Richard A. Knaak – #2 Diablo; Siyah Yol

1957 doğumlu Mel Odom, bir çok eseriyle fantastik kurgu dünyasının tanınmış yazarlarındandır. The Lost Library of Cormanthyı Forgotten. Realms dünyasına ait ilk yazdığı kitaptı. Hazır dünyaların yanında, kendi yarattığı evrenleri de olan yazar, kitaplarında çeliğin sesinden ve büyülerin parlak ışıklarından asla vazgeçmiyor. Fantastik kurgu yanı sıra, bilim kurgu, oyun hikayeleri, film senaryo-ları, korku, gençlik, macera ve çizgi romanlar da yazan Mel Odom şu anda eşi ve Beş çocuğu ile Oklahoma, Moore’da yaşamaktadır. Mel Odom fantastik dünyalarım dolaşmadığı zamanlarda çocuklarıyla vakit geçirmeyi sever. rrick Lang küreğe asıldı ve peşinde oldukları korsanların göremeyeceklerini umut ederek, Dyre Nehrine tepeden bakan, geceyle örtülmüş dik yarları süzdü. Elbette ki fark edildiklerini ancak ilk saldırıdan sonra anlayabilirdi. Üstüne üstlük korsanlar da VVestmarch donanması denizci-lerine karşı olan iyi niyetleriyle tanınmazlardı. Özellikle de VVestmarch kralının emirleriyle kendi peşlerinde olanlara. Yakalanma fikri hiç de hoş değildi. Tekne hafif akıntıya karşı ilerledi. Buna rağmen pruvasının keskinliği sebebiyle yardığı sular omurgasında saklamıyordu. Teknenin görülmesi ya da duyulması halinde çevredeki tepelere yerleştirilen gözcüler alarm ve-receklerdi. Bu da büyük bir sorun demekti.


Böyle bir şey olursa, Darrick, hiç D birinin Westmarch koyunda bekleyen Yalnız Yıldız a dönemeyecek-lerinden emindi. Geminin kaptanı Tollifer, kralın emrindeki tüm VVestmarch’ın en zeki donanma komutanlarından biriydi. Şayet Darrick ve grubu şafaktan önce dönmezlerse, gemisiyle çekip gitmek konusunda şüphe etmeyeceği kesindi. Darrick eğilerek, küreği sudan yavaşça çıkardı ve sessizce konuştu. ”Sakin, çocuklar. Sakin olursak bu işi başarırız. O lanet olası korsanlar daha gelip gittiğimizi anlamadan, girip çıkarız.” ”Eer şansımız yaver giderse,” diye fısıldadı Darrick’in yanındaki Mat HuRing. ”Şansımızı deneyeceğim,” diye cevapladı Darrick, ”Onunla hiç soru-num olmadı. Üstelik sende, hep dağıtacak kadar çok varmış gibi görünüyor.” ”Sen hiç bi zaman şansına güvenip işe kalkışan biri olmadın,” dedi Mat. ”Asla,” diye cevapladı Darrick, karşı karşıya oldukları tehlikeye rağmen kendini biraz ukala hissederek. ”Ama şanslı arkadaşlarımı unutan bir tip de değilimdir.” ”Bu küçük maceraya beni de getirmen bundan mı ya-ni?” ”Evet,” dedi Darrick.” Ve yanlış hatırlamıyorsam, son seferinde hayatını kurtarmıştım.

Galiba bu noktada bana bir borcun var.” Mat sırıttı ve gece karanlığında beyaz dişleri kara yüzünü ikiye ayırdı. Darrick gibi o da yüzünü gizlemek ve geceye karışabilmek için lamba isi sürmüştü. Ama Darrick’in kızıl saçı ve bronz tenine karşın, Mat siyah saçlı ve esmerdi. ”Ah ama bu akşam şansını oldukça zorlamaya niyetlisin di mi, arkadaşım?” diye sordu Mat. ”Sis duruyor.” Darrick, nehrin hemen üzerinde dalgalanan, gümüşigri sis bulutlarım başıyla işaret etti. Rüzgarla su, bu gece, beraber çalışıyor ve sisi açık denize doğru yavaşça ilerletiyordu. Aradaki sis ile mesafe iyice uzak görünüyordu. 3 ”Belki havaya, senin şansına güvenmemiz gerektiğinden daha fazla güvenmeliyiz.” ”Çenenizi bööle çalıştırmaya devam ederseniz,” diye homurdandı ihtiyar Maldrin, sert sesiyle, ”belki orda uyumayan nöbetçiler sizi duyar da şu lanet korsanların hazırladıkları tu-zaklardan üç beşini salıverirler. Suyun konuşmaları karadan daha kolay taşıdığını biliyonuz, di mi?” ”Evet,” diye onu onayladı Darrick. ”Ve sesin buradan oraya gitmeyeceğini de biliyorum. Neredeyse on metre yukarıdalar.” ”Aptal Hillsfarh yabancı,” diye homurdandı Maldrin.

”Burdaki işe göre hâlâ bi çaylaksın ve burnun akıyo. Bana sorcak olursan bizim ihtiyar Kaptan Tollifer’in bugünlerde pek de aklı başında diil.” ”Ve diyelim ki haklısın, ikinci kaptan Maldrin,” dedi Darrick. ”Kimse sana kahrolası fikrini sormadı.” Teknedekilerin bir kaçı ihtiyarın böyle harcanışma güldü. Her ne kadar Maldrin’in adı vahşi bir denizci ve savaşçı olarak bilinse de mürettebatın genç olanları onu biraz anne kaz gibi ve oldukça pimpirikli olarak görüyorlardı. İkinci kaptan kısa boylu ama omuz genişliği neredeyse bir balta sapı uzunluğunda olan bir adamdı. Grileşmiş sakalını kısa keserdi. At nalı şeklindeki kelliği tepesini boş bırakırdı ama arkasında at kuyruğu şeklinde bağladığı oldukça sık saçları vardı. Nehrin ve sisin nemi, katranlı pantolo-nunda parlıyordu ve siyah gömleğini sırılsıklam etmişti. Teknedeki diğer adamlar ve Darrick de aynı şekilde giyinmişlerdi. Hepsi de kılıçlarını, hem ay ışığı, hem de sudan korumak için bir parça yelken bezi ile sarmalamışlardı. Dyre 4 Nehrinin tatlı suyu ve de Westmarch Koyunun paslandırıcı tuzlu suyuna rağmen, Kraliyet Donanmasındaki denizcilik eğitimi kolay kolay unutulmuyordu. ”Saygısız enik,” diye mırıldandı Maldrin. ”Ah ve bu sebeple beni yererken bile seviyorsun, Maldrin,” dedi Darrick.

”Şimdi mızmız bir arkadaş olduğunu düşünüyorsan, bir de seni Yalnız Yıldız’m güvertesinde bırakmış olsaydım, ne olacağını düşün. Bana, tüm gece boyunca ellerini ovuşturarak hayıflanacak bir haldeymiş gibi görünmüyorsun, ahbap. Ve bundan seni kurtarmamın karşılığı olarak aldığım teşekküre bak.” ”Bu inanmak istiyo gibi göründüün kadar kolay olmıycak,” dedi Maldrin. ”Peki niye endişeleneyim, Maldrin? Bir kaç korsan için mi?” Darrick tekne mürettebatının beraber hareket etmesine dikkat ederek, küreğini aldı, yavaşça suya daldırdı ve tekrar çekmeye başladı. Tekne suyun üzerinde hızla ilerledi. İlk nöbetçinin kamp ateşini çeyrek mil önce fark etmişlerdi. Aradıkları liman fazla ileride değildi. ”Bunlar sıradan korsanlar diiler,” dedi Maldrin. ”Doğru,” dedi Darrick ”Sana hak vermek zorundayım. Buradaki bu korsanlar, Kaptan Tollifer’in başlarına biraz dert olmamız için gönderdik-leri korsanlar. Aldığım o emirlerden sonra sıradan korsanlarla yetineceğim fikrine kapılmanı istemem” ”Ben de,” diye araya girdi Mat. ”Bu korsan tayfasıyla dövüşmek için özellikle seçilmemin dooru bi karar olduunu kanıtladım.” Diğer adamlardan bir kaçı ona hak verdi ve hafifçe güldüler. Darrick, kimsenin korsanların kaçırdığı çocuktan bahsetmediğini fark etti.

Daha önceki saldırıda çocuğun cesedi bu £ lunamadığı için, herkes, fidye için tutulduğunu düşünmekteydi. Korsanların kalesine dalmalarından önce biraz eğlenceye ihtiyaç duymalarına rağmen, çocuğu düşünmek moral bozucuydu. Maldrin sadece olumsuzca başını salladı ve dikkatini kendi küreğine çevirdi. ”Ah ve sen tam bi baş belasısm, Darrick Lang. İyi ve kutsal olan her şeyin üstüne yemin ederim. Ama Kaptan Tollifer’in gemisinde bu işi kıvırabilcek bi kişi vardıysa da o da sensin.” ”Buna şapka çıkartırdım, Maldrin” dedi Darrick, duygulanarak. ”Tabii ki takıyor olsaydım.” ”Sen her şeyi bırak da şapkan olaydı, onu takıcam kafanı korumaya bak,” diye homurdandı Maldrin. ”Gerçekten,” dedi Darrick. ”Öyle yapmayı planlıyorum.” Küreğini tekrar tuttu. ”O zaman, hâlâ nehir sakin ve sis bizimleyken, asılın küreklere çocuklar.” Dağlara bakarken, içindeki vahşi bir yanın, gelmekte olan savaş düşüncesiyle iştahlandığını biliyordu. Korsanlar çocuğu bedavaya geri vermeyeceklerdi.

Ve kaptan Tollifer, VVestmarch kralının adına bir de kan diyeti istiyordu. ”Lanet olası sis,” dedi Raithen, sonra içtenlikle küfretti. Korsan kaptanın öfkesi, Buyard Cholik’i dalgınlığından kurtardı. Yaşlı rahip kendisini etkisi altına alan yorgunlukla gözlerini kırpıştırarak savaştı. Sonra binanın içindeki odalar dan gelen meşale ışığıyla hatları çizilmiş yapılı adama baktı. ”Ne oldu, Kaptan Raithen?” Raithen, aylardır konak-ladıkları küçük liman kentinin alçı’taşmdan yapılmış, sütunlu harabelerine tepeden bakan binanın taş balkonunun parmaklıklarının yanında, bir dağ gibi duruyordu. Güçlü çenesini saran keçi sakalını çekiştirirken, dalgınca ağzının hemen sağındaki, yüzüne alaycı bir ifade katan yaraya dokundu. ”Sis. Nehri görmeyi çok zorlaştırıyor.” Donuk ay ışığı, Raithen’in ko-yu yeşil bir gömlek üzerine giydiği, siyah, zincir zırh üzerinde parladı. Ge-mi kaptanının giyimi her zaman hatasız olurdu sabahın bu erken saatle-rinde bile. Ya da gecenin bu geç saatinde, diye düzeltti Cholik. Çünkü korsan reisi için hangisinin geçerli olduğunu bilmiyordu. Raithen’in siyah paçaları titizce üstü kıvrılmış çizmelerinin içine sokulmuştu. ”Ve hâlâ yaptığımız son işten o kadar da temiz sıyrılamadığımızı düşünüyorum.

” ”Sis nehirde hareketi de zorlaştırıyo,” dedi Cholik. ”Belki senin için,” dedi Raithen ”Ama denizin yolunu yordamını bilen biri için, bu nehir sakin bir yolculuk sunar.” Sakalını çekiştirerek denize baktı, sonra onaylarcasma başını salladı. ”Ben olsaydım bu akşam bize saldırırdım.” ”Batıl inançları olan birisin,” dedi Cholik ve sözlerindeki aşağılamayı saklayamadı. Kollarını kavuşturdu. Raithen’in tersine, Cholik sıskalık derecesinde zayıftı. Gecenin, gelen kış aylarının habercisi olan soğuğu, onu hazırlıksız yakalamıştı. Üstelik kaptan gibi kendini destekleyecek gençlik yılları da yoktu. Rüzgarın kızıl siyah cüppesinin arasından geçtiğini yeni fark ediyordu. Raithen bakışlarını Cholik’e çevirdi. Yüz ifadesinde yorumu hakaret olarak algılamaya hazır bir ekşime vardı. ”Boşuna tartışma,” diye emretti Cholik. ”İçindeki eğilimin farkındayım. Güven bana, bundan dolayı seni suçlamıyorum.

Ama ben batıl inançlardan daha fazla avuntu veren şeylere inanmayı tercih ediyorum.” Raithen’in kaşları çatıldı. Cholik’in çıraklarının terkedilmiş liman kentinin al-tında gömülü buldukları kasabanın aşağı bölgelerinde yaptıklarından dolayı onlardan hoşlanmadığı ve onlara güvenmediği bilinmekteydi. Bölge VVestmarch’m oldukça kuzeyinde, kralm kolayca uzanamayacağı bir yerdeydi. Issızlığı sebebiyle Cholik, korsan kaptanın mekanı seveceğini düşünmüştü. Ancak rahip, korsanların kendilerini tanımayan ya da gümüş ve altınlarını herkes kadar çabuk harcadıkları sürece kim olduklarına önem vermeyen bazı limanlarda kendilerine sunulan konforu hesaba katmamıştı. Sonuç olarak korsanların alışık oldukları içki ve sefahat dolu yaşantıları şu anda kaldıkları yerde mümkün değildi. ”Gözcülerinin hiç biri alarm vermedi,” diye devam etti Cholik. ”Ve sanırım hepsi de geri dönmüşlerdir.” ”Geri döndüler,” diye onayladı Raithen. ”Ama bu öğleden sonra nehir boyunca giderken, ardımızda bizimle aynı rüzgarı kullanan, bir başka geminin yelkenlerini gördüğüme eminim.” ”Daha dikkatli incelemeliydin.” ”Öyle yaptım,” diye surat astı Raithen. ”İnceledim ve hiç bir şey çıkmadı.” ”İşte, gördün mü? Endişelenecek bir şey yok.

” Raithen, Cholik’e imalı bir ifadeyle baktı. ”Bana o kadar para vermenin sebeplerinden biri de bir şeyler için endişelenmem.” ”Ancak beni endişelendirmek değil.” Karamsar havasına rağmen Raithen’in dudaklarında küçük bir gülümseme belirdi. ”Nezaket tavsiyelerinde bulunan, Za I arum Kilisev d,,, , ‘ inin bir rahibi olarak, kelime seçimlerinde ol Hükça kaba b ”c j r yöntemin var. adece istenen etkiyi sağlamak ıçm. L eraiş göğsünde kavuşturan Raithen, sırtını bal ana yasladı ve kıkırdadı. ”İlgimi çekiyorsun, Cholik. Aylar d, , , , alınızda ve ne yapmak istediğini bana anlattığında sem deli şehrin altına gömülmüş bir şehir efsanesi deliçe , . ‘ dedi Cholik. Bir şekilde, Jere Harash’m binlerv, ı T ölümüne şahit olmuş bir Vizjerei büyücüsü olan l;ln ı sb’ın, kutsal ve unutulmaya yüz tutmuş yazıtla BinlergceÇİ’toek için yaptıkları, onu bu şehre getirmişti. a„ Vıl önce jere Harash, ölülerin ruhlarına hükmet me gücünü lj v bulan genç bir Vizjerei çırağı idi. Genç delikan le„ Gidisine bir rüyada öğretildiğini iddia etmişti. Je Mism” u e™ gucu Ç°k belirgindi ve bir efsaneye döVönt ı öaha sonra bu delikanlının geliştirmiş olduğu blmarl vı anan büyücüler, ölülerin enerjilerini emerek hiç ‘İtin A kadar güçlenmişlerdi. Bu yeni bilgiyle, o sırada ki , , üç ana kabileden biri olan Vizjerei, Ruh Kabilesi °larak anıK v , , ‘ Pj rıaya başlanmıştı.

tamnash, Jere Harash’m ruh dünyasını tamamen e geçirrn ‘ üivls K n yaPü8l son denemeden sağ olarak kurtul tran K rihçiydi. Delikanlı, yaptığı büyüler için gereken geçince, bir ruh vücudunu kontrol altına almış ve saçan bir çılgınlığa sürüklemişti. Sonraları Vız ”uhlâ dıkları ve farkmda olmadan dünyaya bıraktıkları alında Alevli Cehennemlerden gelen iblisler olduklarını inmişlerdi. Vızjere: , olarak p l dönemini ve kehanetlerini kaydeden bir tarihçi Mı m al Lunnash büyük ölçüde göz ardı edilmişti. An V yazıtları Cholik’i Dyre Nehrindeki utulmuş şehrin ter kine götüren, korkunç ve karmaşık Vtn l!fM sürüklemişti. ”Hayır ” dedi Raithen. ”Benzeri ov yeler her yerde vardır Hatta ben bile bir kaçının peşin, Wj şmüştüm. Ama hiç j biri gerçek çıkmadı. ”O zaman gelmene bile şaşırdım,’1 M Cholik. Bu, aylar dır kaçındıkları bir tartışmaydı ve yW ye şimdi çıkmasını beklemiyordu. Ama sadece bir açıd;,”e Raithen’in yağmalar sırasında ya da korsanlar orda olmaç. ında ne yapıyorlarsa, onlarla geçirdiği şu son hafta içiTv’ j buldukları işa-retlerden, Cholik, ölü şehrin en önemli UrJ ı çözmek üzere olduklarının bilincindeydi. W; ”Sebep senin altınlarındı,” diye k rf Jendi Raithen. ”Beni razı eden buydu. Şimdi, tekrar döndw ;pıden bu yana, sizin kaydettiğiniz ilerlemeyi gördüm.

” V? Yarı buruk bir tatlılık Cholik’in i § , kapladı. Her ne kadar korsan kaptanının gözünde haMç, L ortaya çıkmışsa da rahip, Raithen’in olası bir hazineyi vU Sinmeye başladığının da farkındaydı. j J ”Sence aradığın şeyi ne zaman .caksm?” diye sordu Raithen. , f ”Yakında,” diye cevapladı Cholik D İri korsan omuzlarını silkti. ”FiAjY fin olması bana yardımcı olurdu. Eğer bu gün takip ‘ecp İWk…” ”Eğer bu gün takip edildiyseniz eiye çıkıştı Cholik, ”o zaman bu tamaruen sizin hatanız oll3 ” Raithen, Cholik’e kurt gibi sırıttı,’, . iliyle mi?” Westmarch Donanması tarafmW ,, aranıyorsun,” dedi Cholik, ”krala kaTşl işlediğin suçlar ‘ünden. Seni bulurlarsa asılırsın, Diamond Kışlasının darmda sallandırılırsın.” a i kanım Kilisesinin bir rahibi olarak, kelime seçimlerinde oldukça kaba bir yöntemin var.” ”Sadece istenen etkiyi sağlamak için.” Kollarını geniş göğsünde ka-vuşturan Raithen, sırtını balkona yasladı ve kıkırdadı. ”İlgimi çekiyorsun, Cholik. Aylar önce tanıştığımızda ve ne yapmak istediğini bana anlattığın-da seni deli sanmıştım.” ”Başka bir şehrin altına gömülmüş bir şehir efsanesi delilik değildir,” dedi Cholik.

Bir şekilde, Jere Harash’m binlerce yıl önceki ölümüne şahit olmuş bir Vizjerei büyücüsü olan Dunal Lunnash’m, kutsal ve unutulmaya yüz tutmuş yazıtlarını ele geçirmek için yaptıkları, onu bu şehre getirmişti. Binlerce yıl önce Jere Harash, ölülerin ruhlarına hükmetme gücünü bulan genç bir Vizjerei çırağı idi. Genç delikanlı, bunun kendisine bir rüya-da öğretildiğini iddia etmişti. Jere Harash’m bu yeni gücü çok belirgindi ve bir efsaneye dönüşmüştü. Daha sonra bu delikanlının geliştirmiş olduğu yöntemi kullanan büyücüler, ölülerin enerjilerini emerek hiç olmadıkları kadar güçlenmişlerdi. Bu yeni bilgiyle, o sırada dünyadaki üç ana kabileden biri olan Vizjerei, Ruh Kabilesi olarak anılmaya başlanmıştı. Dumal Lunnash, Jere Harash’m ruh dünyasını tamamen ele geçirmek için yaptığı son denemeden sağ olarak kurtulmuş bir tarihçiydi. Delikanlı, yaptığı büyüler için gereken trans haline geçince, bir ruh vücudunu kontrol altına almış ve onu ölüm saçan bir çılgınlığa sürüklemişti. Sonraları Vizjerei, çağırdıkları ve farkında olmadan dünyaya bıraktıkları ruhların aslında Alevli Cehennemlerden gelen iblisler olduklarını öğrenmişlerdi. Vizjerei dönemini ve kehanetlerini kaydeden bir tarihçi olarak, Dumal Lunnash büyük ölçüde göz ardı edilmişti. An cak yazıtları Cholik’i Dyre Nehrindeki unutulmuş şehrin terkine götüren, korkunç ve karmaşık bir yola sürüklemişti. ”Hayır,” dedi Raithen. ”Benzeri efsaneler her yerde vardır. Hatta ben bile bir kaçmm peşine düşmüştüm. Ama hiç biri gerçek çıkmadı.

” ”O zaman gelmene bile şaşırdım,” dedi Cholik. Bu, aylardır kaçındıkları bir tartışmaydı ve yüzeye şimdi çıkmasını beklemiyordu. Ama sadece bir açıdan. Raithen’in yağmalar sırasında ya da korsanlar orda olmadıklarında ne yapıyorlarsa, onlarla geçirdiği şu son hafta içinde buldukları işaretler-den, Cholik, ölü şehrin en önemli sırrını çözmek üzere olduklarının bilincindeydi. ”Sebep senin altınlarındı,” diye kabullendi Raithen. ”Beni razı eden buydu. Şimdi, tekrar döndüğümden bu yana, sizin kaydettiğiniz ilerlemeyi gördüm.” Yarı buruk bir tatlılık Cholik’in içini kapladı. Her ne kadar korsan kaptanının gözünde haklılığı ortaya çıkmışsa da rahip, Raithen’in olası bir hazineyi düşünmeye başladığının da farkındaydı. ”Sence aradığın şeyi ne zaman bulacaksın?” diye sordu Raithen. ”Yakında,” diye cevapladı Cholik. İri korsan omuzlarını silkti. ”Fikrimin olması bana yardımcı olurdu. Eğer bu gün takip edildiysek…” ”Eğer bu gün takip edildiyseniz,” diye çıkıştı Cholik, ”o zaman bu tamamen sizin hatanız olur.” Raithen, Cholik’e kurt gibi sırıttı.

”Öyle mi?” ”VVestmarch Donanması tarafından aranıyorsun,” dedi Cholik, ”krala karşı işlediğin suçlar yüzünden. Seni bulurlarsa asılırsın, Diamond Kışlasının darağacında sallandırılırsın.” ”Sıradan bir hırsız gibi mi?” Raithen tek kaşını kaldırdı. ”Belki mizananın ucunda sallanan serbest bir yelken gibi darağacımn ucunda sallanırım. Ama sence kralın güvenine iha10 net etmiş, korsanlara Westmarch Koyu ve Büyük Okyanusta hangi gemilerin kralın altınını taşıdığım anlatıp duran, Zakarum Kilisesine bağlı bir rahibe göre özel bir cezası yok mudur?” Raithen’in ifadesi Cholik’e dokundu. Büyükmelek Yaerius, Akarat adındaki genç so-fuyu Kutsal Işığa bağlı bir din kurması konusunda ikna etmişti. Bir süre için Zakarum Kilisesi bu görevi harfiyen yerine getirmişti. Ama kilise sa-vaşlar boyunca ve yıllar geçtikçe değişmişti. Çok az sayıda ölümlü Zakarum Kilisesinin en üstündekiler kilisenin iblisler tarafından değiştirildiğinin bilincindeydiler. Artık yöntemleri daha gizli ve çok daha karanlıktı. Zakarum Kilisesi aynı anda Westmarch ve kralların ardındaki güç olan, Tristram’a devamlı bir saldırı halindeydi. Hazine gemilerinin yolunu söyleyerek Cholik, korsanların Zakarum Kilisesinden de çalmalarına sebep oluyordu. Kilisenin rahipleri ise kraldan bile daha intikamcıydılar. İri yarı adama arkasını dönen Cholik, gecenin soğuğuna karşı ısınma çabasıyla balkon boyunca yürüdü. Bir noktada buraya geleceğini biliyordum, dedi kendi kendine.

Bu beklenen bir şeydi. Derin ve düşünceli bir şekilde nefesini bırakarak, Raithen’in kısa bir süreliğine üstün geldiğini düşünmesine izin verdi. Rahiplikle geçirdiği yıllarda Cholik, zeka ve güçleri övülünce insanların daha belirgin hatalar yaptığını fark etmişti. Cholik gerçek gücün ne olduğunu biliyordu. Tauruk’un Limanına gelme sebebi buydu: Kaos ve Kutsal Işığın sessizce ama şiddetle çarpıştığı, yüzyıllar boyunca süren Günah Savaşında ölen ve uzun süredir gömülüp kalmış olan Ransim’i bulmak. O savaş doğuda ve çok önceleri, Westmarch henüz gelişip güçlenmeden önce yapılmıştı. O zamanlarda pek çok şehir ve kasaba toprağın altına gömülmüştü. Ancak çoğu değerli eşyalarını kaybetmişti. Ama Ransim, Günah Savaşının merkezinden uzak kalmıştı. Toplumun çoğu, çarpışmalar ol JJ duğu dışında ki bunların iblisler ve Kutsal Işık arasındaki savaş sebebiyle olduğunun da bilincinde değildiler Günah Savaşı hakkında hiç bir şey bilmiyorlardı. Ransim hakkında bilgileri de yoktu. Liman şehri tam bir muamma, var olmaması gereken bir şeydi. Ama doğu büyücülerinin bir kısmı, çalışmak ve saklanmak için burayı seçmiş ve arkalarında sırlar bırakmışlardı. Dumal Lunnash’m yazıtları, Cholik’in, Ransim’in yeri hakkında bulabildiği tek kaynaktı. Bu kitap da Cholik’i, dikkatlice tasarlanmış yalanlar ve yarı doğruların arasında saklanmış yer hakkında, yorucu bir bilgi toplama çabasına yönlendirmişti.

”Ne öğrenmek istiyorsun, kaptan?” diye sordu Cholik. ”Burada ne aradığını,” diye cevapladı Raithen, hiç duraksamadan. ”Altm ya da mücevher mi demek istiyorsun yani,” dedi Cholik. ”Hazine deyince,” dedi Raithen, ”çoğunlukla düşündüğüm ve istediğim şeyler onlardır.” Adamın ne kadar küçük düşündüğünü fark eden Cholik hüzünle başını salladı. Servet beklenti olabilecek küçük bir şeydi. Ama güç… Güç, rahibin ihtirasla aradığı gerçek ödüldü. ”Ne?” diye düşüncesini savundu Raithen. ”Altın ve mücevher um-mak için çok mu iyisin? Kralının sandıklarını satan bir adam için oldukça garip düşüncelerin var.” ”Maddi kuvvet çok geçici bir şeydir,” dedi Cholik. ”Sınırlı ölçülerdedir. Fark edene kadar yok olur gider.” ”Yine de bir kaç kötü güne değiştirebilirim.” Cholik yıldızlarla dolu göklere baktı, ”insanoğlu göklerin beyhude bir utanç kaynağıdır, Kaptan Raithen. Hatalı yapılmış, hatalı bir araçtır.

Sınırlarımızın belki de içimizde olduğunu bilerek ama sanki bundan hep esirgeneceğimizi düşünerek, gücümüz smırsızmış gibi davranırız.” ”Aradığın altm ve mücevherlerden bahsetmiyoruz, değil mi?” dedi Raithen, neredeyse aldatılmış bir ses tonuyla. ”Onlardan bir miktar olabilir,” dedi Cholik. ”Ama beni buraya çeken bu değil.” Döndü ve bakışlarını korsan kaptanına çevirdi. ”Ben buraya kadar gücün kokusunu takip ettim, Kaptan Raithen. Ve gemini kendi amaçlarımda kullanabilmek için VVestmarch Kralı ile Zakarum Kilisesine ihanet ettim.” ”Güç mü?” Raithen inanmaz bir ifadeyle başını salladı. ”Bana bir metre uzunluğunda, ustura gibi keskin bir çelik verin de size gücü göstereyim.” Cholik öfkeyle korsan kaptanını işaret etti. Rahip narin, parlak bir güç dalgasının ellerinden Raithen’a doğru yayıldığını gördü. Dalgalar iri adamın gırtlağını, çelik kayış gibi sardı ve nefesini kesti. Aynı anda Cholik, adamın ayaklarının yerden kesilmesini sağladı. Hiç bir rahip böyle bir güce sahip olamazdı ve korsan kaptanına, kendisinin sıradan bir rahip olmadığını öğretme zamanı gelmişti. Artık olmadığını.

Asla olmayacağını. ”Kara!” diye seslendi teknenin önünden biri. Sesinin fazla uzağa gitmesini engellemek için kısık konuşuyordu. ”Kürekleri kaldırın, çocuklar,” diye emretti Darrick. Bu arada kendi-ninkini de nehirden çıkarttı. Yükselen nabzı şakaklarında atarak ayağa kalktı ve önünde uzanan dağ sırasına baktı. Denizciler sudan çıkardıkları kürekleri derhal teknenin ortasına yerleştirdiler. ”Kıç,” dedi Darrick, biraz ötedeki ateşlerden ya da fenerlerden gelen yuvarlak ışıklara bakarak. 13 ”Efendim,” diye cevap verdi Fallan, teknenin kıç tarafından. Kürekler çekilmediği için artık tekne suyu yarmıyor, sudan yükselip kabaca akıntının üzerine düşüyordu. ”Bizi karaya götür,” diye emretti Darrick, ”ve şu lanet olası korsanlara kralın altınını almanın ne demek olduğunu gösterelim. Bizi sahilde sakin bir noktaya bırak.” ”Emredersiniz, efendim.” Fallan dümeni kullanarak tekneyi nehrin sol kıyısına yönlendirdi. Akıntı tekneyi geriye doğru itelediyse de Darrick, sadece birkaç metre kaybedeceklerini biliyordu.

Önemli olan, inebilecekleri sakin bir nokta bulup Kaptan Tollifer’in kendilerine verdiği görevi tamamlayabil-mekti. ”Orası,” diye uyardı Maldrin, sol kıyıyı işaret ederek. Yaşma rağmen yaşlı ikinci kaptanın gözleri, Yalnız Yıldız’daki en keskin gözlerdendi. Geceleri de daha iyi görürdü. Darrick sislerin içinden baktı ve sarp kıyıyı fark etti. Burası dev bir balta ile Şahin Gagası Dağlarından kopartılmış gibi görünen tepelerden çıkan güdük bir kayadan başka bir şey değildi. ”Şimdiye kadar gördüğüm en sevimsiz liman,” diye yorum yaptı Darrick. ”Eer bi dağ keçisiysen başka,” dedi Mat. ”Kahrolası bir dağ keçisi bile buraya tırmanamaz,” dedi Darrick, pay-larına düşecek olan tırmanışı hesaplayarak. Maldrin, gözlerini kısarak tepelere baktı. ”Burdan gideceksek, biraz-cık tırmancaz demektir.” ”Efendim,” dedi Fallan, kıç taraftan, ” Ne yapmamı istersiniz?” ”Şuradan kıyıya yanaş, Fallan,” dedi Darrick. ”Bu koşullar altında şansımızı deneyeceğiz.” Gülümsedi. ”Buradaki yol ne kadar zorlu olursa, biliyorsunuz ki korsanların beklemesi ihtimali de o kadar az olur.

Bunu görüp bu geceki şans kırıntılarımıza ekleyeceğiz.” Ustaca bir manevrayla Fallan, tekneyi sahile doğru götürdü. ”Tomas,” dedi Darrick, ” şimdi demir atmamız lazım olabildiğince çabuk.” Denizci taştan çapayı teknenin ortasından kaldırdı, kenarına koyup düzeltti ve kıyıya doğru fırlattı. Müthiş ağırlık kıyıya varmayıp sığ suya düştü. Adam, halatın gevşek kısmını tutup çapayı nehrin tabam boyunca çekti. ”Aşağısı taş,” diye fısıldadı Tomas, ip ellerinde gerilince. ”Çamur değil.” ”O zaman umalım da sağlam bir şeye tutturabil,” diye cevapladı Darrick. Önlerindeki tehlikeli işe başlamak heyecanıyla teknede kıpırdanıp duruyordu. Ne kadar çabuk işe girişilirse, o kadar çabuk Yalnız Yıldız’a dönülecek demekti. ”Nerdeyse kıyı şeridinden çıkıyoz,” diye yorum yaptı Maldrin, tekne nehir boyunca birkaç metre sürüklenince. ”Bakarsın geceye iyi bi yüzüşle başlarız, o zaman,” diye cevapladı Mat. ”Adam bu soğuk suda donar, ” diye huysuzlandı Maldrin. ”Belki de bunaklıktan yataa dümeden önce şu korsanlar senin işini hallediverirler,” dedi Mat.

”Eminim bara çara ortaya çıktık diye ödüllerini bırakmayacaklardır.” Darrick’in midesi tatsızca kasıldı. Korsanların elinde tuttukları ‘ödül’, Kaptan Tollifer’in, Yalnız Yıldız’ı nehrin alt tara finda tutup Darrick ve adamlarını yukarıya göndermesinin sebebiydi. Genellikle, Westmarch’taki gemilere saldıran korsanlar kimseyi hayatta bırakmazlardı. Bu defa, Lut Gholein’li bir ipek tüccarını, bir sal göre-vi yapan, kırılmış bir direğe tutunur halde bırakmışlardı. Ona, kralın yeğenlerinden birinin esir alındığını krala iletmesi konusunda da talimat vermişlerdi. Darrick biliyordu ki bunu bir fidye isteği izleyecekti. Bu, korsanların Westmarch ile ilk bağlan tısıydı. Bunca aydır kralın gemilerine karşı süregelen başarılı saldırılarından sonra bile, halen kimse altm nakliye yolları hakkındaki bilgileri nasıl ele geçirdiklerini bilmiyordu. Yine de sadece o Lut Gholeinliyi canlı bırakmışlar, böylece kendilerini tanıma ihtimali olan Westmarch’tan kimsenin kaçmasına izin vermedikle-rini belirtmişlerdi.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir