Necdet Aysal – Örgütlenmeden Eyleme Geçiş – 31 Mart Olayı

31 Mart Olayı, II. Meşrutiyetin en ilgi çekici olaylarından birisidir. Geçmişte ve günümüzde bu olayın çıkış nedenleri hakkında ortaya atılan çok çeşitli iddialar vardır. Nitekim, geçmişin hatta günümüzün siyasal ve kişisel görüşleri arasından sıyrılıp gerçeğe ulaşmak hayli zordur. 13 Nisan 1909 tarihinde İstanbul’da gerçekleşen bu olay soyut olarak ele alınırsa Kabakçı Mustafa ve Patrona Halil Ayaklanması ile benzerlik gösterilebilir. Ancak derinlemesine incelendiğinde nasıl düzenlenirse düzenlensin, oluş itibarıyla İslamcılık akımını soysuzlaştırmaya götüren gerici bir hareket olduğu çok net bir şekilde görülmektedir. Gerici örgütlenmenin sonucu olarak, devleti tam şer’i bir düzene sokma teşebbüsüdür. Bu olay, belli şahısların ve çevrelerin tahriki ile başlayarak fikri bakımdan beslenmiş ve toplumun içinde din ve mukaddesat istismarcılığının ne kadar önemli yıkıntılar yapabileceğini açıkça göstermiştir. Olayın daha sonraki devrelerde bir irtica hadisesi olmadığı, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin tahrik ve kışkırtmalarının bir eseri olduğu da ileri sürülmüştür. Fakat, olaydan önce ve sonra İstanbul ve diğer şehirlerde meydana gelen gelişmeler, bu olaya basit bir tahrik eseri damgasının vurulmasını engellemektedir. Bu çalışmada, Osmanlı tarihinin meşhur ve koyu bir irtica hareketi olan 31 Mart Olayı’nın çıkış nedenleri, gelişimi ve sonuçları üzerinde durulmuş ve bu olayda komuoyunun tepkisi vurgulanmaya çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: II. Meşrutiyet, İttihat ve Terakki Fırkası, İttihâd-ı Muhammedi Fırkası, Ahrar Fırkası, Volkan gazetesi, Serbesti gazetesi, Mizan gazetesi, Tanin gazetesi, Hareket Ordusu, Önyüzbaşı (Kolağası) Mustafa Kemal (Atatürk), II. Abdülhamit, Mahmut Şevket Paşa, Derviş Vahdeti. Olayın Çıkış Nedenleri ve Gelişimi 1908 yılının son üç ayında Osmanlı Hükümeti’nin esas çabası dış politika ile ilgilidir.


İç politikada ise, baş kaldırmaya başlayan irtica ve taassubu kontrol altına almak, seçim işlerini hükümetin tam tarafsızlığı içinde sonuçlandırmak, ordu içinde taassup kışkırtmalarıyl a başlayan “mektepli-alaylı” subay tartışmalarını çözümlemek, yıllardan beri hizmet sürelerini tamamlamış fakat hâlâ silah altında tutulan erlerin konumu, bunun yanı sıra yeniden asker toplanılmasıyla ortaya çıkan hoşnutsuzluklar ve birçok subayın yasak olmasına rağmen siyasal çalışmalara katılmasıyla meydana gelen sıkıntılı durumlar ile uğraşmak zorunda kalmasıdır Meşrutiyet devrimi ve Kanun-u Esâsi değişiklikleriyle daha demokratik bir düzen getirme ve parlamenter rejimi yerleştirme amacı düşünülmüştü2 . Fakat kısa bir süre sonra meydana gelecek olaylar, Meşrutiyetin sağlam temeller üzerine kurulmadığını gösterecektir. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu’nda, Fransız İhtilâli’nde olduğu gibi, düşünce özgürlüğü ile beslenmiş orta sınıfa mensup bir halk yoktu. Halkın çoğunluğunu teşkil eden köylüler, henüz özgürlük bilincinden yoksundu. Endüstri gelişmemiş, ticaret ve bayındırlık tesisleri yabancıların elinde idi. Dolayısıyla halkın da cahil olması nedeniyle Meşrutiyet Devrimi, aydınlardan küçük bir grubun diğer küçük bir grupla uğraşmasından ibaret kalmıştır. Bu genel nedenlerle meşrutiyetin getirdiği özgürlük, daha ilk günden beri bir kısım halk ve basın tarafından kötüye kullanılmaya başlanmıştır3 . İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yarı resmi gazetesi olan Tanin, özgürlük ve hak arasında gözetilmesi gerekli ilişkiyi şöyle açıklamaktadır4 : “Uygar memleketlerde insanların sahip olduğu özgürlük kayıtsız ve şartsız değildir. Özgürlüğün karşısında bir de hak vardır. Hiç kimse ben özgürüm diye diğerinin hakkına tecavüz edemez. Hükümet ahâlinin hakkına taarruz edemeyeceği gibi, ahâlide hükümetin hakkına saygı göstermelidir. Herkes kendiliğinden hak ve adalet sağlamaya kalkarsa memleket alt üst olur. Fena bulur”. İttihat ve Terakki’nin Meşrutiyete rağmen devlet yönetimine doğrudan doğruya katılmaması, bir yandan cemiyete karşı halk yığınları arasındaki tepkiyi geliştirirken, öte yandan söylentiler ve olayları birbirine bağlama yoluyla kamuoyu tahrik ediliyordu. Bu dönem içerisinde İstanbul’da yangınların çoğalması, bu söylentileri büsbütün arttırmıştı.

Özellikle, “Çırçır Yangını” bir sorun haline getirilmiş ve şeriat hükümlerinin uygulanmaması yüzünden İstanbul’un başında belaların dolaştığı söylenmiştir. Bu arada cemiyetçi propaganda, yangınları eski hafiyelerin kundaklama faaliyetine bağlamaya çalışıyorsa da, halk daha çok bunları kıyamet gününün yaklaşma alâmeti olarak kabul ediyordu. Ayrıca, rejim değişikliği dolayısıyla bir takım çıkarlara set çekilmiş ve işten çıkarılan memurlar da doğal olarak yeni düzenin karşısına geçmişlerdi. Üstelik Meşrutiyet, sürgünlerden dönen ve daha büyük imkânlara kavuşmak isteyen aydınların bir kısmını da tatmin etmemişti5 . İşte bu nedenlerden dolayı, İttihatçılara karşı oluşan muhalefet her geçen gün genişlemekteydi. Bu arada, Meclisteki muhalefet grubu ve basının, İttihatçılara ölçüsüz bir şekilde saldırılarının siyasal ihtiraslardan başka, çeşitli çıkarların etkisi ile yapıldığını da belirtmekte yarar vardır. Bunların başında ise yabancı devletlerin çevirmiş olduğu entrikalar

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir