Rona Aybay – Robert Owen

Rona Aybay’ın Robert Owen kitabı, ilk yayınlanışından otuz beş yıl sonra, bir kez daha okurun karşısına çıkıyor. Küreselleştirmenin, emekçinin yalnızca yaşam koşullarını değil, düşüncesini de kararttığı bir ortamda, özdekçiliğin, aydınlanmanın, insancıllığın, kısacası solcu geleneğin ve sosyalizmin bu büyük ışıldağının yeniden gündeme getirilmiş olması çok yerinde. 177l’de doğmuş, ölümünün üzerinden de neredeyse bir buçuk yüzyıl geçmiş bu büyük insanın ışığı, Rona Aybay’ın usta işi incelemesinin tayfına yayılarak, bugün bile yüreğimizi ısıtacak bir umut kaynağına dönüşüyor. Robert Owen çağcıl işçi sınıfının çocukluk döneminin düşünürü ve eylemcisi. Kendisi bir kapitalist. Emekgücünü ne denli sömürürse, kazancının o ölçüde artacağını biliyor. Üstelik bunu çok iyi başarıyor da. Ne var ki, bu başarısını gözlemleyip sorguladıkça, kurulmakta olan dev üretim düzenini çok yakından tanıyan bir hesap adamının ussallığıyla, sömürü gerçeğini bütün çıplaklığıyla görüyor. Bu gerçek karşısında, kişi olarak dürüstlüğü, duyuncunun (vicdanının) sesi, aktöresi, insan sevgisi onu sosyalizme sürüklüyor. Böylece, çalışma yaşamının başlarında çok başarılı bir kapitalist iken, yaşamının geri kalan bölümünü, sömürüsüz insanlığın, dolayısıyla da işçi sınıfının bayraktarı olarak sürdürüp noktalıyor. Rona Aybay’ın kitabı bize bu ilginç dönüşümü hem anlamamız, hem de değerlendirmemiz için gerekli bütün ipuçlarını veriyor. Rona Aybay’ın izlediği yöntemin ana ilkesi, incelediği düşünürü, önce somut koşulları içinde konumlandırmak, böylece 10 Robert Owen de bize, düşünürün eylem ve görüşlerini anlamlandırabileceğimiz gerçekçi bir çerçeve sağlamak. Rona Aybay, bu anlayışla, Robert Owen’in öyküsüne İşleyim (Endüstri) Devrimi ile başlıyor. Bilindiği gibi bu devrim, Tarım Devrimi’nden sonra, insanlığın geçirdiği en köklü dönüşümdür. Tarım Devrimi’nin büyük yeniliği, o zamana dek “hazır sofra” gibi görülen doğayı, ürün vermeye zorlamaktı.


Bu köklü dönüşüm, artık-ürünü, işbölümünü, yerleşikliği, sınıflaşmayı, ekinsel (kültürel) gelişmeyi, tek sözcükle uygarlığı yarattı. İşleyim Devrimi ise ilk kez üretimi doğal sınırlarından kurtardı. O güne dek insangücü, hayvangücü, yelgücü, sugücü ile yetinmek zorunda olan üretim, yapay bir erke kaynağına, buhara kavuştu. Buharın işletkeleri (makineleri) devindirmek için kullanılmasıyla yapmak (fabrika) çağı açıldı. Böylece, doğaya boyun eğme yerine, doğayı bütünüyle tüketebilme gizilgücüne sahip bir süreç başladı. İşleyim Devrimi kentleşmeyi öne çıkardı, köylülüğü yok olma sürecine soktu, çekirdeği işçi/işveren ayrımı olan ve bütün dünyayı emekçilerle sermaye güçleri arasında bölen çağcıl sınıflaşmayı yarattı, üretimde bu eşsiz atılımı gerçekleştiren ülkeleri dünyanın egemenleri durumuna getirdi; kısacası, bugün küreselleştirmeyle en üst aşamasına ulaşan büyük altüst oluşun ilk itici gücünü sağladı. Robert Owen işte bu ortamda yetişti. Dolayısıyla, onun serüvenini anlatabilmek için, Rona Aybay’m, kitabına İşleyim Devrimi’nin özlü ve çokyönlü bir tanıtımı ile başlaması çok yerinde. Bunu yapmasaydı, ne denli ayrıntı verirse versin, anlattığı yaşamöyküsünü doğru dürüst kavramamız olanaksız olurdu. Ayrıca, şunu da hemen belirtmeli ki, Rona Aybay’ın bu “konumlandırma” yöntemi, yalnızca ilk aşamada değil, çalışmanın her dönüm noktasında karşımıza çıkıyor. Örneğin, Robert Owen’in on beş yaşında geldiği ve burada geçirdiği on dört yıl içinde işçilikten kapitalistliğe geçtiği dönemi anlayabilmemiz için, Rona Aybay bize öncelikle o günlerin Manchesterini anlatıyor. İşleyim Devrimi’nin yüreğinin attığı bu kent, yalnızca çıldıran üretim çarklarıyla değil, bu büyük dönüşüm üzerinde kafa yoran insanlarıyla da ünlü. Bu bilgileri edinince, Robert Owen’in niye çoğunluk gibi işini bilir bir kapitalist olarak kalmadığını, bu konumu nasıl aştığını çok daha iyi görüyoruz. Önsöz 11 Aynı yöntem, öykünün sonrasını da aydınlatıyor. 1800 yılında, henüz yirmi dokuz yaşındayken Robert Owen’i, New Lanark’ta, büyük bir yapmak tümleşiğinin (entegre fabrika dizgesinin) paydaşı ve yönetmeni olarak üne kavuşturan özgün deney dönemi başlıyor.

İşte bu yirmi sekiz yıllık süreci kavrayabilmemiz için, Rana Aybay önce New Lanark’ı anlatıyor bize. Böylece, orada yapılanları çok daha iyi anlama ve değerlendirme olanağını buluyoruz. New Lanark atılımı doruğuna eriştiğinde, Robert Owen artık öğreti sahibi bir düşünür ve eylemcidir. Bundan sonra, yaşamının sonuna dek, düşüncelerini olabildiğince geniş çevrelere yayma ve olabiliyorsa bunları uygulatma çabasına yöneliyor. Bunu göz önünde bulunduran Rona Aybay, Robert Owen’in yaşamöyküsünün bu yepyeni sayfasını, kahramanının öğretisini açıklayıp değerlendirdiği bir irdelemeyle açıyor. Bu irdelemede Rona Aybay hem Robert Owen’in görüşlerini büyük bir ustalıkla özetliyor, hem de bunları sevecen, ancak gerçekçi bir süzgeçten geçiriyor. Böylece, Robert Owen’in, bireysel davranışların toplumsal koşullarca belirlendiği gerçeğinden yola çıkarak, bireyi düzeltmek için sefaleti ortadan kaldırmak, çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmek, çocuğa dürüstlük ve dayanışmayı öğreten bir eğitimi gerçekleştirmek gerektiğini savunmakla ne denli çağal olduğunu gösteriyor bize. Ancak, aynı zamanda, bütün bu iyileştirmelerin ezilen sınıfların savaşımıyla değil, doğruyu gören yöneticilerin ve egemen sınıfların çabasıyla ortaya çıkabileceğini sanmakla, Robert Owen’in kendini nasıl onulmaz bir düşçülüğe kaptırdığını da koyuyor ortaya. Rona Aybay, Robert Owen’in öğretisini özetledikten sonra, yine yönteminin ana ilkesi gereğince, bu öğretinin yayılmaya başladığı 1815 dolayında, İngiltere’nin hangi geçimsel (ekonomik) ve siyasal süreçten geçtiğini anımsatıyor bize. Bu çerçevede, bunalım dönemlerinde, yöneticilerin ve egemen sınıfların ne denli korkak ve kıyıcı olabileceklerini görüyoruz. Böylece, Robert Owen’in bunları kendi görüşlerine kazanma umudunun düşsellik derecesini daha iyi ölçebiliyoruz. Bu arada Robert Owen’in düşünceleri önemli bir evrim geçiriyor. Üretim fazlası ve işsizlik biçiminde ortaya çıkan 1815 12 Robert Owen bunalımına bir çozum olarak savunduğu birleşke köylerini (Kooperasyon Köylerini) yeni bir toplum düzeninin tohumları olarak görmeye başlıyor. Bu çerçevede, insanlar arası çekişmelerin baş nedeni saydığı özel mülkiyete ve dinsel bağnazlığa karşı çıkıyor. Yeni yaşamın yeşereceği bu komünist topluluklarda özel mülkiyet olmayacak, herkes gücüne göre tarım ve işleyim alanlarında çalışacak, yaşamın temel ilkesi yarışma değil, dayanışma olacak, mutfak işleri ortaklaşa yürütülecek, en önemlisi de, iki yaşından başlayarak çocuklar ortak yatakhanelerde barınıp okullarda, dürüst yurttaş olacak biçimde toplulukça eğitilecek.

Bu okullarda ceza olmayacak, çocuklar yalnızca sevgiyle yönlendirilecek. New Lanark deneyiminin gitgide tavsaması, Eski Dünya’ da komünist köyleri için yeterince yandaş bulamaması üzerine, 1824’te, Robert Owen ABD’ ye gidiyor. A BD’ de nasıl karşılandığını, oradaki ortamın ne olduğunu Rona Aybay çok güzel anlatıyor. Amerika’ya gidişinin ana nedeni, komünist köy düşünü gerçekleştirmek. Bu amaçla Robert Owen, büyük malvarlığının hemen hemen tümünü harcadığı New Harmony deneyine girişiyor. Rona Aybay bu Owenci köyün nasıl kurulduğunu, hangi ilkelere göre nasıl yönetildiğini, ne gibi sorunlarla karşılaştığını ve niye dağıldığını ayrıntılarıyla anlatmakla yetinmeyip bu tür komünist adacıkların kapitalist bir çevrede başarılı olamayacağını da gösteriyor. Robert Owen İngiltere’ye döndüğünde, artık geniş ölçüde değişmiş bir toplumla karşılaşıyor. Yönteminin ana ilkesinden hiç şaşmadan, Rona Aybay bunun niye böyle olduğunu bize açıklıyor. 1820’lerden başlayarak İngiltere’ de hem bunalım aşılıyor, hem de işleyimde önemli bir yeni atılım gerçekleştiriliyor. Böylece, işçi sınıfı toplumsal ağırlığının artmasıyla siyasette daha etkin (aktif) duruma geliyor. Robert Owen gitgide yeğinleşen sınıf savaşımını anlamadığı gibi, onaylamıyor da. O yine bütün insanlığa seslenmeyi yeğliyor. Ne var ki, umduğunun aksine, sesine kulak verenler yöneticiler ile egemen sınıflar değil, işçiler. Böylece, yükselen işçi dalgasının tepesinde buluyor kendini Robert Owen. Ancak artık burada, savaşım içindeki bir işçi sınıfı ortamında, New Lanark’taki ya da New Harmony’de- Önsöz 13 ki saltık yöneticiye boyun eğecek kimse yok.

İşçilerin, insanlık adına söylevlere değil, öncü bir yoldaşlığa gereksinimleri var. İşte bu uyumsuzluk Robert Owen’i gitgide topluma yabancılaştırıyor. Gerçi Rona Aybay kahramanını yaşamöyküsünün sonuna dek izliyor. Ancak seksen yedi yıllık bu uzun yaşamın son yirmi dört yılı toplum tarihi bakımından artık önemli değil. Robert Owen, hiç bitmeyen bir çabayla, insanlığı kurtaracak görüşlerini anlatmayı sürdürüyor; ancak artık onu dinleyen yok. İngiltere’de İşleyim Devrimi’nin çocukluk dönemi kapanmış, işçiler haklarını doğrudan doğruya siyaset sahnesinde arama aşamasına gelmişler. Bundan böyle, sınıf savaşımını kavrayamayan bir insanseverin onlara verebileceği pek bir şey yok. Peki, yaşamöyküsünü bu biçimde noktaladı diye, Robert Owen’i, saygı ve sevgiyle de olsa, salt bir tarihsel anı olarak mı anacağız? Hiç de değil. Bunun böyle olmadığını da Rona Aybay bize çok güzel gösteriyor. Bir kere, Robert Owen, İşleyim Devrimi’nin daha ilk döneminde, üretim güçlerindeki bu eşsiz atılımın insanları yapısal olarak işsizliğe “yazgıladığını” gören ilk düşünürlerden biri. Kapitalizmin doğal uyum safsatasına hiç pabuç bırakmıyor. Kendisinin de büyük beceriyle üretime koştuğu yeni işletkelerin gücüne hayran. Ancak, kapitalist düzende, bunların işçilere çevrilmiş birer silah olduğunun da ayrımında. Öyleyse çözüm, bu büyük üretim gücünü çalışan insanların buyruğuna vermekte yatıyor. Kaldı ki, bu onların hakkı da.

İşi ilk elden bilen bir kapitalist yönetmenin us yürütümüyle, şu yalın hesabı yapıyor: New Lanark’ta, elli yıl önce 600.000 işçinin ürettiği ürünü artık 2.500 işçi üretebildiğine göre, aynı ürün karşılığında 600.000 kişinin tüketeceği varlıklar şimdi kimin elinde? Besbelli ki, işçilerin verimliliğindeki bu inanılmaz sıçramadan kaynaklanan artık, bütünüyle kapitalistlerin eline geçmiş durumda. Sömürünün varlığını ve boyutunu bu hesap bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Robert Owen bundan üretim araçlarının kamulaştırılması gerektiği sonucunu çıkarmasa da, böyle bir hesabın usyapısal (mantıki) sonucu ortada.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir