Stephan Jay Gould – İnsanın Yanlış Ölçümü

Insanın Yanlış Ölçümü’nün (The Mismeasure of Man) ilk başlığı, kahramanım Charles Darwin’i, Vayage of the Beagle’da köleliği yerden yere vururken tırmandığı zirvede biyolojik belirlenimcilik hakkında sarf ettiği o muhteşem, keskin ifadelerinden ötürü onurlandırıyordu. Darwin’in, bu kitabın baş sayfasında bir öndeyiş olarak aktardığım, “Yoksullarımızın sefaletine doğa kanunları değil de kurumlarımız yol açıyorsa, günahımız büyüktür,” satırlarından hareketle kitabı ma Günahımız Büyüktür (Great Is Our Sin) başlığını vermeyi istiyordum. tık baştaki niyetime uymadım (doğru kararı verdiğime de eminim) çünkü sonra çalışmamın birçok kitabevinin dini kitaplar bölümünde yanlış bir rafa konup unutuluşa terk edileceğini gayet iyi biliyordum (evrimle ilgili denemelerden oluşan The Flamingo’s Smile adlı kitabımın Boston’da, ismi anılmasa daha iyi olacak büyük bir kurumun ornitoloji bölümünde rafa kalktığı gibi) . Beterin beteri vardır derler. Bir keresinde Boston’da ayrıı derecede saygın bir başka ki tab evinde , “Irk llişkileri” başlıklı rafta 1960’lardaki öğrencilerin The 5tudent as Nigger başlıklı manifestosu na rastlamıştım. llahiyatçı dedektif David Sman’un başrolde olduğu muhteşem bir gerilim romanları dizisinin yazan dostum Harry Kernelman, dizinin ilk kitabının (Friday the Rabbi . ) bir keresinde çocuk romanlarının yer aldığı bir listede “Freddy the Rabbit” (Tavşan Freddy) başlığıyla yer aldığını anlatmıştı. Dostum Alan Dershowitz’ten de Chutzpah adlı kitabını almak isteyen bir kadının kitabeYindeki satış görevlisine “Adını hatır- 10 i Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş Basıma Giriş lamadığım bir yazarın, başlığını telaffuz edemediğim kitabından bir tane istiyorum,” diyerek emeline nail olduğunu dinlemiştim. Sonunda Insanın Yanlış Ölçümü’nde karar kıldım, çünkü kitabımın özü, ona ilk basılışından bu yana on beş yıl boyunca paradoksal olarak kalıcı bir güç verecek şekilde, odak noktasının sınırlanmasında yatıyor. Insanın Yanlış Ölçümü (Darwin’den hareketle verdiğim daha kapsamlı ilk başlığımın ima edebileceği üzere) temelde toplumsal düzenlerde aldatıcı biyolojik argümanların genel ahlaki düşkünlükleriyle ilgili değildir. lnsanlar arasındaki eşitsizliklerin genetik temelleri olduğu yönündeki sahte argümanlar yelpazesiyle bile ilgili değildir. Insanın Yanlış Ölçümü, insan gruplarının derecelendirilmesiyle ilgili özel bir niceliksel iddia biçimini ele alır: Zekanın, bütün insanları, içkin ve değişmez bir zihinsel değere dayalı çizgisel bir ölçekte derecelendirme becerisine sahip tek bir rakam olarak anlamlı bir biçimde soyutlanabileceği argümanıyla uğraşır. Talihe bakın ki (ama kararımı bilerek almıştım) bu sınırlı konu, doğa ve yetiştirme, yani genetiğin insanın toplumsal örgütlenmesine katkısı gibi çok sorunlu bir konuda çok temel ve çok uzun erimli bir toplumsal etkisi olan en derin (ve en yaygın) felsefi hatanın vücut bulmuş halidir.


Yirmi yılı aşkın bir süredir her ay denemeler kaleme alan biri olarak öğrendiğim bir şey varsa o da genellikleri özellikler üzerinden ele almanın gücünü anlamış olmam. “Hayatın anlamı” üzerine bir kitap yazmanın hiç yararı yoktur (gerçi hepimiz haklı olarak doğru çözümlerin var olmadığını bilsek de böyle büyük soruların cevaplarını bilmeye özlem duyarız!). Ama “beysbolda 0,400 vuruşunun anlamı” üzerine bir deneme, eğilimlerin doğası, mükemmelliğin anlamı, hatta (ister inanın ister inanmayın) doğal gerçekliğin kuruluşu gibi kapsamlı konularla şaşırtıcı derecede geniş bir ilgi bağı kurarak sahici sonuçlara varabilir. Genelliklere sinsice yaklaşmalısınız, doğrudan üzerlerine yürümemelisiniz. G. K. Chesterton, en sevdiğim sözlerden birinde şöyle der: “Sanat sınırlamadır, her tablonun özü çerçevedir.” (Seçtiğim başlık beni biraz sıkıntıya soktu, ama özür dilemiyorum ve bütün bu tartışmadan zevk alıyorum. Insanın Yanlış Ölçümü [The Mismeasure of Man] başlığında kasti bir çifte ses oyunu vardır, düşüncesiz bir cinsiyetçilik kalıntısı değiL. Başlığım Protagoras’ın bütün insanlar hakkındaki meşhur aforizmasının bir parodisi, ayrıca erkekleri insanlığın standardı olarak gören, bu yüzden de kadınları görmezden gelirken erkekleri Stephen Jay Gould 1 11 yanlış ölçmeye meyleden gerçekten cinsiyetçi bir geçmişin gerçekliğine dikkat çekiyor. nk önsözde bu mantığı en başta belirtmiştim, böylece düşüncesiz eleştirileri kimin önce kitabı okumadan ağzını açmaya can attığını görmek için kullanabilecektim, tıpkı hiç görmediği, izlemek zahmetine bile katlanmayacağı filmlerdeki şiddeti kınayan Bay Dole gibi. [Başlığın bahsettiğim mantıkla hemfikir olunmadığı için eleştirilmesini, tabii ki umursamıyorum.l Her halükarda, seçtiğim başlık, meslektaşım Carol Tavris’in, muhteşem kitabına The Mismeasure of Women başlığını vererek benim parodimin parodisini yapmasını mümkün kıldı. En azından bunun için yürekten memnunum.)! Insanın Yanlış Ölçümü üç katlı bir çerçeveye, en geniş entelektüel konulardan birini tutarlı ve akla yatkın kapsamlı bir anlatı ve analizle sunmamı mümkün kılan bir sınırlamalar dizisi içine yerleşiyor. ı. Biyolojik belirlenimciliği ele alma tarzımı, zihin hakkında tarihsel olarak en öne çıkan (ve aydınlatıcı derecede sahte) niceliksel bir argüman biçimiyle sınırladım: ölçülebilir, genetik olarak sabit ve yekpare bir zeka kuramı.

Giriş bölümünde sahte bilimsel iddia ile böyle bir iddianın toplumsal yararı arasındaki ilişkiyi belirtirken yazdığım gibi: o halde bu kitap zekanın tek bir oluşum olarak soyutlanması, beyindeki yeri, her bir birey için tek bir rakam olarak niceliksel hale getirilmesi ve insanların bütün bu rakamlara göre tek bir değer dizisi üzerinde sıralanması ve sonuçta şaşmaz bir biçimde, ezilmiş ve dezavantajlı grupların (ırkıar, sınıflar ya da cinsiyetIer) doğuştan geri olduğunun ve bulundukları yerleri hak ettiklerinin ortaya konmasıyla ilgilidir. Kısacası bu kitap Insanın Yanlış Ölçümü’yle ilgilidir. ı Dilbilirnci bir dostum, başlığımın neden olacağı ilginç bir sorunu doğru tahmin etti. Bir sebepten (bunu ben kendim de yapıyorum, o yüzden bir suçlamada bulunmuyor, hayret belirtiyorum) insanlar başlığın ilk sözcüğünü (mismeasure) “mishmeasure” olarak yanlış telaffuz etme eğilimi gösteriyor, bu da konuşmalar ya da radyo sohbetleri öncesindeki sunumlarda istenmeyen bir ciddiyetsizliğe ve mahcubiyete yol açıyor. Öyle görünüyor ki, ya da arkadaşlığımın açıkladığı üzere, “measure”ı söylerken “zh” sesinin geleceğini bekliyor ve bilinçdışı bir biçimde sözcüğün ilk kısmlRl sonra gelecek sese uydurmaya çalışıyor, bu yüzden de “mis” yerine “mish” diyoruz. Bu hatayı büyüleyici buluyorum. Nihayetinde bu hatayı henüz söylenmemiş bir sesi beklediğimiz için yapıyoruz, bu da beynimizin dili, gerçekte ifade edilmesinden önce nasıl izlediğini gösteriyor (ya da ben öyle sanıyorum). Bu hatanın biçimi de çok dikkat çekici değil mi? Seslerin tekrarlandığı, hoş bir şekilde bir araya gelen sesleri mi tercih etmeye yatkınız? Bu uyumsuzluk sırf bir konuşma kolaylığı yüzünden mi ortaya çıkıyor, yoksa beynin örüntüler çıkarmasıyla ilgili, bu şekilde ortaya konan daha derin bir şey mi söz konusu? Bu gibi olgular şiirin kökeni ve biçimi hakkında neler söyleyebilir? Zihinsel işleyişimizin örgütlenmesi ve niteliği hakkında neler söyleyebilir? 12 1 Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş Basıma Giriş çerçevenin bu kısmı neyi dışarıda bıraktığımı da açıklıyor. Örneğin, zihnin işleyişiyle ilgili niceliksel kuramlara ilişkin değerlendirmeme, frenoloji gibi etkili bir hareketi neden dahil etmediğim bana sık sık sorulmuştur. Ama frenoloji felsefi olarak Insanın Yanlış Ölçümü’nün konusuna ters düşer. Frenolojistler zengin bir çoğulluk gösteren, bağımsız zekalar kuramını alkışlıyorlardı. Onların bakış açısı, yüzyılın (20. yüzyıl) başlarında Thurstone ve Guilford’u, bugün de Howard Gardner ve diğerlerini, başka bir deyişle çoğul zeka kuramını doğurmuştur: Geçen kuşakta Jensen’in, bugün Herrnstein ve Murray’in ve insanın yanlış ölçümüne damgasını vuran, derecelendirilebilir, yekpare bir zeka olduğunu savunan koca bir geleneğin baş belasını yani. Kafatasındaki her çıkıntıyı “uysallık”, “sevecenlik”, “uivilik” ya da “nedensellik” emaresi olarak okuyan frenolojistler zihinsel işleyişi, büyük ölçüde birbirinden bağımsız özelliklerin oluşturduğu zengin topluluklara ayırmışlardı. Böyle bir bakış açısına göre, tek bir rakamın insanın genel değerini ifade etmesi mümkün değildi, yekpare bir biyolojik özellik olarak IQ kavramı da anlamsız oluyordu.

Kafatası çıkıntılarıyla ilgili kuramlarında bu kitabın yanlış ölçümcüleri kadar hatalı olduklarına kuşku yoksa da, felsefi olarak doğru yolda olduklarından onlara kalbimde sıcak bir yer ayırdığımı itiraf ediyorum. (Kaıplerin de daha sıcak çıkıntıları var mıdır ki?) (Tarih genellikle ironi üzerine ironi biçer. Kafatası çıkıntıları saçma olabilir, ama kurarnın temelindeki, son derece özgül zihinsel işleyişin beyindeki yerinin belirlenmesi, modern nörolojik araştırmalarda hiç olmadığı kadar büyüleyici hale gelen bir gerçekliktir.) Her halükarda, muhtemelen doğru bir çoğul zeka kuramının hatalı bir versiyonu olarak frenoloji, genel olarak kafatasının hatalı ölçümüyle ilgili bir kitapta büyük bir bölüm işgal edebilir, ama yekpare, doğuştan gelen, çizgisel olarak derecelendirilebilir zeka kuramının yanılgılarının tarihiyle ilgili olan bu kitabın konusunun dışında kalır. Frenolojiyi “doğru konu, farklı kurarn” gerekçesiyle dışarıda bırakıyorsam, ilgili olmakla birlikte onun karşıtı “yanlış konu, aynı kurarn” gerekçesiyle de bir malzeme okyanusunu es geçiyorum. Başka bir deyişle, zekanın nicelikselleştirilmesi dışındaki biyolojik argümanlara dayanan, doğuştan gelen, tek bir çizgi üzerindeki derecelendirme iddialarının tamamını da dışarda bırakıyorum. Bu yüzden, açıktan öjenik hareketiyle ilgili bir bölüm koymadım örneğin (gerçi IQ’yla kesişmesi bağlamında bu konuya değindim), çünkü argümanların çoğu kafaların içlerinin ya da dışlarının ölçümüne değil, Stephen Jay Gould 1 13 doğuştan belirlenen özellikler için özel genlere sahip olunduğu varsayımına dayanmaktadır. 2. Gelip geçici, dönemsel modern kullanımlara değil, tarihsel başlangıçları yapanların “büyük” argümanlarına ve hatalarına odaklandım. Retorik didişmeleri ya da büyük ölçüde türedi olan bugünkü gladyatörlerimizin önyargılı argümanlarını bundan beş yıl sonra kim hatırlayacak? Ama Darwin’in parlak zekasını, geçen kuşaktan onun yaratılışçı muhalifleri Agassiz ve Sedgwick’in yaptığı gerçekten büyük ve öğretici yanlışları hiç unutmayabiliriz (unutmamalıyız da). Temel yapıtaşları ebedidir, bugünkü çekişmelerin çoğu da gazetecilerin asırlık şiarına uygun düşer: Dünün gazetesine bugünün çöpü sanlır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir