Ümit Meriç Yazan – Cemil Meriç

1990’lı yıllar yalnız Türkiye toplumunda değil, tüm dünya coğrafyasında da ilginç oluşumların ve onlara bağlı gelişmelerin yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemde Bakanlığımın politikasının özünü, demokratikleşme çabalarının toplumumuzda yaygınlaştırılması oluşturmaktadır. Çoğulcu, katılımcı, çağı yakalamış insanların ürünleri ile bütünleşmiş bir kültür politikası temellendirilmesi amaçlanmıştır. İnsanlığın geçirdiği büyük dönüşümlerin ve değerlerin arkasındaki kavramlar “Kitap” ve ’’Okum£^“tır. Ne görselliğin gücü, ne de iletişimin durmak bilmeyen teknolojik gelişmeleri, bu iki kavramın insanlara özgü haz duygusu nedeniyle hiçbir zaman önemini y ‘ıtirtemeyecek, özelliği ve önemi dünya durdukça sürüp gidecektir. İnsanlar günlük yaşama biçimleri, dünyadaki olumlu olumsuz gelişmeler, etkileşimler, olaylar, üzüntüler ve sevinçler içinde düşünce üretip kendilerini yenileyecekler ve bu çabadan da hiçbir zaman vazgeçmeyeceklerdir. Bütün bu somut gerçeklerin yanında, karşımızda fazla değiştiğini söyleyemeyeceğimiz diğer bir somut gerçek var. O da az okuyan bir toplum oluşumuz. 1992‘yi KİTAP ve OKUMA yılı ilan ederek bu sorunun altında yatan nedenleri araştırmak, çözüm yolları aramak, etkinlikler yapmak, okuma konusunu gûdemde Geniş ufukları olan, düşünen düşündüğünü açıklayan, görsel iletişim araçlannın verdikleriyle yetinmeyen, kültürlü insanların yaşadığı özgür ve demokratik ortamı olan, geleceğin 2000’li yılların Türkiyesi için bu kavramların yerleştirilmesi çok önemli. Bunun sonunda kitabı isteme, sahip olma ve bundan haz duyma duygusunun yaygınlaştığı insanların Türkiyesi, okuyan, yazan Türkiye, düşlenenlerin gerçekleştiği Türkiye olacaktır. Bakanlığımız tüm bunların gerek çalışmalan sırasındaki değerlendirmeleri gerek toplumun okuyan kitlesinin yaptırımı sonucu kitap baskı sayılarını Türkiye’nin her köşesinden istemin yoğunlaşması nedeniyle, kitap isteklisi insanımıza bir parçacık da olsa yardımcı olabilmek amacıyla yüksek tutulacaktır. Toplumsal düşünce birikimimizi oluşturan, t)u arada da ulusal kültürümüze katkıda bulunmuş olan ve fakat özel yayınevleri tarafından yayınlanmasında bilinen güçlükleri yaşayan kitaptan yayınlamaya devam edeceğiz. Böylece, ulusal kültür birikimimizi yalnızca bir koaıma mantığıyla değil, günümüz gereksinimlerini karşılayacak bir yaklaşımla ele almış olacağız. Okumak ve yazmak, insanların insanca duygularının, kendi kendisiyle yalnız kalabildiği tad alma ve haz duyma anlarının yaşandığı tek alandır İnsanlar yaşanan bu anlarının sonucunda dünyamızı süsleyen fikir ürünlerini ortaya koyuyor, yetenekli kişiler ortaya çıkıyor, hepimizin, ülkemizin, giderek dünyamızın malı oluyor Bu gerçek ve bilinç içinde kitap ve okumak somutunda başlattığımız girişimlerimizi 1993’te yine gündeme getiriyor, “KİTAP SATIN ALIN… AYDINLANIN’’ diyomz. Çoğulcu, katılımcı, demokratik yapılı, çağını yakalamış, ona içerden bakan kuşaklar olarak yetişmemizin gereği bu diyonjm ve buna içtenlikle inanıyorum. D. FtKRİ SAĞLAR Kültür Bakanı Sevgili Okuyucu; “Kimim ben” sorusuna “Hayatmı Türk irfanma adayan münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi” diye cevap veriyor Cemil Meriç. Bu münzevi ve mütecessis fikir işçisinin 70 yıllık ömrünün ikinci yarısını onunla paylaştım. Çocukluk günlerinde bahçede oyun oynadığım arkadaşım, bütünlemeye kalınca matematik Öğretmenim, dertli anlarımda dostum, aynı yazıhanenin iki tarafında çalışırken hocam olan Cemil Meriç’le beraberliğimizin yoğunluğu dünya tarihinde pek az baba-kıza nasip olmuştur. Genetiğin “Çözülmesi son derece güç ve gizli tesadüflerine” girmeyelim. Ama aynı hayatı paylaşan iki insanın birbirlerini çok iyi tanıdıkları zannedilebilir. Oysa kendimizi tanımak bile ne kadar zor, nerede kaldı bir başkasını? Ne diyor Cemil Meriç: “Ruhumuzun mahzenlerinde bizden habersiz yaşayan bir alay misafir var. Berhanenin bazen bir, bazen birkaç odası aydınlık. Işık binanın üst katlarında. Kendini tanımak, kendini; yani dağılanı, eriyeni, dumanlaşanı. Sen acılarınla, utançlarınla, zilletlerinle aynısın; rüyaların, hayallerin, dileklerinle bir başkası”. Acılarının, utançlarının, zilletlerinin, Cemil Meriç’i ile rüyâlannın, hayallerinin, dileklerinin Cemil Meriç’ini aynı sayfalarda kaynaştırmak ne kadar mümkün, mümkün mü? Ben bu kitapta ömrünün 30 karanlık yılım eserlerine ışık dolu harflerle satır satır işleyen ve körlüğün nârını, ilmin nuruna çevirerek teselli bulan bir insanın hayat hikâyesini birçok tanığın da katkısıyla anlatmağa çalıştım. Cemil Meriç “İlmi Çin ’de de olsa arayınız” emrine uymuş, Fransız düşüncesinden Hint Felsefesine, Rus romanından İran şiirine kadar, elinde demir asa, ayağında demir çarık dolaşmış, sonunda yorgun ve memnun, kendi ülkesinin “irfan ”ında karar kılmıştır. Çağdaş Türk aydını bir “mağarada”dır. Hakikatin kendi mağarasının dışında olduğunu zannetmektedir. Bu yüzden irfanı “tebdil-i tabiiyyet” etmiş, “ümran ”dan vazgeçip “uygarlığa” dahil olmak istemiştir. Oysa “Işık Doğu’dan gelir”. “Bu Ülke” maddeci kültürden, mana dolu irfana dönmelidir. ÖNSÖZ ”Bizpencerelerimizi hem Batıya açmalıyız, hem Doğuya. Ama önce kendimizi tanımalıyız. Türk-îslam medeniyeti, ahlâka dayanan bir medeniyet. Gerçekleştirdiği değerler edebiyattan da, felsefeden de, ilimden de muazzez. O büyük, o gerçek, o mert insanı ecdadımız yaratmış ve yaşatmış. Kendini tanımak, irfanın ilk merhalesi. Düşüncenin görevi, insanından kopan, tarihini unutan ve yolunu şaşıran aydınları irşada çalışmak”. Cemil Meriç bir isyandır, tarihten gelen, coğrafyadan gelen haklarımızın yok sayılmasına karşı bir isyan; “azgelişmişlik yaftasını”, bir ”nişan-ı zJşan” gibi Osmanh Devletlinin ve Türk insanının göğsüne yapıştıran Avrupa’ya karşı bir isyan. Batı’nm iyi ve kötü, doğru ve yanlış cetvelini, Avrupa’yı birçok AvrupalI *dan iyi bilen bir kişi olarak çıkarmış, ‘‘çağdaş uygarlık düzeyi” ninnileri ile büyüyen ülkesinin gençlerine sunmuştur, Cemil Meriç. Amacı idrakimize vurulan zincirleri kırmak, yalanları yok etmek, Türk insanını, Türk insanından ayıran bütün duvarları yıkmaktır. Elinizdeki kitap, bu amacın gerçekleşmesine ömrünü adayan bir insanın hayat hikâyesidir. Kitapta düşünen ve yazan Cemil Meriç’ten çok, yaşayan Cemil Meriç*i sîzlerle tanıştırmak, evine onu ziyarete gelmiş biri gibi sizi onunla dost kılmak istedik. Gelin artık hep beraber CemilMeriç’e “Merhaba” diyelim ve “beşikten mezara kadar ilmi arayan” bu insanın hayat hikâyesini birlikte izleyelim. Ümit Meriç YAZAN “ insanım ve insanla ilgili hiçbir şey bana yabancı değildir” der Latin şairi. Cemil Meriç’in düşünce ufkunun genişliğini başka hiç bir cümle bu kadar güzel anlatamaz. Peki, O’nun düşünce dünyasındaki genişliğin sosyokültürel temelleri acaba çok mu önemli? Bizce hayır. Eğer bu çevre çok önemli olsa idi, başka ve birçok Cemil Meriç’ler de olurdu. Çünkü birçok kişi onunla aynı sosyal çevrede yaşadı, aynı kültürel havayı kokladı. Ecdadından devraldıklanna gelince, genetik kodunu çok iyi çözümleyemiyoruz ama biliyoruz ki Cemil Meriç biyolojik üstünlükleri ve yine biyolojik yoksunluklan olan bir insandı. Hatay’da Müslüman Arapların ortasında Fransız kültürüyle yetişmişti. Bu özelliği Türkiye’nin başka hiçbir bölgesinde bulamayız. Hicret rüzgarlarınm Rumeli’den Hatay’a sürüklediği bir aileden geliyordu. Çevresindekilere benzemiyordu. Garipti, başka idi. Peki ama bu başkalık,bu gariplik ne idi acaba? Cemil Meriç etrafındaki toplumu tanımadan önce kendini bilmek ihtiyacı içindedir. Bu yüzden benden hareketle çeşitli bizlere, hepsi birbirini aşan, bir öncekini içinde eriten bizlere ulaştı ve yolun sonunda kendi görevini şu şekilde formülleştirdi: “Muhteşem bir maziyi, muhteşem bir istikbâle bağlayan köprü olmak isterdim: Kelimeden, sevgiden bir köprü.” Cemil Meriç her konuda olabildiğince objektif olmak isteyen bir fikir adamının dikkati ve ciddiyeti içindedir. Kalemi heyecanlıdır ama objektif bir vücuda giydirilmiş olan bir sujektiflik elbisesi gibidir bu heyecan. Yani sevgisinin te1 melinde bile akıl vardır. Ona göre ideolojiler yarım hakikatlerdir. Hakikatin bütününü arayan bir zekâ için, bütünü oluşturan parçalardır. Yanlış değillerdir belki ama yapıları gereği eksiktirler, geçicidirler ve dolayısıyla kalıcı çözüm getiremezler. Başka bir şekilde ifade edersek ideolojiler “ batının kurt masallarındır. “ Civanmert” bir medeniyetin torunlan olan bizler için bir başkasına verilmiş ilaçlar kadar faydasız ve lüzumsuzdurlar. Belki bulaşıcı bir hastalığa yakalandığımız ölçüde gereklidirler. Peki ama hastalıktan önceki biz kimiz, hastalık geçtikten sonraki biz yine o mu olacağız, olabilir miyiz, olmalı mıyız? Cemil Meriç’in Türk düşüncesindeki yeri tek. Kendi kelimeleri ile söylersek “münzevi bir yıldız” . Ama ölümünün üzerinden yıllar geçtiği ve kitapları zor bulunduğu için, yeni kuşaklara pek de erişemeyen düşüncelerine yine de gösterilen ilgi onun göz kamaştıncı bir galaksideki muhteşem bir güneş olduğu izlenimini veriyor bize.,. Bütün eserlerinin yeniden basılmasmm gerçekleştiği şu günlerde Cemil Meriç’in hayatına daha yakından bakalım !

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir