Seneca – Phaedra

Seneca’nın (İ.Ö. 4-İ.S. 65) Phaedra trajedisi, [1] Atina kralı Theseus, Girit (Creta) kralı Minos’un kızı Phaedra ve Theseus’un oğlu Hippolytus arasında yaşanan karşılıklı duygu karmaşasına dayanır. Yunan mitolojisinin efsanevi kahramanlarından Theseus, eşi Phaedra’nın üvey oğlu Hippolytus’a âşık olması sonucunda aldatılan bir koca olarak çıkar karşımıza. Söylenceye göre, Theseus dostu Pirithous [2] ile birlikte Persephone’yi kaçırmak için yeraltı dünyasına indiği sırada, Phaedra yakışıklı Hippolytus’a (Demophoon) [3] karasevdayla tutulur. Ama bu yasak bir aşktır ve zihni işlediği günahın farkındadır. Ruhu utanç içindedir, sevdasını yüreğine gömmek ve ölmek ister, ama tutkusu öylesine yoğundur ki dayanamaz ve aşkını ilk sütannesine itiraf eder. Şaşkına dönen sütanne başlangıçta Phaedra’yı yatıştırmaya ve ruhunu bu günahtan arındırmasına yardımcı olmaya çalışır. Nafile, Phaedra aşkın derinlerine dalmıştır, aklını yitirmiş, çılgın gibidir. Zaman zaman kendine geldiğinde, yasak aşkın batağından gün ışığını gördüğünde, ruhunun utançtan, günahtan yandığını hisseder, ama hemen ardından içinden taşan aşkın kurbanı olur. Bu aşkı Hippolytus’la paylaşmazsa, kendisi için tek kurtuluşun ölümün soğuk karanlığı olduğunu düşünür. Sütanne, hanımının çektiği işkencelere daha fazla dayanamaz ve Phaedra’nın gizli aşkını Hippolytus’a söylemeye karar verir. Yazık ki, Amazonlar kraliçesi Antiope’nin (Hippolyta, Melanippe) oğlu olan Hippolytus kaya gibi bir ruha sahiptir.


Savaşçı anasından miras kalan yabanilik bütün kanına işlemiş, dağları ve ormanları kraliyetin görkemli yaşamına tercih etmiştir. Zamanının çoğunu sivri kayaların tepesinde gezinerek yaban hayvanlarını avlamakla geçirir. Vahşi doğa ve uygarlık arasındaki şiddetli karşıtlığın yansısı olan ruhu, kadına ve kadının aşkına tamamen kapalıdır. Onun aşkı, yemyeşil vadiler ve gürül gürül akan ırmaklardır. Aşk tanrıçası Venus’un yerine, ormanların, dağların ve avcıların koruyucu tanrıçası Diana’ya tapınmayı tercih etmiştir. Amazon kadınları için de savaş tanrısı Mars ve tanrıça Diana kutsaldır. [4] Hippolytus, erkek çocukların öldürüldüğü ya da sakat bırakıldığı anaerkil Amazon kadınlarının tek sağ kalan erkek çocuğudur; Asia Minor, Phrygia, Thracia ve Syria gibi geniş bir coğrafyaya yaptıkları akınlarla ünlenen, rahatça ok atmak için bir göğüslerini kesen, attıkları mızraklar hedeflerini hiç şaşmayan ve Yunan kahramanlarıyla kıyasıya mücadele etmekten hiç yılmamış bir kavmin dölüdür. Onun trajik akıbeti, babası Theseus, yabancı ülkelere yaptığı keşif gezileri sırasında Asia Minor’un kuzey-doğu ucunda yer alan Amazonların ülkesine yelken açtığında başlar. Theseus Amazon kraliçesi Antiope’yi kaçırıp Atina’ya getirir. Hippolytus bu evlilikten doğar. [5] Plutarchus’un, Theseus’un yaşamından ayrıntılar aktardığı yapıtında, Antiope’nin kaçırılmasına öfkelenen Amazonların Attica’ya akın ettiği ve dört yıl süren şiddetli çarpışmalara neden oldukları yazılıdır. Yine bu kaynaktan yansıyan bilgilere göre, Antiope Theseus’un yanında Amazonlara karşı savaşırken, Amazon savaşçısı Molpadia’nın attığı okla yaşamını yitirmiştir. [6] Theseus Antiope’den sonra ikinci evliliğini Minos’un kızı Phaedra ile yapmıştır ve bu evlilik Antiope’den olan oğlu Hippolytus’un kaderindeki değişmeleri beraberinde getirmiştir. Phaedra’nın öyküsüne yazınsal olarak Euripides’in anıt eseri Hippolytus trajedisinin yanısıra, görsel tanık olacağımız en iyi kaynak, Yunanlı ressam Polygnotus’un Delphi’de, İ.Ö.

5. yüzyıl ortalarında, Cnidus halkı tarafından yaptırılan bir binanın freskolarından yansır. [7] Phaedra’nın göründüğü sahnede, genç kadın Ariadne ve Procris’in arasındadır. [8] Bu kompozisyon Yunan mitolojisinde aşka kurban giden ve bu anlamda yaşam öyküleri birbirine çok benzeyen üç kadının biraradalığını bütün çıplaklığıyla gözler önüne serer ve Phaedra’nın Hippolytus’a duyduğu aşk öyküsünün İ.Ö. 5. yüzyıldan önceki dönemin söylenceleri arasında yer aldığını gösterir. Phaedra, Girit kralı Minos ve Pasiphae’ın kızıdır. Ama kendisinin Theseus ile evlenmesinden önce, ablası Ariadne Theseus’a âşık olmuştur. Başka deyişle Minos sarayının Theseus ile tanışması epeyce öncedir ve bir dizi mitolojik olayın döngüsü içindedir. Ariadne’nin yaşam öyküsü de kahır yüklüdür. Gerek Euripides’in gerekse Seneca’nın yapıtından yansıyan dizelere göz atıldığında, Phaedra’nın kendi ailesinin yaşadığı yasak aşları ve büyük acıları çok iyi bildiği vurgulanır. Buna rağmen, Phaedra trajik bir karakterdir ve geçmişinde yaşanan kederleri bilmesine ya da gelecekte yaşanacak ıstırapları sezmesine rağmen, tutkularına söz geçirmesi olanaksızdır. Minos’un sarayının kaderi Hippolytus’un babası Theseus ile karşılaşması, Girit kralı Minos’un oğlu Androgeus’un Attica sınırında öldürülmesiyle yol alır. Minos, oğlunun ölümünden Atina halkını sorumlu tutar ve bitmez tükenmez bir nefretle Atina’ya öfke kusar.

Minos’un yanında, Gökyüzünün efendisi de Atinalılara lanet yağdırır. Topraklar ürün vermez olur, nehirler kurur ve ilikleri yakan bir veba illeti halkı kırar geçirir. Atinalılar Minos’un öfkesini dizginlemek için, onun istekleri doğrultusunda hareket eder ve her dokuz yılda bir kur’a ile yedi genç erkek ve yedi genç kızı kurban olarak Girit’e yollamayı göze alır. [9] Minos’un ülkesine gitmek üzere seçilen Atinalı gençleri, Minos’un sarayında, dar ve dolambaçlı bir labyrinthus’ta yaşayan ve insan etiyle beslenen yarı insan, yarı boğa karışımı bir yaratık, [10] Minotaurus beklemektedir. Gençler bir kez labyrinthus’a girmeyegörsünler, bir daha yollarını bulup dışarı çıkmaları artık olanaksızdır. Analar babalar bu yazgıyı kabullendiklerinden, genç evlatlarını Girit diyarına kara yelkenli gemilerle adeta ölüme yolcu eder gibi uğurlarlar. [11] Minotaurus, Minos’un soylu karısı Pasiphae’ın [12] büyük yarasıdır, büyük utancıdır, [13] ama her şeyden önce denizler hâkimi Poseidon’un Minos’un küstahlığına duyduğu büyük öfkenin ürünüdür: Minos Poseidon’a her yıl ülkesindeki en iyi boğayı adayacağına söz verir ama bir keresinde sürünün içinde beyaz bir boğanın heybetli görünümü karşısında aklı başından gider. Onu Poseidon’a kurban etmekten vazgeçer ve tanrıyı kandıracağını sanıp ona başka bir boğa sunar. [14] Minos’un verdiği sözü tutmamasına öfkelenen Poseidon, Pasiphae’ın yüreğine yasak bir aşkın soluğunu üfler ve onu bu beyaz boğaya doğadışı bir tutkuyla bağlar. Yüreğine söz geçiremeyen Pasiphae, aşkın kör karanlığında debelenirken sırrını o sırada Cnossus sarayında sürgün hayatı yaşayan, Atina’nın efsanevi zanaatkârı Daedalus’a açar ve ondan yardım ister. Daedalus ustalığını konuşturur ve Pasiphae’ın içine girip gizlenebileceği tahtadan bir inek yaratır. Pasiphae tahtadan ineğin içindeki oyuk kısma girer ve büyük aşkı boğayı kandırarak onunla birleşir. İşte bu tuhaf aşk meyvesini tuhaf yaratık Minotaurus (Asterios ya da Asterion) [15] olarak geri verir. Kral Minos sarayında gelişen bu rezil olaydan haberdar olunca, dehşete kapılır ve Daedalus’a, karısından doğan bu canavarı göz önünden kaldırabileceği bir ev yapmasını buyurur. Daedalus bütün hünerini sergiler ve içine gireni adeta yutan karanlık ve dolambaçlı bir ev, bir labyrinthus hazırlar.

[16] Labyrinthus’un bu özelliği, bu sözcüğün erken çağlardan başlayarak “aşılması güç zorlukların, karmaşanın” simgesi olmasına yol açar. [17] Ev sahibi Minotaurus, Yunancadaki sözcük anlamıyla “Minos’un Boğası” ise, Minos pantheon’unun ruhlara dehşet salan ve sürekli kurban talep eden, ayrıntılı ritüellerini dağların zirvelerinde, mağaraların derinlerinde, kayalıklarda ve geçit vermez yamaçlarda yaşamak isteyen tanrılarının simgesi haline gelir. [18] Atinalı bir genç olarak, diğerleriyle aynı yazgıyı paylaşan Theseus, zamanı geldiğinde Minos’un ölüm soluyan sarayına gönüllü olarak gitmek istediğini belirtir. Amacı Atina’yı ve Atina gençlerini o uğursuz kaderin kıskacından kurtarmaktır. Bu fedakârlığı karşısında, Atina halkı onun cesaretine ve mertliğine hayran olur. Ama babası Aegeus oğlunun geri gelemeyeceğine inandığından, yasa bürünür. Yine de zorunluluk karşısında aciz kalan Aegeus Theseus’a kara yelkenin yanında bir de beyaz yelken verir ve o korkunç ülkeden sağ salim dönerse gemisine beyaz yelkeni çekmesini tembih eder; böylece gemi uzaktan göründüğünde oğlunun ölmediğini anlayacaktır. [19] Theseus yola çıkmadan önce Delphi’deki Apollo tapınağına giderek kendisini ve yoldaşlarını koruması için yalvarır ve tanrıya beyaz yün sarılı bir zeytin dalı sunar. [20] Ardından gerekli diğer dinsel ritüelleri yerine getirip kurbanlarını kestikten sonra, denize açılır. Tanrı Apollo’nun Theseus’a, aşk tanrıçası Venus’u kendisine kılavuz seçmesini kehanet ettiği söylenir. [21] Bu söylentide mitolojik bir gerçeklik vardır, çünkü Theseus Girit ülkesinde karaya çıktığında, Minos’un kızı Ariadne onun yakışıklılığına ve babasının düzenlediği oyunlarda gösterdiği başarısına hayran kalır ve ona büyük bir aşkla tutulur. Bunun sonucunda, Theseus’a bir ip verir ve böylece canavar Minotaurus’un yaşadığı labyrinthus’un dolambaçlı geçitlerinde rahatça dolaşmasını ve Minotaurus’u öldürerek çıkışı bulmasını sağlar. Theseus’un Minotaurus’u yenmesi, Atina’nın o kötü yazgısını değiştirir. Bu zafer, İ.Ö.

5. yüzyıl Yunan trajedisinin, “üstün güçlerle donanımlı ve erdemli Atinalı kahraman” simgesine birebir uyduğundan, şairlerin dizelerine sık sık konu olmuştur. [22] Minotaurus’un katledilmesinin ardından, Theseus Ariadne’yi ve Minos’un zulmünden kurtardığı Atinalı gençleri de gemisine alarak kendi ülkesine yola çıkar. [23] Kimi söylencelerde, Ariadne’nin Dionysus rahibi Oenarus’un yaşadığı ve Cyclades adalarından biri olan Naxos’a götürüldüğü, kimilerinde Theseus tarafından terk edildiği ve kendini öldürdüğü söylenir, kimilerinde ise Theseus’un başka bir kadına âşık olduğu ve Ariadne’yi bıraktığı yazar. [24] Ne olursa olsun, bütün söylencelerdeki ortak nokta, Theseus’un, Giritli kral kızının aşkına vefasızlık etmesi ve onu yarı yolda bırakması üzerine yoğunlaşır. Theseus’un bu davranışı, mitolojik tuhaf yazgı ağının derinlerinde amansız bir öfkenin köpürmesine ve yavaş yavaş Theseus’un bütün ailesini yok edecek yangınlara dönüşmesine yol açacak ufacık kıvılcımlardan biridir. Çünkü Ariadne temelde Minos uygarlığının gizemli kadın ruhudur; Labyrinthus ülkesinin zifiri karanlığında parlayan gizil bir güzelliktir. [25] Onun bir gece yarısı Theseus ile birlikte Yunanistan’a doğru yelken açması, Cnossus Laby-rinthusu’nun çöküşü ve Minos ülkesinin kültürel değerlerinin anakaraya taşınması anlamına gelir. [26] Ariadne’nin aşkı uğruna babasına ihaneti bile göze alışı, buna karşın Theseus tarafından terk edilişi, tanrıların gözünden kaçmaz. Ariadne’nin akıbeti üzerine bilgi edindiğimiz kimi söylencelerde, daha sonradan tanrı Dionysus tarafından kurtarıldığı ve onunla evlendiği anlatılır. [27] Ariadne’yi dönüş yolunda terkeden Theseus’un gemisi Attica ufuklarında göründüğü andan itibaren, facialar da ardı sıra kıyıda bekleşir. Hatta ilki, Theseus ve yoldaşlarını daha sahile çıkmadan vurur. Theseus, ne yazık, zafer sevincinden geminin kara yelkenlerini değiştirmeyi unutur. Oğlunun yolunu dört gözle bekleyen Aegeus, uzaktan geminin kara yelkenlerini görünce, Theseus’un öldüğünü sanıp kendini kayalardan atar ve parçalanarak ölür. Babasının ölümünden bihaber Theseus zafer kazanmış komutan edasıyla, gururla karaya çıkar ve kente bir haberci yollayarak sağ salim döndüklerini haber verdirir.

[28] Ama çok geçmeden acı haber ortaya çıkar, zafer çığlıkları, hüzünlü haykırışlara karışır. Ariadne’nin Theseus tarafından terk edilişi, Minos sarayına vurulan ağır bir darbedir, ama Girit ve Atina arasında baştan beri iyi olmayan siyasal ilişkileri olumlu bir yöne çevirmek adına Minos’un oğlu Deucalion, bu kez diğer kızkardeşi Phaedra’yı Theseus’a verir. [29] Phaedra, Theseus’un ilk eşi Amazon Antiope’den sonra, yasal anlamda ikinci eşi olarak mitoloji sahnesine çıkar. [30] Plutarchus, Theseis’in yazarından aldığı bilgiyi aktarırken, Antiope’nin bu evlilik sırasında hâlâ hayatta olduğuna dikkat çeker. Hatta Theseus’un evliliğine öfkelenen Amazon kadınları Atina’ya saldırmış, ama Hercules tarafından hezimete uğramıştır. [31] Apollodorus da benzer bir bilgi verir ve Theseus ile Phaedra’nın düğünü sırasında Antiope’nin hayatta olduğunu ve Amazon kadınlarını yanına alarak düğüne katılan konukları katletmek için saldırdığını bildirir. Ama Theseus, elini çabuk tutup adamlarıyla birlikte kentin kapılarını kapamış ve Antiope’yi dışarda bırakmıştır. Antiope burada yaşamını yitirmiştir. [32] Theseus’un Phaedra ile evliliğinden Akamas ve Demo-phon adında iki oğlu olur ve onları vârisi seçer. Antiope’den olan oğlu Hippolytus’u ise Troezen’de [33] yaşayan, annesinin babası Pittheus’un yanına gönderir. [34] Pittheus’un oğlu olmadığı için, kendisi öldükten sonra Hippolytus Troezen tahtına oturacaktır. Ama Hippolytus’un yazgısı buna izin vermez ve üvey annesinin öldürücü tutkusu karşısında yaşamını çok genç yaşında yitirir. Euripides-öncesi söylencelerde Hippolytus’un öldükten sonra yeniden dirildiği belirtilir. Yazarı bilinmeyen ve İ.Ö.

5. yüzyıldan önceye tarihlenen Carmen Naupactium adlı bir şiiri [35] temel alarak ortaya atılan bu önemli bilgi Euripides ve Seneca’nın Phaedra’sında yer almaz. [36] Vergilius’un Aeneis’inde ise, Hippolytus’un ölümünden sonra tanrıça Diana’nın, Asclepius’u ikna ederek Hippolytus’u yeniden yaşama döndürdüğü ve sonra da Hippolytus’u Aricia’daki [37] kutsal ormanına götürdüğü belirtilir. Hippolytus burada tanrıça Egeria [38] ile evlenir ve sonsuza dek yaşar. [39] Bu öykü, Romalıların Hippolytus’u, Diana tapınağının yakınlarında yer alan Aricia’nın yerli tanrısı Virbius ile özdeşleştirmelerinden kaynaklanmıştır. [40] Bazı yazarlara göre Hippolytus’a Virbius adının verilmesinin nedeni, [41] iki kez doğmuş olmasıyla bağlantılıdır. [42] Hippolytus’un atları tarafından sürüklenerek ölmesi, “atları tarafından salıverilen” olarak Hippolytus’un adına yansıdığı gibi, Aricia’daki kutsal ormanın atlara yasaklanmasına neden olmuştur. [43] Hippolytus’un genç yaşta ölümüne yol açan uğursuzluklar zinciri, Hippolytus ile Phaedra’nın trajik öyküsüne dayanır. Aşk ve nefretin içiçe geçtiği bu öykü, Theseus’un dostu Piritious ile birlikte yeraltı ülkesine inip Persephone’yi kaçırma girişiminde alevlenir. Theseus’un dört yıl süreyle ortadan kayboluşu sırasında, [44] Phaedra üvey oğluna karşı konulmaz bir aşkla bağlanır ama aşkına karşılık alamaz. Theseus’un bir daha dönemeyeceği düşünülen karanlık Dis ülkesinden [45] Hercules’in sayesinde kurtuluşu ve yeryüzüne kavuşması, Phaedra’nın ölümcül aşkını iyice alevlendirir. Ruhunda dolanan yılanların dürtüklemesiyle bir yalan uydurur ve Theseus’a oğlunun tecavüzüne uğradığını söyler. Theseus hiç ummadığı bu olay karşısında, öfkenin tuzağına düşer ve bütün hiddetiyle Hippolytus’a lanetler yağdırır. Tek isteği vardır, o da oğlunun ölümü. Tanrısal babası Poseidon’u yardımına çağırır.

Oğlunun yakarısına kulak veren Poseidon, Troezen’de atlı arabasıyla dolanan Hippolytus’un üzerine boğa biçimli korkunç bir deniz canavarı yollar. Bu devasa yaratıkla burun buruna gelen Hippolytus’un atları ürker, dizginlere hâkimiyeti yitiren sürücüleriyle birlikte dolu dizgin uçurumdan yuvarlanırlar. Hippolytus parçalanarak ölür. Hippolytus’un ölüm haberini alan Phaedra uydurduğu yalana pişman olur, ama kaderin örgüsünü geriye sarmaya olanak yoktur; tek kurtuluş ölümdür, Phaedra kendini asar.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir