Ümit Kaftancıoğlu – Köroğlu Kolları

insanoğlu yer yüzüne ayak bastığından beri başı dumanlı dağ. Sevgi, saygı , tutku, sevinç, üzüntü, mutluluk, ayrı lık, gurbet. Hepsi insanın başında kar, tipi, duman. Türlü iniş yokuş. insanoğlu, ağlamış, üzülmüş, sevinmiş, gülmüş. Sonra türlü duygusunu dile getirmiş. Kimine m asal, kimine hikaye, kimine esfane, kimine destan… demiş. Türlü kıl ı ğa, biçime giren duygular ülkeden ülkeye, bölgeden bölgeye, i lden ile, dilden dile ulaşmış. Yontulmuş, düzelmiş, güzel leşmiş, renklenmiş. Anamızı n dilinden, memesindeki sütten kanımıza akmış. Aşık Kerem, Aşık Garip, Ferhat ile Şirin … birer tutku, aşk destanı. Gündeşlioğlu, Dadaloğlu, Pir Sultan, Köroğlu birer yiğitlik, başkaldırı, insanın kendini tanıyışı, mertlik, san’at destanı. Kimileri Köroğlu’nu kan içici, soyguncu diye tan ıtır. Kökten yanlıştır böylesi tanıtımlar. Köroğlu yoksulun, halkın, ezi lenlerin yarattığı anıttır, saygı, sevgi, yiğitlik, mertlik, uyanış anıtı .


Haksız padişah olsa, şah olsa, yüzbinlerce ordusu olsa beylerin, Köroğlu gene karşı çı kar, ezi lenin öcünü almak ister. Bu açıdan Köroğlu, halkın, hepimizin, devrimci güçlerin -5- damarındaki kandır. Yoksulun kalkanı, ezi lenin kıl ıcıdır. Köroğlu’nun ünlü destanı, yaşamı, uğraşısı herkesçe bilinir. Osmanlı larla savaşmıştır. ister Bolu Be·­ yi densin orduyu yönetene, ister Bolu Bey densin. Köroğlu’nun karşısında Anadolu’yu sömüren Osmanlı vardır. Bilindiği gibi Köroğlu yalnız değildir. Kırk keleşi vardı r. Bunların her biri bir öç alıcı , birlik komutanıdır, kahramandır. Köroğlu’na keleş olmak için büyük bir başarı göstermek, üstün güçleri ezmek gerekir, kendini tanıtmak gerekir. Keleşlerin kimi istanbul’dan, kimi M ısır’dan, kimi Konya’dan, kimi Dağıstan’dan, kimi Erzurum’dan, kimi Kars’tan, kimi Bağdat’tan, Mısır’dan, Konya’dan, istanbul’dan, Silistre’dendi r. Kimi leri Köroğlu’nu masal kahramanı yaparlar. Ortaasya’ya götürürler, göçlere katarlar. Böylesi bir çaba hem bir uyanışı, hem de Köroğlu’nu yitirmekten başka işe yaramaz.

Köroğlu bizden biridir. Eskiden Sıvas’a bağlı Refahiye (şimdi E rzincan i l ine bağlıdır) yakın larında Akça köyde doğmuş, büyümüştür. Babası Yusuf Ağa diye tanınırdı. Tecerl i aşiretindendi r. Akça köyün Yusuf Ağası, çevreye göre iyi geçiniyordu. Konağı vardı . Köy halkı, yakın çevre, aşiret başkanları, halk aşıkları Yusuf ağanın konağında uzun kış gecelerini renklendirirlerdi. Türlü olaylar, ezgiler, baskı lar, Pir Sultan’ın ası lması , Nesimi’nin yüzülmesi, Osmanlı zulmü dile geli rdi. Kadın, çolu k, çocuk dinlerdi, etki leni rdi. Tü rlü haksızlıkları d inleyenler arasında Yusuf ağanın tek oğlu Ali Ruşen (Ruşen Ali) de vardı r. Ru- -6- şen Ali’nin çocuk yüregının köşesinde bir öç duygusunun biri ktiği sanılmaktadı r. Yı l lardan bir yıl ,kıtl ık olur Akça köyde, çevrede, Anadolu’da. Kazanca, iyi güne ortak olan Osmanlı , kötü günde ortadan yok olur. Yerdeki karıncalar, uçan kuşlar aç kalır. Yoksul her derde, her sıkıntıya kat-­ lanır.

i l le Yusuf Ağa katlanamaz. Herkeslere sofra açan, yemek saçan Yusuf ağa kalkar Sıvas’ın batı kesimindeki Çaml ıbel’e gider. Burada, Osmanlı padişahı adına ünsüz bir bey toprak işletmektedir. Karşılık olarak da Padişaha, dar gününde beşyüz at vermektedi r. işte Yusuf ağa burada seyis olur. Evine yiyecek u laştırır. Osmanlı padişahlarından birisi, oğlunun sünnet düğününde at yarışı yapılmasını ister, at yetiştiren, toprak işleyen kullarına duyurur. Çamlıbel topraklarını elinde tutan bey de (Bolu Beyi denmesini kuşkuyla karşı lamalı çünki, padişahça Köroğlu üstüne yollanan ordunun başında Bolu Bey diye bil inen komutan var. Bolu Bey, Çamlıbel dolaylarından devşirmedir. Adını, Köroğlu savaşları sırasında çadır kurdu�u yere, Bolu’ya vermiştir) yarışa hazırlanmak ister. Seyis Yusuf’u ça,ğırarak en iyi atı seçmesini buyurur. Yusuf ağanın seçmek d iye bir sıkıntısı yoktur. O çoktandır bilmektedir yaylaktaki, tavladaki atların iyisini, soylusunu. Hemen gider, g österişsiz, al ı msız, çalımsız, ille soylu mu soylu, eşsiz mi eşsiz olacağını kesinli kle bildiği arık tayı çeker getirir. Bey daha tayı görü r görmez «benimle alay mı ediyor? Bunca atım, küheylanım dururken nedir bu uyuz tay? Seyis Yusuf’un gözl eri oyulsun, uyuz taya bindirilip köyüne sürülsünıı diye bağırır.

Yusuf ağa Akça köye iki gözden yoksun döner. Gösterişsiz. tayı da birli ktedi r. Ali Ruşen kolu kolçak- -7- lı bir yiğit olmuştur. «it yediği günde, at yedi günden derler ya, tay kısa süre içinde, umulanın üstünde gel işme gösterir, ünlü u Kı rt atıı olur. Yusuf ağa, atın da, Ali Ruşen’in de yetişmesini beklemektedir. O gün gelir, oğlunu dizinin dibine oturtur: Baban Yusuf sana verir öğüdü Toplayasın yüz yirmi bin yiğidi Oydular gözümü suçum yoğudu Koyma kıyamete, burda al gerek der. Küçüklüğünden beri bi lenen bilinç lenen Ali Ruşen böylece uyanmış oldu. Bu sırada, Ali Ruşen adı da unutulmuş, köy içinde herkes u Körün oğlu, Köroğlun d iye çağırmaktaydı. Böylece adını daha köyde rken koyan Köroğlu yılların, belki yüz yılların öcünü almak için at bindi, kı lıç kuşandı. Türlü haksızl ı klardan ötü rü dağlara çıkan yiğitleri çevresinde topladı . Bunlar arasında Ermeni yiğidi Ayvaz, Köse Kenan, Erzurum dadaşı Demircioğlu, Celali Memmet Bey, Bıyıklı Yusuf, Kocabey, Reyhan Arap, lsabalı, Kiziroğlu … kırk yiğit, kırk keleş … Kitapta bunlardan sadece dört tanesini okuya . caksınız. Elimdeki lerin toplamı dokuzdur. Ancak eksikleri vardı r.

O yüzden koymadım. Köroğlu’nun tüm kol ları için çalışacaklara bırakıyorum gerisini (1). Bu kitaba üç tane de bağı msız destan aldım. Bunlar Bey Börek, Sai l Bey, Bedri Sinan ile Mahperi. Gerek Köroğlu kol ları , gerek adını yukarıya yazdığım üç destan ilk kez yazıya geçiyor denebilir. Bozuk, eksik, yarım yamalak, çalışmaları hiç sayıyorum. (1) Bu konuda köklü bir çalışma Nejat Birdoğan”da bulunuyor. – 8 – Gerçek edebiyatın halkın ağzında, dil inde olduğunu bilmeliyiz. Halkın sözlü edebiyatını yazıya geçirerek, değerlendi recek olanlar da halk çocuklarıdı r. Ad yapmak, ün yapmak, kazanç sağlamak amaçları arkasında, özenti içinde olanların yardım yer.ine, yıkım yaptı klarını çekinmeden söylemek isterim. Gerçek görev her konuda halk çocuklarının, Fakir Baykurt’un dediği gibi öğretmenlerindir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir