor. Acaba tersten gelseydik daha iyi mi çözerdik hayatı? Ölümden doğsaydık hayata. Önce yaşlılığı yaşasaydık. Sonra orta yaşı. Sonra gençliği.

Sonra çocukluğu. Sonra da bebek olup doğumla ölseydik. Neden olamasın ki? Şimdiki gibi önce yaşayıp sonra anlamazdık hayatı, önce anlayıp sonra yaşardık. Acaba hangisi daha iyi olurdu?2 Neden h a ş a rılı olm ak b a zıla rım ıza b ir iilin basket topu üze rind e d ö rt a ya ğ ıyla d urm ası k a d a r z o r g e liyo r? Hepimiz kendimiz için, kendimize göre, kendimiz tarafından tasarlanmış bir hayat yaşamak istiyoruz. Birçoğumuz bunu başaramıyoruz. Neden başarılı bir hayat yaşamak bazıları3 miza bir filin dört ayağıyla bir basket topu üzerinde durabilmesi kadar zor geliyor? Bir düşünün, şu yaşlı gezegende bugüne kadar kaç insan yaşadı? Bazı tarihçilere göre 100 milyar kişi! Bunların ne kadarı başarılı olmayı istedi? Muhtemelen, yüzde doksanı! Ne kadarı bunu başarabildi? Ne kadarı hayal ettiğini hayatında görebildi? Belki yüzde onu, belki yirmisi! Yapabilenler nasıl yapabildi? Yapamayanlar neden yapamadı? 35 yaşma kadar Makedonya’dan Hindistan’a her yeri fetheden Büyük İskender’i, Korsika’nın bir köyünden çıkıp Avrupa’yı yerinden oynatan Napolyon’u, babasına çocukken verdiği sözü tutmak için 50 bin askerle Alp dağlarındaki kayaları eriterek aşıp Roma’ya saldıran Kartacalı Hanibal’i, 21 yaşında gemileri karadan yüzdürüp İstanbul’u fetheden “Fatih” Sultan Mehmet’i bu kadar büyük başarıya götüren iç güçler nelerdi acaba? Az değil, 100 milyar insan yürüdü bu dünyanın üzerinde. Kimi iz sürdü, kimi iz bıraktı. Geldiler, kendilerince yaşadılar ve gittiler. Bazıları kum tanesi kadar önemsenmediler, bazıları adlarına kumdan anıtlar diktirdiler. Bazıları sadece geçinme derdindeydi, bazıları ise ismini tarihe geçirme. Tarih, ne görkemli bir insan galerisi. Lif damlalık özet: Kan, ter ve gözyaşı! T a r ih i y a p a n la r ve ta rihin m a lze m e le ri! Mark Twain’e göre insanlar ikiye ayrılır: Tarihi yapanlar ve tarihin malzemeleri! 4 Tarihi yapanların öykülerini biliyoruz, ya “malzemelerin” öyküleri? Tozu dumana katanları biliyoruz ya tozu dumanı yutanların hikâyesi? Baş aktörleri biliyoruz, ya fondakiler? “Büyük” İskender’e karşı savaşan Pers ordusunun en öndeki o “küçük” askerinin öyküsü neydi acaba? “Dünya tarihi büyük adamların biyografilerinden ibarettir,” diyen Thomas Carlyle’e inat, bugüne kadar yaşamış tüm “sıradan” insanlar içinden bir kişiyle röportaj yapma imkânınız olsaydı, kimi seçerdiniz? İlk atom bombasının düştüğü yere en yakın kişi her kimse, o olabilir mi mesela? Belki elinde market poşetiyle alışverişten dönen biriydi, belki de o an akşam evde yemekte ne olduğunu düşünüyordu ve aniden kafasına atom bombası düştü! Sıradışı sonuçları olan şeylerin sıradan bir şekilde gelişmesi ne ürkütücüdür. Ac a b a ta rih te k i en biiyiik b a ş a r ıy ı kim g e rç e k le ş tir d i? Resmi tarihe geçmese de, tarihte geçen en büyük başarı öyküsü neydi acaba? O en büyük başarıyı gerçekleştiren kimdi? Onun başarıya dair bildiği, diğer insanların bilmediği neydi? Onun “fabrika ayarlarında” olup da diğer insanlarda olmayan neydi? Onun gündelik hayatta yapıp da diğer insanların yapmadıkları neydi? Onun başarı hakkında inandığı, diğer insanların inanmadığı neydi? Onun ailesinde gördüğü, diğer insanların görmediği neydi? Onun bildiğini bilerek onun yapabildiğini yapabileceğimizi düşünmüyorum; başarı bilginin ötesinde, yetenek, şartlar, karakter 5 özelliği, ilişkiler, fiziksel yapı gibi çok sayıda değişkene bağlıdır ama yine de onun tüm bildiğini bilerek, onun kadar başarılı olamasak da, şu andaki halimizden daha iyi bir yerde olabilirdik, diye düşünmeden edemiyorum! İnsanlık tarihi beş bin yıldır bu sırrın peşinde: “Başarılı insanların bildiği, diğer insanların bilmediği nedir?” Neden hayatta bazıları başarılı oluyor, bazıları başarısız? Neden aynı ailenin iki çocuğundan biri başarılı oluyor, diğeri başarısız? Neden aynı şartlarda yaşayan iki insandan biri başarılı oluyor, diğer başarısız? Sözün kısası; insanları başarılı ya da başarısız yapan nedir? Daha çok başarılı olmak için neye ihtiyacımız var? Tutku? Teknik? Cesaret? Bilgelik? Zarafet? Yetenek? Kendi ayakları üzerinde durabilmek ve kendi kanatlarıyla uçabilmek için insana ne gerek? Bir insan aklı ve yüreği ile kendi gücüne dayanarak nasıl ve nereye kadar ilerleyebilir? Çin atasözlerinden Hint edebiyatına, Antik Çağ Yunan felsefesinden modern Amerikan iş terminolojisine, Anadolu tasavvuf kültüründen Orta Asya Türk geleneklerine kadar geniş bir yelpazede bu soruların cevabını aramaya var mısınız?

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir