Salime Leyla Gürkan – Yahudilik

Tarih boyunca hiçbir din Yahudilik ve hiçbir topluluk Yahudiler kadar tartışılmamıştır. Bunun başlıca sebeplerinden birisi, Yahudilik’te din ile etnisitenin şaşırtıcı ölçüde iç içe geçmiş olmasıdır. Dolayısıyla, “Yahudilik” üzerine konuşmak aslında bir din üzerine olduğu kadar bir millet ve o milletin tarihi üzerine konuşmak demektir. Başlangıçta pagan toplumlar arasında “tek tanrılı din”in yegane temsilcileri olarak çetin mücadeleler veren Yahudiler, daha sonra Hıristiyanlık ve İslam ile İbrahimi geleneği ve “sahih din”i temsil etme iddiasıyla karşı karşıya gelmiştir. Orta Çağ boyunca şehir merkezlerinde temerküz eden azınlıklar olarak görülen Yahudiler, ticaret, kültür, bilim ve siyaset alanlarındaki etkinliklerine rağmen ve aynı zamanda buna bağlı olarak, bilhassa Avrupa’da, sıklıkla kapalı ve nispeten karanlık cemaatlerle ilişkilendirilmiş ve tehdit olarak algılanmıştır. Çağımızda ise Yahudiler, özellikle Siyonist düşünceyle bağlantılı olmak üzere dünya siyasetinin önemli aktörlerinden biri olarak hala yoğun bir şekilde tartışılmaktadır. Tüm bu sebeplerden dolayı Yahudiliği anlamak, insanlık tarihinin anlaşılmasında da önemli bir yere sahip olmaktadır. Yahudilik çalışmaları üzerine batı dillerinde zengin bir literatür mevcut olmakla birlikte, konunun sahip olduğu öneme ve ilgiye rağmen, Türkçe’deki Yahudilik çalışmaları için benzer bir tespitte bulunmak güç. Kur’an ve İslam perspektifinden İsrailoğulları ve Yahudilerle ilgili dini �e tarihi olayları konu edinen çalışmaların yanı sıra Mukayeseli Dinler Tarihi veya Dünya Dinleri tarzında yazılmış eserler içerisinde Yahudi dini hakkında bilgi sunan bölümler mevcut. Ayrıca Osmanlı ve Türkiye Yahudilerinin tarihi üzerine gerek Türk-Müslüman gerekse Musevi yazarlar tarafından kaleme alınmış eserler ile özellikle son on yılda ortaya konmuş, Yahudi tarihi, inancı ve pratiğine yönelik farklı konuları ele alan telif ve tercüme kitapları da zikretmek gerekir. Fakat tüm bu kıymetli çalışmaların varlığına rağmen kendi kaynaklarından hareketle hazırlanmış, aynı zamanda müstakil olarak ve bütün yönleriyle Yahudi dinini konu edinen Türkçe çalışmalar yok denecek kadar az. Kanaatimce bu durum Türkiyeöe hala Yahudilik konusunda yeterli ve tutarlı bir bilgilenmenin mevcut olmamasının arkasında yatan sebeplerin başında geliyor. 11 YAHUDİLİK – Öte yandan, İslamın, ortak dini gelenek ve buna paralel olarak gelişen tarihi, kültürel ve siyasi bağlantılar açısından Yahudilik ile asırlardan beri yakın temas halinde bulunduğu bir gerçek. Üzerinde yaşadığımız coğrafya başta olmak üzere uzun süre bir arada yaşama tecrübesine sahip olan Yahudiler ile Müslümanlar arasında bilhassa günümüzde geliştirilmeyi bekleyen birbirini daha iyi tanıma ihtiyacı, bu din üzerine gerek akademik gerekse popüler seviyede yapılacak müstakil çalışmaların gereğine ve önemine işaret ediyor. Bu kitap, tarihsel gelişim sürecini de dikkate alacak şekilde Yahudiliğin oluşumunu, dini kavram ve uygulamalarını, diğer dinlerle ilişkilerini ve günümüzdeki durumunu birinci el kaynaklar ve konu üzerine yapılmış akademik çalışmaların ışığında ortaya koymayı amaçlamaktadır.


Kitabın öncelikli hedef kitlesi Dinler Tarihi öğrencileri ve Yahudilik hakkında genel bilgi birikimine sahip okuyucular olmakla birlikte, Yahudilik ile bu kitap aracılığıyla tanışacak olan ilgili okurların da bu çalışmadan istifade etmesi umulur. ,__, @ ,__, Bu çalışma, Yahudilik ile akademik manada ilk tanıştığım günden bu güne uzanan on beş yıllık bir süre ve birikimin sonucu olup, bu birikimin oluşumunda şükranla andığım pek çok insanın doğrudan veya dolaylı katkısı oldu. Fakat ben burada özellikle kitabın yazım aşamasında yardım ve desteğini esirgemeyen kişileri zikretmekle yetineceğim. Saygıdeğer hocam Prof. Dr. Ömer Faruk Harman ile kıymetli meslektaşlarım Doç. Dr. Mahmut Aydın ve Dr. Ekrem Demirli gerek muhtevaya gerekse üsluba yönelik teklif ve eleştirileri ile kitabın istenilir düzeye gelmesine ciddi katkıda bulundular. Türkiye Hahambaşılığı mensuplarından Rav Leon Adoni ve Yusuf Altıntaş ile genç meslektaşım Dr. Nuh Arslantaş önemli noktalarda aydınlatıcı bilgiye ulaşmamda yardımcı oldular. Tüm bu kıymetli insanlara, ayrıca akademik ve teknik destek noktasında emeği geçen değerli İSAM mensuplarına ve İSAM başkanlığına kalbi teşekkürlerimi sunuyorum. Salime Leyla Gürkan İstanbul 2008 Kitabın ilk baskısına yönelik değerlendirmeleri için Prof. Dr. Baki Adam’a ve modern Karfillik’le ilgili hususlarda bilgisine başvurduğum İsrail Karai Cemaati Baş Hahamı Rabbi Moshe Yosef Firrouz’a da teşekkürü bir borç bilirim.

İstanbul 2012 12 GİRİŞ “Yahudilerin mensup olduğu dini gelenek” biçiminde tanımlanan Yahudilik, İbrahimi, Sami ya da peygamberi dinler olarak da bilinen monoteist din ailesinin üç halkasından biri ve en eskisidir. Orta Doğu’ya dayanan menşeleri ve hem geçmişte hem de günümüzde kesişen tarihi tecrübelerinin yanı sıra, sahip oldukları pek çok teolojik, etik ve pratik kural Yahudiliği belli noktalarda İslam ve Hıristiyanlık’la aynı düzleme yerleştirmektedir. Hıristiyanlık’la paylaştığı ortak Kutsal Kitap literatürü, seçilmişlik ve kurtuluş kavramlarına karşılık, bir ve tek tanrı inancı, dini hukuk ve pratiğe yönelik vurgu ile vahiy anlayışı Yahudiliği özellikle İslam dinine yakınlaştıran unsurlardır. Diğer taraftan uzun bir zaman dilimine denk gelen müşterek tarihi tecrübe, bu üç dini gelenek arasında karşılıklı etkileşimi kaçınılmaz kılmıştır. Yahudiliğin, farklı biçimlerde de olsa, bilhassa gelişimleri sırasında diğer iki dini gelenek üzerindeki tesirine karşılık, asırlar boyunca Yahudilere ev sahipliği yapan Hıristiyan ve İslam dünyasının gerek Yahudi teolojisi ve düşüncesi gerekse çeşitli Yahudi toplumların sosyokültürel yapılanması üzerinde doğrudan veya dolaylı etkisi söz konusudur. Fakat bilhassa geleneksel ya da Ortodoks olarak isimlendirilen Yahudilerin gözünde bu din genellikle, belli aşamalardan geçmesine rağmen kendisine has yapısıyla temelde aynı kalan bir dini ve bunun ötesinde bir “hayat tarzı”nı ifade etmektedir. Kökleri gelenek tarafından İbrahim’e ve ondan sonra gelen iki İbrani atasına, yani İshak ve Yakub’a dayandırılan Yahudiliğin başlangıç noktası, İsrailoğulları’nın (Yakub soyu) Musa peygamber tarafından Mısıröan kurtarılıp Sina Yarımadası’na getirilmeleri ve orada atalarının Tanrısı ile ahitleşerek O’ndan Tevrat’ı almalarına karşılık gelmektedir. Fakat Yahudilik, İsrailoğulları’nın kutsal topraklara yerleşmesinin ardından sırasıyla Krallık, 13 YAHUDİLİK Sürgün, İkinci Mabet ve Talmud dönemlerinde siyasi-hukuki, eskatolojik ve felsefi-mistik boyut kazanan; ancak Rabbani gelenek ve Orta Çağ Yahudi düşüncesi kanalıyla bugün anladığımız manada dini sistem olarak teşekkül eden ve bilhassa modern dönemde kazandığı farklı açılımlar yoluyla hala gelişimini sürdüren bir olguya işaret etmektedir. Yahudiliğin oluşumunda kendi iç dinamiklerinin yanı sıra, çevre kültürlerle (Babil, Pers, Grek, Roma, Bizans, Sasani, Arap, Osmanlı ve Avrupa) yaşanan ve aynı zamanda bu iç dinamikleri de belirleyen etkileşimlerin ortak rolü söz konusudur. Yahudi tarihi, çoğunlukla İsrailoğulları’nın tarih sahnesine çıkması ve İsrail dininin oluşumunu ihtiva eden Kutsal Kitap dönemi, onun ardından eski İsrail dininin sistemleşmiş biçimi olarak Yahudiliğin gelişimine tanıklık eden İkinci Mabet (Helenistik) ve Talmud (Rabbani) dönemleri, son olarak da bu dinin teolojik, felsefi ve mistik boyutlarıyla gelişip çeşitlendiği Orta Çağ ve Modern dönemler şeklindeki evrelere ayrılmak suretiyle ortaya konmaktadır. Başlangıcından günümüze, Mezopotamya’dan batıda Amerika kıtasına doğuda Çin’e kadar uzanan geniş bir coğrafya üzerinde, farklı toplumlarla irtibat halinde ve farklı yönetimlerin gölgesinde yaşayan Yahudilerin tarihi, aynı zamanda Yahudiliğin oluşum sürecine denk gelmektedir. Zira, başından itibaren din ile etnisitenin iç içe geçtiği bir yapıya sahip olan ve inançtan ziyade pratiği vurgulayan Yahudilik, monolitik bir sistem olmaktan ziyade, Yahudilerin çeşitli dönemlerde farklı kültürlerle yaşadıkları tecrübe ve karşılıklı etkileşimler neticesinde biçimlenen, gelişen ve değişen bir dinamizme işaret etmektedir. Bu dinamizmi yazılı Yahudi kutsal kitap literatürünün oluşum sürecine kadar götürmek mümkündür. Dolayısıyla, diğer milletlerden ve onların inanç ve yaşayış şekillerinden uzak durmalarına yönelik Tevrat vurgusuna, Yahudi ile Yahudi olmayan ayrımını öngören ve iki grup arasındaki ilişkileri kısıtlayan kural ve emirlerin ve kimi zaman da Orta Çağ Avrupası’nda olduğu gibi dışarıdan gelen baskıların varlığına rağmen dört bin yıllık Yahudi tarihi, Yahudilerin tamamen tecrit ve soyutlanma refleksinden ziyade, intibak ve adaptasyona dayalı olarak dinlerini ve kimliklerini korudukları, çevre kültürlerden aldıkları unsurları kendi bünyelerine katmak suretiyle varlıklarını devam ettirdikleri gerçeğine şahitlik etmektedir. Başından itibaren Yahudi dininin oluşumunda mevcut bulunan ve hala önemini koruyan asli unsurlar bir yana -ki bunlardan en önemlileri Tevrat ve Yahudi pratiğini ya da dini hukukunu ifade eden halaha’dır- konuştukları lisandan uyguladıkları ritüele, 14 GİRİŞ giydikleri kıyafetten icra ettikleri mesleklere kadar Yahudi toplumlarının yapısı kültürler, coğrafyalar ve dönemler arası farklılıkları sergilemektedir.

Dolayısıyla Yahudiler, Helenistik dönemde ve Hıristiyan yönetiminde zaman zaman maruz kaldıkları dinlerini terk etme dayatmasını bir tarafa koyacak olursak, tarih boyunca ve bilhassa Müslümanların idaresinde, kendilerini tamamen dış dünyaya kapamaksızın sosyal ve dini kimliklerini koruyabilmişlerdir. Çeşitli coğrafya ve kültürlerde yaşama tecrübesi, aynı zamanda, Orta Çağ boyunca Yahudileri hem ticari-ekonomik hem de ilmikültürel anlamda toplumlararası iletişimi ve geçişi sağlayan en önemli unsur yapmıştır. Belli bir kredosu (Amentü) olmadan ve merkezi dini otoriteden yoksun olarak gelişen Yahudilik, her şeyden önce bir “eylem” ve “gelenek” dinidir. Yahudi tarihinin sonraki aşamalarında sistemli bir Yahudi teolojisinden ve düşüncesinden bahsetmek mümkünse de, miladi ilk asra kadar din ve iman kelimelerinin tam karşılığının yer almadığı1 bu gelenek içerisinde Yahudi kimliğini belirleyen temel kıstas ne düşündüğünden ve neye inandığından ziyade, ne olduğun ve ne yaptığın sorusu olmuştur. Dolayısıyla Yahudilik, bu dinin teolojik ve felsefi boyutuna karşılık gelen agada’dan çok, pratik boyutunu ifade eden halaha üzerine kurulu bir sistem olmaktadır. Bu sebepledir ki Yahudi tarihi boyunca ortaya çıkan gruplaşma ya da mezhepleşmeler, salt inançtan ziyade Tevrat’a ve halaha’ya yönelik farklı bakış açısından kaynaklanmış; diğer bir ifadeyle Yahudilik, inanç üzerine farklı görüşlere genellikle müsamaha gösterirken, asıl gruplaşmalar halaha’yı ilgilendiren konulardaki farklılıklardan doğmuştur. Aynı zamanda Yahudilik, kitabi bir din olmakla birlikte, doğrudan Eski Ahit -Yahudi geleneğindeki ismiyle Tanah- literatürüne dayanan bir din olmaktan ziyade ya da bunun ötesinde, Eski Ahit öğretisinin gelenek kanalıyla yorumlanmış ve hala yorumlanmakta olan biçimidir. Diğer bir ifadeyle, takriben MÖ I. yüzyılda başlayıp MS VI. yüzyılın sonlarına kadar uzanan ve Talmud literatürünü oluşturan Perisi-Rabbani gelenek olmasaydı, Eski Ahit’ten bugün anladığımız manada Yahudiliğin çıkması mümkün olmazdı. Dolayısıyla Yahudilik ve Hıristiyanlık, bu noktadan bakıldığında, ı Batı dillerine genellikle “iman” olarak tercüme edilen İbranice emuna kelimesi, iman etmekten çok “güven” ve “bağlılık” gibi manalara işaret ederken, İbranice dat kelimesi, günümüzde “din” karşılığında kullanılsa da, Eski Ahit’te (Tanah) daha ziyade “şeriat” manasında yer almıştır. 15 YAHUDİLİK hem birbirinin çağdaşı hem de ortak Eski Ahit literatürünün farklı kanallar (yani Talmud ve Yeni Ahit) yoluyla yorumlanmış iki farklı biçimi ve iki rakip gelenek olmaktadır. Yahudiliğin evrensel ve etik boyutu, Tanah’tan itibaren Yahudi geleneğinde mevcut olup özellikle modern Yahudi düşüncesinde geniş yer bulan Tanrı-insan münasebetine dayalı “etik monoteizm” ve bireylerarası ilişkileri düzenleyen “sosyal etik” kavramları çerçevesinde kendisini ortaya koysa da, Yahudiliği farklı kılan bir diğer özellik, onun Tanrı-İsrail ilişkisi üzerine yaptığı özel vurgudur. Tanrı’nın İsrail’i kendi has kavmi olarak seçmesi şeklinde ortaya konan ve beraberinde Yahudi-Yahudi olmayan ayrımını getiren “seçilmişlik” doktrini ile buna bağlı olan ahit, kutsal toprak ve kurtuluş kavramları Yahudiliğin merkezinde yer alan unsurlardır. Bu yönüyle Yahudilik, aynı zamanda, bireyden ziyade toplum fikri üzerine kurulu bir din olmaktadır.

Öte yandan Rabbani gelenek tarafından şekillendirilen ve geleneksel Yahudiliğin merkezinde yer alan Tanrı-Tevrat-İsrail üçlemesi, tüm çeşitliliğine rağmen modern Yahudi oluşumlarının da temelinde yatan bileşene karşılık gelmektedir. Nitekim Yahudilik, Tanrı’nın Tevrat’ı İsraile vermesi ya da İsrail’in Tevrat’ı Tanrı’dan alıp kabul etmesiyle başlayan ve merkezinde bu hadisenin ve ilgili inancın yer aldığı bir oluşumu ifade etmektedir. Farklı biçimlerde yorumlanıp anlaşılmakla birlikte, seküler kanat hariç, hemen her bir Yahudi mezhebi kendisini ya da varoluş felsefesini bu üçlü unsuru ve bunların arasındaki münasebeti vurgulamak suretiyle tanımlamaktadır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir