Sigmund Freud – Cinsel Yasaklar Ve Normaldışı Davranışlar

Tinbilime (Psikoloji, ruhbilim) gerçekten gönül bağlamış, bulgula· rını kütlelere yılmadan mal etmeye ve tinsel (ruhsal) sorunların genel kurallannı yakalamaya çalışmış bir kafa. Kendine özgü düşüncelerini büyük bir tutarlılıkla savunmaya, kanıtlamaya çalışmış bir bilim adamı. İnsanın tinsel sorunlanna çözüm aramaktan başka bir şey düşünmemiş bir tabip. Kişioğlunun dertlerini, acılarını paylaşmaya çalışmış bir hü· manist. Kaleme aldığı pek çok yapıtla, kendisinden üniversite kürsüsü esirgenmiş olmasına karşın, binlerce öğrenciye kılavuzluk etmiş bir hoca. Seçtiği sözcüklerle mecazi anlatımıyla, yarı duygu yarı esvri karışık tümceleriyle eksiksiz bir yazar. Böyle tanıdım Sigmund Freud ‘u. Böyle tanıyorum. Bir de ince sakallı uzunca yüzüyle Abdülhak Hamid’e benzettiğimi anımsıyorum. Bugün de benzetiyorum. Bu denli güç anlaşılır ve bu denli popüler ol· makla da benzerler ya. Belki de başka resmi olmadığı için hep sakalıyla belleğime yerleş· miş S. Freud’un zengin düşünce ve yazı yaşantısını anlatmak, daha doğ· rusu derleyip toparlamak güç. Onun, 1856 Mayısının 6 ‘sında doğduğunu söyleyerek, klasik yaşam öykülerine özgü bir biçimde başlayabiliriz söze. Doğduğu kent de Moravia’nın Freiberg kenti.


7 tJGRENCILIK YILLARI Klasik olmaktan kurtulmak için, kendinin de istediği gibi “öznel ve nesnel anlatım yollanyla özyaşamı ve tarihsel bakış açısını” birleştirme· ye çalışarak sürdürelim sözlerimizi. Merceğimizi Freud’a göre ayarlayabilmek için, kendinden iki üç kısa cümle aktaralım: “Baba tarafım uzun süre Ren bölgesinde yaşamış, sonra Galiçya üzerinden, Avusturya’nın Almanca konuşulan bölgesine gelip yerleşmiş. Viyana ‘ya göç ettiğimizde 4 yaşındaydım. Bütün okullan Viyana ‘da okudum. Orta öğrenimde 7 yıl sınıf birincisiydim. öğretmenlerim beni sınava çekmek istemezlerdi pek.” Baba anlayışlı. Ailenin durumu düzgün değil diye, oğlu ille de bir an önce hayata atılsın veya kısa öğrenimle bol paralı bir uğraş sahibi olsun çabasında değil. Oğul bağımsız. İçindeki okuma isteği çığ gibi büyüyor. Hekimlik dışında her şeyi okuyor. İnsanı tanımayı baş görev edinmiş. Bir ara bir lise arkadaşının etkisiyle hukuka girmek ister. Ama Al· lah’tan, kişiyi doğal konulara, bir tür natüralizme çeken Darwin kuramı günün konusu. Genç Sigmund’un, dünyayı ve insanları tanıma yolunda karşısına çıkan mutlu bir olay.

Olgunluk sınavlanna yakın Kari Brühl ‘ün bir konferansı. Konferansta Goethe’nin “doğa” üzerine düşünceleri. Ve tıp fakültesine yazılma. Birbirini bütünleyen üç olay. 1875’te başlıyor üniversite öğrenimine. Yani bundan tam 100 yıl önce. Bunu özellikle belirttik. Çünkü o zaman tıp, bugünkü denli dallanıp budaklanmış, allanıp pullanmış değil. İlaç sayısı az mı az. Bu yüz· den, genç tıp öğrencisi, çeşitli bilim dallarına el atıyor. Ancak kendini tam başarılı saymadığı da bir gerçek. Dilinde gezen şu dizelerden anlaşılıyor: Tırmanmak boş, her bilim ağacına, Kişi alabildiğini alır dağarcığına. Sonunda Ernst Brücke’ün fizyoloji laboratuvarına kapeaı atış. Hocanın kişilikli asistanlanyla tanışma ve ortamını bulduau inancından doğma bir kendine güven ve çalışma tutkusu. 8 HEK}Jı!L}K 1882’de, maddi durumun bozukluğu nedeniyle kuramsal çalışmaları bırakıp pratik çalışmaya yöneliş.

Devlet Hastanesi. Bir yandan da kuramsal çalışmayı sürdürüş. Ammocoetes-Petromyzon ‘un omuriliği üzerine inceleme. Oradan insanın merkezse! sinir sistemi ve omurilik soğanına sıçrama. İlerde hiç vazgeçilmeyecek bir alışkanlığın, tek konuya yönelme ve ondan ayrılmama, olup bitenleri, adeta bütün dünyayı o konu çerçevesinde görme alışkanlığının doğuşu. Beyin anatomisti Theodor Meynert’in önerisi: “Çalışmalannı beyin anatomisine yönelt. İlerde kürsümü sana bırakacağım.” İşte o zaman oldukça şaşırtıcı bir tavırla karşılaşıyoruz. Anatomiyi, tinbilime göre ileri bir adım saymadığından bu öneriyi reddetmektedir Freud. Ve sinir hastalıkları üzerindeki çalışmalarını yoğunlaştırmaktadır. O zamanlar, sinir hastaları, henüz, iç hastalıkları kliniklerinde tedavi edilmekte. üniversite de, sinir hastalıklarını, salt beyinle ilgili görüyor ve beyin merkezlerini saptadığı, kişinin iç yaşantısını yerelleştirdiği za. man bu hastalıkları giderme yolunu da bulabileceğini sanıyordu. Nöroloji-tinbilim (psikoloji) denklemi üzerine kafa yormayı sürdüren Freud, sinir sistemi üzerindeki organik bozuklukları gözlemekte, sinirlerin had iltihabından doğan sonuçları saptamaktadır . Hastanedeki Amerikalı hekimlere bir nevrozluyu kronik ve yerel menenjit diye tanıtacak denli gelecekteki bilgilerinden uzaktır henüz.

Ancak, unutmamalı ki, dönem, nevrasteniye beyin tümörü teşhisi konulduğu dönemdir. PARIS Freud, 1885 yılında nöropatoloji doçentliğine yükselir. Dolgun bir bursla Paris’e gider. Salpetricre Üniversitesine öğrenci gibi devam eder. Fransızcayı yarım yamalak bilmesine karşın, Prof. Charcot ‘nun derslerini Almancaya çevirmeye istekli olur ve çevirir. Histeriler üzerine deney yapmaktadır Charcot. Histerinin erkekler9 de daha çok göze çarptığını, uyutma telkiniyle histerik felçler ve kasılmalar elde edilebileceğini ve bu yapay histerilerin, gerçeğinden ayırt edilemeyeceğini savunmaktadır. Freud, burada, histeri felçlerinin ve kasılmalannın anatomik bir köke bağlanamayacağını kanıtlamak isteıse de çalışmasını sonuçlandırmadan Viyana’ya döner 1886’da evlenir (1). Paris’teki histerl çalışmaları Viyana’da alayla karşılanır. özellikle, bir erkeğin histerik olabileceği düşüncesi. HIPNOTIZMA Zamanını yılmadan, sinir hastahklannın gözlem ve tedavisine ayıran Freud, tedavide elektroterapi ve uyutmayı (hlpnotizma) kullanmaktadır. Ancak çok geçmeden, Alman nöropatolojisinin bir “rüya yorumundan” farklı olmadığını anlar. öğrenciyken, ünlü hipnotizmacı Hansen’in deneylerinde bulunmuş olması nedeniyle hipnotizma tecrübesi fazladır. Telkinin yol açtığı katalepsi olaylan, yöntemin işe yarayabileceği inancını vermiştir.

Nedeni organik olan sinir hastalıklarının tedavisinden henüz tam olarak el çekmemekle birlikte, hipnotik yöntemini geliştirmek için 1889 yazında Nancy’ye gidip ünlü hipnotizmacı Lilıbault’nun işçi halk üzerindeki tedavi denemelerini izler. , Oniversite kapılarının yüzüne kapatılmasına neden olan hipnotizma çalışmalarını 2-3 yıl içinde geliştirerek, 1895’te Histeri Vzerine lncelemeler’i yayınlayacaktır. Kitapta, histeri belirtilerinin duygu birikimi ve normal enerjinin başka yana yönelmesi sonucu ortaya çıktığı kanıtlanarak onların oluşumu aydınlığa kavuşturulur. Tedavi yöntemi, yanlış yollarda sıkışıp ka- .,. (1) Henüz nişanlı olduğu gelecekteki eşinin yanına Hamburg’a tatile giderken, kokain üzerindeki araştırmasını yarını bırakır. Tatildeyken Cari Coller koka· inle, yerel uyuşturma {lokal anestezi) yöntemini geliştirerek kılgısııu (tekniğini) Heidelberg’teki oftalmoloji kongresine bir bildiriyle sunar. Freud’u cerrahi bir buluşun ününden yoksun eder. 10 lan enerjiyi normal yollara aktarmaktır. Histeri belirtilerinin nedenleri üzerinde durulmaz. NEVROZLAR 1914’te yayınlanan Psikanalizin Tarihçesi, bu nedeni cinsel fonk· siyonun bozukluğu olarak saptamıştır. Tinsel kökenli korku nöbetleri· nin egemen olduğu nevrozlarla, seksüel-kimyasal bozuklukların egemen olduğu nevrasteniler, bir köprüyle histeriye bağlanmış olur böylece. Psikanaliz, hastaların bilincinde ferahlık sağlamak ve hiç bilinçle· rindeki (bilinç altı) bilgileri su Yüzüne çıkarmak bakımından, enerjinin normale yöneltilmesine katkıda bulunuyordu. Ancak, hastalar, uyan· dıktan sonra, uykudayken anımsadıklarını unutmuş görünüyorlardı. Freud, uyanan hastaların alnına elini koyarak, onların uykudayken anımsadıklarını yinelemesini istemeyi, öz geçmişini anlatırken önemli bir buluş olarak nitelendiriyor.

Hastaları böylece anılar• yine geriye itme sıkıntısından, geriye itilmiş itkilerin vücudun herhangi bir yerinde, uzlaşma ürünleri olarak kendini gösteren belirtilerden kurtardığım söylüyor. Freud, hipnotizma aracılığıyla girdiği nevrozlar incelemesinden, nevrozların öz geçmişini ele alırken, çocukluk yıllanna ve sonuç olarak çocuklann cinsel yaşantısıyla, o yaşantı üzerindeki etkilerin sonuçlarına geçmiştir. Çevirisini sunduğumuz yıllar süren gözlemlerini topladığı Psikana· liz Vzerine Vç Deneme her şeyden önce yüzyıllardır süregelen bir ön yargının yıkımına yol açmıştır. Çocukların “masum” olduğu ön yargısı· na. Onun libido, cinsel fonksiyonda kümelenmeler, çift cinsellik, yasak sevi, gizil dönem, iğdi’ ş edilme, narsislik, Oedipus kompleksi üzerindeki düşüncelerinin ilgiyle okunacağını ve özellikle ana babalar yönünden çocuk eğitimine kılavuz kitap olarak kullanılacağını umuyorum. DtJŞLERIN (R VYALARIN) YORUMU Şurası kesindir. ki Freud, salt kuram adamı olarak kalmamış, düşü�­ celerinin tedavide kullanılmasına elinden geldiğince çalışmıştır. Onun 11 yorum tekniğinin yararına Gündelik Yaşantının Psikopatolojisi’nde rast· lıyoruz. Bir kez hasta, geriye itilmiş dönemin duygusal durumlannı ye· niden yaşadığına inandırılır. Bu i.nanç, hastayla hekim arasındaki, anım· samaya karşı koyma ilişkisinin, hekim yönünden, iyileşme isteği lehine bozulmasıyla doğar. Çağnşım tekniği, eskiye dönmenin, eskiyi yeniden yaşamanın, kısacası düŞlerin can damarına götürmüştür Freud’u. Çok eskiyi, örneğin çocukluğu anımsamanın düş görmekten aynını olmadığını ka· bulknen Düşlerin Yorumu ( 1911 ), düşleyene yabancı bir öğerıin, bir isteğin düş düşüncesinde var olduğunu kanıtlar. Bütün düşü oluşturan, düşe gerekli enerjiyi veren bu istektir. Gün· lük yaşantıyla ilişki kesilip uykuya dalınca, geriye itilimleri ayakta tut· mak için harcanan çabalar ortadan kalkar veya gücünü önemli ölçüde yitirir.

Ben’in baskısından kurtulan itki böylece bilince sıçrar. Ancak, geriye itimin bilinçte kalan bir parçası bir sansür oluşturur yine de. Gizli düş, düşünceleri, birtakım değişmelere uğrar böylece. Dolayısıyla güç, itkinin ben ‘e yönelttiği istekle, ben ‘deki sansür edici güç arasındaki uzlaşmanın ürünü olduğundan, bu iki gücün çekiş· mesi durumunda nevroza benzer belirtiler çıkar ortaya. Gizli düş düşünceleri, ben’in denetiminden çıkarsa, uyuyan, kor· kuyla uyanır (normal durumda düş sansürü, düşlerin benimsenmesine el· vermektedir çünkü). Düş fonksiyonundaki bu başarısızlık, dış uyarımların etkisiyle de ortaya çıkabilir. Hiç bilinçteki gereçler, gizli düş düşüncelerini, açık düş içeriğine çevirme oluşumuyla işlenir, yoğunlaşır, tinsel ağırlık noktalarını değiş· tirir, birtakım arkaik özelliklerin de (cinsel semboller) yardımıyla, uyku sahnesine konur. Bu konulan okur ve düşünürken, Freud’un şu sözlerini de anımsa· mak yerinde olur: “Başlıca tasam, dış görünüşlere hiç bir şey feda etmemek ve psika· nalizi, basit, bütünlenmiş bir bilim olarak sunmaktan kaçınmak olmuştur. Ne sorunları gizlemeye çalıştım, ne de onların boşluk ve belirsizlik· terini saklamaya.” “Bir gökbilim (astronomi) kitabı okuyan kimse, bilgimizin karan· !ıklar içinde kaldığı sınırlar gösterilince, okuduğundan umut kırıklığına 12 uğr.ıdığını ya da kendini gökbilim üzerinde tutmayı aklına bile getirmez. Tin bilimdeyse başka türlüdür durum.” “Orada, kişinin bilimsel araştırmadaki yetersizliği olanca genişliğiyle göze çarpar. Tinbilimden, okuyucu hal-i hazır bilginin ilerlemesi değil de doyumlar (tatminler) bekler. Çözümlenememiş her sorun, her belirsizli�.

ı. onun eksikliğiymiş gibi yUZüne vurulur. Tinbilimi gerçekten seven biri bu eleştirinin haksızlığına katlanmak zorundadır.”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir