Takiyettin Mengüşoğlu – Değişmez Değerler Değişen Davranışlar

Bu yazımızda ethiğin fenomen ve problemleri antropolojik – ontolojik bir esastan hareket edilerek ele alınacaktır. Ethik fenomenlerin, antropolojik-ontolojik temellere dayanması demek, onların var olan fenomenler olarak kökünü insanın konkret varlık bütününde bulması demektir. Halbuki ethik üzerinde yazılan yazılar, bu çok açık olan, insanın tabii hayatına bu derece yakın olan bu görüşün yanından geçiyorlar; ve üstelik insanı, içinde bulunduğu münasebetlerinden kopmuş, boş bir kavramlar-yığını olarak görüyorlar. Bu yazıların, insanı akıl, Geist} istekler, psychovital veya diğer bir ad altında psişik-metafizik veya biyolojik birer kavram olarak ele almaları; bu gibi teorilerin, tabii insan hayatından uzaklaşmalarından doğmaktadır. Burada bu teoriler terk edilmiş; bunların yerini, insanın konkret varlığı ve onun bu konkret varlığında temelini bulan fenomenler almıştır. Ethik saha, yani insanın hareket ve faaliyetleri ve bunlara yön veren prensipler (kıymetler), var olan bir saha olarak ele alınmıştır. Halbuki insanı ve fenomenlerini özel bir varlık-sahası olarak göremiyen teoriler, bu fenomenlerin sübjektivliği ve relativliği üzerinde durmuşlar; ve bu yüzden de onları insanın konkret hayatına uygun bir şekilde araştıramamışlardır. Hattâ modern teoriler bile, ethik kıymetleri, insanın ha5 reket ve faaliyetlerini, birbirinden apayrı sahalar olarak ele almakla, kıymetleri, Platon’un «iclee» ler-âlemi gibi, insanın hareket ve faaliyetlerinin dışında görmeğe, göstermeğe çalışmışlardır. Antropolojik-ontolojik esaslara dayanan ethik ise, insanın hareket ve faaliyetlerini, onların «determination» prensipleri olan kıymetleri (prensipleri) bir bütün olarak görmektedir. Ontolojik-antropolojik temellere dayanan ethik, bu «bütün)) e ((ethik – gerçeklik» adını veriyor ve bu «ethik-gerçeklik»’in tahlil ve tasviri de ethiğin kendisini veriyor. Buna göre böyle bir araştırma, bir taraftan bu «gerçeklik-bütünü» nü meydana getiren unsurların «varlık-nevileri» nin karakterini tesbit etmeğe çalışacak; diğer taraftan bu varlık nevilerinin nasıl olup da bir ((bütün» teşkil ettiğini gösterecektir. İşte ethik fenomenlerdeki ontolojik temel de bu noktada ifadesini bulmaktadır. Bu, bize aynı zamanda ethik sahanın temelini bilgi teorisinde, psikolojide, sosyolojide veya herhangi metafizik-gnoseolojik bir teoride arayan yazıların neden başarısız kaldıklarını, neden insanın tabii hayatından uzaklaştıklarını göstermektedir. Gerçi ethik sahanın var olan bir saha olarak meydana çıkması, onu ontolojiye bağlamaktadır; fakat ethik saha ile felsefî antropoloji arasındaki ilgi, ontoloji ile ethik arasındaki ilgiden daha sıkı ve daha içtendir. Çünkü insan hakkındaki görü’ş, ethik görüşün ((yön)> ünü tayin eder.


Nitekim insanı dııal bir varlık olarak gören düşünürler, bilgi fenomenini, ethik ve sanat fenomenlerini de bu dııal (ikili) görüş bakımından ele almışlardır. II. Bilgi fenomeni ile ethik bakımından görüşleri oldukça birbirine zıt olan üç filozofu, meselâ D. Hume’la Kant’ı ve zamanımızın bir filozofu olan Max Scheler’i ele alalım. D. Hume için insan bir «duyular-varlığı» dır. Böyle bir varlık olarak kabul edilen insanın bilgisi de (dmpression» lardan meydana gelir; bu tâbirin mânası da şudur: Bir şeyi direkt görme, işitme, isteme, bir şeye direkt dokunma, bir şeyden direkt 6 kızma, nefret etme, bir şeyi direkt sevme v.s. Her çeşit objelerle doğrudan doğruya temasa gelen bu duyuların birbirleriyle birleşmesi, azalması, çoğalmasıyla bilgi meydana gelmektedir. Hume, «impression» un karşısına da «idee»’leri (ideas) koyuyor; «idee» 1er, duyuların — impression’ların — kopyalarıdır; bundan dolayı da «idee»’ler, «impression»’lardan daha donuk, soluk, cılız, daha cansız ve daha kuvvetsizdirler. «idee» leri birbiriyle birleştiren alışkanlık, experience ve bunlafin, yani’ «idee» lerin yan yana bulunmasından, aynı zamanda olup-bitmesinden, birbiriylc temas halinde bulunmasından, birinin, diğerinin sebebi olması gibi kaıısalite’den ibaret olan association kanunlarıdır. D. Hume’un bilgi problemine ait olan bu fikirlerinden, onun ethiğini, insan hakkındaki görüşünü, hattâ estetiğini çıkarmak mümkündür, ister Hume, felsefenin bu dallarına ait bir yazı yazmış olsun veya olmasın; kaldı ki Hume’un moral hakkında yazdığı bir eser de vardır. % Hume’un bu yazılarında ortaya çıkan insan, her şeyini duyulara borçlu olan bir varlıktır; ahlâkî bir hareket veya Tanrı fikri veyahut diğer herhangi bir saha, ya duyulardan meydana gelmekte veyahut da onların kopyalan olan ((idee» lerden doğmaktadır. Her «idee» ise, ancak kendisinden önce var olan «impression» lara dayanır.

Gerçi Hume’un gözönünde bulundurduğu insan, dual bir varlık gibi görünüyorsa da, aslında o, dual bir varlık değildir; bir bütün teşkil eden bir «duyulan) varlığıdır. III. Kaııt’da durum daha açıktır. Çünkü Kant, bütün yazılarında insan problemlerine çok ehemmiyet vermiş ve insanı da dual bir varlık olarak görmüştür. Kant’ın bu dııal görüşü, kökünü varlık-âlemini ikiye bölmesinde bulur. Kant, varhk-âlemini görünüş ve «kendi başına varlık» diye ikiye ayırır; ve aynı görüşü insana tatbik eder. İnsan da iki sahaya bölünür: ı. İnsanın tabii varlık-sahası; 2. Onun akıl-varlığı sahası. insanın tabii varlık-sahası, duyular, duygular, ernotional saha, temayüller, bir kelime ile bütün psişik sahadan meydana ge7 lir. İnsanın tabii varhk-sahası, zamaıı-mekân içinde bulunan her şey gibi, kausalite ile diğer tabiat kanunlarına tâbidir. Nasıl ki, görünüş âleminde tesadüflere bağlı olan olaylar yoksa, insanın tabii varlığı da zaman-mekân içinde yer alan herşey gibi, prensipler, kanunlar tarafından tayin edilmiştir. Nasıl ki, kanunları bilinen fizik olayların, akış-tarzını önceden kestirmek mümkünse, ayni şekilde insanın tabii varlık tarafına ait olan olayların akışını, varacakları yeri, prensip bakımından önceden hesap etmek mümkündür. Psikolojinin empirik ve denemeler yapan bir ilim olması da, psişik sahanın bu özelliğine dayanır. Nasıl tabiat ilimleri matematiği kendi sahalarına tatbik ediyorlar, kesin neticeler elde ediyorlarsa, bir gün gelecektir ki, psikoloji de matematiği kendi sahasına tatbik edebilecek ve aynı neticelere varacaktır.

Bugün Kant’ın bu genial tahminleri kısmen gerçekleşmiştir de; nitekim psikoloji, istatistik metodunu tatbik ediyor; ve bir çok araştırmalarında matematikten faydalanıyor.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir