Paul Eluard – Gala’ya Mektuplar

Paul Eluard diye anılan Paul-Eugène Grindel ve onun her daim Gala diye adlandıracağı Rus bir genç kız, Helena Dmitrievna Diakonova 1912 yılının Aralık ayında, Davos yakınlarındaki Clavadel sanatoryumunda her ikisi de tüberküloz tedavisi görürken tanıştılar. Her ikisi de 17 yaşındaydı. 1914 yılında, savaş başlamadan önce ilk kez ayrıldıklarında, Gala Rusya’ya döndü. İlk başta yedek asker olarak silah altına alınan Eluard, hastaneye kaldırıldıktan sonra bir piyade sınıfına aktarıldı. Gala 1916’da Rusya’dan döndü ve yaşam savaşa rağmen devam ettiğinden, 1917 Şubat’ında evlendiler, 1918 yılında kızları Cécile dünyaya geldi. Gala’mn bu ilk yıllara ait birkaç mektubu, ateşli gençlik mektupları bulunmuştur. Eluard’ın kimi mektupları Seghers yayınevinden çıkan Lettres de jeunesse1 de [Gençlik Mektupları] yayımlanmıştı. Bu kitapta yayımladığımız ve hepsi Gala’ya gönderilmiş olan mektupları, annesinin 1982’deki ölümünün ardından kızlan Cécile bulmuştur. Mektuplar 1924 yılından -ilk karşılaşmalarından on iki yıl, evlenmelerinden yedi yıl sonra, gerçeküstücü mücadele başlatıldığında- 1948 yılına -Eluard’ın ölümünden dört yıl öncesine- dek uzanıyor. Gala tüm bu mektupları otuz yıldan daha uzun bir süre saklamış. Eluard bugün kaybolmuş ya da yok edilmiş başka mektuplar da yazmış mıydı bilemiyoruz. Mektupların çağnsına uyarak bir an için bu erkekle bu kadının ilişkilerini gözden geçirelim. Fırhnalara rağmen, mesafelere rağmen, anlaşmazlıklara rağmen Paul Eluard bu ilişkiyi her zaman için bir ayrıcalık olarak değerlendirmişti. Elimizde ilk yıllara ait pek az şey var. Eluard ve Gala çoğu zaman beraberler, aynı mücadeleye neşeyle katılıyorlar.


Pek az yazışıyorlar. 7 Karşılıklı sadakatsizlikleri -en azından mektuplara bakıldığında- 90- run yaratmış gibi görünmüyor. Beylik duygulardan, her tiirlii sahiplenme düşüncesinden kaçınıyorlar. Çoğu yerde belirttiği gibi, Eluard bedenlerin tehlikeye atamayacağı çok daha üstün, hakiki bir sadakat gösteriyor. Büyük aşklar ütopyaya erişirler ve bir mektuptan diğerine bu imkânsızı arayışı izliyoruz bizler de. Gerçek saydığı ve belki de gerçek olan bir çelişkiyle, Eluard özgürlüğün kendisini sadık biri yaptığını bile söylemektedir. 1929’dan itibaren, gerçek ayrılık başgösterir. Kırgınlık yok, öfke yoktur, öyle ki bu ayrılıkta geri dönüşler yine yaşanacaktır. Eluard, kibarlığı elden bırakmaksızın, Berlinli genç bir kadınla tanıştığını ve üç günlüğüne Berlin’e gitmeyi çok istediğini bildirir Gala’ya. Ve hemen ardından ekler; “Ancak kuşkusuz sen bunda hiçbir sakınca görmezsen…” Gala için hiçbir sakıncası yoktur. Eluard Berlin’e gider. Hasta düşeceği düş kırıcı bir yolculuk yapar. Bürokratik sadakatten farklı bir şey arayan, evlilik bağlarının açıkça burjuva geleneklerinin üzerinde yer almak istediğini gösteren, en azından gözle görülür bu ahlâki yalınlığın ardından, bu ilk mektuplar tehdit, hatta neredeyse umutsuzluk işaretleri de vermektedir. Çiftin yaşamını paylaşan Max Ernst’e karşı Gala’nın hissetmiş olabileceği duygular, Paul Eluard’ı, babasıyla anlaşmazlıkları ve genelde sürdürdüğü düzensiz yaşam kadar sıkıntıya sokar; öyle ki sonunda, 1924 yılında uzun bir dünya seyahatine, “saçma bir yolculuğa” çıkar, ama öylesine derin bir yalnızlık hisseder ki Gala’dan ve Max Ernst’ten Asya’ya gelip kendisine katılmalarını ister. Ama çabaları boşunadır.

Bir zaman sonra, André Breton’un evindeki bir akşam yemeğinde, dostu Max gözüne sıkı bir yumruk indirir. “Max Ernst domuzu… Aramızda varolduğunu sandığım insanüstü dostluk karşısında bir boksör mantığı.” Gala yüzünden olabilir mi bu? Bilemiyoruz. Kesin ayrılıkları 1929’da, Gala ve Salvador Dali’nin Cadaquès’te karşılaşmalarıyla gerçekleşir. Bu karşılaşmaya tanık olan Luis Bunuel, Mon dernier soupir [Son Nefesim] adlı kitapta Dali’nin allak bullak olmuş halde koşarak gelip kendisine “olağanüstü bir kadın geldi” dediğini anlatır. Dali’nin kendisi de bu belirleyici karşılaşmayı uzun uzun betimlemiş ve yorumlamıştır, Eluard’ın mektuplarındaysa bunun yankıları, zaman zaman da ıstırabı okunur – ama aslolan hiç unutulmaz: Ayrılıktan daha güçlü olan aşk ve Gala’nın mutluluğu. 8 Onun mutluluğu her şeyden önemlidir. Eluard bu konuda öncelikle kendisini ikna etmek istercesine hep bunu söyler, yineler durur. Ve bu mutluluk açıkça Dali’den ayrı düşünülemez gibidir. Dali seviştiği tek kadının Gala olduğunu söylemiştir, ki büyük olasılıkla doğrudur, Bunuel’e kalırsa buna şüphe yoktur. G a la C n d a – ques’te kalır, Paris’e döner, Cadaques’e gitmek için tekrar trene biner. Eluard’ın mektupları o sıralarda sıklaşır. Olmayan birine yazar hep ve Gala gitgide uzaklaşmaktadır. Çok sonraki ölümüne d e k C ad «ıq ııes’te, Dali’nin yanında kalacaktır. Eluard ve Gala 1932’de boşanırlar, ama aşk hikâyelerinin uzun yıllar boyunca, Eluard’ın 1934’te kırılgan ve tatlı Nusch’la “kusursuz Nusch’la” evlenmesinden sonra bile devam etmesi tuhaf değildir, Gala’ya hissettiği ateşli duyguları zayıflamamış, söz dağarcığı yatışmamıştır.

İkinci eşine büyük şefkat gösterse de, mektuplarında Gala bir tanedir, yeri doldurulmaz esinleyici, yokluğunda tüm yaşamın yoldan çıktığı, dağıldığı bir tür kılavuzdur. Savaş sırasındaki uzun ayrılıklarına dek birçok kez buluşup seviştikleri kesin gibidir. Büyük aşk ateşi ancak son yıllarda, Nusch’un ani ölümünden sonra yatışır. Savaş sonrasında Dali’yi ve onunla birlikte Gala’yı, kendisini hiç ilgilendirmeyen dönem modasına uygun ticari ilişkiler içinde bulan Eluard düş kırıklığına uğrar. Kendisi, eskiden “bir mağlup yaşamı” sürdürdüğü için sızlanan “yararsız ve beceriksiz çılgın ihtiyar” şimdi milyonlarca sesi taşıyan bir sestir. Resmi çevrelerde kabul görmüştür, yolculuklara çıkar, başarıdan başarıya koşar. Gala’ya yazdığı mektuplara bakılırsa, metelik getirmeyen bir başarıdır bu; ilan-ı aşkları daha mekanik ve daha bir solgundur artık. Aynı kalan tek şey melankolidir. “Ebedi küçük kız”ına gönderdiği son pusulalarda şunu itiraf eder, “Gülmeyi pek beceremiyorum artık.” Nusch’un ölümüyle yıkılmıştır ve “Artık yaşamak çok zor” cümlesini de itiraflarına ekler. Tüm yazışmalarda olduğu gibi, bu mektuplarda da gündelik yaşama ilişkin sıkıntılar, sağlık ve para sorunları, aynı zamanda obje, tablo alışverişleri, gerçeküstücü grubu sarsan anlaşmazlıklar yer almaktadır. Gala kendisini terk edip gitmiş olsa da, Eluard’ın “düşünme makinesi” dediği ve eleştirel yorumlarını beklediği Dali’nin görüşlerine ne kadar önem verdiği ve onun Hitler’e belli bir hayranlık duydu9 ğunu fark ettiğinde nasıl kaygılandığı gözden kaçmayacaktır. “Dali’nin kesinlikle başka bir taşkınlık konusu bulması gerek” diyecektir. Zaman zaman kendisini bekleyen tehlikeleri de açıkça görebilmektedir, “iğrenç bir duygusal” olmaktan -ya da öyle görünmektenkorkar. André Breton’la ilişkisi, kopma noktasına gelene dek, bu mektuplardan izlenebilir, Guernica’mn bombalandığı sıradaki “ölçüsüz kudurganlık”tan İkinci Dünya Savaşı yaklaştığında ve yeniden silah altına alınıp Grindel adını aldığında (kendisine Fransa’nın en yaşlı subayı diyecektir), “Tuhaf bir adam olup çıktım” saptamasına dek bir yaşama soluk veren tüm o anlar da öyle.

Bu mektuplarda “şiiri lekelemeyen” şeylerin aranışı da adım adım, dakikası dakikasına izlenebilir. Ama daha çok bir erkeğin aşktan söz ettiği mektuplardır hepsi. En başta fiziksel aşk gelir. Genelde karşılaştığımız ve hadımlaştıncı bir etkisi olan basımların tersine, bu kitap bir şairin yapıtına, yaşamına erotik bir renk veriyor. Bir ilk değil elbette. Şairlerin cinsel hayatları olması, bundan söz etmeleri, çok söz etmeleri arhk kimseyi şaşırtmıyor. Bugün halka mal olmuş her insanın bize mahremiyetini, arzularını, takıntılarını, düşlerini -kendisinin de tanımadığı bir yüreğin dolambaçlarını- borçlu olduğu arhk kabul edilmiştir. Bu mektupları yakmak ya da ileride saygısızca kullanılmaları için bir sandığa tıkmak, bir yaşamı saptırmak, bir ölüyü sansürlemek olacaktı. Anıtlarımızla ilgili hali hazırda soğuk fikirleri olan kimileri kendi erdemleri adına homurdanıp gücenseler de kimileri sevinçten zıplayacakhr. İşte olanca çıplaklığıyla Paul Eluard, şaşırtıcı bir Eluard, dolu dolu yaşayan bir Eluard. Bu mektuplardaki erotizme -gündüz düşleri, canlı hatıralar, bir fantezi ya da muhteşem bir mastürbasyon anlatısı- aşkın sayısız ifadelerinden biri oluyor, büyük bir şairin bizi bir kez daha ele geçirdiği yalın sözcükler ve güçlü imgeler ağı. Zaten kendisi de söylüyor. Cinsel hazzm güzel ifadesi, bir özgürlük, kusursuzluk yolu olabilir. Hatta, bu mektuplardan birinde görülmemiş bir “müstehcen sinema” övgüsü yer aldığına göre, bu hazzm aslına uygun gösterimi de öyle. Aynı düzeyde kalalım.

Düzyazı cinselliğine girmeyelim. Ve daha uzağa bakalım. Büyük aşk hikâyelerinde herkes kendi hikâyesini bulur. Bu mektuplar için de aynı şey geçerli. Bunlardan pay 10 çıkaracak edebiyat eleştirisi, yapıtın geri kalanıyla kurdumu açık ya da gizli ilişkiler hakkında bilmemiz gereken her şeyi söyleyecektir. Biz okurlarsa mektuplarda ısrarla “aşksız her şeyin sonsuza dek yok olup gittiğini” söyleyen biriyle karşılaşacağız. Gala’yı sevmiş olsun ya da daha onu tanımadan ve ayrılıklarının da ötesinde sevmek istemiş olsun -ama bir diğerini dışarıda bırakmaz, hatta tam tersi- ya da onu “ebediyen” sevmiş olsun, fark etmez, bu mektuplar, zamana karşı sürdürülen ve Paul Eluard’ın ilk silah olarak hep aşkı seçtiği o savaşa götürüyor bizi. Sık sık söylediği gibi, ona göre bir tek aşk geçmişle geleceği birleştirebilir, kaynaştırabilir ve onları alt edebilir görünmektedir. Güçlü aşk nesnelerin ömrü dışında varlığını sürdürür, Gala da onun piramididir: “Doğumumun ölümcül ışığını düşünür gibi düşünüyorum sizi”. Onun için ve ondan doğmuştur. Gala, kökeni ve yazgısıdır onun, özgürlüğüdür, kısacası Eluard’ın ta kendisidir. “Çocuğum, kendim” diye çağırır onu. Gala’ya “varlığım…” demeye kadar götürür bunu. Dil sürçmelerinin orada burada açık ettiği bu gerçek özdeşleşmenin kanıtını bu mektuplarda buluyoruz. Eluard, Gala’da belli bir zamandışılık halini sever.

Gala hatıralardan nefret eder, asla geçmişten söz etmez. Geçmişteki güzel günlerle ilgili her türlü bayağı nostaljiden sıyrılmış olduğu için “kadınların en özgürü” gibi gelir Eluard’a. Bu nedenle asla tanışmamıştır onunla, ezelden beri tanımaktadır onu. Karşısında zamanın ve uzayın silindiği o kuvvetli his ve sevilen nesne uzaklaştığında aşkın yine de kalıcı olmasından daha mantıklı bir şey yoktur. Sonsuzluk yolda değiştirilmez. Bu iyimser yüceltmeden, Gala’nın gidişinden önce de, mektupların dolambaçlarında ortaya çıkan ve yıllarla ağırlaşan melankoli krizleri eksik olmaz. Böylece Eluard, bu ihtiras kendisine bir anda uçsuz bucaksız, belki bir yanılsama gibi görünmüşçesine, aşktan beklentileri kısacık anlarda boşa çıkmışçasına “hüzünlü büyük bir düş” ten söz eder: Bu üstün birleşme, bu güzelim meydan okuma için uygun sözcüğü, “mistik” sözcüğünü kullanır: Ama yanına beklenmedik bir sıfat ekleyip güçlendirerek: “Senin hakkında giderek mistik ve umutsuz bir fikir ediniyorum.” Biriyle özdeşleştiğinde yitip gidebilir insan. Yokluk en nihayetinde bir zamanlar kendisi saydığı varlığa ilişkin bir kuşku doğurur. “Gözlerindeyim” der ki bu da bir tek onun bakışıyla görebildiğini ifade eder. Ama bu kadın kendisi olmuşsa eğer, ve bu bakış kendi bakı11 şıysa, aşk gösterisi hangi gölge tiyatrosunda oynanmaktadır. Bir şüphe doğar: “Kuşku yok ki benim hayal gücümsün…” Sonrasında rahatlatır kendisini: “Ancak seninle ciddi bir şey konuşabilirim çünkü seni seviyorum.” Onunla konuşuyorsa eğer, bu kadının varolması gerekir ve ona arada sırada yanıt vermesi. Rahatlığını yakından tanıdığımız ikili bir yalnızlık istediği bile olur: “Dünyayla birlikte olmaktansa seninle olmayı düşlüyorum.” Yazılan cevaplan bilmiyor olsak da, buradaki gibi mektuplarla döşenmiş her aşk güzergâhı, ormanda yer yer ancak işaret noktalarım bulabileceğimiz bir yol gibi eksiklerle doludur.

Karşılıklı söylenenler de yok elimizde, insan birlikteyken karşılıklı konuşur çünkü. Ve asla söylenmeyenler var bir de. Ama -mektuplann başka hiçbir şeyin gösteremeyeceği şeyleri açığa çıkarması bir yana- tahmin yürütme olanağı tanıyan içerikleri, kodlu anıştırmalar, benzersiz sayfa düzenleri (kâğıdın bütünüyle kullanılması, yazıdaki değişiklikler), kısaltmalar, noktalama, açık edilen sırlar, her biri, yüreklerdeki gizeme yaklaştırıyor bizi. Gala’ya, bu yüzyılın kadınlarından birine gelince, gizem daha bir yoğunlaşır. Onun hakkında bildiğimizi sandığımız her şey bir anda kuşkulu görünür. Klişe sallantıdadır. Kimdi Gala? Sürekli değişen her insan imgesi gibi, Gala imgesi de, burada, karanlık çemberi biraz daha genişletecek birkaç yeni ışıltıyla aydınlanır. Ve kara gözlü o çehre daha uzun bir süre bize aynı soruları yöneltecektir. Açgözlü ve soğuk olduğu söylenen bu kadının -muammaları küçümsemek pek kolaydır- yeniden evlenmiş eski kocasına savaş sırasında para ve yiyecek kolileri gönderdiğini okuyacağız. Onun yapıtına, aynı zamanda yaşamına nasıl özen gösterdiğini göreceğiz, kimi vakit nasıl âşık olduğunu hissedeceğiz. Gala’nın ne kadar önemli bir rol üstlendiğini bu noktada kestirebiliriz. Gençlik mektuplarından birinde Eluard’a yazdığı şu cümleyi unutmamak yeterli olacaktır: “Gururunun da üzerinde ol.” “Seni sevdiğim gibi sevmiyorsun beni” sözlerini de hatırlamalı. Gala, Eluard’ın ardından otuz yıl daha yaşadı. Otuz yıl boyunca -hatıralardan nefret ettiğini söylediği halde- bu mektupları, telgraflar ve kartpostallar da dahil olmak üzere sakladı.

Mektupları tekrar tekrar okuyor muydu? Bilemeyiz. Belki de unutmuştu onları. Yaşam devam ettiği müddetçe kendi kalıntılarını görmezden gelebilir insan. Sözcükleri ağırlaştıran ölümdür. Bugüne bu yokluğun izleri kaldı bir tek, gömülmüş iki bedenden daha kalıcı bu parçalar…

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir