Pierdomenico Baccalario – Ulysses Moore II – Unutulmuş Eski Haritalar Dükkanı

Yağm ur yağıyordu ve gökyüzü bir karatahta gibi kopY koyu kesilmişti. Kayalığın tepesine tünemiş Argo VilJ L lası’nın küçük kulesindeki ışık yanıp sönüyordu. Sanki rüzgarın şiddetiyle gücü bir azalıp bir artmaktaydı. Bahçedeki ağaçlar hışırdıyor, incecik otlar gibi iki büklüm oluyor, dalgalar birer köpük bombası gibi kayalıklara çarpıp patlıyordu. Bahçıvan Nestor, bininci kez pencerelerin hepsinin kapalı olup olmadığını kontrol etti. Karanlıkta etrafını çevreleyen acayip görünüşlü mobilyaların arasında topallayarak odadan odaya dolaşıyordu. Bütün evi, karanlıkta bile kalsa, açık bir çekmecesine, sehpasına, H int ve Afrika heykelciklerine varana kadar avucunun içi gibi bildiğinden dolayı kolayca ilerliyordu. Bu yüzden salondaki Venedik avizesinin altından geçerken başını eğdi. Ev hakkındaki bu bilgisini yıllardır burada sadakatle çalışmasına borçluydu. Merdiveni geçer geçmez sundurmaya girdi. Geniş cam kapıların önünde durdu ve yağmur altındaki bahçeye baktıktan sonra, eğilip balık ağlarını toplayan kadın heykelinin kaidesini inceledi. Arkasından vuran lambaların kör edici ışıkları içinde kadın, sanki canlıymış gibi görünüyordu. Nestor ellerini ovuşturdu. Evin eski sahiplerinin portrelerinin asılı olduğu duvar boyunca yükselen merdiveni çıktı ve kuledeki odaya girdi. Günlüklere ve gemi modeli koleksiyonuna bir göz attıktan sonra topallayarak alt kata indi.


Taş 10 K İL M O R E K O Y U ’N D A o c ^ a o o c s ı = w x s s » C U M A R T E S İ G E C E S İ odanın revaklı kapısından geçti ve ışıkları açtı. Bütün öğleden sonralarını dört anahtarın gizemini çözmeye adayan çocuklardan geriye sadece yere saçılmış kağıt ve kalemler kalmıştı. Alligatör, çalıkuşu, ıstakoz ve kirpi. Anahtarları kullanıp kapıyı açmışlardı. Nestor kara kapıya baktı. Yüzeyi eskimiş ahşap, çizik ve yanıklarla kaplıydı. Ve şimdi tekrar kilitlenmişti. Sıkıca kapalıydı. Öteki tarafa buradan geçmenin hiçbir yolu yoktu. Bahçıvan, elini Zaman Kapısı’nın soğuk tahtasına sürerek “İyi olduklarını um alım …” diye fısıldadı. Saat satan yaşlı bir dostunun hediyesi olan otomatik saatine bir göz attı. Uzun ince parmaklarını yavaşça geri çekti ve dişlerini tedirgince gıcırdatarak “Şimdiden oraya varmış olmalılar…” diye mırıldandı. OG3SE30OC 300GHBP0 11 Bö l ü m (2) – ZAMAN K A P I S I N I N ÖTESİNDE – 5a,Mtı!Z<i’r ger ç#en ina’nılmO’7- şeyleri» d<r!ı*. fit* fitrfianu’n OfrtlVlO’ff«’ a-it O’Idugu’M e/ififünü’tfmıtH’. W ason ıslak saçlarını gözlerinin önünden kaldırarak t “İleride bir koridor var,” dedi.

t “Bakın, bir ışık sızıyor,” diye ekledi kız kardeşi. ^ İk iz le rin ardından ilerleyen Rick, hala elinde tuttuğu şamdanları cebine geri koydu. “Bana da hava ısınıyor gibi geld i…” dedi. Birkaç adım daha attılar. Üzerlerine gemideki sandıklarda buldukları bol pantolon ve gömlekleri geçirmiş, rahatsız sandaletleri giymişlerdi. Rick haklıydı: Koridor, Metis in durduğu mağaradan daha sıcaktı. Jason eğildi ve yere dokundu. “Kum,” dedi. “Yer kumla kaplı.” Kız kardeşi elini duvarları oluşturan taş bloklarda gezdirdi. Koyu renkli bir kayadan yapılmışlardı. Salton Uçurum u’nun beyaz kayalığından farklıydılar. “Belki de bir yanardağın içine doğru ilerliyoruzdur…” diye yüksek sesle kıkırdadı. Rick, biraz önce aştıkları kapıyı incelemek için arkasına döndü. O nu koridorun taşlarından ayırt etmenin imkanı yoktu.

Eğer kapının orada olduğunu bilmiyor olsaydı asla yerini belirleyemezdi. Yanında taşımak için ısrar ettiği ipi bir omzundan ötekine geçirdi ve yürümeye devam etti. Jason tedirgince ıslık çaldı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir